Fit Hub Blog Sayfa 4

Kış Mevsimine Özel Cilt Bakımı

0

Kışın gelmesiyle birlikte sıcak çayların, karda yürüyüşlerin ve kış modasının tadını çıkarmak için sabırsızlanıyoruz. Ancak konu cildimiz olduğunda işler değişebiliyor. Soğuk hava, rüzgâr ve iç mekân ısıtma sistemleri cildimizi olumsuz etkileyebiliyor. Elbette kışın zorlu koşullarına meydan okuyup cildimizi korumamız mümkün. İşte cilt bakım önerilerimiz!

Cildininizi Soğuk Hava ve Rüzgâra Karşı Savunun

Kışın cildimiz soğuk rüzgar ve dondurucu havadan etkilenebiliyor. Yoğun bir nemlendirici ise cildin derin tabakalarına nüfuz ederek nemin kaybını önleyebiliyor. İçeriğinde gliserin, hyaluronik asit gibi nemlendirici maddeler bulunan ürünleri tercih etmek, cildin su dengesini korumak için etkili bir yol olabiliyor. Ancak her cilt farklı ihtiyaçlara sahip. Kuru, yağlı, karma veya normal gibi cilt tipinize uygun ürünler seçmek, cildinizin ihtiyaçlarını doğru bir şekilde karşılamanıza yardımcı olacaktır.

Beslenmeniza Renk Katın

Kışın sebzeler genellikle rengarenk olmaktan uzaktır, ancak cilt için besin dolu bir diyet önemli. Havuç, ıspanak, avokado gibi renkli sebzeler, içerdikleri zengin vitamin ve antioksidanlarla cilt için birer hazine gibi. Havuç beta-karoten açısından zengin olduğundan cildin renk tonunu düzeltebiliyor ve elastikiyetini artırabiliyor. Ispanak ise demir ve C vitamini içeriyor, bu da cildin sağlıklı bir şekilde parlamasına yardımcı olabiliyor. Avokado ise E vitamini ve omega-3 yağ asitleri bakımından zengin, cildin nem dengesini koruyarak yumuşak ve esnek kalmasına destek olabiliyor. Bu renkli besinleri günlük beslenme rutininize ekleyerek, cildinizi içeriden destekleyebilir ve sağlıklı bir parlaklık kazanabilirsiniz.

Güneş Koruyucu Kullanmayı İhmal Etmeyin

Güneş koruyucu kullanmak kışın ihmal edilen cilt bakım adımlarından biri. Ancak kar üzerinden yansıyan güneş ışınları, cildinize yazın olduğu gibi zarar verebiliyor. Soğuk hava sizi aldatmasın; UV ışınları, bulutların ardından da etkili bir şekilde cildinize nüfuz edebiliyor. Günlük olarak güneş koruyucu kullanmak, cildinizi güneşin olumsuz etkilerinden korumak için kritik bir unsur. Bu sadece cildinizi UVB ışınlarından değil, aynı zamanda UVA ışınlarından da koruyarak yaşlanma belirtilerini azaltabilir ve cilt lekelerini önleyebilir.

Besleyici Maskelere Şans Verin

Evde kolayca hazırlayabileceğiniz veya güvenilir kozmetik markalarından temin edebileceğiniz besleyici maskeler, cildinize kışın gerekli olan özel ilgiyi sunabiliyor. Bu maskeler, doğal yağlar ve vitaminlerle zenginleştirilmiş formülasyonlarıyla öne çıkıyor. Argan yağı, Hindistan cevizi yağı veya badem yağı gibi doğal yağlar, cildin derin katmanlarına nüfuz ederek onu besleyip nemlendirebiliyor. Aynı zamanda, A, C ve E vitaminleri içeren maskeler cildin savunma sistemini güçlendiriyor ve böylece soğuk rüzgâr ve kuru hava karşısında dirençli kalmasına yardımcı oluyor. Bu besleyici maskeler, cildinizi canlandırmanın yanı sıra size hoş bir kış ritüeli sunuyor.

İlginizi Çekebilir: Cilt Bakım Rutininize Ekleyebileceğiniz 5 Yağ

Uzun Süren Sıcak Duştan Kaçının

Kışın soğuk hava nedeniyle sıcak duş almak cazip gelebiliyor, ancak uzun süreli sıcak duşlar cildin kurumasına neden olabiliyor. Ilık su kullanarak cildinizi nazikçe temizlemeyi tercih edin ve duş sonrasında hemen nemlendirici uygulamayı unutmayın.

Dudaklarınıza Özel İlgi Gösterin

Çatlamış dudaklar kışın sıkça karşılaşılan bir sorundur. Besleyici bir dudak balmı kullanarak dudaklarınızı sık sık nemlendirin.

Su İçmeyi Unutmayın

Kışın soğuk hava ve sıcak içeceklerin cazibesiyle su içme alışkanlığınız azalabiliyor. Oysa içeriden gelen nem, cildinizin elastikiyetini korumak ve sağlıklı bir parlaklık kazanmak için kritik. Yeterli su tüketimi, cildinizin kurumasını önleyebiliyor ve kışın oluşabilecek çatlamaların ve matlığın önüne geçebiliyor. Günlük su alımına dikkat ederek, cildiniz için içsel bir nem deposu oluşturabilir ve kışın da sağlıklı bir görünüm kazanabilirsiniz.

Ellerinizi İhmal Etmeyin

Eller, soğuktan en çok etkilenen bölgelerden biri. Kışın eldiven kullanmak, ellerinizi soğuktan ve kuruluktan koruyarak yumuşak kalmasını sağlayabiliyor.

Cildinizi İçeriden Güçlendirin

Kış aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmek ve cildinizi içeriden desteklemek için antioksidan bakımından zengin besinlere yönelin. C vitamini içeren narenciye, kivi, brokoli gibi besinler, cildinizin direncini artırarak soğuk hava şartlarına karşı koruyucu bir kalkan oluşturabiliyor. Aynı zamanda, E vitamini içeren badem, fındık, ıspanak gibi besinler de cildinizin nem dengesini koruyarak kışın oluşabilecek kuruluğa karşı savunma sağlayabiliyor. Beslenme alışkanlıklarınıza bu antioksidan dolu besinleri ekleyerek; cildiniz için gerekli olan güçlü destekleri sağlayabilirsiniz.

Düzenli Peeling Yapın

Bu dönemde düzenli peeling uygulamak, cildinizin yaşadığı kuruluk ve matlık sorunlarına etkili bir çözüm sunabiliyor. Peeling, ölü cilt hücrelerini nazikçe temizleyerek cildinizin yenilenmesine yardımcı oluyor. Ayrıca bu uygulama; cildinizin daha iyi nefes almasına ve ürünlerin daha etkili bir şekilde emilmesine olanak tanıyor. Unutmayın, sağlıklı ve parlak bir cilt için düzenli bakımın önemi kışın da büyük!

Sağlıklı Yağlarla Cilt Bariyerini Güçlendirin

Omega-3 bakımından zengin besinleri tüketmek, cildinizin bariyerini güçlendirerek dış etkenlere karşı daha dirençli olmasına yardımcı oluyor. Somon, ceviz, chia tohumları gibi omega-3 açısından zengin yiyecekleri düzenli olarak yiyerek; cildinizin nem tutma kapasitesini artırabilir ve kışın yaşanabilecek kuruluk problemlerini en aza indirebilirsiniz.

