Fit Hub Blog Sayfa 118

Sindirim Sistemi İçin İlk Lokmanın Ne Kadar Önemli Olduğunu Biliyor musunuz?

0

Ne yediğimiz kadar yemeğe nasıl başladığımız da oldukça önemlidir. İlk lokma sindirimi başlatan ilk uyaran olduğu için sanıldığından çok daha fazla role sahip.

Bu yüzden metabolic balance, sindirim işleminin nasıl başlayacağı ve nasıl devam edeceği konusunda asıl belirleyici olan ilk lokmanın önemini vurguluyor!

Her şeyin başlangıcı çok önemli olduğu gibi yemek yemenin başlangıcı sağlığımız açısından oldukça önem taşır.

Peki Yemeğe Nasıl Başlamalıyız?

Çoğu kişi bunun anlamsız bir soru olduğunu düşünür. Ne yememiz gerektiği konusunda çok fazla öneri var ama nasıl yememiz gerektiği konusunda yeterince fikir yürütülmüyor.

Muhtemelen, “nasıl yersek yiyelim, fark etmez, sonuçta hepsi midede karışmıyor mu?” diye düşünülüyor.

Böyle düşünülmesine neden olan şey ise, midenin, yemeklerin üst üste biriktiği boş bir kova gibi algılanması! Oysa sindirim sistemi sadece mideden oluşmadığı gibi, mideyi sadece bir yemek deposu olarak görmek de oldukça yanlış. Ağzın, ince ve kalın bağırsakların sindirimdeki rolünü ise kimse inkar edemez.

Sindirimin ağızda başladığını herkes biliyor. Karbonhidratların sindirimi ağızda başlar, ince bağırsaklarda biter; ama proteinlerinki ağırlıklı olarak midede, yağlarınki de ince bağırsakta gerçekleşir.

Buna rağmen, sindirimin başlamasını sindirim enzimlerinin salgılandığı an olarak kabul edersek, sindirimin ağızda değil gözde, hatta düşüncede başladığı söylenebilir.

Çataldaki ya da kaşıktaki yiyeceği ağzımıza yaklaştırmaya başladığımızda sindirim işlemi başlamış demektir. Çatalımızda karbonhidrat varsa, karbonhidratı parçalayacak enzimler, protein varsa proteini parçalayacak enzimler harekete geçmiştir.

Sindirim İçin İlk Lokma Neden Önemli?

İlk lokmanın çok büyük bir önemi var: Yediğimiz ilk lokma protein olursa pankreas glukagon hormonu üretir. Bu hormon hem tokluk hissi yaratır hem de insülin üretimini baskılar.

Sonuçta insülin seviyesinin düşmesiyle yağ yakımı başlar ve o çok korkulan acıkma nöbetleri olmaz. Örneğin yemeğe salatayla başladığımızda ya da ağzımıza ilk lokma olarak bir parça ekmek attığımızda pankreastan öncelikli olarak insülin salgılanmasına neden oluruz.

Oysa ilk lokmamız bir parça yumurta, peynir, balık gibi hayvansal veya mercimek, nohut, kuru fasülye gibi bitkisel protein olursa pankreastan öncelikli salgılanan hormon, tokluk hissi yaratan ve yediklerimizi yağa dönüştürmeye çalışan insülinin karşıtı olan, onu baskılayan glukagon olur.

Zaten geleneksel beslenme tarzımızda ana yemek önce yenirdi. Ana yemek de çoğunlukla ya sadece proteinden oluşur ya da sebze protein karışımıdır. Salata yemeğin yanında bir çeşit garnitür olarak yenir, günümüzdeki yeme tarzında başlangıç olarak kabul edebileceğimiz hafif yemekler, zeytinyağlılar eskiden ana yemeğin arkasından yenirdi.

Meyve ise en son gelirdi masaya. Ayrıca yemek masasının en değişmez karakteri de içi suyla dolu sürahiydi. Her tabağın yanına mutlaka bir de su bardağı koyulurdu.

