Fit Hub Blog Sayfa 43

Formula 1 Pilotlarının Antrenman Sırları

0

Formula 1 sürücüleri dünyadaki en fit atletlerden bazılarıdır; fiziksel ve zihinsel hazırlık süreçlerinde eşsiz stratejilere bağlı kalırlar. Çoğu insan, daracık bir araç koltuğunda oturduklarından pilotların çok fazla şey yapmadığını düşünürken; işin perde arkası zorlu bir mücadeleye sahne olur. İşin aslı, motor sporlarının zirvesindeki bir pilot olmak, olağanüstü atletik yeteneklerin ve katı beslenme kurallarının bir kombinasyonunu gerektirir.

En basitinden, 300 km/sa hızla viraj alırken vücudun yediği G kuvveti, pilotun kaskını normalden beş kat daha ağır hissetmesine neden olur -ki bu baskıyı kaldırabilmek oldukça güçlü bir boyun gerektirir. Benzer şekilde çelik gibi bir core bölgesi şarttır. F1 sporcuları uzun mesafeli koşucuların dayanıklılığına sahip olmalıdır; zira tipik bir Grand Prix 90 dakika sürebilmektedir.

F1 Pilotu Neden Formda Olmalı?

Pilotun baş ve kask ağırlığının toplamı yaklaşık 6,5 kg eder. Ani, sürekli frenler ve son hız dönülen virajların yarattığı 5-6 G değerini hesaba katarsanız, pilotun kafasına binen yük neredeyse 30-40 kg’a eşittir. Kullandığımız araçlardan farklı olarak Formula 1 aracı, fren yaparken sürücünün sol bacağıyla büyük bir güç uygulamasını gerektirir ve bu da pedala yaklaşık 80 kg’lık bir güçle tekrar tekrar basmak anlamına gelir. Böylesi bir mücadele için, sürücülerin en yüksek derecede sağlamlık, stabilite ve vücut gücüne ihtiyaçları vardır.

Red Bull Content Pool

F1 pilotu, her bir katı ayrı koruyucu özelliğe sahip giysiler ve kask ile zırhını kuşanır. Bu kıyafetleri taşımak zaten yeterince zordur. Üzerine bir de Malezya gibi sıcak ülkelerde gerçekleşen yarışlarda direksiyon sallarlar ki, bu gibi parkurlarda kokpit sıcaklığı 50 °C, nem oranı ise %80’lere kadar çıkabilmektedir. Böylesi bir yarışın sonunda F1 pilotu vücut kütlesinden 3 kilograma rahatlıkla veda edebilir. Bu ve benzeri zorlu koşullarla mücadele edebilmek için pilotlar, sıkı beslenme planları ve düzenli dayanıklılık eğitimleriyle yağ seviyelerini sürekli düşük tutarak termoregülasyona yardımcı olmalıdırlar.

Beslenme ve antrenman programlarına bakıldığında, bir F1 pilotunun olimpik sporcudan neredeyse farkı yok gibidir. Ancak ciddi bir farkla onlardan ayrılırlar: pilotlar yılın sadece belirli birkaç gününde yüksek performans gösterirler. Kokpit dışında geçen bütün bir süreyi ise, vakti geldiğinde en iyi performansı sergileyebilmek için sürekli çalışarak geçirmeleri gerekir.

Güç ve Dayanıklılık Antrenmanı

F1 pilotları genellikle dayanıklılık antrenmanlarını sabahları yaparlar ve antrenmanlarında bisiklet, koşu, kürek çekme, yüzme ve hatta kros kayağı gibi çok yönlü bir yaklaşımın tadını çıkarırlar. Tüm seçkin sporcular gibi, antrenmanın yoğunluğu ve hacmi, toparlanmayı optimize etmek ve atletik potansiyeli en üst düzeye çıkarmak için günlük olarak dikkatli bir şekilde manipüle edilir. Sürücüler ayrıca, dayanıklılık seanslarına rehberlik etmesi için kalp atış hızı monitörlerini kullanırlar. Bu, özellikle bir yarışın koşullarını ve süresini taklit edebilmek açısından yararlı bir taktiktir.

Red Bull Content Pool

Dikkatle tasarlanmış programlar, pilotun sezon boyunca gelişmesini sağlayarak önündeki yarışlar boyunca rekabete devam edebilmesi için hedefe yönelik aşamalara ayrılır. Omuz ve boyun bölgesinin güçlü olması özellikle önemlidir, çünkü aracın içinde sürücünün kafası sürekli hareket halindedir ve kafasını hareketsiz tutacak bir desteği de yoktur. Bunun için kendi vücut ağırlıklarını kullandıkları antrenmanlar yaptıkları gibi seated row, shoulder shrug, lateral raise, pull-up, push-up ve çeşitli sağlık topu hareketleri ile stabilite egzersizlerine de yoğunlaşırlar.

View this post on Instagram

Final prep before heading off ?? #GermanGP ??

A post shared by Max Verstappen (@maxverstappen1) on

F1’in Yeni Süper Starı Max Verstappen’ın Sırları

Max Verstappen, şu anda Hollanda Bayrağı altında Red Bull Racing ile sürüş yapan bir Belçikalı-Hollandalı F1 pilotu. Genç yetenek 2014 yılında Scuderia Toro Rosso ile F1 yolculuğuna başladı ve toplamda 4 Grand Prix galibiyeti aldı. Aslında, F1 tarihinin en genç pilotu ve aynı zamanda en genç Grand Prix galibi. İlk galibiyeti 2016 Spani Grand Prix iken sonuncusunu 2019 Brezilya GP’sinde almıştı.

Verstappen, Instagram’da düzenli olarak egzersiz videolarını ve resimlerini paylaşıyor. Kendini güçlü ve sağlam tutmak için, halterle ağırlık antrenmanları yapıyor. Denge kontrolü üzerinde çalışmak için squat ve lunge gibi egzersizlere yoğunlaşıyor. Max ayrıca core bölgesi ile sırtını güçlendiren yüksek tekrarlı antrenmanlara yer veriyor.

Red Bull Content Pool

Spor salonuna gitmekten hoşlanmadığını söyleyen Max, evine ufak bir salon kurmuş.

“Evde eğitimim için ihtiyacım olan her şeye sahibim: Bir wattbike, ski skike, çeşit çeşit ağırlıklar ve bir sürü denge aleti. Açıkçası çok kaslı olamayız; çünkü çok ağır olmamamız gerekiyor. Bunun dışında boyun eğitimi çok önemli. Boynumun etrafından kendimi asabildiğim bir koşum takımım var ve onunla çeşitli hareketler çalışıyorum.” diyor ve ekliyor; “Evde gerçek bir araba gibi içine oturabildiğiniz bir makinem var. Kafanıza gerçek bir kask takıyorsunuz; ve başınız ve boynunuzla ağırlık çekiyorsunuz, oldukça iyi bir egzersiz.”

Gerçek bir F1 pilotu gibi egzersiz yapmak istemez miydiniz?

Türkiye’nin motor sporları tarihindeki en başarılı sporcularından Ayhancan Güven’in 10 adımlık dayanıklılık antrenmanını denemek için tıklayın!

Reklam

Her Fit Kadının Tanıması Gereken 5 Temel Takviye

0

Hangi takviyelerin yağ yakmanıza, performansı artırmanıza ve daha sağlıklı hissetmenize yardımcı olabileceği konusunda kafanız mı karışık? Her fit kadının bilmesi gereken birkaç temel takviyeye göz atalım!

1. Protein Tozları

izole-protein

Protein tozları, gıda takviyelerinin en büyük segmentlerinden biridi. Peynir altı suyu, kazein ve yumurta gibi hayvan kaynaklı proteinlerin yanı sıra keçi, sığır eti ve balık da oldukça popülerdir. Bunların yanı sıra pirinç, kenevir, soya ve bezelye gibi sağlıklı bir bitkisel protein seçimi de vardır. Hangi tozun seçilmesi gerektiği genellikle kişisel tercih ve bireysel ihtiyaçlarla alakalıdır, ancak favorimiz peynir altı suyu protein izolatıdır (WPI). Laktoz, kolesterol ve yağı gidermek için işlenmiş ve filtrelenmiş sütün suda çözünür kısmından yapılır ve laktoza toleranssız olan veya protein tozlarını sindirmede problemleri olanlar tarafından tercih edilir. WPI, diğer formlara kıyasla daha fazla protein içeriğine sahiptir (genellikle %90 veya daha fazla). Ayrıca L-sistein ve dokuz esansiyel amino asit (histidin, izolösin, lösin, lisin, metiyonin, fenilalanin, treonin, triptofan ve valin) içeriği de yüksektir. L-sistein kan şekerini düzenlemeye yardımcı olur, kan damarı iltihabını azaltır ve egzersize bağlı oksidatif stresi azaltır. Protein tozlarınızda aranacak diğer önemli bileşenler, lösin, izolösin ve valini içeren dallı zincirli amino asitlerdir. BCAA’lar kas ağrılarını azaltmaya ve anterenman sonrası iyileşmeyi hızlandırmaya yardımcı olur. Lösin, kas protein sentezini tek başına artırabileceğinden sporcular için en önemli amino asittir. Protein tozunuzun içinde en az 2.5 gram lösin bulunduğundan emin olabilirsiniz.