Reklam

Sofralarınıza Lezzet Katacak Kış Baharatları

0

Kış mevsiminde popülaritesi artan ve mutfağımızı, yemeklerimizi kendine has aromalarıyla süsleyen, lezzetlendiren baharatları merak ediyor musunuz? Kışın en çok kullanılan ve kullanılması önerilen kış baharatlarını açıklıyoruz!

Kış baharatları

Tarçın

Kokusuyla yürek yakan tarçın, en sevilen kış baharatlarından biri. Sütlü tatlılara çok yakışan tarçın, salep ile kışın vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Pişirdiğiniz kurabiye, kek veya başka tariflere de eklendiğinde tüm evinize yayılan kokusu ile gönüllere taht kuruyor.

Tarçının öne çıkan özellikleri arasında antioksidan yüklü olması yer alıyor. Tarçın, polifenoller de dahil olmak üzere güçlü antioksidanlarla yüklü bir baharat. Dolayısıyla kışın bağışıklığınızı korumak için tüketmeniz öneriliyor. Ek olarak kalp hastalıklarından koruması ve kan şekerini dengelemesi de önemli özelliklerinin arasında.

Bergamot

Bergamot, özellikle sabah kahvaltılarında “earl grey” çayı olarak da karşımıza çıkabiliyor. Çay aroması olarak bilinse de bergamot aslında bir kış meyvesi ve farklı alanlarda da baharat kullanılabiliyor.

Bergamotun öne çıkan özelliklerinin arasında strese karşı etkili olması ilk sıralarda yer alıyor. Rahatlatıcı ve gevşetici yönleriyle kendinizi daha iyi ve daha zinde hissetmenizi sağlamaya da yardımcı olabiliyor. Diğer özelliklerinden biri ise cildin canlı kalmasına katkı sağlaması. Ek olarak bergamot, limona benzer bir meyve olduğundan ağız ve diş sağlığını da destekleyen özelliklere sahip.

Kış baharatları

Zencefil

Zencefil, baharat olarak kullanılan ve aynı zamanda farklı özellikleri ile bilinen bir bitki. Zencefil, binlerce yıldır Asya kökenli geleneksel tıpta kullanılan; çeşitli sağlık faydaları ile ilişkilendirilen bir bitki ve özellikle Çin mutfağında sıklıkla karşılaştığımız bir baharat.

Zencefilin özelliklerine gelecek olursak… Mide rahatsızlıklarına iyi gelen zencefil ve limon ikilisinden başlayarak sindirim sistemini düzenleyici etkilerine; hazımsızlık, gaz ve şişkinliği hafifletmesinden bağırsakları çalıştırmasına kadar uzanan etkilerinden söz edebiliriz.

Kış baharatları

Zerdeçal

Zerdeçal, özellikle Asya mutfağında sıklıkla kullanılan bir baharat olarak biliniyor. Aynı zamanda “kurkumin” adı verilen güçlü bir antioksidan içermesiyle kış mevsiminin vazgeçilmez baharatlarının arasında yer alıyor. Hem tuzlu hem de tatlı tariflerine rahatlıkla uyum sağlayan zerdeçal, çeşitli etkileriyle öne çıkıyor.

Zerdeçalın özelliklerinin arasında; güçlü anti-enflamatuar özelliklere sahip olması, zengin vitamin ve mineral kaynağı olması, kalp sağlığını destekleyen bileşenlere sahip olması ve bağışıklığı güçlendirici etkileri yer alıyor.

Kurkumin takviyelerine de göz atabilirsiniz.

Kakule

Bilinen en değerli baharatlardan biri olan kakule, safran ve vanilyadan sonra dünyanın en pahalı baharatlardan biri olarak biliniyor. Kuvvetli ve keskin bir tada sahip olmasına rağmen birçok tarife farklı bir aroma veren kakule, çaylarda ve kahvelerde daha sık kullanılıyor.

Kakulenin özelliklerinin arasında ise mide ağrısı, sindirim sorunları, gaz ve hazımsızlığa karşı mideyi rahatlatması gibi özelliklerinin yanı sıra astım, bronşit gibi solunum yolu rahatsızlıklarına karşı iyileştirici bir etkiye sahip olması bulunuyor.

Reklam

Tatlı Krizlerini Yönetmenin 6 Yolu

0

Bir anda gelen tatlı krizleriniz mi var? Tüm diyetinizi bozdurmaya ve sizi yoldan çıkarmaya hazırlanıyorlar mı? Her durumda olduğu gibi bu krizleri atlatmanın da aslında çeşitli yolları var ve bu konuda yalnız değilsiniz. Aslında kadınların %97’sinin ve erkeklerin %68’inin, şeker isteği de dahil olmak üzere bir tür yiyecek aşermesi yaşadığı eski araştırmalarda kaydedilmiş verilerin arasında. Siz de sık sık tatlı krizleri ile baş etmek zorunda kalıyorsanız bu yazımızı okuyarak krizleri atlatma sürecinizi kolaylaştırabilirsiniz!

İşte yapabilecekleriniz…

tatlı

Açsanız Sağlıklı ve Doyurucu Bir Yemek Yiyin

Tatlı krizlerinin açlıkla aynı şey olmadığının farkına varmak önemlidir. Enerjiyi arayan vücudunuz değil, ödül sisteminde çok fazla dopamin salgılayan beyniniz olabilir mi? Açken canınız tatlı çektiğinde bu duyguya direnmek zordur. Aslında açlıkla birleşen şiddetli arzu, çoğu insanın üstesinden gelmekte zorlandığı güçlü bir dürtüdür. Açken canınız sağlıksız şeyler çekiyorsa en iyi yöntemlerden biri hemen sağlıklı bir yemek yemektir. Mutfağınızı sağlıklı atıştırmalıklar, yiyecekler veya önceden hazırlanmış yemeklerle doldurarak acıktığınız anda tatlıdan ziyaden bu opsiyonları değerlendirebilirsiniz. Et, balık ve yumurta gibi protein açısından zengin besinler özellikle açlığı frenlemek için iyidir.

Sıcak Bir Duşa Girin

İştah ve duş arasındaki ilişki hala araştırılsa da sonuçlar umut verici. Raporlar, sıcak duş veya banyonun iştahı durdurmada etkili olabileceğini öne sürüyor. Şeker isteği yaşayan bazı kişiler, sıcak duş veya banyonun rahatlama sağladığından bahsediyor. Duygusal yeme durumundan muzdaripseniz, keyfinizi yerine getirecek şekerlemeler arıyorsanız; tam olarak sıcak bir duş, tatlı krizinizi yönetmenize yardımcı olabilir. Cildinizi yakacak kadar sıcak değil ama rahatsız hissetmenin eşiğinde olacak kadar sıcak su ile vücudunuzu ve zihninizi rahatlatmak için ilk adımı atabilirsiniz. Duştan çıktığınızda, sanki uzun süredir saunada oturuyormuşsunuz gibi “sersemlemiş” bir duyguya sahip olmanız muhtemeldir. Bu noktada büyük olasılıkla tatlı isteğiniz kaybolacaktır.

Dışarıda Hızlı Bir Yürüyüşe Çıkın

Tatlı krizlerinde işe yarayabilecek başka bir öneri de dışarı çıkıp tempolu bir yürüyüş yapmak olarak bilinir. Hatta eğer koşu ile ilgileniyorsanız, koşmak daha da iyi olacaktır. Yürüyüş veya koşu gibi egzersizler; kafanızı boşaltmaya ve başka bir eyleme konsantre olmanıza yardımcı olur. Bunlara ek olarak, egzersiz yapmak beyninizde endorfin veya “iyi hissetme” kimyasallarının salgılanmasını sağlaması sayesinde iştahınızın azalmasına da yardımcı olabilir. Eğer dışarı çıkamıyorsanız evde yapabileceğiniz bazı egzersizler de işe yarayabilir.

