Fit Hub Blog Sayfa 208

Gladyatör Gibi Beslen – II

0

Bu tartışmaya açık savaşçı diyeti, düzgün beslenmeyle ilgili her şeye ters düşecek. Fakat sizi şekle de sokacak…

Joe Wuebben

PLANDA DEĞİŞİKLİK

Hofmekler, geceleri “istenildiği kadar” yenilmesini tavsiye ediyor, ne kadar yemeniz gerektiği kararını vücudunuza bırakıyor. Ailenizin hayatta kalması için ava çıktığınızda sadece gerektiği kadar yersiniz diyor. Yalnız günümüzde yiyecek her zaman elimizin altında ve çoğu kişi dilediği gibi kendi beslenmesini düzenleyebilecek imkanlara sahip.

“İstediğin kadar yeme tekniği anormal bir iştaha sahip ya da kendi başına bıraksanız ancak kuş kadar yiyecek birine denk gelene kadar gayet güzel işler,” diyor Keck. “Söz konusu iki durumda da bu teknikle başınız epey ağrıyacak Savaşçı diyeti, hem demektir. İşte o noktada temel ilkelere uymanın çoğu kişi için yapılacak en uygun şey olduğunu anladım.”

İş ortağı Saxon Koger ve kısa süre önce vefat eden Wesley Silveira’nın da yardımıyla Keck, “yenilenmiş-modifiye edilmiş” savaşçı diyetini ortaya koydu. Bu yenilenmiş versiyonunda özel makrobesin tavsiyeleri, antrenmanlar civarında daha fazla protein ve karbonhidrat, zayıf öğünlerinize BCAA desteğiyle vücudunuzun anabolik evresi korunmuş ve doyma hissi daha da arttırılmıştır.

Keck, yenilenmiş planının, vücudun yeniden şekillendirilmesi için (yağ yakarken kas yapmak için) tasarlandığını söylüyor. “Yeni kas kütlesi kazanımında işe yarıyor,” diyor. 115 kilodan daha ağır birisi aşırı beslenme evresinde yeterli yiyeceği tüketmekte zorlanabilir.”

Keck’in yağ yakma planında, yoğurt, yağsız protein kaynakları ve diğer kolayca sindirilen besinler, antrenman sonrasına kadar süren az beslenilen evredeki besinlerin büyük bölümünü teşkil etmektedir, karbonhidrat bu noktada aşırı düşük seviyede tutulur. Kütle kazanımı ve yeniden yapılanma döneminde ise karbonhidrat tüketimi biraz daha yüksektir ama hala düşük seviyede sayılır. Keck bunun antrenman performansı üzerinde olumsuz bir etkisi olmadığını söylüyor. “Bu planın en iyi yönlerinden biri de ağırlık kaldırmak için size sunduğu enerjinin muazzam miktarda olmasıdır.

bbSempatik sinir sisteminin kaç ya da savaş evresine geçersiniz ve tüm gün boyunca az yemek de sizi sürekli bu evrede tutar– bu durum ağırlık çalışmak için birebirdir.”

Gerçek beslenme ve karbonhidrat tüketimi antrenmandan sonra olur. Antrenman sonrası öğün genelde standarttır ama yaklaşık bir saat sonra, bol miktarda protein, yağ (fındık, fıstık, doğrudan elde edilen yağ), yulaf ve esmer pirinç şeklinde tüketilen kompleks karbonhidratları içeren, ana yemeğe ya da diğer bir deyişle “ziyafete” sıra gelir. Aşırı beslenme evresi anormal miktarda besin içerdiğinden hem Hofmekler’in hem de Keck’in savaşçı diyeti versiyonları tüm besinlerin tüketilmesini dört saatlik bir zamana yayar.

“Antrenmandan sonra vücudunuz sünger gibi olur ve o an her şeyi emmeye hazırdır,” diyor Keck. “Aşırı beslenme evresinin başında yiyebildiğiniz kadar yemeye gayret edin ama tekrar yemek için birkaç saat beklemeniz gerekiyorsa o da olur.”

SAVAŞÇI MANTIĞI

Savaşçı diyeti her ne kadar kas dostu olsa da şüphe duymanız gayet normaldir. Uyandıktan sonraki 2-3 saat içinde Keck’in yenmemesi gerektiğini söylediği kahvaltıyı ele alın –bu ilke Hofmekler’in öğretilerine de uymaktadır.

“Eğer hemen kahvaltı yapmadıysanız gün ilerlerken insülin hassasiyetiniz de artmaya devam eder,” diyor Keck. “Yemek için ne kadar beklerseniz -özellikle de yağ yakmak için-, o kadar iyidir. Antrenman öncesi öğününe kadar gerçek proteine ihtiyacınız yoktur çünkü kaslarınızın insüline hassas halde kalması gerekir böylece sonunda karbonhidrat tükettiğinizde ani bir artış elde edersiniz. Üstelik büyüme hormonu seviyeniz geceleri ve sabahları zirvededir ve vücudun geceleri yağ asitlerini yakıt olarak yakmak gibi bir eğilimi vardır.

bb1

Yemek bunu sona erdirebilir dolayısıyla yemekten uzak durarak bu sürecin daha uzun sürmesini sağlayabilirsiniz.”