Unutmayın ki; peynir altı suyu proteini çok çabuk emilir ve sindirilir, bu da amino asitlerin kan seviyelerinde keskin artışlara neden olur. Sabahları veya egzersiz sonrası kullanmaya çalışın. Amino asitlerin kaslara hızlı bir şekilde verilmesi, direnç egzersizinin katabolik etkilerini hızla tersine çevirerek eğitimden sonra kas iyileşmesini artırmaya yardımcı olabilir. Peynir altı suyu proteinini yüksek lifli gıdalar veya kazein (başka bir süt bazlı protein) ile karıştırdığınızda, sindirimi yavaşlatır ve daha fazla tok hissetmenize yardımcı olur. Kas gelişimi ve öğün arası atıştırmalıklarınız için, bir çorba kaşığı doğal fıstık ezmesi ve bir avuç karışık çilek ile karıştırılmış peynir altı suyu proteinini deneyin!

2. Multivitaminler

multivitamin-nedir-ne-ise-yarar

Bir multivitamin/mineral kompleksi, beslenme rutininizin temel taşı olmalıdır. Tabii ki her zaman önce yiyecekleri önerilir, ama açıkçası hiç kimse mükemmel bir şekilde beslenmez ve bu multivatiminlerin temel amacı, yemeniz gereken ama tüketemediğiniz yiyeceklerin boşluklarını doldurmaktır. İyi bir multivitamin, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu en kritik vitamin ve mineralleri optimal formda sağlar.

Multivitaminlerin en önemli bileşenleri şunlardır: A vitamini, B vitaminleri, D vitamini, E vitamini ( tokoferol ve tokotrienol formu özellikle önemlidir), C vitamini (askorbat formu), K vitamini (kardiyovasküler veya kemik sağlığı endişeleri olanlar K2 formunu almayı düşünmelidir), kalsiyum, çinko, selenyum, krom, iyot, manganez ve molibden.

İyi bir multivitamin ucuz değildir ancak karşılığını en iyi şekilde alırsınız. Yoğun bir şekilde antrenman yapan kadınların B vitaminleri, C vitamini, krom, selenyum, çinko, demir ve magnezyum dahil olmak üzere birçok kritik vitamin ve minerali kaybettiği bilinir. Bu azalmalara öncelikle egzersiz sırasında tüketilmeleri sebep olurken, ter ve idrardaki vitamin ve mineral kaybı da bu azalmaya sebep olur.

Bir kapsül veya tabletin önerilen günlük miktarın yüzde 50’sini sağladığından emin olun ve ardından iki öğününüzden biriyle tüm ihtiyacınızı tamamlamanız gerektiğini unutmayın. Belirli vitamin ve mineralleri almanızı zorunlu kılan belirli bir sağlık durumunuz yoksa, aşırıya kaçmayın!

Multivitamin takviyelerinin 5 temel faydasını öğrenmek için tıklayın!

3. Yağ Yakıcılar

cla-yag-yakici

Daha hızlı bir şekilde daha fazla yağ yakmanıza yardımcı olacak birçok ürün vardır. Ancak buna rağmen sadece birkaç bileşen, metabolik hızda, lipolizde ve yağ oksidasyonunda (yanma) gerçek artış gösterir ve sağlam bilimsel kanıtlara sahiptir.

Bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir;

7-keto DHEA: Bu DHEA’nın bir türevidir, ancak doğal olarak oluşan hormonun aksine testosteron veya östrojene dönüşmez. Araştırmalar, 7-keto takviyesinin diyet sırasında metabolik hızı artırabileceğini göstermiştir (1). Dozaj: 100-200 mg / gün.

Kapsaisinoidler: Çok sayıda araştırmaya göre, biberlere acılığını veren bu moleküller de kanıtlanmış yağ brülörleri ve metabolik güçlendiricilerdir. Dozaj: 3-6mg / gün.

Yeşil çay ekstresi: Yeşil çay doğal bir yağ yakıcıdır ve EGCG adı verilen bir ekstrakt özellikle güçlü olabilir. Düzenli olarak kafein tüketmiyorsanız en iyi sonucu verir. Dozaj: 270 mg / gün EGCG ile standartlaştırılmıştır (2,3).

Yerba mate: Bu çay, iştahı bastırmak ve yağ yakmak için uzun zamandır kullanılmaktadır (4,5). Genellikle kafein içerir. Dozaj: 1.000mg / gün.

Unutmayın ki; yağ yakıcılar söz konusu olduğunda, sonuçlar kişiler arasında büyük farklılıklar gösterir, bu nedenle bu bileşenlerden birinden fayda göremezseniz cesaretiniz kırılmamalıdır

Daha iyi emilim için takviyelerinizi farklı öğünlere bölerek tüketebilirsiniz.

4. Zerdeçal Özü

kalp-zerdecal

Kurkumin olarak da bilinen bu sarı baharat, zencefil ailesinin bir üyesidir ve yüzyıllardır baharat olarak ve geleneksel tıpta kullanılmaktadır. Hem anti enflamatuar hem de ağrı azaltma özelliklerine sahiptir ve ayrıca beyin sağlığını destekleyen güçlü bir antioksidandır (6,7,8).

Kurkumin için tipik etkili dozaj günde 500-4.000 mg’dır.

Zerdeçalın faydalarını öğrenmek için tıklayın!

5. D Vitamini

d-vitamini-eksikligi

Multivitaminlerin büyük çoğunluğu, yeterli miktarlarda D vitamini içermediğinden özellikle kış aylarında biraz fazladan almak faydalı olabilir. D vitamini bir steroid hormon öncüsü olarak işlev görür. Yani yeterli D vitamini olmadan vücudunuz optimal miktarda östrojen veya progesteron üretemez. D vitamini en çok kemik sağlığı, kan şekeri kontrolü, bağışıklık fonksiyonu, kardiyovasküler sağlık ve bilişsel işlev üzerindeki yararlı etkileri ile bilinir ve depresyonla savaşmaya ve stresi azaltmaya yardımcı olur (9).

Birçoğumuz D vitamininde oldukça eksik veya en azından yetersiz seviyelere sahibiz. Bu ihtimaller koyu ten renginiz varsa, çok fazla güneş koruyucu kullanıyorsanız veya ülkenin kuzey kesiminde yaşıyorsanız daha fazladır. Çoğu multivitamin sadece 600-800 IU D vitamini sağlar, ancak ideal olarak günde yaklaşık 2.000 IU almanız gerekir. D vitamini yağda çözünen bir vitamin olduğu için, vücudun düzgün bir şekilde emebilmesi için az da olsa yağ içeren bir yemekle birlikte almaya çalışın (10).

Reklam

Definasyon Dönemi Beslenme ve Antrenman Tüyoları

0

Definasyon Dönemi Nedir?

Definasyon, yağların eriyip vücut kas kütlesinin daha belirgin olması olarak tanımlanabilir. Özellikle danışanlarımdan gelen “yağları yakıp kasa çevirmek doğru mudur?” sorusuyla çok karşılaşıyorum. Fakat bilimsel olarak, yağların kasa dönüşmesinin imkansız olduğu da bir gerçek. Definasyon, diyet dönemine verilen bir isimdir aslında. Bu sebeple, definasyon sürecine yağ kaybetme dönemi veya kilo verme dönemi diyebiliriz.

Definasyon Döneminde Beslenme Nasıl Olmalı?

Definasyon döneminin temel unsuru aslında beslenmedeki değişikliktir. Kişi doğru beslenmiyorsa, ne kadar antrenman yaparsa yapsın yağ yakımı gerçekleşmeyecektir. Tükettiğimiz enerji, ürettiğimizden yüksek olmalıdır. Bu bir matematik hesabıdır. Neticede bir rakama ulaşacaksınız ve bu sizin kilonuzu korumanız için gereken kalori miktarını gösteriyor olacak. Bu miktarın altında yediğinizde definasyon, üstünde yediğinizde ise de bulk dönemdesiniz demektir. Beslenmeyle beraber kardiyo yaparsanız da definasyon döneminize katkıda bulunmuş olursunuz. Bir aktivitede ne kadar kalori yaktığımızı hesaplamak ciddi anlamda zordur. Bunun yerine tükettiğimiz kaloriyi yöneterek çok daha kesin sonuçlar elde edebiliriz.

Buraya tıklayarak “Definasyon Diyeti Nedir, Nasıl Uygulanır?” içeriğimize göz atabilirsiniz!