İlginizi çekebilir: 15 Dakikalık Tüm Vücut Antrenmanı

Stresinizi Yönetmeyi Öğrenin

Stresli zamanlar, tatlı krizlerinin en büyük yaratıcısıdır. Sebebi ise stresin kortizol seviyelerinizi etkilemesidir. Kortizol, yükseldiğinde dolaşımdaki glikoz ve insülin düzeylerini değiştiren bir hormondur. Stres, insanlarda açlığı ve iştahı farklı şekilde etkilerken, çoğu zaman her ikisinde de artışa neden olabilir. Özellikle akut stres zamanlarında kortizol daha da yükselebilir ve bu da “aşırı hızlanma” hissine neden olabilir. Vücudunuz aşırı hızdayken enerji depolarını hızla kullanacak ve bu enerji depolarını yenilemenin hızlı yollarını arayacaktır.

“Neden canım tatlı çekiyor?” sorusunun en yaygın cevaplarından birisi de budur. Stres, insanlarda açlığı ve iştahı farklı şekilde etkilerken çoğu zaman her ikisinde de artışa neden olabilir. Dolayısıyla stresinizi azaltmanın yollarını bulmak bu konuda önemlidir. Meditasyon, en yaygın uygulanan stres azaltma yolu olarak açıklanabilir. Daha detaylı bilgi için “Meditasyonun Ruh ve Beden Sağlığına Faydaları” yazımıza göz atabilirsiniz.

Mineral Takviyelerine Beslenmenizde Yer Verin

Mineral eksiklikleri, tatlıya düşkünlüğün başka bir nedeni olabilir. Vücudunuz belirli bir yiyecek veya tadı arzuluyorsa o bileşenin eksik olduğunun habercisi olabilir. Bazen tuzlu gıdaları tüketme arzusu ile sodyum eksikliği arasında bir ilişki olması gibi tatlı, şekerli gıdalara duyulan istek de vücuttaki belirli mineral dengesizlikleriyle ilişkili olabilir. Örneğin, demir eksikliği enerjinizi tüketerek kendinizi yorgun ve zayıf hissetmenize neden olabilir. Bu aynı zamanda neden tatlı krizi yaşadığınızı da açıklayabilir, çünkü vücudunuz kendini canlandırmak için hızlı enerjiye ihtiyaç duyacaktır.

Kalsiyum, çinko, krom ve magnezyum dengesizlikleri de tatlı krizi olarak kendini gösterebilir. Bu mineraller birlikte, karbonhidrat metabolizmasından düşünme, hareket etme ve hissetme şeklinizi kontrol eden hormonların ve enzimlerin üretilmesine ve düzenlenmesine kadar vücudunuzdaki yüzlerce süreçte rol oynamasıyla bilinir. Bu mineraller yeterli miktarda tüketilmediğinde ve depolanmadığında tatlı ve şekerli besinlerin düşüncesine, görüntüsüne veya kokusuna anormal tepkiler veriyor olabilirsiniz. Bu yüzden mineral takviyelerine beslenmenizde yer vermek, bu konuda size yardımcı olabilir.

Yeteri Kadar Su İçip İçmediğinizi Kontrol Edin

Hidrasyon, normal açlık tepkisine katkıda bulunan diğer faktörlerden biridir. Bu nedenle, şeker isteğini nasıl bastıracağınıza dair kolay bir çözüm arıyorsanız, su alımınızı kontrol altında tutmak harika bir başlangıç noktası olabilir. Pek çok kişinin, egzersiz rutinlerinin dışında sıvı alımına çok az önem verdiği ve günlük su tüketimini takip etmedikleri bilinir. Hidrasyon ise mineral alımıyla yakından ilişkilidir. Yeterince sıvı almıyorsanız, kalsiyum, çinko, krom ve magnezyum gibi önemli minerallerden yoksun olabilirsiniz veya elektrolitler açısından dengesiz bir duruma sahip olabilirsiniz. Az önce yukarıda bahsettiğimiz gibi mineraller eksiklikleri tatlı krizlerine yol açabilir. Dolayısıyla yeterli sıvı almadığınızda yaşayabileceğiniz mineral eksikliği, susamışken yanlışlıkla tatlı isteği duymanıza neden olabilir.

Reklam

Sonbahara Özel: Sıcak Yulaf Lapası Tarifleri

0

Her mevsimin tadı ayrı. Sonbaharın meyveleri ve sebzeleri ise bizi kışa hazırlayan besin depoları olarak açıklanabilir. Eğer sağlıklı beslenmeyi benimseyenlerdenseniz sonbaharın geniş lezzet olasılıkları sizi daha da mutlu edecektir! Karbonhidrat ve lif açısından zengin olan yulaf, her mevsim olduğu gibi sonbaharda da yanımızda. Hem de içinizi ısıtacak sıcak haliyle!

Siz de farklı tarifler denemeyi seviyorsanız bu tariflere şans verebilirsiniz.

Kakaolu Keçiboynuzlu Yulaf Lapası

Malzemeler:

-1 su bardağı süt

-4 yemek kaşığı yulaf ezmesi

-1 yemek kaşığı kakao

-1 yemek kaşığı keçiboynuzu özü

– Üzerini süslemek için:

-Muz, ceviz, çiğ badem, kuru meyve

Yapılışı: Küçük bir tencerenin içerisine 4 yemek kaşığı yulaf ezmesi ekleyin. Süt, kakao ve keçiboynuzu özünü yulaf ezmesinin üzerine ekleyin. Öncelikle orta ateşte, daha sonra kısık ateşte yulafları yumuşayıncaya kadar pişirin. İstenilen kıvama geldiğinde, hazırladığınız yulaf lapasını kaseye alıp üzerini dilediğiniz gibi süsleyebililirsiniz.

Elmalı ve Hurmalı Yulaf Lapası

Malzemeler:

– 2 adet orta boy kırmızı elma

– 1 tatlı kaşığı bal

– 1 tatlı kaşığı limon suyu

– ¼ tatlı kaşığı tarçın

– 1 su bardağı süt ya da badem sütü

– 1 su bardağı yulaf ezmesi

– 1 su bardağı su

– 4 adet kıyılmış hurma

Yapılışı:

Elmaları ince ince dilimleyin ve fırın kağıdı yaydığınız bir tepsiye dizin. Fırınınızı 175 dereceye ayarlayıp ısınmaya bırakın. Limon suyu, bal ve tarçını karıştırarak elde ettiğiniz şurubu elma dilimlerinin üzerine dökün. Elmaları yaklaşık 5 dakika boyunca fırınladıktan sonra tepsiyi bir kez karıştırın ve 15 dakika daha fırında bırakın. Bir sos tenceresine yulaf, su ve sütü ekleyip orta ateşte karıştırmaya başlayın. Kıyılmış hurmaları da sos tenceresine ekledikten sonra yulaflar şişene dek pişirmeye devam edin. Son olarak sos tenceresini ocaktan alın ve iki kaseye eşit olarak paylaştırın. Fırından çıkardığınız elma dilimlerini yulaf lapasının üzerine ekleyerek servise hazır hale getirin. Dilerseniz servis öncesinde yulaf kaselerini kırılmış fındık ya da cevizle de süsleyebilirsiniz.