Geceleri aşırı beslenmek yağ yakmayla tezat teşkil ediyor gibi görünebilir ama Keck bunun böyle olmadığı konusunda bizlere garanti veriyor. “Kilo vermeye çabalayan insanlarda gördüğüm en büyük sorun kalori tüketimini birden kestiklerinde ortaya çıkmaktadır,” diyor. “Beş kilo verirler ve ardından her şey durur. Kaloriyi tekrar kesip üç kilo daha verirler ve yine gelişme durur. Bunu yapmaya devam ederseniz metabolizmanız kötü etkilenir. Yağ yakarken bile kaslarınızın yakıta ihtiyacı vardır.” M&F

Reklam

Gladyatör Gibi Beslen – I

0

Bu tartışmaya açık savaşçı diyeti, düzgün beslenmeyle ilgili her şeye ters düşecek. Fakat sizi şekle de sokacak…

Joe Wuebben

Michael Keck’in arkadaşı onun aklını kaçırdığını zannetmişti. İki hafta sonra katılacağı bir powerlifting müsabakası olduğu halde onun uyguladığı bu sıra dışı savaşçı diyeti genel bilgiye meydan okuyordu. Kahvaltı yapmıyor, antrenmandan önce kuş kadar yiyor, hemen hiç karbonhidrat tüketmiyor ve aç karnına çalışmaya devam ediyordu. Bu kafayla giderse sonunun iyi olmayacağını pek çok kişiden duymuştu bile.
“Hayır,” dedi Keck. “Bu konuda bana güvenin. Güç seviyem hiç olmadığı kadar yüksek.”

Antrenman sonrası ise patlayana kadar yiyor, yatmadan önceki dört saat boyunca protein, yağ, karbonhidrat ne bulursa silip süpürüyordu. Akşamları yediği bu öğünler, gücünü kaybetmeden 110 kiloda müsabakaya katılabilmesi için vermesi gereken son 5 kilodan kurtulmasına yarayacak şekilde tasarlanmış gece öğünleridir.

aaa
RedPointFitness.com adlı web sitesinin sahibi ve eski bir NPC vücut geliştiricisi olan Keck, yarışma öncesi klasik beslenme kurallarını tabi ki gayet iyi bilmekte: Altı birbirine benzer öğün ye ve geceleri karbonhidrattan uzak dur.

Bu savaşçı diyeti ise tam tersi olarak, gündüz küçük öğünler ve akşam ise karbonhidratın serbest olduğu ziyafet çekme esasına dayalıdır, aslında elit bir güç sporcusu (powerlifter) olmak isteyen kişiler için uygun görülen bir davranış tarzı değil.

Fakat tüm bunların ardından ilginç bir gelişme yaşandı: Bu tarz beslenme işe yaradı. Keck, Lexen Xtreme Pro-Am’de 110 kilo klasmanında squat’ta 250 kg, bench press’te 215 kg ve deadlift’te 275 kg ile toplamda 740 kg’a ulaşarak yeni bir International Powerlifting Association standardı belirledi.

Aynı müsabakada yine savaşçı diyetine uyan Keck’in arkadaşı James Petrey, 100 kg klasmanında squat, deadlift ve toplamda IPA rekorlarını kırdı.

“Savaşçı diyetini ilk kez duyduğumda bana komik gelmişti diyor Keck, çünkü bu bize şimdiye kadar söylenen her şeyin tam zıddıydı. Ama inanın bana işe yarıyor.”

SAVAŞÇI MANTALİTESİ

Savaşçı Diyeti, sağlık ve kondisyon uzmanı Ori Hofmekler’in icadıdır. Hofmekler’in ilham kaynağı eski Roma ve Yunan’daki askerlerin fizik yapıları olmuş -işlenmiş yiyeceklerin olmadığı, obezitenin salgın haline gelmediği ve çalışan insanların zayıf ve kaslı olduğu bir döneme ait fizikler.