Hadi gelin bir matematik hesabı yapalım. Vücuttan 1 kg yağ kaybetmek için yaklaşık 7500 kalorilik bir açık yapmanız gerekir. Bazal metabolizma hızınızın (vücudumuzun kendi başına yaktığı kalori) 1500 kalori olduğunu düşünelim ki bu, ciddi çalışkan bir vücut yakım hızıdır. Her gün 500 kalori yaktığınız bir egzersiz yaptığımızı düşünelim ki bu da kolay bir rakam değil, yani totalde günde 2000 cal harcamış olacaksınız demektir. Doğru ve temiz beslenmeyle günlük 1000 cal aldığımızı düşünelim. Her gün 1000 cal bir açık ortaya çıkacaktır. 1 ayı 30 gün gibi düşünürsek 30×1000 = 30.000 kaloriye denk gelecektir. 1 kg yağ için 7500 cal açık gerekli demiştik. 30.000cal / 7.500 cal = 4 kg sonucu ortaya çıkar. Yani bu verilere göre 30 gün boyunca her gün antrenman yapıp 500 cal yaktınız ve beslenme kalorinizde 1000 cal sabit tutunuz.

Sonuçta ayda 4 kg yağ verdiniz. “Ne sadece 4 kg mı?” diye söylendiğinizi duyar gibiyim. Ayda 10 kg verdim diyenler elbette sadece yağ yakmıyorlar beraberinde vücudumuzdaki su ve kastan da kaybediyorlar. Bu nedenle hızlı ve fazla kilo verirken iyi düşünmek gerekir. Kalori azaltma hızınızı en yavaş şekilde yapmak en çok korunan kas kütlesi miktarı ile sonuçlanacaktır. Bu tarz hesaplamalar ilk zamanlarda zor gelebilir. Fakat alışınca düşünmeyeceksiniz bile. Eğer hesap kitap sizin için zor ise, kilonuzu koruduğunuz bir beslenme düzenini düşünün ve buna göre biraz daha az besin tüketin. Yine de günün sonunda doğru yolda olup olmadığınızı anlamak adına her gün tartılmanız gerekecektir.

Kilo verirken kas kaybını minimize etmek adına daha çok protein, daha az karbonhidrat tüketmemizde fayda olacaktır. Karbonhidrat veya yağ konusunda çok kesin çizgiler olmaması ile birlikte, proteinin artmasının kesinlikle faydası olduğu bir gerçek.

Definasyon Antrenman Programı Nasıl Olmalı?

Genellikle; bulk döneminde çok ağırlık ve az tekrar, definasyonda ise az ağırlık çok tekrar gibi bir algı söz konusu. Bu prensiplerin dışına çıkıldığında definasyon veya bulk döneminde yaşanan başarısızlıklara sebep olarak da bu prensipler gösterilir. Fakat unutulmamalıdır ki, definasyon veya bulk dönemler beslenme ile ilgilidir. Ağırlık antrenmanındaki tekrar sayısı bunu asla belirleyemez. Kardiyovasküler
aktivitenin artması kalori harcamanız için yardımcı olur, fakat 1-15 tekrar aralığındaki ekstra tekrar sayısını bu tarz aktiviteler içine dahil edemeyiz. Yani aslında, bulk ve definasyon antrenmanı diye bir şey söz konusu değildir. Buna “daha aktif antrenman” diyebiliriz ancak. Orada da ciddi bir enerji tüketim farkı olmayacağı çok bariz. Ne kadar kalori yaktığımızı hesaplamak çok zor olduğu için, rakamları takip etmek en faydalısıdır.

Elbette definasyon için kardiyo işe yarar. Ama bu define olurken az tekrar/çok kilo yapamayacağınızı göstermez. Veya bulk yaparken 15 tekrarlık setler yapamayacağınızı da göstermez. Yani aktiviteyi arttırmak bir çözüm olabilir, fakat kalorik anlamda doğru tarafta olduğumuza emin değilsek boşa ter döküyor olma olasılığımız yüksek. Sonuç olarak definasyonun belirleyicisi beslen- memizdir. Antrenman, sadece bunun için bir araç olabilir. Genellikle kış ayları bulk dönemi yaşar, yaz öncesi ise definasyon dönemine gireriz. Malum yazları kiloları saklamak daha zor.

Reklam

Powerlifting ve Burun Kanaması

0

Powerlifting ve yüksek ağırlıkla yapılan çalışmalarda sporcuların sıklıkla karşılaşabildikleri bir durum; burun kanaması.

Yüksek ağırlık kaldırmak birçoğumuzun hayali. Yine de burun kanaması gibi ani ve fizyolojik rahatsızlıklar da akılda soru işaretleri yaratabiliyor. Peki bazı sporcuların, özellikle de güç sporcularının çok yüksek ağırlıklar kaldırdıkları zaman neden burunları kanar?

Burun Kanaması Neden Oluyor?

Burundan kan gelmesi bazı güç sporcularının elde etmek istediği şeref madalyalarıdır. Sanki işe yarar zorlu bir antrenman yapıldığını işaret eder gibidir. Peki bu durum normal midir? Bunun genel bir açıklaması var: “Eğer burnunuz kanamıyorsa yeterince ağır kaldırmıyorsunuz demektir.” Bu sözler dünyaca ünlü bir powerlifting sporcusu ve powerlifting dünya rekorunu elinde bulunduran Chad Aichs’e ait. Kendisinin en iyi dereceleri squat’ta 533 kg, bench press’te 373 kg ve deadlift’te 343 kg. Gerçekten de burun kanatacak cinsten…

Burun kanaması, basıncın bir sonucudur. Örneğin; squatta, bir güç sporcusu, tüm vücudunu bükerek ve karın kaslarını ağırlık kemerine karşı zorlayarak başlar. Alçalırken, vücudundaki basınçta sanki bir yay sıkıştırılması gibi artar. Hareketin alt noktasına ulaştığında vücuttaki basınç dayanılmaz hale gelir ve buna kan basıncı da dahildir. Bu artışa, burundaki kan damarlarının kuruma eğilimleri de eklenince tabi ki malum sonuca ulaşmış olursunuz.

Kanama, kas kontrolünüzün iyi olduğunun ve yüksek ağırlıkların uyguladığı aşırı basınçla nasıl başa çıkabildiğinizin fiziksel bir göstergesidir.

Sporcularda Burun Kanamasının Nedenleri Ne Olabilir?

Egzersiz yaparken burundan kan gelmesi kanınızın kalbiniz tarafından daha fazla pompalanmasıdır. Bunun sebebi ise kaslarınıza daha fazla oksijen taşınması gerekliliğidir. Bu yoğun kan dolaşımı sırasında burnunuzdaki kılcal damarlar da etkilenmektedir.

Vücudunuz yüksek basınç ve kan akışı altındayken burnunuzdaki kılcal damarlar buna dayanamayabilir. Özellikle vücut sıcaklığınız ya da ortamın sıcaklığı fazlalaştığında yırtılmalar ve kanamalar artabilir. Bunun dışında burnununzdaki nem azaldıysa ve kuruma olduysa da kanama riski artabilir.

Yüksek tansiyon ve hipertansiyon durumları da burun kanamasına sebep olabilir. Tansiyon probleminiz egzersiz ile birleştiği takdirde daha çok problem yaratabilir. Bunlara ek olarak kan sulandırıcı aspirin gibi ilaçların egzersiz ile birlikte alınması da burun kanamasını tekleyebilir.

Çoğu burun kanaması en fazla 10 dakika sürmektedir.  Bu gibi durumlar ile çok sık karşılaşıyorsanız, kanamanız durmuyor ve uzun sürüyorsa durumu mutlaka bir doktor ile değerlendirmeniz gerekmektedir.

Reklam

Vitaminli Su ile Tanıştınız mı?

0

Su ve vitaminler… İnsanlar için oldukça önemli iki temel ihtiyaç. Bu iki kahraman, vücudumuzda birçok önemli işlevi yerine getirerek bizi canlı tuttukları gibi sağlığımızı da korurlar. Onlar olmadan eksiklikler ortaya çıkar ve bedenimiz bu durumlara olumsuz tepkiler verir. Peki, bu ikili bize harika bir yaşam iksiri vermek için güçlerini birleştirseydi ne olurdu?

Suyun dünyadaki yaşamlar için ne kadar önemli olduğu nadiren aklımıza geliyor. Fakat hepimiz biliyoruz ki su dünya yüzeyinin %70’ini kaplıyor ve yaklaşık %3’üde içilebilir sudan oluşuyor. Vücudumuzun da yaklaşık %60 ile %70’i sudan oluşuyor ve böyle düşününce, belirli organlarımız için sürekli olarak hidrasyona ihtiyaç duymamız oldukça mantıklı. Nasıl ki bir otomobilin düzgün çalışması için benzine ihtiyacı varsa, vücudumuz da aynı şekilde suya ihtiyaç duyuyor. Tıpkı benzin gibi, suyun da yerine yenisinin konulması gerekir. Vücudumuz her gün yaklaşık 250 mililitre su kaybeder ve doktorlar her gün en az sekiz bardak su içmemizi önerir.