Acaba o dönemlerde obezitenin ve Tip 2 diyabet olarak adlandırılan şeker hastalığı türünün günümüze oranla çok daha az görülmesi tesadüf müdür yoksa geleneksel beslenme tarzından uzaklaşmamızın bunda payı var mıdır?

Elbette sağlıklı beslenmede şekerli yiyeceklerin ya da alkolün yeri olmaması gerekiyor.

Ama Nadiren de Olsa Bunları Tüketirsek Dikkat Etmemiz Gereken Nedir?

Yine sır, ilk lokmada yatıyor. Ne tatlıyı ne de şeker içeriği fazla olan alkolü bir anda tüketmeye başlamamalı, öncesinde ağzımıza bir parça protein atmalıyız.

Bunu gerçekleştirmek çok zor değil, örneğin pasta yerken kremasından başlayabilirsiniz ya da fındık, ceviz, badem gibi protein ağırlığı yüksek olan kuruyemişler yardımımıza koşabilir bu durumda. Böylece, sindirim sistemimiz tatlının ya da alkolün şekerinden önce proteinle karşılaşır ve pankreasımız insülinden önce glukagon üretir.

Görüldüğü gibi bazen küçük bir ayrıntı sağlıklı beslenmeye giden yolu açan altın bir anahtar oluveriyor. Bu anahtar, 25 yıllık akademik araştırma ve geliştirmenin sonucu oluşan ve 30’dan fazla ülkede uygulanan metabolic balance® kişisel beslenme programının 8 ana kuralından biri.

2009’dan itibaren ülkemizde ve Kuzey Kıbrıs’ta, çok sayıda tıp doktoru tarafından uygulanan metabolic balance® sayesinde, şu anda on binlerce kişi ilk lokmanın önemini biliyor ve yemeğe proteinle başlıyor. Çünkü sağlıklı beslenmenin sırrı, ilk lokmada yatıyor!

Kaynak: İndigo Dergisi

https://fithub.com.tr/temiz-beslenme/

Reklam

Instagram Hesabı Kalorileri Ortaya Döküyor Favori Atıştırmalıklar Can Yakıyor

0

Film karşısında enfes bir çikolata bar ve cips mükemmel oluyor değil mi? Yanına da kola… Biz de bu kombinasyona bayılıyoruz ama gerçekler çok acı…

Dayanamadığımız atıştırmalıklar biz fark etmeden 100er 100er kalorileri vücudumuza ekliyor. Küçücük bir paket çikolatanın bunca kaloriye sahip olması epey üzücü… Sağlıklı beslenme için paketli ürünlerin çoğundan uzak durmak gerek. Yüksek kalorili ürünlerin sıklıkla tüketilmesi (itiraf edelim hepimiz yapıyoruz) hele bir de şeker oranı yüksek ürünlerin beslenme düzenimizin çoğunu oluşturması kilo alımı olarak çoğu zaman geri dönüyor.

Aşağıda bir instagram hesabının acımasızca paylaştığı, popüler atıştırmalıklar mevcut. Markaların isimleri yerine kalori değerlerini veren instagram hesabı, yediğiniz ürünlerin kalorilerini okuyup okumadığınızı fark etmenize epey yardımcı olacak!

#1

 

#2

 

#3

 

#4

 

#5

 

#6

 

#7

 

#8

 

#9

 

#10

 

#11

 

#12

 

#13

 

#14

 

#15

Hem Kalori Yakacağınız Hem de Doğayı Koruyacağınız 30 Dakikalık Plogging

Reklam

Yaza Fit Girmek İçin Bu 7 Yöntemi Mutlaka Uygulamalısınız

0

Diyetisyen ve Yaşam Koçu Gizem Şeber, kışın alınan kilolardan kurtularak yaza fit girmeyi sağlayacak 10 kolay yöntemi paylaştı.

Şeber, “Soğuk havalarda iştahın açılması, evde geçen zamanın artması, uzun gecelerde can sıkıntısı ile bitmek bilmeyen atıştırmalar bahara “kilo aldım” stresi ile girmenize neden olmasın. Basit yöntemlerle iştahı dengelemek ve metabolizmayı hızlandırmak çok kolay” dedi.