Hofmekler’in planının temeli gündüz az miktarda –besin zincirinde alt seviyelerde olan şeyleri tüketmek– ve geceleri de çok miktarda yemektir. Avcı toplayıcı insanların yüzyıllarca önce yediği şekilde, gündüz avlanırken aç dururlar ve gece kendilerine ziyafet çekerlerdi. Hofmekler, az yemenin sempatik sinir sistemini uyardığını ve böylece zindelik, enerji ve yağ yakımını arttıran kaç ya da savaş evresini başlattığını iddia etmektedir. Aksine, fazla yemek ise parasempatik sinir sistemini tetiklemekte ve böylece vücut, iyileşme ve büyüme için yiyecekleri sindirmekle meşgulken kendisini rahatlatmaktadır.
aaaa1
Keck ilk şüphelerini zihninden sildikten sonra yarışma öncesi Savaşçı Diyetini nasıl uygulayabileceğini düşünmeye başladı ve bazı değişiklikler yapılması gerektiğini fark etti.

“Ori, maksimum kas kütlesi ya da güçten ziyade daha küçük ve atletik bir “savaşçı” fiziğine
sahip olabilmekle ilgileniyor,” diyor Keck ve ekliyor: “1.78 boyunda 65 kg olmak istiyorsanız bu
harika bir şey ama amacınız daha büyük bir fiziğe sahip olmaksa bazı düzenlemeler yapılması
kaçınılmaz.” M&F

Reklam

Whey mi, Kazein mi?

0

Yeni kas kütleleri kazanmak için öğünler arasında hangi proteini almalı?

İş kas yapmaya geldiğinde kaslardaki kütleyi arttıracak proteinlerin yanı sıra, bu işi yapmanın en iyi yolu bolca kalori tüketmektir. Bu yüzden kilo almak isteyenler (tabi ki kas olarak), öğünler arasında protein tozlarından içmelidirler. Peki, hangi protein tozu daha etkilidir?

CEVAP: Kazein

Araştırmalara göre, iyi bir öğünden 90 dakika önce whey protein içen denekler, kazein proteini içtikleri zamana göre çok daha az yemek yemişlerdir. Anlaşılan whey, iştahı kesen hormonlar olan cholecystokinin ve glukagon benzeri peptide-1’in seviyesini kazeinden daha fazla arttırmaktadır. O nedenle iştahınızı kesmek istemiyorsanız kazein tüketin (antrenman öncesi ve sonrası hariç), bu sayede gün boyunca daha fazla kalori tüketebilirsiniz.

Reklam

Soru&Cevap – Büyüme Hormonu

0

SORU:

Bu takviyelerden hangisi, büyüme hormonu düzeyini zirveye çıkartır?

A) Beta-Alanin
B) Soya Proteini Tozu

soyaprot

CEVAP:

B. Soya Proteini.

Maastricht Üniversitesi’ndeki (Hollanda) araştırmacılar, 40 gram soya proteini alan deneklerin büyüme hormonu seviyesinde önemli bir artış kaydedildiğini keşfetti. Büyüme hormonu düzeyini arttırmak için, antrenman öncesi aldığınız whey protein tozunuza 10 gr soya proteini, antrenman sonrası whey proteininize de 10-20 gr soya proteini ekleyebilirsiniz.

Reklam

Protein Alışverişi Tüyoları

0

Yağsız kas kütlenizi arttırmak için bu yiyecekleri alın…

patORGANİK SIĞIR ETİ:

Tüm sığırlar yaşamlarına ot yiyerek başladıkları için sadece ot yemiş olmaları yeterli değildir, tüm hayatları boyunca otla beslenmiş olmaları gereklidir. Ancak otla beslenmiş sığır etleri tahılla beslenmiş olanlarınkinden kat kat daha pahalı olabilir ama faydası çok yüksek olacaktır.

KÖY YUMURTASI:

Etobur olan tavuklar doğal besinleri olan böcek ve solucanlarla beslendikleri zaman yumurtalarında daha fazla vitamin, mineral ve daha iyi bir yağ profili olur. Kapalı çiftliklerde otobur olarak beslenen tavuklarla diledikleri gibi serbest dolaşan tavukların yumurtaları arasında büyük farklar bulunmaktadır.

YAĞLI BALIK:

Kırmızı ette de omega-3 yağ asidi bulunur ama bunun en iyi kaynağı yağlı balıktır. Haftada iki ya da üç kez somon, sardalya, uskumru ve ton balığı gibi yağlı balıkları yemeyi ihmal etmeyin, özellikle de normal et ve yumurta yiyorsanız.

Reklam

Yiyecekler Gittikçe Zayıflıyor – Et

0

Hafta sonlarımızın vazgeçilmez unsuru et önemli bir besin kaynağıdır. Bu önemli besin kaynağının ne kadar sağlıklı bir şekilde bize ulaştığını merak ediyor musunuz?

RAHATSIZ EDİCİ GERÇEK

1960’larda ABD nüfusu 180 milyon kadardı. Günümüzde ise 310 milyondan fazla insan yaşamakta. 1960’larda Amerikalı ortalama bir aile, gelirinin yüzde 30’unu yiyecek masrafı olarak ayırırmış. Yine ABD’de Nüfus Sayım Merkezine göre, 2007 yılında ailelerin yiyeceğe ayırdığı pay yüzde 12’ye inmiş. Yani geçen 50 yıl içerisinde 100 milyon daha fazla insan daha düşük masrafla doymuş.