Vitaminli Formül

Besin tükettiğimizde vücudumuza, proteinler, karbonhidratlar ve yağlar da dahil olmak üzere birçok değişik madde girer. Bu maddeler genel olarak bize enerji sağlar ve dokuların korunmasına yardımcı olur. Bu maddeler işlevlerini kimyasal reaksiyonlarla yerine getirir. Ancak, vitaminlerin yardımı olmadan bunların hiçbirini yapamazlar.

Yiyecek ve içeceklerde bulunan vitaminler, bu reaksiyonları hızlandırarak katalizör görevi görür. Vitamin eksikliği yaşadığımızda, vücudumuz bu eksikliği kolayca yerine koyamaz. Bu nedenle vitamin eksiklği aslında vücuttaki rahatsızlıklara neden olan en önemli faktördür. Yine araba örneğinden gidecek olursa eğer şu şekilde düşünebilirsiniz; su vücut için yakıt kaynağıysa, vitaminler arabalarımızdaki benzini ateşleyen kıvılcım gibidir.

Vitaminler iki gruba ayrılır ve çözündükleri malzemelere göre tanımlanırlar. Yağda çözünen vitaminler yağda çözündükleri gibi, vücuda yavaşça dağılarak fazlalıkları yağ dokularında depolanır. Böylece bu vitaminlere günlük olarak ihtiyaç duyulmaz. Yağda çözünen vitaminler arasında A vitamini, D vitamini, E vitamini ve K vitamini bulunur. Suda çözünen vitaminler suda çözünerek idrarla vücuttan atılır. Bu yüzden günlük olarak tüketmek önemlidir. Suda çözünen vitaminler arasında B vitamini kompleksi grubu ve C vitamini bulunur.

Peki, Vitaminli Su Nedir?

Enerji toplamak, bağışıklığınızı arttırmak ya da sadece su içişinizi keyifle hale getirmek istiyorsanız, aromalı vitaminli su ürünlerine şans verebilirsiniz. Son yıllarda popülerliği oldukça artan bu fonksiyonel içecek çeşidi, bedenimizin iki temel ihtiyacını birleştiren lezzetli bir arabulucu gibi.

Vitamin içeren içecek çeşitleri, fiziksel aktivite sırasında veya sonrasında su ve elektrolit takviyesi için kullanılan spor içeceklerinden ya da proteinli su gibi zenginleştirilmiş içecekler çeşitlerinden farklıdır. Vitaminli içecek, kafein içermeyen veya daha az miktarda kafein içeren alkolsüz içeceklerden de oldukça farklıdır aslında. Bazı vitamin suları içecek olarak kabul edilirken, diğerleri, yani katkı maddeleri içerenler (örneğin, taurin veya diğer amino asitler), gıda takviyesi olarak kabul edilir ve bu şekilde pazarlanır. Vitaminli su markaları da bu şekilde diğerlerinden ayrışmış olur.

Vitaminli Su Ne İşe Yarar?

Vitaminlerin potansiyel olarak biyolojik etkileri vardır. Vitamin ile zenginleştirilmiş içeçeklerdeki vitamin seviyeleri ve diğer bazı katkı maddeleri genellikle önerilen günlük ihtiyacı karşılar. Şekersiz vitaminli su ve meyva aromalı vitaminli su, düşük kaloriye sahip oldukları için de her yaştan insan tarafından rahatlıkla tüketebildiği için popülariteleri git gide artmaktadır. Tamamlayıcı vitamin suları, iştahsızlık ile mücadele eden, çiğneme güçlüğü çeken veya dengeli beslenmekte zorlanan insanlar için yararlı olabilir. Doğla vitaminli su, kullanan kişilere sağlıklı bir vitamin dengesi sağlayabilir.

Doğal, vitaminli sular B6 vitamini, B12, C vitamini ve niasin gibi besinleri içeren içecekler, süt ürünleri gibi gıdaların yetersiz olduğu durumlarda bağışıklık sistemi, antioksidan takviyesi, enerji ve performans gelişimi için gerekli olan takviyeyi temin edebilirler. Vitamin ve minerallerle zenginleştirilmiş bu içecekleri bir alışkanlık haline getirmeyi deneyebilirsiniz.

Reklam

Kolajen ve 5 Temel Faydası

0

Yazı İçeriği ve Başlıkları

  1. Cilt Sağlığı
  2. Kemik ve Eklem Sağlığı
  3. Atletik Performans
  4. Sindirime Faydası
  5. Uykunuzu Düzene Sokun

Kolajen son zamanlarda gıda ürünlerinde fazlaca karşımıza çıkmaya başladı. Biz de güvenli bir şekilde nasıl tüketeceğinize ve sağlığınıza olan faydalarından nasıl yararlanacağınıza dair ipuçlarına bir göz atalım istedik.

Kolajen, yaşlanma karşıtı kremlerin ve serumların vazgeçilmez bileşeni olarak uzun zamandır biliniyor aslında. Ancak şimdilerde yiyecek ve içeceklerinize eklenerek de sık sık karşımıza çıkmaya başlamış vaziyette. Yutulabilir kolajenin hikayesi, kemik suyu olarak halka açık tüketici pazarına girişi ile başladı. Şimdi, hidrolize kolajen (veya kolajen peptit) olarak toz halinde tek başına boy gösteriyorlar. Sıvı kolajen kullananlar da yadsınmayacak kadar fazla sayıda. Hatta gıda takviyesi endüstrisindeki içerik etiketlerinde dahi kolajen ön plana çıkar oldu.

Peki bir protein türü olan kolajeni, herkesin bahsettiği gibi mucize bir bileşen yapan şey nedir? Kolajen, tüm proteinlerin yaklaşık %30’unu oluşturduğu insan vücudunda en çok bulunan proteindir. En yaygın olarak cilt, kemik ve bağ dokularında bulunur, bu nedenle kolajeni takviyesi almak tüm bu alanlarda fayda sağlar.

Kolajen trendine yakalanan gıdalar, smoothie’lerden çorbalara, soslara, tatlılara ve hatta spagetti’ye kadar uzanıyor… Her şeye hidrolize kollajen ve pişmiş kollajen olarak da bilinen jelatin tozları eklenebiliyor. Artık içilebilir kolajen diye bir şey var. Ve pek tabi, tüm bunlardan sonra kolojen tozu takviyelerinin güvenli olup olmadığını merak ediyor olabilirsiniz. Megan Solloway, R.D., C.P.T.’ye göre, günlük rutininize kolajen tozu takviyesi eklemenin sizin için bir endişe yaratmasına gerek yoktur.

Kolajen İçeren Besinler Nelerdir? öğrenmek için tıklayın!

1. Cilt Sağlığı

Kolajen cildimizin yaklaşık %75’ini oluşturur ve genç, dolgun ve pürüzsüz görünüyor olmamızdan o sorumludur. Zamanla, yaşlanma ve güneşe maruz kalma ile ortaya çıkan doğal kolajen kaybı, kırışıklıklardan ve ince çizgilerden büyük ölçüde mesuldür. Kolajen takviyesi almak, cilt metabolizmasını uyarır ve kolajen kaybına karşı koyması gereken yapı taşları ile cildi içeriden güzelleştirmeye yardımcı olur. En az sekiz hafta boyunca günde 2.5 ile 10 gram hidrolize kolajen takviyesi almak, cilt kuruluğu, kırışıklıklar ve selülit problerinde gözle görülür bir azalma sağlar. Bunun yanı sıra, cilt sıkılığı, hidrasyon ve nemde de önemli artışlar sağlar. Ek olarak, kolajen takviyesi tırnakların büyümesini ve tırnak sağlığını iyileştirmeye yararken, çatlamaların azalmasına yardımcı olabilir.

2. Kemik ve Eklem Sağlığı

Dizlerinizde zayıflama mı hissediyorsunuz? Kolajen organik kemik kütlesinin yaklaşık %90’ını oluşturur ve aynı zamanda eklem kıkırdağının önemli bir bileşenidir. Hidrolize kolajen ile takviye almak, kemik oluşumunu tetikleyerek kemik metabolizması üzerinde faydalı etkiler sağlayabilir ve böylece kemik mineral yoğunluğunu artırabilir. Takviyeler ayrıca eklem yapısını koruyarak ve potansiyel olarak eklem rahatlığına yardımcı olarak kıkırdak dokusu üzerinde anabolik bir etki gösterebilir. Araştırmalar, günde 10 gram hidrolize kolajen takviyesinin, kemiklerde daha az kırılganlık sağlayan kemik mineral yoğunluğu artışında ve eklem ağrısının/hareketliliğinin iyileştirilmesinde etkili olduğunu göstermiştir.