C Vitamini Deposu: Portakallı ve Mandalinalı Yulaf Lapası

Malzemeler:

-1 su bardağı süt

-1 adet mandalina

-½ portakal

-2 yemek kaşığı yulaf

-1 yemek kaşığı file badem

Yapılışı: Süt ve yulafı bir kabın içerisine aktarın ve kısık ateşte pişirmeye başlayın. Bu noktada içerisine aroma vermesi için mandalina ve portakal kabuğu rendeleyin. Lapa haline gelen yulafı bir kaseye boşaltın. Üzerini portakal ve mandalina dilimleriyle süsleyin. File bademler ile son dokunuşu yapın.

Alışılmışın Dışında: Tuzlu Yulaf Lapası

Malzemeler:

– 1 yemek kaşığı sızma zeytinyağı

– ¼ su bardağı ince kıyılmış arpacık soğanı

– ¾ su bardağı yulaf

– 1 diş rendelenmiş sarımsak

– 1 bardak su

– ½ çay kaşığı deniz tuzu

– ½ çay kaşığı taze çekilmiş karabiber

– 1 adet haşlanmış yumurta

– 1 sap yeşil soğan

– Dilimlenmiş yarım avokado

– Göz kararı yeşillik

– Acı sos

– Limon dilimi

Süslemek için:

– 3-4 adet mantar veya 1 yemek kaşığı sotelenmiş ıspanak

Yapılışı: Zeytinyağını küçük bir tencerede orta ateşte ısıtın. Arpacık soğanını ekleyin ve yumuşayana kadar yaklaşık 2 dakika pişirin. Yulaf ve sarımsağı ekleyip karıştırın, ardından su ve tuzu ekleyip kaynatın. Düşük ateşe geçin ve ara sıra karıştırarak 15 ila 20 dakika kadar yulaflar kalın ve kremsi olana kadar pişirin. Daha sonra tuz ve karabiber ekleyin. Ateşten alıp kaselere paylaştırın. Üzerine sotelenmiş ıspanak, yumurta, yeşil soğan, avokado ve göz kararı kadar yeşillik ekleyin. Üzerine acı sos ve limon suyu sıkarak servis yapın.

Sonbaharın Lezzeti: Balkabaklı Yulaf

Malzemeler:

– ½ su bardağı bal kabağı püresi

– 1 su bardağı badem sütü

– 3 yemek kaşığı yulaf ezmesi

– 1 tatlı kaşığı bal

– 5-6 adet badem

Yapılışı: Badem sütü, bal kabağı ve yulaf ezmesini pişirin. Üzerini bal ve bademle süsleyin.

Organik yulaf ezmelerini de inceleyin!

Reklam

Cilt Elastikiyetini Artırmak için 5 Öneri

0

Cilt elastikiyetinin kaybedilmesinin yaşlanma sürecinin doğal bir parçası olduğu bilinir. Seneler geçtikçe cilt, kolajen kaybının yanı sıra, cilde esneme ve geri çekilme yeteneği sağlayan bir protein olan elastini de kaybetmeye başlayabilir. Elastin, cildin dermis adı verilen tabakasının bağ dokusunda bulunan bir bileşen olarak açıklanabilir ve yaş almanın yanı sıra çevresel ve yaşam tarzı nedenleri ile azalabilir.

Cildin elastikiyetini korumak için uygulanabilecek birçok yol var. İşte cildin elastikiyetini artırmaya yönelik önerilerden bazıları…

Beslenmenizi Düzenleyin

Her alanda olduğu gibi cilt esnekliğinde de beslenme düzeni önem taşır. Herhangi bir eyleme geçmeden evvel beslenmenizi düzenlemeniz, cildinizin esnekliğinin artmasına yardımcı olabilir.

Cilt elastikiyetini artırmaya yardımcı olan 5 önemli besine gelecek olursak…

Yağlı balıklar: Somon ve uskumru gibi yağlı balıklar sağlıklı ve esnek ciltler için mükemmel besinlerdir. Cilt sağlığını korumak için önemli olan zengin omega-3 yağ asitleri kaynaklarıdır. Omega-3 yağ asitleri; cildin kalın, esnek ve nemli kalmasına yardımcı olmak için gereklidir. Balıktaki omega-3 yağları kızarıklık ve sivilceye neden olabilecek iltihabı azaltabilir. Hatta cildinizi güneşin zararlı UV ışınlarına karşı daha az hassas hale getirebilir.

Avokado: Avokado da sağlıklı yağlar açısından zengindir. Bu yağlardan yeterince almak cildin esnek ve nemli kalmasına yardımcı olmak için çok önemlidir. Ayrıca avokadoların cildinizi güneşin zararlarından korumaya yardımcı olabilecek bileşikler içerdiği de bilinir. Avokado aynı zamanda cildinizi oksidatif hasara karşı korumaya yardımcı olan önemli bir antioksidan olan E vitamini açısından da iyi bir kaynaktır.

Kırmızı veya sarı biber: Biber, vücudunuzun A vitaminine dönüştürdüğü mükemmel bir beta karoten kaynağıdır. Aynı zamanda en iyi C vitamini kaynaklarından biridir. Bu vitamin, cildi sıkı ve güçlü tutan kolajen proteinini oluşturmak için gereklidir.

Brokoli: Çinko, A vitamini ve C vitamini de dahil olmak üzere cilt sağlığı için önemli olan birçok vitamin ve mineralle doludur. Ayrıca beta karoten gibi çalışan bir karotenoid olan lutein içerir. Lutein, cildinizin kurumasına ve kırışmasına neden olabilecek oksidatif hasara karşı cildinizi korumaya yardımcı olur.

Domates: Harika bir C vitamini kaynağıdır ve likopen de dahil olmak üzere tüm önemli karotenoidleri içerir. Beta karoten, lutein ve likopenin cildinizi güneşten kaynaklanan hasarlara karşı koruduğu bilinir. Ayrıca kırışıklığı önlemeye de yardımcı olabilirler.

Cilt elastikiyeti

Güneşe Maruz Kalmayı Sınırlayın

UV ışınlarına aşırı maruz kalmak cildin elastikiyetini azaltabilir ve cildin erken yaşlanmasına neden olabilir. Güneş koruyucu kullanmak cilt elastikiyetini iyileştirmez ancak daha fazla hasarı durdurabilir. Dolayısıyla güneş koruyucu kullanarak gerekli önlemleri alabilirsiniz.

Yüz Egzersizleri Yapın

Cilt altındaki kasları hedef alıp güçlendirebilecek bazı yüz egzersizleri olduğunu biliyor musunuz? Egzersizlerin cildin sıkılaşmasına katkıda bulunduğu söylense de rehberlik için bir profesyonele veya dermatoloğa danışmak elbette ki önemli. Ancak özellikle yüz yogası gibi trendleri araştırarak size uygun hareketleri uygulayabilirsiniz. Yüz kaslarınızı dinç tutarak elastikiyetini korumasına yardımcı olabilirsiniz. Yüz egzersizlerinden elde edilen sonuçların fark edilmesinin zaman alabileceğini unutmayın.

İlginizi çekebilir: Yüz Yogası Nedir? Nasıl Yapılır?