Tarım ve teknoloji alanlarındaki büyük gelişmeye rağmen temel ekonomi kuralları bunun imkansız olduğunu söylüyor. Bu durum tabiî ki bizim ülkemiz için de geçerli. Bunun bedelini bir yerlerde birileri ödüyor olmalı, ama kim? Bu sorunun cevabı yiyeceğin kendisidir. Daha doğrusu bunun cevabı sizsiniz. Geçen birkaç on yıl içerisinde yiyecek üretimi ve hasat miktarını arttırma çabaları üretilen yiyeceklerin çoğunun besin değerlerinin azalmasına yol açmıştır.

Hayvancılıktan domates yetiştirmeye kadar besinlerimizin büyük bölümü, daha büyük olup daha hızlı yetişmesi, daha güzel görünmesi ve bu sayede de daha fazla kişiye satılabilmesi ve tabiî ki yiyecek üreticilerinin daha fazla kâr elde edebilmesi için değiştirilmiştir. Fakat bunun büyük bir dezavantajı var: Yiyeceklerimizin gittikçe zayıflaması. Bu bölümde bazı temel besinlere bakıp neler döndüğünü anlamaya çalışalım.

ett

ET

PROBLEM

1950’lerde inekleri tahılla beslemek otla beslemekten daha ucuz hale geldi. Çoğu çiftçi bunu yaptı ve ineklerin çabucak kilo aldığını ve bu sayede daha çabuk satılabildiklerini gördüler. Tahıl, samandan (ineklerin doğal besini) daha fazla kalori içerdiğinden tahıl ile beslenen ineklerin 500 kiloya çıkması yıllar yerine aylar sürmeye başladı. Fakat tahılla beslenen ineklerin etinde daha az omega-3 yağ asidi, kanserle savaşan konjuge linoleik asit (CLA), vitamin ve mineral bulunmaktadır. Ne yazık ki tahılla beslenen ineklerin eti o kadar yaygın hale geldi ki çoğu kişi onların bildik koku, tat ve yapısını doğal bir şekilde otla beslenen ineklerin etine tercih etmeye başladı ve bu nedenle talep hiç azalmadı. “Tahılla beslenen inek etinde otla beslenen inek etine göre daha fazla damar ve kas içi yağ bulunmaktadır,” diyor Peter Ballerstedt (kendisi mera üretimi ve kullanımı konusunda doktora sahibi ve Grass Based Health’in de -hayvanları meralarda yetiştirmenin önemi hakkında bir blog- kurucusu).

ÇÖZÜM

Otla beslenen inek etini (organik) bazı marketlerde bulmak mümkün. Genelde daha pahalı olup pişirmesi biraz daha fazla hüner gerektirse de yağsız olduğu için sağlınıza olan faydaları (çevreye ve hayvanların yaşam kalitelerine olan katkılarından bahsetmiyorum bile) tartışılmazdır.

Journal of Animal Science’da yayınlanan bir araştırmada, ot ve tahılla beslenmiş ineklerin etleri arasındaki farklar incelenmiştir. Aralarındaki en büyük farkın içerdikleri yağ miktarında olduğu görülmüştür. İki örnekte yağsız olduğu halde otla beslenen ineğin etinde çok daha fazla CLA (yağ yakmanıza yardımcı olan ve kanserle de savaştığı düşünülen etkili bir besin) olduğu anlaşılmıştır.

Aynı araştırmaya göre, otla beslenen ineklerin etinde tahılla beslenenlere kıyasla daha fazla çinko, demir, potasyum ve magnezyum bulunmaktadır. (İkisinin içerdiği protein miktarı yaklaşık aynıdır). CLA’nın yanında otla beslenen ineklerin eti daha fazla trans vaccenic asit (TVA) içermektedir, kalp hastalığı, şeker hastalığı ve obeziteye karşı mücadele eden bir trans yağ asidi. (Endişelenmeyin, doğal trans yağlar hamur işlerinin içinde bulunan insan yapısı ucubelerden çok daha farklıdır).

Ek olarak TVA, CLA’nın prekursörüdür, yani vücutta CLA’ya dönüştürülür. Diğer taraftan otla beslenen ineklerin eti daha faydalı diye tahılla beslenenlerin etini zehirliymiş gibi düşünmeyin. İkisi de aynı besinleri içerir ama birisi daha az, hepsi bu.