Aktiviteye bağlı eklem ağrısı olan sporcuların, eklem ağrısı gibi atletik performans üzerinde olumsuz etkileri azaltmak için yine bu dozu kullanmasının faydalı olabileceği kanıtlanmıştır.

3. Atletik Performans

Spor yaparken rekabet üstünlüğünü sağlamak için küçük bir şeye mi ihtiyacınız var? Kolajen proteini, yüksek oranda amino asit glisinine sahip olması ve kolajen molekülündeki amino asitlerin yaklaşık üçte birini oluşturması bakımından benzersizdir.  Aynı zamanda daha az ama yine de önemli miktarda amino asit arginin içerir. Glisin ve arginin, kas kasılmaları için enerji sağlayan ve kas oluşumu, kas hacmi ve kas gücünü oluşturmaya yardımcı olan kreatin sentezi için gereklidir. Kolajen takviyeleri, atletik performansı iyileştirmeye ve vücuttaki yağ kütlesini azaltmaya yardımcı olmak için vücuttaki kreatin sentezini destekler. Gerekli amino asitlerin tümüne sahip olmadığı için kolajenin tam bir protein olmadığını unutmayın. Hidrolize kolajen tozu, diğer protein tozlarına kıyasla kas büyümesini kendi başına arttırmak için ideal değildir. Kas büyümesini doğrudan arttırmak için, kaslarınıza eksiksiz bir amino asit sağlamak ve eklem iyileşmesini artırmak için bir peynir altı suyu ve kolajen karışımı faydalı olacaktır.

4. Sindirime Faydası

Sindirim rahatlığı mı arıyorsunuz? Pişmiş kolajen formu olan jelatin, mide asidi salgısını artırarak sindirimi kolaylaştırmaya yardımcı olur ve yiyecekleri parçalamayı kolaylaştırır. Ayrıca sindirime yardımcı olan sindirim sisteminin mukozal astarını korur ve iyileştirir. Jelatin, sindirim sisteminde sıvının tutulmasına yardımcı olur, düzgün bağırsak geçişini ve sağlıklı bağırsak hareketlerini destekler. Mideniz şişkinse veya mideniz bulanıyorsa, zencefil, limon ve bal karışımı kombuchanın tadına bakın!

5. Uykunuzu Düzene Sokun

Uyku kalitenizi arttırmak mı istiyorsunuz? Kolajen yatmadan önce ihtiyacınız olan uyku toniğiniz olabilir. Glisin, kreatinin öncüsü olmasının yanı sıra, beyin ve sinir sisteminde bir inhibitör nörotransmitter olarak hareket ederek uyku kalitesini artırabilir. Uyumadan önce alınan 3 gram glisin dozunun uyku kalitesini artırdığı, sabah yorgunluğunu azalttığı ve hatta uyku kalitesinin gündüz bilişsel işlevini geliştirdiği gözlenmiştir. Bir porsiyon Vital Protein Kollajen Peptitlerinden 3 gramdan fazla glisin alabilirsiniz. Size zarar vermediğinden, kolajeni gün boyunca endişe etmeden tüketebilirsiniz.

Reklam

Özge Kırdar ile Başarının Psikolojisi #1 Elke Lale

Sporcuların psikolojisi ile ilgili bir röportaj serisi hazırlamak istediğimi söylediğimde M&F ekibi bu fikre bayıldı! Zira başarının ardındaki psikoloji daha önce üzerinde durulan bir konu olmadı; ve maalesef ki insanlar bir sporcunun psikolojini çok da merak etmiyor.

Mesela ben, Özge Kırdar Kinasts, 25 yıl profesyonel olarak voleybol oynadım. Aynı zamanda Olimpik sporcuyum ve dürüstçe söylemem gerekirse, bu sıfatları hiç de kolay kazanmadım. Çünkü her masalsı başarının ardında gizli bir savaş yatıyor; en zoru da fiziksel değil zihinsel savaştan galip gelebilmek.

Bu seride röportaj yapacağım sporculara 8 adet soru soracak ve sorulara en içten cevapları vermelerini isteyeceğim. Bu serinin hayalini kurarken Muscle&Fitness ile birlikte amacımız, her sporcunun ne kadar farklı karakterler olduğunu göstererek hem bu karakterleri etkileyen psikolojilerini hem de siz destekçilerinin onları daha iyi anlamalarını hedeflemek oldu.

İlk konuğum ise Elke Lale van Achterberg.  Türkiye Tekerlekli Sandalye Eskrim Milli Takım Sporcusu. 2021 Tokyo Paralimpik Oyunları’nda altın madalya kazanmak onun tek hedefi.

Röportaja başlamadan önce biraz Elke Lale’yi tanımanızı isterim. 

17 yaşında olan Elke Lale’nin annesi Türk babası Hollandalı. 7 yıl önce kız kardeşiyle oynarken düşüp ayak parmağının yaralanmasıyla başlayan hikayesi ayağının sinir sancıları çekmesi ve fonksiyonunu yitirmesiyle devam ediyor. Distrofi hastalığına yakalanıyor ve yaklaşık 4,5 yıl tekerlekli sandalye kullanıyor. Ağrıları dayanılmaz bir hale geldiğinde doktorların ampute teklifini kabul ediyor ve yaklaşık 2 senedir tek bacağı ile spor hayatına devam ediyor.

Türkiye’nin en önemli ve gelecek vadeden sporcularından biri o. Halihazırda çok genç yaşta, birçok önemli kararlar vermiş ve büyük acıların üstesinden gelmiş bir şampiyon!

Özge Kırdar Kinasts : Bize en çok stres ve baskı hissettiğin karşılaşmadan bahsedebilir misin?

Elke Lale: Her karşılaşmanın ayrı bir stresi var. Ben de bunun için hep daha kontrollü olmaya çalışıyorum. Fakat geçen sene çok zorlu geçti. 2018’in Kasım ayında başlayan Olimpiyat elemeleri beni epey zorladı; çünkü paralimpik olmak istiyorsam bu elemelerin hepsini geçmeliydim.  En zorlu karşılaşmalardan biri Dünya Şampiyonası’ydı. Zordu, çünkü direkt eleme usulü ile karşılaşmalar oynanıyordu. Yenebileceğimi bildiğim bir rakibe karşı yarışacaktım ama aslında bu, benim üzerimde daha çok strese sebep oldu. Üstüme daha çok baskı bindirdim. Sonuçta, zor olsa da rakibimi yenmeyi başardım. Yine de bu kadar stres yapmamış olsam daha iyi bir karşılaşma çıkarabilirdim diye düşünüyorum.

Ö.K: Peki neden aklına ilk bu karşılaşma geldi?

E.L: Çok önemli bir organizasyon olmasından muhtemelen. Her yıl katılamayacaklarınızdan ya da katılmak için gerçekten çok çalışmanız gerekenlerden. Ve içinizden bir ses diyor ki; “bunu kaybedemezsiniz!” Haliyle bu iç ses size ihtiyacınız olduğundan daha çok stres yüklüyor.

Ö.K: Şimdi düşündüğünde, o anın üzerindeki asıl etkisi ne oldu?

E.L: Kaybetmek bir seçenek değildi. Kazanabileceğimi biliyordum ama belki de tam da bu yüzden tek düşündüğüm maçın bitmesiydi. Kazandığım ya da kazanamadığım puanlar değil.  Önemli olan sonucunda kendimi kazanan olarak görmekti, maçın akışı değildi. Şimdi buradan bakınca anlıyorum ki, beni madalyaya götüren aslında o yolun kendisiydi. Anda kalmış olmayı ve beni zafere götüren her bir puanın tadına varmış olmayı dilerdim.

Ö.K: Şimdi başka bir açıdan bakalım. Karşılaşmaya çıkacaksın ve içinde ”ya kaybedersem?” tedirginliği var. Böylesi düşüncelere nasıl reaksiyon gösteriyorsun?

E.L: Kaybetme düşüncesi her aklıma geldiğinde onu uçurumdan aşağıya atmaya çalışıyorum. Dediğim gibi kazanmak veya kaybetmek değil olay; her kazanacağım puanın beni sonuca yaklaştırdığını kendime hatırlatmaya çalışıyorum. Büyük zaferler küçük adımlardan oluşur. O  büyük hedefe değil küçük adımlara odaklanmak gerek.

Ö.K: Sence bir sporcunun kendine güven duyması ne kadar dış etkenlere bağlı? Sence özgüven sadece kendi içinde oluşturduğun bir şey midir?

E.L: Her sporcunun doğası farklı. Bazıları sadece antrenörlerini suçlar, bazıları hakemleri, karşısındaki rakibi ve bazıları da tüm yükü kendi üstlerine alırlar. Ben; her şeyi kendi üstüme alanlardanım. Kendi hislerime güvenmenin çok önemli olduğunu biliyorum. Çoğu sporcu kendine güvenmenin ne kadar önemli olduğunu unutuyor. Ben de unutmamak için mental destek alıyorum.