Cilt elastikiyeti

Yeterli Uyku ve Stres Yönetimi Konusuna Önem Verin

Kaliteli bir şekilde uyuyamamak ve kronik stres, cilt sağlığına ve görünümüne zarar verebilir. Her gece 7-9 saat kaliteli uyku almak cildinizin onarılması ve yenilenmesi için çok önemlidir. Ek olarak meditasyon, yoga veya derin nefes alma egzersizleri gibi stres azaltma tekniklerini uygulamak da stres seviyenizi yönetmenize yardımcı olabilir. Yüksek stres, sivilce gibi cilt sorunlarına yol açabilir ve egzama veya sedef hastalığı gibi mevcut rahatsızlıkları şiddetlendirebilir. Uyku ve stres yönetimine öncelik vererek sağlıklı ve ışıltılı bir cilde sahip olabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Daha Rahat Uyumak için Yapabilecekleriniz

Cilt elastikiyeti

Sigarayı Bırakın

Sigara içen kişilerin cilt elastikiyeti genellikle içmeyenlere göre daha azdır. Sigara içmenin cilt dışında da birçok zararı vardır. Örneğin kan damarlarını daraltır, kan akışını azaltır. Ek olarak besinlerin ve oksijenin cilde ulaşma yeteneğini sınırlandırır. Ayrıca sigaradaki toksinlerin, elastin ve kolajen liflerine de zarar verdiği gösterilmiştir. Sigarayı bırakmak, sigara içmenin cilde ve vücudun geri kalanına verdiği hasarın azaltılmasına yardımcı olur.

Reklam

Kalp Sağlığını Korumanın Yolları

0

Kalbimiz, doğduğumuz günden son nefesimize kadar; durmadan çalışıyor ve beynimiz ile koordineli bir şekilde hayatımızı sürdürmemize yardımcı oluyor. Birçok önemli ve hayati görevi olan kalbimizin sağlıklı olması; hayat kalitemizi artırabilmemizden az yorulmamıza ve günlük aktivitelerimizi rahat gerçekleştirebilmemize kadar birçok alanda önem taşıyor. Siz de lalp sağlığınızı korumanın ve geliştirmenin yollarını merak ediyorsanız bu yazımızı okuyabilirsiniz!

İşte kalp sağlığınızı korumanızı sağlayacak bazı yollar…

kalp

Beslenmenizi Düzenleyin

Araştırmalar sebze, meyve, tam tahıl, balık ve baklagiller gibi belirli gıdaları içeren diyetlerin kalp sağlığına olumlu etkileri olabileceğini ve kalp hastalığı riskini azaltabileceğini öne sürüyor. Örneğin, sebze ve meyveler açısından zengin beslenme; yüksek tansiyon ve diyabet gibi kalp hastalığı risk faktörlerinin azalmasıyla ilişkilendiriliyor. Ek olarak sağlıklı yağlar ile kalp sağlığını desteklerken aşağıdaki besin gruplarına da yer verilmesi öneriliyor:

Meyveler: Lif, vitaminler, mineraller ve antosiyaninler gibi antioksidan ve anti-enflamatuar bileşikler açısından zengin olmasıyla öne çıkıyor. Tüm meyveler kalp sağlığı için faydalı olarak açıklanıyor ancak narenciye, elma, armut gibi meyveler özellikle öne çıkarılıyor.

Sebzeler: Sebzeler de elbette meyveler kadar önemli. Bazı araştırmalar soğan, sarımsak, turpgiller, yeşil yapraklı sebzeler ve havuçların diğer sebzelerle karşılaştırıldığında kalp sağlığına daha fazla fayda sağlayabileceğini ancak tüm sebzelerin kalp açısından sağlıklı olduğunu belirtiyor.

Deniz ürünleri: Deniz ürünleri, kardiyovasküler sağlığa fayda sağlayan omega-3 yağları gibi besin maddeleri bakımından zengin olmasıyla öne çıkıyor. Bu yüzden düzenli olarak deniz ürünlerini tüketmek de önem taşıyor.

Tam tahıllar: Kinoa, kahverengi pirinç ve yulaf gibi tam tahıllar, lif ve kalp sağlığının iyileştirilmesiyle ilişkili diğer besin maddeleri açısından zengin olmasıyla öne çıkıyor. Araştırmalara göre, rafine edilmiş tahılları tam tahıllı gıdalar ile değiştirmek kalp hastalığı riskini azaltmaya yardımcı olabiliyor.

Sağlıklı yağlar: Beslenmenize zeytinyağı, zeytin, kuru yemiş ve tohumlar, yağlı balıklar ve avokado gibi sağlıklı yağ kaynaklarını eklemek kalp sağlığınızı iyileştirmeye yardımcı olabilir. Akdeniz tarzı beslenmenin önemli bir parçası olan zeytinyağının özellikle kalp dostu olduğu biliniyor.

kalp

Düzenli Egzersiz Yapın

Egzersiz yapmak ve sağlıklı bir kiloyu korumak, kan basıncınızı düşürmek ve kalp hastalığını önlemek için önemlidir. Günümüzde uzmanlar, günde en az 30 dakika veya haftanın çoğu gününde 30 ila 60 dakika egzersiz yapmayı öneriyor. Düzenli olarak egzersiz yapmanın, kalp sağlığına önemli ölçüde etki ettiğine dair araştırmalar da bulunuyor. Kısaca, aktif kalmanın ön planda olduğu bir yaşam tarzını benimseyerek siz de kalp sağlığınızı destekleyebilirsiniz.

kalp

Sigarayı Bırakın

Kalp hastalığı riskinizi azaltmak için atabileceğiniz en önemli adım sigarayı bırakmak olarak açıklanabilir. Sigara içmek koroner kalp hastalığı, kalp krizi ve felç için önde gelen risk faktörlerinden biri olarak biliniyor. Ek olarak sigara içmek organlarınıza zarar verirken vücudunuzun daha az çalışmasına neden oluyor ve kalp hastalığı riskinizi artırıyor. İyi kolesterol veya yüksek yoğunluklu lipoprotein miktarını azaltıyor ve kan basıncını yükseltiyor. Bu durum da atardamarlarda stresin artmasına neden olabiliyor. Dolayısıyla sigarayı bırakmak, kalp sağlığını destekleyen önemli bir adım.

kalp

Stresle Başa Çıkmayı Öğrenin

Uzun süre boyunca yüksek düzeyde stres yaşayan kişilerle kalp hastalıkları arasında bir bağlantı olduğu düşünülüyor. Stres; uyku sorunlarına, vücutta çeşitli olumsuz etkilere ve baş ağrılarına neden olabiliyor ve vücudu yorabiliyor. Ek olarak kronik stres, kalbin daha fazla çalışmasına neden olabiliyor. Bu durum, kalp hastalığına yönelik risk faktörlerini artırabiliyor. Dolayısıyla stresi yönetmek, kalbiniz için daha iyi bir yöntem olacaktır. Stresi yönetmeyi öğrenmek ve etkilerini azaltmak için genel sağlığınızı iyileştirmenize yardımcı olacak birçok stres azaltıcı alışkanlık edinebilirsiniz. Yavaşlama ve gevşeme egzersizleri veya yoga pratiklerinde yer alan nefes tekniklerini uygulamak gibi alışkanlıklara hayatınızda yer açabilirsiniz. Endişelerden kurtulmak, ailenizle ve arkadaşlarınızla daha fazla zaman geçirmek; daha sağlıklı, daha rahat bir yaşam tarzına da katkıda bulunabilir.

Bol Bol Yüksek Sesle Gülün

Gülmek elbette insanı mutlu eden, pozitif bir eylem. Günlük yaşamınızda yüksek sesle gülmek kalp sağlığınızın korunmasına yardımcı olabiliyor. İster komik filmler izlemeyi, ister arkadaşlarınızla şakalaşmayı seviyor olun, kahkaha kalbinize iyi gelebilir. Araştırmalar, gülmenin stres hormonlarını ve vücuttaki iltihabı azaltabileceğini, ayrıca iyi kolesterolü yükseltebileceğini öne sürüyor.