Yaza Fit Girmenin 7 Kolay Yolu

Bitki Çaylarından Destek Alın

Şekersiz tüketilen bitki çaylarının iştahı azaltmada yardımcı olacağını belirten Şeber, yeşil çay ve beyaz çayın metabolizma hızlandırıcı etkisinden yararlanmak için günde 2-3 kupa kadar tüketilmesi gerektiğini vurguladı.

Yatmadan 2 Saat Önce Yemeyi Bırakın

Yatmadan hemen önce atıştırmanın daha fazla yağlanmaya yol açabileceğinin uzun zamandır bilinen bir gerçek olduğunun altını çizen Şeber, “Kan şekeriniz çok yüksek olursa uyku kalitenizde de azalma olur. Bu nedenle uykudan iki saat önce yemeyi bırakın” dedi.

Atıştırmak İstediğinizde Önce Su İçin

Birçok kişinin açlık ve susuzluğu karıştırdığını dile getiren Gizem Şeber, “Bu nedenle de yetersiz su tüketen birçok kişi sürekli atıştırmalara yönelir. Canınız bir şeyler atıştırmak istediğinde önce su için ve en az 10 dakika bekleyin. Açlığınızın, ilk şiddetinde olmadığını göreceksiniz” dedi.

Baharat Dünyasına Girin

Kırmızı pul biber, karabiber, zerdeçal ve zencefil gibi birçok baharatın metabolizmayı hızlandırmaya yardımcı olduğunu belirten Seber, tarçının kan şekerini dengeleyerek tatlı isteğini azaltma konusunda sağladığı desteğin önemini ele alarak sofralarımızda baharatlara yer açmamız gerektiğini vurguladı.

Probiyotiklerin Dost Olduğunu Unutmayın

Kabızlık sorunu olanların yılda ortalama 3 kg daha fazla almaya eğilimli olduklarının bilimsel çalışmalarca tespit edildiğini belirten Şeber, “Probiyotiklerin düzenli tüketimi kabızlıktan korur. Günde bir tane probiyotik yoğurt veya bir bardak kefir tüketerek metabolizmanıza yardımcı olabilirsiniz” dedi.

Günde 5 saatten az uyuyanların, normal uyku süresini tamamlayanlara göre günde 300 kalori daha fazla almaya meyilli olduklarına dikkat çeken Şeber, uyku düzenine dikkat etmenin ve 5-8 saat arası uyumanın kışın kilo almaktan koruyacak başka bir metod olduğunu belirtti.

Tam Tahılları Tercih Edin

Beyaz un ve beyaz şekerin kan şekerini hızlı yükseltip düşürdüğü için daha çabuk acıkmaya ve daha sık tatlı istenmesine neden olduğunu ifade eden Şeber, “Bu nedenle karbonhidrat kaynağı olarak tam tahıllı ekmekleri, bulgur, tam tahıl makarnası gibi kaliteli karbonhidratları tercih edin” diyerek önerilerini sonlandırdı.

Kaynak: İndio Dergisi

Reklam

Diyet Yapıyor ve Kilo Veremiyorsanız Bu 6 Hastalığa Dikkat!

0

Haftalardır diyet yapmanıza rağmen yine de kilo veremiyorsanız, dikkat! Tartı ibresinin hala aynı rakamı göstermesinin nedeni beslenmenizde yaptığınız bir hata değil, hastalık olabilir!

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz, kilo vermeyi önleyen hastalıkları anlattı, önemli bilgiler verdi.

Bazı hastalıklar kilo vermeyi önleyebiliyor veya hızla kilo almaya sebep olabiliyor. Uzman yardımıyla kilo verememenin altında yatan etkenin bir hastalık olup olmadığı tespit edilebiliyor.

Eğer altta yatan neden bir hastalıksa doktorunuzun önerdiği ilaçlar, diyetisyenin size uygun oluşturmuş olduğu tıbbi beslenme programı ve düzenli sporla hem sağlıklı hem de daha hızlı kilo verebilir, diyet yapmıyorsanız kilonuzu koruyabilirsiniz” diyor.