Ö.K: Sence en çok baskıyı bir başkasından mı görüyorsun yoksa kendinden mi?

 E.L: Tabii ki en çok kendimden.

Ö.K: Bazı sporcular ne kadar stresli olurlarsa o kadar iyi performans gösterdiklerini söylerler. Bazıları da ne kadar rahat olurlarsa o kadar iyi olduklarını. Sen hangi kategoridesin?

E.L: Rahat olmalıyım ama çok da rahat değil, ikisinden de biraz olmalı aslında. Kendime göre rahatlama tekniklerim de var. Örneğin, karşılaşmalardan önce her zaman sevdiğim müzikleri dinlemeye başlar, şarkıya eşlik eder ve dans ederim.  Bu benim konsantre olmamı ve rahatlamamı sağlıyor.  Belki dışarıdan komik görünüyorum çünkü aslında, karşılaşma alanında şarkı söyleyip dans etmemelisiniz. Ancak biliyorum ki bu beni motive ediyor ve karşılaşmaya hazırlıyor; gerginliğimi atmama yardımcı oluyor.

Ö.K: Ve son soru; ilk soruda aklına gelen o karşılaşmadan bu yana, bir sporcu olarak kendini nasıl geliştirdin?

E.L: Bende en çok işe yarayan şey aldığım mental destek diyebilirim. Stres ve beni nasıl etkilediği üzerine mental koçum sayesinde çok şey öğrendim. Artık zayıf noktalarımı biliyorum ve artık bunlar üstünde çalışabilirim.

Elke Lale bu ülkenin sahip olduğu ender sporculardan. Bence verdiği cevaplarla aslında kendini ne kadar geliştirdiğini ve zayıf noktalarına karşı farkındalığı açıkça görülüyor. Biz sporcular yaşımız kaç olursa olsun bazen gördüğümüz veya göreceğimizi düşündüğümüz baskının altından kalkamayız. Ama Elke Lale genç yaşında zaten başkalarının hayal edemeyeceği acıları yaşayıp atlatmış biri.

Düşünün bir de alacağı her destek, göreceği ilgi ve alaka ile bu genç kız bayrağımızı nasıl da uzun yıllar dalgalandıracaktır.

Serimizde başka bir sporcu ile tekrar karşılaşmak üzere. Umarım zevk alarak okumuşsunuzdur. 

Sağlık ve sevgi ile kalın.

Serinin ikinci konuğu, milli atlet Ramil Guliyev! Röportajı okumak için tıklayın!

Reklam

Vücut Tipinizi Biliyor Musunuz?

0

Vücudumuzu ne kadar tanıyoruz? Vücut tipimize göre antrenman ve önerilen beslenme programlarını biliyor muyuz?

Belirli fiziksel özelliklere sahip insanların benzer spor alışkanlıkları belirleme veya belirli bir şekilde yemek yeme eğiliminde olduklarını hiç fark ettiniz mi? Bunun nedeni vücut tipi olabilir. Bir ecto, mezo veya endomorf olup olmadığınızı bilmek, yalnızca hangi sporların size en uygun olduğunu belirlemenize değil, aynı zamanda aktivitelerinizi beslemek için ne yemeniz gerektiğine de yardımcı olabilir.

Endomorf Vücut

Genel olarak iri görünen, çabuk yağlanabilen ve güçlü kaslara sahip olabilen bir vücut tipidir. Böyle bir vücut tipine sahip olan kişilerin özellikle beslenmelerine dikkat etmeleri gerekmektedir. Çok çabuk yağlanma durumu olduğundan kas yapma aşamasında kas ile birlikte yağ oranları da artacaktır. Bu nedenden dolayı beslenmeye ve karbonhidrat alımına dikkat etmeleri gerekmektedir. Endomorf bireyler, vücut yağ oranını daha kolay dengede tutabilmek için mutlaka antrenmanlarına kardiyo egzersizleri eklemelidirler. Böylelikle yemek yemeyi ekstra olarak kesmeyip daha fazla enerji açığı oluşturarak dengeyi koruyabilirler.

Antrenman programlarına fonksiyonel olan egzersizleri mutlaka eklemelerini öneriyorum. Daha fazla kası aktif ederek daha iyi bir çalışma ve daha hızlı yağ yakma elde edebilirsiniz. Endomorf vücut tipinin özelliklerini taşıyorsanız haftalık olarak 4-5 gün mutlaka spor salonuna gitmeniz çok daha etkili olacaktır. Kardiyo egzersizleri isteğe göre ağırlık antrenmanlarından ayrı bir güne ekleyerek de uygulanabilir. Endomorflar parasempatik sinir sistemi dominanttırlar. Dinlenme durumuna daha yatkındırlar.

Genelde çok aktif olmazlar. Dolayısıyla enerjiyi daha  fazla depolarlar. Bu yüzden yağ oranları yüksektir. Endomorf vücut tipine  sahip bireylerin insülin dirençleri genelde yüksektir. Definasyon döneminde (yağ yakma) en iyi sonucu düşük karbonhidrat diyetlerinde alırlar. Dolayısıyla yağı ve proteini daha yüksek alabilirler. Örnek olarak ketojenik ve low-carb diyetleri  verilebilir.

Mezomorf Vücut

Ne çok ektomorf gibi ince ne de endomorf gibi kalın bir vücut yapısına sahiptir. Aslında bu iki vücut tipinin tam ortasında bulunan atletik fiziğe sahip ve vücut geliştirmede avantaj sahibi olan bir vücut tipidir. Mezomorf vücut tipine sahip olan insanlar vücut geliştirme de avantaj sahibidirler ve hızlı şekilde kas kütlesi kazanımı sağlayıp atletik bir görünüme ulaşabilirler. Yağ oranları endomorf vücut tipine göre daha az olduklarından dolayı kilo kontrolünü daha rahat sağlayabilirler. Yağ oranı endomorf vücut tipine göre daha az olsa da ihtiyaca göre antrenmanlarına kardiyo egzersizleri eklemelerini öneriyorum.

Başlangıç sporcusu iseniz öncelikle bölgesel programları tercih etmek yerine vücudunuzun tümünü çalıştıracak olan compound egzersizlere yönelmeniz çok daha fayda sağlayacaktır. (Örneğin, Deadlift, squat, bench press) Hormonları testosteron ve büyüme hormonu ağırlıklıdır.  Mezomorf vücut tipi düşük yağ oranında kalıp kas geliştirmek için en uygun vücut tipidir diyebilirim. Mezomorflar düşük  karbonhidrat diyeti de uygulayabilirler ama özellikleri göz önüne alınınca orta düzey bir karbonhidrat alımı en iyi sonucu verecektir. Bu şekilde ağırlık antrenmanlarındaki  performanslarını da koruyabilirler.

Ektomorf Vücut

Genel olarak düşük yağ oranına sahip zayıf görünüşlü insanlardır, omuzları dar, kol ve bacakları ince görünümlüdür. Bu vücut tipinin de avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Ektomorf vücut tipi olan bir insanın kilo alması ve kas yapması diğer vücut tiplerine göre daha zordur. Fakat iyi bir beslenme ile doğru antrenman yöntemleri ile ilerleme gösterildiğinde yağsız görünümlü iyi bir fiziğe ulaşılabilir. Bu vücut tipindeki insanların yağ oranları düşük olacağından dolayı beslenmelerinden karbonhidrat alımlarını ve kalorilerini biraz daha yüksek tutabilirler ama bu önüne gelen her şeyi yiyebilir anlamına gelmemektedir.

Ektomorf vücut tipli insanların amaçları özellikle kas kazanımı ise kardiyo egzersizlerini çok fazla önermiyorum vücudu yağsız ve ince yapılı olduğundan dolayı daha fazla kalori açığı oluşturmaya gerek yoktur. Fakat kardiyo egzersizlerinin vücudumuza bir çok faydası vardır, bunları da unutmamak gerekir. Ektomorf vücut tipli birine split antrenmanlardan çok full body antrenmanları öneririm. Egzersiz sırasında da kullanılan ağırlıklar ağır olmalıdır ve hareketler daha etkili sonuç almak için yavaş yapılmalıdır. Kendi vücut tipinizi yansıtan grup, kesinlikle arzu ettiğiniz fiziğe ulaşamayacağınız anlamına gelmez. Başlangıç siluetinizden yola çıkarak, eforunuzu çalıştıkça ihtiyacınıza göre artırmalısınız. Aynı zamanda ara vücut tipleri de bulunduğunu unutmayın, kendi vücut tipinizi bu ara tipler yardımıyla daha doğru belirleyebilirsiniz

Reklam

M&F Soruyor: Dr. Can Çiftçi ile Beslenmenin Doğru ve Yanlışları

0

Dr. Can Çiftçi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra fitoterapi, fonksiyonel tıp ve obezite üzerine eğitimler aldı. Şimdi ise uzmanlık alanı obezite, fonksiyonel beslenme, hormon bozuklukları ve otoimmün hastalıklar olan Çiftçi, hastalarına sağlıklı beslenme ile ilgili yol gösteriyor. Muscle&Fitness olarak biz de kendisini yakalayıp, beslenme ile ilgili mit haline gelmiş her şeyi sorduk.