Yeşil Çay İçin

Yeşil çay, birçok sağlık yararı ile halihazırda popülerliğini koruyor. Kalp sağlığı konusunda da araştırmalar; yeşil çay içmenin, kolesterolü azaltabileceğinden söz ediyor. Her gün düzenli olarak yeşil çay içmek, kalp sağlığınızın daha iyi olmasına katkı sağlayabilir.

Kalp dostu Omega-3 takviyelerine de göz atmayı unutmayın.

Reklam

Bu Sonbaharda Şekeri Bırakmanız için 5 Neden

0

Nar ekşisi soslarından fıstık ezmesine, bitkisel bazlı sütlerden makarna soslarına kadar en beklenmedik ürünlerde bile artık ilave şekere rastlayabiliyoruz. Şeker, uzun zamanlar kullanıldığında veya beslenme alışkanlıklarına dahil olduğunda olumsuz birçok etkisi olan bir içerik olarak biliniyor. Kalori alımını artırmasından çeşitli hastalıkların oluşumuna, cilt yapısının bozulmasına zemin hazırlamasından hücresel yaşlanmayı hızlandırmasına uzanan etkileri ile şeker, uzmanlar tarafından yenilmemesi veya kontrollü şekilde tüketilmesi gereken içeriklerden biri olarak görülüyor.

Şeker tüketimini bırakmak veya azaltmak istiyorsanız siz de bu sonbaharda ilk adımı atabilirsiniz! İlk adımı atmanızı sağlayacak sebeplere gelecek olursak…

Şeker Kilo Aldırabilir

Obezite oranları dünya çapında artıyor ve araştırmalar, genellikle tatlandırılmış yiyecek ve içeceklerden gelen ilave şekerin obeziteye önemli bir katkıda bulunduğundan bahsediyor. Bu durum, çoğu tüketilen besinin içerisinde şeker ilavesi olduğu için obezite riskini daha da artırma eğilimde. Örneğin; gazlı içecekler, meyve suları ve enerji içecekleri gibi şekerle tatlandırılmış ürünler, bir tür basit şeker olan fruktozla yüklü olmasıyla öne çıkıyor ve araştırmalar, aşırı fruktoz tüketiminin açlığı düzenleyen ve vücudumuza yemeyi bırakmasını söyleyen önemli bir hormon olan leptine karşı dirence neden olabileceğini gösteriyor. Ek olarak şekerli içecekler şekerli yiyeceklerden daha zararlı olabiliyor. Bu içecekler açlığı bastırmamakla beraber yüksek miktarda sıvı kaloriyi hızlı bir şekilde tüketmenizi kolaylaştırıyor. Bu durum ise kilo alımına yol açabiliyor.

Akneye Neden Olabilir

İşlenmiş tatlılar gibi daha yüksek glisemik indeksi olan gıdalar, kan şekerinizi daha düşük glisemik indeksi olan gıdalardan daha hızlı yükseltebilir. Bu durum ise kan şekeri ve insülin seviyelerinde ani yükselişe neden olabilir. Bu süreç, ilginçtir ki akne oluşumunda da rol oynayabiliyor. Araştırmalar; düşük glisemik indeksli diyetlerin akne riskinin azalmasıyla ilişkili olabileceğinden, yüksek glisemik indeksli diyetlerin ise daha yüksek akne riski taşıyabileceğinden bahsediyor. Özet olarak; şekerli yiyecek ve içecekler de dahil olmak üzere rafine karbonhidratlar açısından zengin bir diyetin, daha yüksek sivilce geliştirme riskine sahip olabileceği aktarılıyor.

Depresyon Riskinizi Artırabilir

Sağlıklı bir beslenme rutini; ruh halinizi iyileştirmeye yardımcı olabilirken ilave şeker ve işlenmiş gıdalardan zengin bir beslenme rutini ruh hali ve duygularda değişikliklere katkıda bulunabiliyor. Ayrıca çoğu araştırma, şeker tüketiminin zihinsel sağlığı bozabildiğinden, hafızayı zayıflatabildiğinden ve hatta anksiyeteyi bile tetikleyebildiğinden bahsediyor. Fazla şeker tüketimi depresyon geliştirme ihtimalinizi bile artırabiliyor.

Hücresel Yaşlanmayı Artırabilir

Telomerler, genetik bilgilerinizin bir kısmını veya tamamını tutan moleküller olan kromozomların sonunda bulunan yapılardır. Telomerler, kromozomların bozulmasını veya birbirine kaynaşmasını önler. Bu süreç hayatımızda önem taşır çünkü yaşlandıkça telomerler doğal olarak kısalır; hücrelerin yaşlanmasına ve arızalanmasına neden olur. Telomerlerin kısalması yaşlanmanın doğal bir parçası olsa da bazı yaşam tarzı seçimleri bu süreci hızlandırabilir. Araştırmalar yüksek miktarda şeker tüketmenin telomer kısalmasını hızlandırdığı ve bunun da hücresel yaşlanmayı artırdığından bahsediyor. Bu durumda aslında şeker tüketimini artırmak, yaşlanmayı hızlandırabiliyor ve dokularımızın bozulmasına neden olabiliyor.

Kalp Hastalığı Riskini Artırabilir

Yüksek şekerli diyetler, dünya çapında bir numaralı ölüm nedeni olan kalp hastalığı da dahil olmak üzere birçok hastalık riskinin artmasıyla biliniyor. Araştırmalar bu gibi diyetlerin, obezite ve iltihaplanmanın yanı sıra yüksek trigliserit, kan şekeri ve kan basıncı düzeylerine yol açabileceğinden de bahsediyor. Üstelik bu durumların kalp hastalıkları riskini artıran faktörlerin arasında bulunduğunu da belirtiliyor. Ek olarak, özellikle şekerle tatlandırılmış besinlerden çok fazla tüketmek; arterleri tıkayan birikintilerle oluştuğu bilinen ateroskleroz riskini de artırabiliyor.

Omega-3 takviyelerine de göz atabilirsiniz.

Reklam

Okul Döneminde Çocuklara Özel Vitamin Önerileri

0

Okul dönemiyle beraber yeni bir rutine girmek, aynı zamanda beslenmenin de düzenlenebileceği yeni bir dönem anlamına gelebilir. Her çocuğun gelişiminde vitaminlerin ve minerallerin rolü büyüktür. Genel olarak bu bileşenler besinler yoluyla vücuda alınabilir ancak çocuğunuz yemek seçiyorsa ya da yoğun veya hareketli bir yaşamı varsa yeteri kadar iyi beslenemeyebilir ve takviyeler bu konuda size yardımcı olabilir.

Okul döneminde de çocukların gelişimlerine destek olabilecek vitaminlere bakacak olursak…

çocuklara özel vitamin

A Vitamini

A vitamini; çocuklardaki büyümeyi ve gelişmeyi destekleyen vitaminlerin arasında bulunur. Bu özelliğine ek olarak kemik gelişimi, cilt ve göz sağlığını geliştirme gibi özellikleri ile öne çıkar. Özellikle okul döneminde A vitamini, çocukların gelişimini destekleyen bir vitamin olarak biliniyor.

A vitamini takviyeleri için tıklayın.