Derleyen: Taygun Engel & Fotoğraflar: Bill Diodato
Reklam

Yiyecekler Gittikçe Zayıflıyor : Sebze ve Meyve

0

Yediğiniz et, meyve ve sebzeler zannettiğiniz kadar sağlıklı olmayabilir…

Beslenme tarzınızın mükemmel olduğunu düşünüyorsunuz. Sadece taze ve sağlıklı besinler ve bolca sebze tüketiyor, her gün yeterince kalori ve tam da gereken miktarda makro besinlerden alıyorsunuz. Ama hala kas yapıp istediğiniz şekle girmeyi bir türlü başaramıyorsunuz. Peki, neden? Cevap: Beslenme. Asıl neden bugünkü besinlerin büyük çoğunluğunun bir nesil öncekilerin tükettikleri kadar besleyici olmamalarıdır ve beslenmedeki bu eksikliğin bedelini de sizin fiziğiniz ve sağlığınız ödemektedir. M&F bu sorunu ve bununla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini sizler için inceledi.

MEYVE-SEBZE

PROBLEM

2004 yılında, Journal of the American College of Nutrition, 1950’de yetişen 43 meyve-sebze ve onların bugün modern tarım teknikleriyle yetişen benzerleri arasındaki beslenme değeri farklarını analiz eden Austin’deki Teksas Üniversitesi’nde yapılmış olan bir araştırmaya dair bilgileri yayınladı. 1950 yılına ait örneklerin beslenme değerlerinin bugünkülerden çok daha yüksek olduğu görüldü.

2004 yılına ait örneklerin hemen her birinde yüzde 16 daha az kalsiyum tespit edildi. Demir oranı yüzde 15, fosfor oranı yüzde 9 azalırken riboflavin ve C vitamini için düşüş sırasıyla, yüzde 38 ve yüzde 15 olarak belirlendi. Suni gübrelerin kullanılmasının olumsuz etkileri olsa da mineral ve vitaminlerdeki bu azalmanın asıl nedeninin ürün türünün seçiminden kaynakladığı anlaşılmaktadır. Brokoli buna mükemmel bir örnektir.

Bugün ABD’de üretilen brokolinin yarıdan fazlası tek bir türe aittir. Marathon adı verilen brokolinin bu türü verimliliği, yoğunluğu ve hastalıklara direnciyle bilinir ve bu nedenle de çiftçi ve tüketicilerin gözdesi olmuş bir üründür. Brokoli her ne kadar süt ürünlerine alternatif olarak kalsiyum ve magnezyum yönünden zengin bir kaynak olarak bilinse de, ne yazık ki Marathon türünde mineral yoğunluğu daha düşüktür (turpgillerden olan bu sebzenin 1950 versiyonunda modern türüne kıyasla yüzde 170 daha fazla kalsiyum ve yüzde 130 daha fazla A vitamini bulunmaktadır).

sebze

ÇÖZÜM

Dr. Ray Glahn, ABD Tarım Bakanlığı’nda beslenme psikolojisi üzerine çalışan bir araştırmacıdır ve bu kurum henüz durumun tehlikeli olmadığını düşünmektedir. “ABD, dünya üzerindeki en iyi ve güvenli besin kaynaklarına sahip olan ülkelerden biridir,” diyor. Glahn, besin yoğunluğunun çiftlikten çiftliğe ve üründen ürüne büyük değişiklik gösterdiğini söylüyor. Hava bile önemli bir etken ve herhangi iki örneği kıyaslamayı zor hale getiriyor (Teksas Üniversitesi’ndeki araştırmacılar da aynı görüşte). Fakat atılacak birkaç basit adımla brüksel lahananızı daha besleyici hale getirmek o kadar da zor değil.

ÇEŞİTLİLİK YARATIN

Eğer beslenme düzeninizde çok çeşitli gıdalar olursa tüketeceğiniz vitamin ve mineraller de çok farklı kaynaklardan gelir ve siz de günümüz havuçlarının betakaroten yönünden zayıf olmasından etkilenmezsiniz.

YEREL, TAZE ÜRÜNLERİ TÜKETİN

“Mineraller bir yere gitmez ama sebze ve meyvenin korunma şekline bağlı olarak vitamin kaybı büyük ölçülerde olabilir,” diyor Glahn. Bir domates ne kadar az yolculuk ederse vitamin yönünden de o kadar zengin olur.

ORGANİK ÜRÜNLERİ SEÇİN

Journal of Alternative and Complementary Medicine’da yayınlanan bir araştırmaya göre, organik ürünlerde sıradan ürünlere kıyasla daha fazla C vitamini, demir, magnezyum ve fosfor bulunurken ağır metallere de daha az rastlanmaktadır. Journal of Agriculture and Food Chemistry’de yayınlanan diğer bir araştırmaya göre de organik çilek ve mısırda sıradan türlerine kıyasla daha fazla doğal antioksidan bulunduğu tespit edilmiştir.