M&F: Ketojenik diyet mi IF(Intermittent Fasting) diyeti mi?

Dr. Can Çiftçi: Aslında diyet taraftarlığı hiç bana göre değil, çünkü hepsi birer enstrüman ve bu noktada kişinin ihtiyaçlarına göre hangisini kullanılacağı önemli. Kısaca açıklamak isterim.

Ketojenik diyet çok düşük karbonhidrat alımı ile beraber yağ tüketimini arttırıp kişinin enerji için glikoz değil, yağların metabolize edilmesi ile oluşan keton cisimlerini kullanmasını ifade ediyor. Özellikle morbid obezite, tip 2 diyabet gibi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor. Oldukça zor, dikkat isteyen ve doğru uygulanmadığında yan etki oluşturan bir sistem. Aralıklı oruç yani intermittent fasting ise günün belli bir kısmında (çoğu zaman 16-18 saat) kalori alınmayan ve kalori ihtiyacının (6-8 saat) içerisinde tamamlandığı bir beslenme tarzı. Aslında IF diyeti ne yediğinize ya da ne kadar beslendiğinize bakmaz; tek önemli nokta saatlerdir.

Eğer bir seçim hakkım olsaydı bu iki beslenme sistemi arasından IF diyetini seçerdim. Çünkü birçok kişinin sık beslenmeye bağlı hastalıklara yakalandığını görüyoruz, otofaji ile ilgili çıkan olumlu çalışmalar sağlıklı yaşam açısından çok değerli ve aralıklı oruç sistemini uygulamak çok kolay.

M&F: Az az sık sık yemek mi, günde 3 öğün sağlam yemek mi?

C.Ç: Esasen her iki yöntemin avantaj profili farklı. Az az ve sık yemek profesyonel bir sporcu için gerekli olabilirken günde 2-3 öğünde kalori alımını gerçekleştirip ara öğün yapmamak özel hastalık gruplarında (insülin direnci gibi) tedaviye destek olabilir.

Gördüğünüz üzere sorun aslında ülkemizde ve beslenme bilimi camiasındaki bir fikre “inanmak”. Bu bilimin doğasına aykırı çünkü sağlık alanında açıklanan doğruların neredeyse hiçbiri tüm bireyler için geçerli değil. Dolayısıyla öğün sayısına da bu gözle bakmak gerekiyor.

M&F: Kas yapan yiyecekler diye bir şey gerçekten var mı?

C.Ç: Yok ve hiç olmadı. Ama belli besinlerin dolaylı yoldan kas kütlesini arttırmaya yardım edeceğini biliyoruz. Örnek olarak vücuttaki çinko eksikliğinin testosteron üretimini bozabileceği bir gerçek. Bu nedenle kas kütlesi için, hayati hormonlardan biri olan testosteron üretimini optimize etmek adına çinko almamız gerekir. Bunu 28 gramında neredeyse günlük ihtiyacın %30’u kadar (2,5 mg) çinko içeren kabak çekirdeği tüketerek yapabiliriz. Peki günün sonunda kabak çekirdeği “kas yapıcı besinler” arasına girdi mi? HAYIR! Zira, sadece testosteron üretimi için onlarca farklı besin öğesine ihtiyacınız vardır. Kabak çekirdeği, sadece kas kütlenizi arttırmanız için gereken hormonal şartları sağlamaya yardım eder. Ancak tek başına kas yapmaz.

İşte bu nedenle her besin öğesinin değerli olduğu bilinmeli ve hiçbirine “aşırı” önem verilmemeli. Beslenme bir bütündür ve bu bütünü oluşturan tüm öğeler hayati önem taşır.

M&F: Antrenmandan önce mi yemek yemeli sonra mı?

C.Ç: Yapılacak antrenmanın mahiyeti önemli olmakla beraber eğer tek bir seçim hakkım olsaydı spor sonrası beslenme derdim. Çünkü antrenman sonrası insülin hormonuna daha duyarlı olan kaslara besin öğesi ulaştırmak daha kolaydır. Bu şekilde antrenman sonrası beslenme ile hem daha iyi toparlanma hem de daha iyi hipertrofi sağlanır.

M&F: Güç/kuvvet sporları yapanlarla dayanıklılık sporları yapanların menüleri farklı mı olmalı?

C.Ç: Kesinlikle. Dayanıklılık sporları söz konusu olduğunda, daha önemli olan konu, egzersiz sırasında düzenli olarak enerji akışı sağlamak ve egzersiz sonrası boşalan kas glikojen depolarını doldurmaktır. Güç/kuvvet sporlarında ise dayanıklılık sporlarının aksine hedefimiz kısa süreli (patlayıcı karakterde) güç oluşturmaktır. Bu nedenle hedef kasların daha fazla kreatin fosfat (hızlı şekilde enerjiye dönüşen depo) içermesidir.

İşte çok basit bir örnek; dayanıklılık sporcularının karbonhidrat alımını egzersiz sonrasına odaklaması gerekirken, güç/kuvvet sporcularının egzersiz öncesi karbonhidrat alımı çok daha önemlidir. Gördüğünüz üzere ihtiyaçlar neredeyse tamamen zıt. Bu nedenle beslenme protokolleri de önemli farklılıklar içeriyor ve bu tip nüanslar kişinin performansını ciddi şekilde etkiler.

M&F: Obezite peşimizi bırakmayacak genetik bir miras mıdır?

C.Ç: Obezite birçok faktöre bağlı oldukça karmaşık bir hastalık ve nadir durumlar dışında tek başına genetiğe bağlı değil. Yani doğru beslenen bir kişi kolay kilo almasına neden olan bir genetik profile sahip olsa dahi normal kilolu kalabilir. Evet, bu bireylerin kötü genetik miras nedeniyle daha dikkatli olması gerekiyor ama “kader” değil.

Aynı şekilde bundan 3-4 nesil önce yaşayan normal kilolu kişilerin çocukları şimdi şişman ise sorun genetikte değil yaşam tarzındadır. Tarih bize bunu çok acı bir şekilde öğretti.

M&F: Yağ yakan besin var mı? Bitkisel ürünler kilo vermede etkili olur mu?

C.Ç: Size “şu besin yağ yakıyor” demeyi çok isterdim. Ama üzgünüm! Hiçbir besin size yağ yaktırmaz. Yağları sadece vücudunuz metabolize eder (yakar) ve bitkileri/destek ürünleri bu süreci kolaylaştırmak için kullanabiliriz. Çevrenizde sık gördüğünüz basit bir örnek ile durumu açıklamak istiyorum. Hayali kahramanımızın adı Hasan, 37 yaşında 173 boyunda ve 95 kilo. Sporu bırakıp son 3 ayda 20 kilo almış. Bu kadar hızlı kilo alan Hasan arkadaşımız her zaman yaptığı şekilde beslenmesine dikkat etmesine rağmen kilo veremiyor. Çünkü çok hızlı kilo aldı, bel çevresi arttı ve muhtemelen insülin direnci oluştu. Artık vücudu yağ yakmasını engelleyen bir hormonu normalde yapmaması gereken şekilde, aşırı şekilde salgılıyor. Hasan’ın vücudu aşırı insülin nedeniyle yağ yakamıyor ve kan şekerini düşürerek sürekli acıkmasına neden oluyor.

Örnekte gördüğünüz üzere Hasan’ın kilo verebilmesi için insülin direncini düzeltmesi gerekiyor. Bu noktada biz berberis vulgaris adlı bitkinin içindeki “berberin” adlı maddenin insülin direncini düzeltebileceğini biliyoruz. Peki Hasan’ın yağlarını yakan şey Berberin maddesi midir?

HAYIR! Berberin sadece Hasan’ın yağ yakması için doğru ortamı oluşturmaya yardımcı olabilir. Doğrudan yağ yakmaz. İşte bu nedenle yağ yakan bitkilere hiçbir zaman güvenmiyoruz. Sadece kilo konusundaki sorunu çözecek destekleri doğru şekilde verilmesinin öneminin anlaşılmasını ve doğru kullanılmasını öneriyoruz.

M&F: Kafein ile ilişkimiz nasıl olmalı?

C.Ç: Kafein yeni nesil ile beraber daha çok gündeme gelmeye başladı. Bu durum sevindirici olmak ile beraber dikkatli olmayı gerektiriyor. Çünkü hiçbir besin öğesi tamamen masum değil ve bu kural kafein için de geçerli.