çocuklara özel vitamin

B Vitaminleri

B vitaminleri ailesi (B2, B3, B6 ve B12); çocuklarınızın metabolizması için önemlidir. Özellikle mevsim geçişleri ve okulda geçirilen uzun zamanlar sonrasında metabolizma ve bağışıklık sisteminin en iyi şekilde korunması, çocuğunuzun genel sağlığı için önem taşır. Bunların yanı sıra B vitaminleri, çocuğunuzun ihtiyaç duyacağı enerjinin üretilmesine, sağlıklı dolaşım ve sinir sistemlerinin geliştirilmesine de yardımcı olur.

B vitaminlerine hemen göz atın.

D Vitamini

Güneşin daha az görüneceği sonbahar ve kış döneminde D vitamini eksiklikleri ile karşılaşmak oldukça normal ve yaygın bir durumdur. Çocukların gelişim süreçlerinde D vitamini, besinlerin emilim düzeyini artırarak yeterli kan kalsiyum düzeyinin korunmasına yardımcı olur. Bu da çocukların güçlü kemikler oluşturmasına destek olur ve aynı zamanda bağışıklık sisteminde kritik bir rol oynar.

D vitamini takviyelerini inceleyin.

çocuklara özel vitamin

Multivitamin

İdeal olarak, bir çocuğun ihtiyaç duyduğu tüm vitaminleri zengin bir beslenme planıyla alması beklenir. Ne yazık ki çoğu çocuk için okul macerası, dengeli beslenme olanakları sunamayabiliyor. Bu durumda ise multivitamin takviyelerine olan ilgi artıyor.

En sevilen multivitamin takviyelerine hemen göz atın.

Omega 3 ve Balık Yağı

Omega 3 yağ asitleri; yediden yetmişe her insan için önerilen takviyelerin arasında yer alıyor. Sağlıklı beyin gelişiminin yanı sıra cilt sağlığı, bağışıklık fonksiyonu ve genel sağlık üzerindeki etkileri ile öne çıkıyor. Ayrıca araştırmalar; psikolojik ve davranışsal sağlığı destekleyen uygun nörotransmitter işlevi için belirli düzeylerde omega 3’e ihtiyaç duyulduğundan da bahsediyor. Dolayısıyla çocuğunuzun gelişimi için omega-3 yeri doldurulamaz bir bileşen olarak karşımıza çıkıyor.

En iyi omega-3 ve balık yağı takviyelerini inceleyin.

çocuklara özel vitamin

Bonus: Probiyotikler

Probiyotikler, çocukların tükettikleri besinlerden en iyi şekilde yararlanmasına yardımcı olarak besinlerin hem sindirimini hem de emilimini iyileştirmeye yardımcı olmasıyla biliniyor. Çocuklarınızın sağlıklı bir bağırsak florasına sahip olmasını sağlamak, genel sağlık ve bağışıklık sistemi fonksiyonunun yanı sıra beyin gelişimi için de önemli.

Probiyotik takviyesi satın almak için tıklayın.

İlginizi çekebilir: Çocuğunuzu Okula Hazırlayacak Beslenme Önerileri

Reklam

Bitki Bazlı Beslenme Hakkında Her Şey

0

Marketlerde, restoranlarda, halka açık etkinliklerde ve fast food zincirlerinde bitki bazlı seçeneklere daha geniş bir yelpazede rastlıyoruz. Giderek yükselen beslenme trendlerinin arasında olan bitkisel beslenme (plant-based), her gün daha fazla insan tarafından uygulanmaya başlıyor.

Bitkisel Beslenme Ne Demek?

Bitki bazlı beslenme; et, süt ürünleri ve yumurta gibi hayvansal ürünleri sınırlandırırken, meyve, sebze, tahıl, baklagiller, kabuklu yemişler ve tohumlar gibi bitkisel kaynaklara odaklanan bir beslenme şekli olarak biliniyor. Aynı zamanda doymuş yağ oranı düşük ve antioksidan oranı yüksek olmasıyla öne çıkıyor, bu da bitkisel beslenmeyi sağlığı korumak için faydalı bir seçim hâline getiriyor.

Bitki Bazlı Beslenme, Vejetaryen ve Vegan Beslenmenin Farkı

Vegan ve vejetaryen beslenme türleri, bitki bazlı beslenmeye benzemesiyle öne çıkıyor. Ancak üçü de birbirinden farklı türler. Bitki bazlı beslenme, az miktarda hayvansal ürün içerebileceğinden katı bir vegan veya vejetaryen diyeti gibi değil; yine de odak noktası bitki kaynaklı gıdalar. Bitki bazlı beslenme, minimum düzeyde işlenmiş gıdaların tüketildiği veya hiç tüketilmediği bir beslenme biçimi.

Vejetaryen beslenmede ise genel olarak et ürünleri yer almıyor ancak yumurta ve süt ürünleri tüketilebiliyor. Çünkü vejetaryen yaklaşım, hayvanların besin olarak sunulmak üzere öldürülmesini hoş karşılamıyor. Dolayısıyla süt ürünleri ve yumurta gibi besinlere yer verilebiliyor. Vegan yaklaşım ise hayvanların besin olarak tüketilmesine ve insanların ihtiyaçları için sömürülmesine karşı. Bu nedenle hayvansal kaynaklı hiçbir içerik tüketilmiyor. Bitki bazlı beslenmenin motivasyonu ise en başta iyi olma halinin desteklenmek olarak biliniyor.

Bitki Bazlı Beslenmenin Özellikleri

Bitki bazlı beslenme, genel olarak sağlıklı ve dengeli bir beslenmeyi simgeliyor. Bu tarz bir beslenmenin birçok olumlu etkisi bulunuyor. Aralarından en önemli olan özellikleri ise şöyle açıklanabilir:

Kilo Vermeye Yardımcı Olabilir

Çoğu insan kilo vermek için farklı beslenme türlerine başvuruyor. Obezite ise çağımızın büyük bir sorunu haline geldi. Neyse ki diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri yapmak kilo kaybını kolaylaştırabiliyor ve sağlık üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olabiliyor. Bu durumda artık bitki bazlı beslenme daha çok tercih ediliyor ve gün geçtikçe uygulanma sayısı artıyor. Sebebi ise bu beslenme türünün yüksek lif içeriği, işlenmiş gıdaları içermemesi ve sağlıklı yağlar ile bezenmiş olması olarak açıklanabilir. Bitki bazlı beslenmenin bu ve bunun gibi özellikleri, fazla kilolardan kurtulmak için gerekli olan bir kombinasyon olarak açıklanabilir. Ek olarak da bu beslenme anlayışında izin verilmeyen şeker, fast food ve rafine tahıllar gibi işlenmiş gıdaları kesmek de başlı başına güçlü bir kilo verme aracı olarak bilinir.

Bitki Bazlı Diyetler Çevre İçin Daha İyidir

Modern tarımın çevreyi nasıl yok ettiğine dair bugüne kadarki en kapsamlı araştırmalara göre; doğa ve geleceğimiz için önem taşıyan karbon ayak izimiz önemli olan konulardan biri. Karbon ayak izini azaltmanın en etkili yollarından biri ise et ve süt ürünlerini tüketmeyi bırakmak olarak açıklanıyor. Örnek olarak dünyanın kaynakları artık sınırlı olduğunu biliyoruz ancak hayvansal ürünlere olan talep sebebi ile çok fazla kaynak tüketiliyor. Dolayısıyla bitki bazlı beslenme kaynakların yönetilmesi ve karbon ayak izinin azaltılması adına bitki bazlı beslenme daha mantıklı bir seçim olarak öneriliyor.