DİKKATLİ PİŞİRİN

Sebzelerin besin değerlerini azaltmayan pişirme tekniklerini tercih edin. “Sebze önce kaynatılıp kaynatma suyu da dökülürse hem vitamin hem de mineraller kaybedilmiş olur,” diyor Glahn. Journal of the Science of Food and Agriculture’da yayınlanan bir araştırmaya göre, buharda pişmiş brokolide kanserle savaşan flavonoidlerde hemen hiçbir azalma olmadığı görülmüştür. Fakat mikrodalgada pişirilen brokoli, flavonoidlerinin yüzde 97’sini ve kaynatılan brokoli de yüzde 66’sını kaybetmektedir.

Derleyen: Taygun Engel & Fotoğraflar: Bill Diodato
Reklam

Yiyecekler Gittikçe Zayıflıyor – Süt

0

Her gün severek içtiğimiz süt zaman içerisinde önemli besinlerinin bir kısmını kaybediyor mu…

Günlük aldığımız besinlerin sağlıklı olduğunu düşünüyorsunuz. Sağlıklı olduğunu düşündüğümüz bu besinlerin yanında yeteri ölçüde sebze ile besleniyorsunuz fakat bir türlü istediğimiz formu kazanamıyorsunuz. Acaba aldığınız besinler ne kadar doğal ve sağlıklı?

SÜT

süt

 

PROBLEM

Süt, beslenme değeri ve kalitesi açısından devletin sıkı düzenlemelerine tabi olan bir üründür. Fakat baskı altındaki hayvanlar ve modern tarım nedeniyle kötü kullanıma maruz kalan toprağı da hesaba kattığınızda, bir de buna artan talebi karşılamak için üretimi arttırma ihtiyacı da eklenince –raf ömrü daha uzun ve daha kolay taşınabilir ürünler– günümüzde sütün kalitesinde de ciddi bir düşüş yaşandığı inkar edilemez hale gelmiştir.

“Ticari süt aşırı şekilde işlemden geçmiştir (içindeki besinler alınmıştır) ve belli bir seviyeyi koruyabilmek için içine sentetik mineraller eklenmiştir,” diyor Tim Wightman (Farm to Consumer Legal Defense Fund’un süt ürünleri uzmanı ve halkı besin değerleri konusunda bilgilendiren kâr gütmeyen bir hayır kurumu olan Weston A. Price Foundation’ın danışmanı) ve ekliyor: “Sentetik besinler, stressiz ortamda yetişen ve doğal olarak dengeli şekilde mineral tüketen ineklerin etinde bulunan doğal besinlerin yerini tutamaz.”

“Günümüzdeki sütlerde kalsiyum, magnezyum ve demir oranlarının azaldığını kesin olarak biliyoruz,” diye devam ediyor. “Eser miktarlarda bulunan minerallerin tümünün oranlarında da azalma söz konusudur ve bu durum 1945’den beri böyle devam etmektedir.”

Sütün besin açısından steril olmasının nedenlerinden birisi de homojenize edilme işlemidir. Homojenize işlemi, basınç uygulayarak sütü çok ince eleklerden geçmeye zorlar ve yağ parçacıklarını bir daha bir araya gelemeyecekleri şekilde parçalar, bu sayede yoğunluğu eşit bir sıvı elde edilmiş olur. Yaşlıların sütten bahsederken kaymağını da anlattıklarını hatırlarsınız. Homojenize işleminden sonra kaymak göremezsiniz.

“Vücudunuz bu küçücük yağ hücrelerini ne yapacağını bilemez,” diyor Wightman, “bu yüzden de onları doğru şekilde sindiremez.” Pastörize işlemi (atık maddeleri öldürmek için sütü kaynatmak) ayrı bir sorundur. Çoğu kişi sütün güvenliği için bunu kaçınılmaz olarak görür ama aslında sütün içindeki ve onun sindirilmesine yardımcı olan besin ve enzimler bu şekilde yok edilir. Eğer son kullanma tarihi en az iki ay sonrasını gösteren bir süt paketi görürseniz bilin ki o ürün ultra pastörize edilmiş ve aşırı şekilde işlemden geçirilmiştir.

ÇÖZÜM

“İşlenmemiş ve organik olarak üretilmiş ürünlere erişebilmek sizin için biraz daha çaba gerektiren ve masraflı bir eylem olabilir ama buna değeceğinden emin olabilirsiniz,” diyor Wightman. “İyi besinler sağlık harcamalarından çok daha ucuzdur.”

Kaliteli süt bulabilmek karmaşık ve yıldırıcı bir iş olup yerel üreticilerin de hayvan ve topraklarına nasıl davrandığının araştırılmasını içerse de size mümkün olan en kaliteli sütü bulabilmeniz için birkaç ipucu vereceğiz.

1. YEREL ÜRÜNLERİ ARAYIN

Çoğunlukla küçük bölgesel kurumlarda daha kaliteli süt bulabilme oranınız daha yüksektir. Küçük çiftliğin idaresi daha kolaydır ve daha az taşıma daha az işlemden geçme demektir.