Doğru miktarda alınan kafein egzersiz performansını arttırıp, refleksleri iyileştirebilir. Eğer miktarı yeterince iyi planlayamayıp aşırı kafein alırsanız bu durum daha endişeli davranmanıza ve reflekslerin kötüleşmesine hatta egzersiz performansının azalmasına neden olabilir.

Unutmamak gerek, kafein hiçbir zaman mucize olmadı. Bu tip öğeler sadece “destek” olarak kullanılmalı. Her zaman asıl fark antrenman ve beslenme ile ortaya çıkar.

Reklam

7 Adımda Döngüsel Bulk Nasıl Yapılır?

0

Kilo almak kas kütlesini artırmak için en nihai yöntemdir. Vücut geliştirme kariyerinizin bir noktasında buna odaklanırsınız. Diyelim ki bulk yapmaya başladınız ve kilo aldınız. Problem şu: kazandığınız kütlede istemediğiniz kadar yağ var. Oysa siz yağsız ve yoğun bir kas dokusuna sahip olmak istiyorsunuz, sarkık kollar değil. Buradaki engel vücudumuzun belirli miktarda kas üretebiliyor olması. Kas geliştirmek zaman alır ve ne kadar uzun süre kalori fazlası olursa, yağ oranının artma ihtimali o kadar yükselir. Döngüsel bulk yapmak sorunlarınızı çözebilir.

Döngüsel bulk kaliteli kas kütlesi kazanmak ve yağ oranını düşük tutmak üzerine kuruludur. Kalori fazlamız olduğunda, T3 ve leptin hormonu gibi yağ yakıcı hormonlarımızın seviyesi yükselir. Kalori açığı yaratarak bu hormonlardan avantaj sağlayabilir ve vücut yağını çok daha hızlı bir şekilde yakabilirsiniz. Standart bir bulking sürecinde 8 haftada 4,5 kg. almanız gerekir.

Döngüsel bulk yaparken ise 6 haftalık bir periyotta yaklaşık 2 kg. almalısınız. Devamında gelecek 2 haftalık diyet safhasında, net olarak 0,5 ya da 1 kg. saf kas kazanırken, bir o kadarda yağdan kurtulmuş olacaksınız. Bu 2 haftalık diyet periyodunda, insülin gibi hormonlara karşı hassasiyet geliştireceksiniz. Ayrıca kalori artırdığınızda, vücudunuzun daha yağsız bir kas kütlesi kazanma kabiliyetini artıracaksınız.
İşte kas kütlesini artırmak için izlemeniz gereken 7 adım…

1) Kalori Hesabı Yapın

Kalori hesabı yapmadan bulk yapmak GPS’iniz olmadan yurt dışında arabayla gezmek gibidir. Çok çabuk kaybolabilirsiniz.

Eğer beslenme planınızın sonuçları istediğiniz gibi gitmiyorsa, kalori takibi yaparak durumu zamanında fark edebilirsiniz. Eğer şu anda günlük 3500 kalori harcıyor ve kilo almıyorsanız, kalorinizi artırarak kütle kazanırsınız. Ancak bilinçsizce yediklerinizi çoğaltarak kalori artırmaya çalışırsanız, kazanacağınızın kütlenin nasıl bir etkiye sebep olacağını kestiremezsiniz. Kalori hesabı yapmıyorsanız hemen yapmaya başlayın. Bu konuda size yardımcı olabilecek birçok internet sitesi ve mobil uygulama bulunuyor. Eğer bunlar sizin için fazla elektronikse, sadece bir kağıt ve bir kalemle de yapabilirsiniz.

2) Kalori Açığı Yaratın

Bulk döneminde günlük kaç kalori harcadığınızı belirledikten sonra, diyetinizi 1000 kalori azaltın. Bu diyet aşamasına geçişte başlangıç olacaktır. Örneğin günde 3500 kalori alarak bulk yapıyorsanız, her gün 500 kalori azaltarak kilonuzu korursunuz (eğer hala kilo alıyorsanız, kilonuzu koruyacak kalorinin 300-500 kalori fazlasını alıyorsunuz demektir). Fazladan 500 kalori daha azalttığınızda artık kalori açığı yaratmış olursunuz.

3) Bulk ve Diyet Periyotlarınızı Dengeleyin

6 hafta bulk ve 2 hafta diyet ile başlayın. Bu süreleri uzatabilir ya da kısaltabilirsiniz ama bize göre en verimli plan budur. Eğer hızlı yağlanıyorsanız, 4 hafta bulk 2 hafta diyet yapabilirsiniz. Kilo almakta güçlük çekiyor iseniz 8 hafta bulk ve 2 hafta diyet uygulayabilirsiniz.

4) Rakamları Takip Edin

Eğer 77 kg. kütleye sahip bir erkek iseniz direkt diyetle başlayabilir ya da önceliği kütle kazanmaya verebilirsiniz. Kalori alımınız ve kalorinin nerden geldiği kilit noktalardır.

-%25 Protein

Bulk

Eğer 3500 kalori ile bulk yapıyorsanız, kalorilerinizin %25’i proteinden gelmelidir. Kalori sayısını 4’e bölerek protein miktarının gram cinsinden karşılığını bulabilirsiniz. Bu örnek için:

  • 3500 / 4 = 875 kalori proteinden gelmelidir.
  • 875 / 4 = 218
  • 218 gram protein almalısınız.

-%25 Yağ

Yağdan gelen kalori de aynı şekilde toplam kalorinin dörtte biri olmalıdır. Yani 875 kalori yağdan almalısınız. Yağdan gelen kalori miktarını dokuza bölerek gram karşılığını bulabilirsiniz.

875 / 9 = 97

97 gram yağ almalısınız.

-%50 Karbonhidrat

Son olarak toplam kalorinizin yarısı karbonhidrattan gelmelidir. Günlük olarak 1750 kaloriye denk gelen miktarda karbonhidrat alın. Kalori miktarını dörde bölerek gram cinsinden karşılığını bulabilirsiniz. Bu da 437 gram karbonhidrat almanız gerekiyor demektir.

Diyet

Önceden de belirttiğimiz gibi, diyet döneminde toplam kalorinizi 1000 kalori azaltmanız gerekiyor. 3500 kalori ile bulk yapıyorsanız verilen miktarları tüketerek 1000 kalori azaltabilirsiniz:

-%40 Protein

250 gram protein 1000 kaloriye denk gelir. (2500 x %40 = 1000)

-%25 Yağ

70 gram yağ 625 kaloriye karşılık gelir. ( 2500 x %25 = 625 )

-%35 Karbonhidrat

218 gram karbonhidrat 875 kaloriye karşılık gelir. (2500 x %35 = 875 )

“Benzersiz Bulk Beslenme Planı” yazımıza mutlaka göz atın!

5) Sadece Beslenmenizi Değiştirin, Antrenmanlarınızı Değil

Döngülerinizi değiştirirken antrenman ve kardiyo protokollerinizi değiştirmeyin. Antrenman programınız kas geliştirmeye yöneliktir; eğer programınızı yağ yakımını ön planda tutan bir yaklaşıma geçerseniz kas kaybı yaşarsınız. Unutmayın, sezon dışında kas kazanımını için yaptığınız antrenmanlar diyet dönemlerinde kaslarınızı korumanıza yardım edecektirler. Biz sezon dışında haftada üç kere kardiyo yapılmasını öneriyoruz. Sezon dışında kardiyo yapmak daha sağlıklı ve daha çizgili bir görünüme kavuşmanızı sağlar.

6) Gelişiminizi İzleyin

Vücut ölçülerinizi not edin ve fotoğraflar çekin. Bu işaretler sürecin nasıl ilerlediğini gösterecektir. Gelişiminizi izlemek aynı zamanda geçmişe dönük nelerin işinize yarayıp nelerin yaramadığını gözler önüne serecektir.

7) Denemeler Yapın

Döngülerinizi tekrar edin ve döngülerin sürelerini değiştirerek kendinizi test edin. Vücudunuzu karmaşık bir denek olarak düşünün, bazı değişkenlerle oynayarak sonuçları izleyin. Örneğin diyet dönemi sizin için çok verimli geçiyorsa ilerleme durana kadar devam edin. Aynısı bulk için de geçerli. Eğer ciddi anlamda gelişim kaydediyorsanız fazla kalori almayı sürdürün.

Burada önemli olan 6 ila 8 hafta arasında en fazla 1,5 kg kütle kazanmanız gerektiğidir. Herkes bir gece 5 kg yağsız kas kütlesi kazanmak ister ancak bu mümkün değil. Unutmayın, sezon dışında ne kadar çok yağlanırsanız, bu yağları yakmak için daha uzun süre diyet yapmanız gerekecektir. Düşük kalorili dönem uzadıkça, zorla kazandığınız kaslarınızı kaybetme ihtimaliniz artacaktır. Az ama yağsız kas kazanımları birikerek ciddi bir gelişime dönüşecektir.

Reklam