Diyabetin Gelişmesini Azaltabilir

Diyabet hastalığı, şeker tüketimi ile alakalı olmakla beraber sağlıksız beslenmenin de olumsuz bir sonucu olarak gösteriliyor. Özellikle glisemik indeksi yüksek gıdalar tüketmek, kandaki şeker seviyelerinin dalgalanmasına neden oluyor. Bu durumda sağlıklı ve dengeli bir beslenmeyi tercih etmek, diyabet hastalığının gelişmesini engelleyebilir. Bunların yanı sıra bitki bazlı diyetlerin, özellikle meyveler, sebzeler, tam tahıllar, kabuklu yemişler ve baklagiller gibi besleyici bitki bazlı gıdaları içermesinden dolay, tip 2 diyabetin önlenmesinde fayda sağlayabileceği düşünülüyor.

Bitki Bazlı Beslenmeye Geçiş için Yapabilecekleriniz

Beslenme tarzını değiştirmek çoğu insan için zor ve korkutucu olabilir. Bu durumda bitki bazlı beslenmeye geçmek için yapabileceğiniz çözümler var. Öncelikle aslında damak tadımızın anne sütüne dayandığını ve tuzlu veya şekerli gıdaların da bebekken enerji vermesi için bizlere verildiğini unutmamak gerek. O zamanlardan itibaren oturan damak tadı ise aslında kolaylıkla değişebilir.

Beslenme uzmanları, beynimizin daha sağlıklı yiyecekleri sevmeyi öğrenme yolunun, bu sağlıklı yiyeceklerin lezzetini artırarak başka bir duyusal zevk sağlamak olacağını söylüyor. Yani, bitki bazlı besinleri, sevdiğiniz diğer bitki temelli gıdalar ile birleştirerek (baharatlandırarak, salata tiplerinizi çoğaltarak vs.) daha kolay adapte olabileceğinizi söylüyor.

Bitki bazlı protein kaynaklarına hemen göz atın!

Reklam

Anksiyeteyi Artırabilecek Durumlar

0

Çağımızda sıkça rastlanılan anksiyete, psikolojik bir rahatsızlık olarak tanımlanıyor. Kaygı bozukluğu olarak da bilinen bu durum, gelecek ya da geçmiş adına duyulan kaygıdan doğuyor. Anksiyeteye iyi gelen birçok yol bulunuyor ve bunun tam aksine anksiyeteyi tetikleyebilen bazı durumlar da elbette mevcut.

Anksiyeteyi tetikleyebilen bu durumlara gelecek olursak…

Kafein Alımını Artırmak

Artık bir kültür haline gelen sabahları kahve içmek, güne daha iyi uyanarak başlamanın sevilen bir yoludur. Aslında kafein düşük dozlarda güvenlidir. Ancak yüksek dozlar, kaygı ve sinirlilik gibi hoş olmayan etkilere neden olabilir. Araştırmalar, ortalama bir yetişkinin genellikle olumsuz etkiler olmaksızın günde 400 miligrama kadar kafein tüketebileceğini söylemekte ancak daha fazla oranlarda kafein, anksiyeteyi artırabilir.

Kafeinin sizi yorgun hissettiren adenozin kimyasalını bloke ederek uyanıklığı artırdığı bilinir. Ayrıca enerjiyi yükselttiği bilinen adrenalin salınımını da tetiklediği düşünülüyor. Kafein miktarı yeterince yüksekse, bu etkiler daha güçlüdür ve anksiyetenin artmasına neden olabilir.

Hareketsiz Yaşam Tarzı

Egzersiz hem fiziksel hem de zihinsel sağlık için önem taşıyor. Egzersizin, kortizol ve adrenalin gibi stresle ilişkili hormon düzeylerini azaltarak stresi azalttığı düşünülüyor. Dolayısıyla düzenli olarak egzersiz yapmak, anksiyetenizi hafifletmeye yardımcı olabilir.

anksiyete

Uykusuzluk

“Anksiyete mi uykusuzluğa neden olur yoksa uykusuzluk mu anksiyeteye neden olur?” diye düşünebilirsiniz. Aslında her ikisi de birbirini etkileyebilir ancak bu sorunun cevabını öğrenebilmek adına uzmanlar; hangisinin önce geldiğini tanımlamanın altını çiziyor. Bunlara ek olarak uyku yoksunluğunun, anksiyete bozuklukları riskini artırabileceği düşünülüyor. Uykusuzluk ayrıca var olan anksiyete semptomlarını kötüleştirebilir veya iyileşmeyi önleyebilir. Anksiyete, genellikle uykusuzluk veya kabuslar şeklinde uykunun bozulmasına da katkıda bulunabilir. Aslında günümüzde çoğu araştırma yeterli bir gece uykusunun hem zihinsel hem de duygusal dayanıklılığı beslemeye yardımcı olduğundan bahsediyor. Dolayısıyla düzenli bir uyku, anksiyete semptomlarınızı azaltmaya yardımcı olabilir.

Melatonin takviyelerine de göz atabilirsiniz.

Alkol Tüketimi

Araştırmalar alkolün sıvı alımı ve uyku üzerinde olumsuz bir etkisi olabileceğinden bahsediyor ve her ikisi de bastırıldığında kaygı seviyelerinin artabileceğini de ekliyor. Alkol aldığınız gecelerde kalitesi düşük bir uyku, ertesi gün kaygılarınızı daha da artırmaya alan açabilir.

anksiyete

Fazla Şeker Tüketimi

Şeker tüketimi ve anksiyete arasındaki ilişki uzun zamandır araştırma konusu olmaya devam ediyor. İlave şeker, kan şekerini aniden yükseltir ve böylelikle enerjiniz de yükselir. Kan şekeriniz tekrardan hızlıca düştüğünde ise ruh haliniz olumsuz etkilenebilir ve kaygı seviyeniz de artabilir. Çünkü vücudumuz fazla glikozu emmeye ve kan şekerini dengelemeye yardımcı olmaya çalışır. Bunu da insülin salgılayarak yapar ancak çok fazla şeker tüketimi bu süreci aksatabilir ve dengesiz kan şekeri durumunu ortaya çıkarabilir.

Havasız Ortamlarda Vakit Geçirmek

Açık havada az zaman geçirmek ve yeterli oranda oksijene maruz kalmak, anksiyeteyi tetikleyen faktörlerin arasında yer alıyor. Doğada geçirilen zamanın sakinleştirici bir etkisi olduğu biliniyor, bu nedenle küçük doğa gezileri düzenleyerek anksiyetenizin azalmasına yardımcı olabilirsiniz. Örneğin, yürüyüşleriniz esnasında farklı parkları keşfedebilirsiniz veya sakin ve huzurlu hissetmenize yardımcı olan favori restoranınıza veya kafenize uğrayabilirsiniz.

anksiyete

Yeterince Su İçmemek

Dehidrasyon birçok olumsuz sonucun oluşmasına neden olabiliyor ve yeterince su içerek bu konunun üstesinden gelmeniz mümkün. Dehidrasyon ve depresyon arasındaki bağlantı güçlü olmasına rağmen, araştırmacılar kaygının yeterince su içmeyenlerde daha yüksek olduğundan bahsediyor. Başka bir araştırma ise su alımını artırmanın veya azaltmanın farklı su içme alışkanlıklarına sahip kişilerde ruh halini etkileyebileceğinden bahsediyor. Araştırmaya göre; genellikle çok su içen insanların, su alımları düştüğünde daha az sakin, daha az huzurlu ve daha gergin hissetme olasılıklarının arttığından bahsediyor. Dolayısıyla su içmek, zihinsel sağlığı etkileyebildiği için dikkat edilmesi gereken adımların arasında yer alıyor.

Reklam