2. İŞLENMİŞTEN UZAK DURUN

“İşlenmiş üründen mümkün olabildiğince uzak durabilmek için minimum homojenize ve pastörize edilmiş yerel bir ürün bulmak zorundasınız,” diyor Wightman.

3. ÇİĞ SÜTÜ DENEYİN

Çiğ süt meselesi bu günlerde çok popüler. Bir yerden bir yere taşınması güçtür, hayvan ve topraktaki bozukluklara karşı hassastır ama iyi bir ürün bulabilirseniz tüm zahmet ve masrafına değecektir. “Eğer tam yağlı sütü çiğ halde bulabilirseniz,” diyor Wightman, “homojenize edilerek ya da pastörize edilerek ürünün yapısı tümüyle değiştirilmiş olana kıyasla çok daha fazla mineral tüketmiş olursunuz.”

Derleyen: Taygun Engel & Fotoğraflar: Bill Diodato
Reklam

BCAA’nın Nasıl Bir Mucize Olduğunu Biliyor muydunuz?

1

Bir proteine yüksek kaliteli diyebilmek için sekiz temel amino asidin tümünü içermesi gerekmektedir. Hayvansal proteinler, süt ürünleri, yumurta ve whey bu kategoride öne çıkan ürünlerdir. Bu sizin için yeni bir şey olmasa gerek, çünkü M&F okurları olan sizler sürekli olarak proteinler hakkında bilgiler okudunuz. Fakat araştırmalar BCAA’ların (isoleucine, leucine ve valine) bu aile içerisinde kas büyümesinin arkasındaki asıl güç olduğunu ve onları düzenli olarak tüketmenin daha önceden bilinmeyen nedenlerden dolayı sürekli olarak gelişmenizi sağladığını ortaya koymuştur.

“BCAA’lar sadece kas büyümesi ve tamiri için gereken protein yapıtaşları değildir,” diyor Charleston Üniversitesi’nde (South Carolina) egzersiz fizyolojisi profesörü Dr. Carwyn Sharp. “Bu büyüme sürecini diğer amino asitlerin üzerinde ve ilerisinde arttırmalarına neden olan pek çok niteliğe sahiptirler.” Araştırmalar BCAA’ların sadece büyümeyi teşvik etmekle kalmayıp vücut içerisinde anabolik bir hormonal çevre oluşturduğunu, kaslara enerji sağladığını, aynı anda vücudun hem kas yapıp hem de yağ yakabilmesine yardımcı olduğunu ve toparlanmayı (recovery) arttırıp kas ağrısını da azalttığını ortaya koymuştur. BCAA’nın hedeflerinize ulaşmada size yardımcı olup olamayacağından şüphe ediyorsanız işte size hemen bugün bu takviyeye başlamanız için beş neden.

1. Faydalı Hormonları Arttırır

Image result for hormones
Size her ay nasıl daha kaslı olacağınıza dair anlattığımız şeylerin içerisinde en çok kafa karıştıranı vücuttaki büyümeyi destekleyen hormonların arttırılıp, köstekleyen hormonların da azaltılması meselesidir. Nihayetinde bu tür şeyleri kendi başınıza ölçmeniz kolay değildir. Neyse ki Sharp and Ball Eyalet Üniversitesi (Muncle, Indiana) araştırmacıları, son araştırmalarıyla bunun cevabını sizler için buldular. “BCAA takviyesinin direnç (ağırlık) antrenmanıyla birleştirildiğinde testosteron seviyesini arttırıp kortizol seviyesini azaltarak uygun bir anabolik ortam oluşturduğunu tespit ettik,” diyor Sharp. “Üstelik önceki araştırmalardan da BCAA’lardan biri olan leucine’nin insülin salgılanmasını tetiklediğini ve böylece büyüme kapasitesini daha da arttırdığını biliyoruz.”

2. Kaslara Enerji Sağlar


İstediğiniz vücudu inşa edebilmeniz için kas yapmakla yağ yakmak arasında giden çok ince bir çizgi üzerinde yürümeyi öğrenmeniz gerekir. Yağsız bir fiziğe kavuşmanın yolunun kalori kısıtlamalı bir diyetten geçmesi işleri biraz karıştırır. Aç kaldığınız için enerji seviyeniz düşer ve katabolik enzimler de BCAA’lara erişebilmek için kas proteinlerini parçalamaya başlarlar. Bu yıkıcı etki tıpkı birkaç tuğlaya ulaşabilmek için koca bir binayı yıkmaya benzetilebilir. Kaloriyi kestiğinizde kaslarınıza sağlıklı dozda BCAA sağlayarak bu yıkıma dur diyebilirsiniz. “Eğer enerji düşüklüğü varsa BCAA takviyesi kullanmak bu açığı kapatır ve kas büyümesindeki azalma riskinden sizleri korur,” diyor Sharp.

3. Yağları Yakar, Kasları Büyütür

Image result for fat loss

Yağ yakımı dönemindeki faydalarını kasları koruma safhasında da görmeye devam edeceksiniz. BCAA’lar aynı anda hem yağ yakıp hem de kas yapabilirler ki bu özellik, beslenme paylaşımı olarak bilinir ve BCAA’ların yakın zamanda keşfedilen kabiliyetleri içerisinde belki de en önemlisidir. Bu senaryoda BCAA’lar, Robin Hood gibi davranarak zengin yağ hücrelerinden enerji çalıp onu iyi beslenememiş kas hücrelerine vermektedirler. Urbana-Champaign’deki Illinois Üniversitesi’nde fareler üzerinde yapılan bir çalışmada araştırmacılar, beslenme paylaşımı özelliğinin leucine’den kaynaklandığını tespit etmişlerdir.

4. Ağrı Kesicidir


Günler geçtikçe antrenmandan sonra kaslardaki ağrıların arttığına hiç şüphe yok. Gecikmiş kas ağrısı (DOMS) olarak bilinen bu ağrı, enflamasyonun bir sonucudur. Tümden kurtulamasanız da azaltmanız mümkündür. “Hormonlardaki değişimlere ek olarak BCAA’nın, yüksek yoğunluklu çalışmanın kaslarda yol açtığı hasarı azalttığını gördük,” diyor Sharp. “Bu, bazı araştırmalarda tespit edilen ve kişilerin antrenmanlarına devam edebilmesi için büyük önem taşıyan ağrılardaki azalmayı açıklayabilir.” Eğer büyümeyi teşvik etmek BCAA’nın kılıcı ise, kas parçalanmasını ya da katabolizmayı engellemesi de kalkanıdır. DOMS’u tümüyle ortadan kaldırması mümkün olmasa da sadece etkisini azaltabilmesi bile bu takviyeye yer vermeniz için yeterli bir nedendir.

5. Yenilenme (Recovery) Etkisi

Image result for muscle recovery

Herkesin bildiğini biz de söyleyelim: Bir antrenmandan sonra ne kadar çabuk toparlanırsanız salona o kadar çabuk geri dönersiniz. Dr. Sharp, sporculara, hasarın tamirine ve büyümeye yardımcı olması için antrenmandan hem önce hem de sonra BCAA almalarını tavsiye ediyor. “Amacınız hacim, güç ya da dayanıklılık olsun fark etmez, bu herkes için geçerlidir,” diyor. Bir de şöyle düşünün: “Maksimum toparlanma/ yenilenme ile daha fazla ve daha yoğun çalışırsınız ki bu da daha fazla uyum sağlama anlamına gelir,” diye de ekliyor. Kısacası, bu daha fazla kas büyümesi demektir.

Yazı: David Barr & Fotoğraflar: Michael Darter

Reklam

Ispanağın Mutlaka Bilmeniz Gereken 5 Faydası

0

1 – Temel Reis’in daha fazla güce ihtiyaç duyduğu anda ıspanağa başvurması rol icabı değildi. Ispanak, kas geliştirici bileşimlerden, kas büyüklüğünü ve gücünü arttırabilen beta ecdysterone ile gücü arttıran octacosanol maddelerini içerir.

2 – Yüz gramlık bir porsiyon 20 kalori, 2 gram protein, 3 gram karbonhidrat, 0 gram yağ ve 2 gram lif içerir. Aynı zamanda, A vitamini günlük ihtiyacın %160’ını, K vitamini ise günlük ihtiyacın %510’unu içerir.

3 – Üç tabak ıspanak yaklaşık 3 mg demir içerir. Demir alımını maksimum seviyeye çıkartmak için, ıspanağı C vitamini bakımından zengin besinlerle birlikte yiyin. Ispanak salatanıza çilek, portakal ya da greyfurt ilave edin; ya da şu salata sosunu hazırlayın: Yarım bardak taze sıkılmış portakal veya greyfurt suyunu 2 yemek kaşığı zeytinyağı ile çırpın.

4 – Ispanak, büyüme hormonu seviyesini arttıran, kas dokusundaki protein sentezini hızlandırıcı etkisiyle bilinen leucine adlı amino asidin seviyesini yükselten, kas hasarını azaltan ve bağışıklık sisteminizi koruyan glutamin amino asidi bakımından zengindir.

5 – Ispanak yerken dişlerinizi sanki kumlu ya da gıcırtılı gibi mi hissediyorsunuz? Bu, kalsiyum ile birleşerek dişlerinizin üzerine toplanan oksalik asitin etkisidir. Merak edilecek bir şey yok, hızlı bir diş fırçalama, sorunu kökünden çözmeye yetecektir.

Reklam