Diyet Yapmanıza Rağmen Tartının İbresi Düşmüyorsa, Kilo Vermeyi Önleyen Bu 6 Hastalığa Dikkat!

1- Hipotiroidi

Tiroit, boynun ön kısmında bulunan, metabolizmayı doğrudan kontrol eden farklı hormonları üreten ve salan küçük bir bezdir. Hipotiroidi hastalığında tiroit bezi düzgün çalışmıyor. Sonuç olarak, yetersiz miktarlarda tiroit hormonu üretiliyor ve metabolizma yavaşlıyor. Metabolizma yavaşlarsa zayıflamak oldukça güçleşiyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz bu nedenle hipotiroidi hastalığı olan kişilerin genellikle kilo aldıklarını söyleyerek, “Depresyon, yorgunluk, eklem ağrısı, kas ağrısı, halsizlik, azalmış tat, kırılgan saç ve tırnaklar Hipotiroidi’nin diğer belirtilerini oluşturuyor” diyor.

2- Cushing Sendromu

Kortizol, adrenal bezleri tarafından üretilen önemli bir hormon. Yağ, protein ve karbonhidratların enerjiye dönüşmesine yardımcı oluyor. Cushing Sendromu, kortizolün aşırı üretilmesi veya kortizolün anormal regülasyonu ile karakterize edilen metabolik bir hastalıktır. Vücutta çok fazla kortizol olması, özellikle vücudun orta bölümünde, yüzde, sırt üstünde ve omuzlar arasında aşırı kiloya neden olabiliyor. Cushing Sendromu kilo vermeyi zorlaştırmanın dışında ek olarak yara iyileşmesinde gecikme, yorgunluk, kaslarda güçsüzlük ve baş ağrısı gibi problemlere de sebep olabiliyor.

3- İnsülin Direnci

Glikoz, sindirim sisteminden kan dolaşımına doğru ilerleyerek pankreastan insülin salınımını uyarıyor. Normalde, insülin glikozu bağlıyor, hücrelere ve dokuların enerji için glikoz kullanmasına yardımcı oluyor. Glikoz kan dolaşımında azaldığında, pankreastan insülin salınımı durduruluyor. İnsülin direnciniz varsa, hücreler insülin hormonun hareketine iyi yanıt vermiyor.

Sonuç olarak, bu hücreler glikozu düzgün şekilde almıyor ve kan dolaşımındaki glikoz seviyeleri yüksek kalıyor. Sürekli yüksek glikoz seviyeleri de pankreastan insülinin sürekli salınmasını tetikliyor. Bu durum kan dolaşımında ve enerji açlığı olan hücrelerde yüksek insülin ile glukoz düzeylerine neden oluyor. Sonuç; kilo kaybını engelleyebilecek açlık artışı ve alınan kilolar.

4- Polikistik Over Sendromu

Polikistik Over Sendromu doğurganlık çağındaki kadınlar arasında sık görülen hormonal bir bozukluk. Bu hastalığın ismi boyutları artmış yumurtalıkların dış yüzeyindeki çok sayıda küçük kistlerden oluşuyor. Adet döngüsünde düzensizlik veya uzamış periyodlar, tüylenmede artış, akne ve obezite bu sendromda sıklıkla görülen problemler. Polikistik Over Sendromu’nun kilonun artışına etkilerinden biri insülin direnciyle oluyor. İnsülin direncine ek olarak yumurtalıklarda üretilen testosteronun artması da kilo artışını etkiliyor.

5- Kansızlık (Anemi)

Mineral olarak demir, vücudumuzun her bir hücresinde kullanılıyor. Kırmızı kan hücrelerinde oksijen taşınmasını sağlamasının yanında birçok enzimin yaşamsal parçasını oluşturuyor ve sistemimizdeki pek çok önemli biyolojik işlemi de başlatıyor. Özellikle kadınlarda sık görülen kansızlıkta, vücutta demir düşükken, metabolizmanın taleplerini karşılayacak kadar enerji toplamak daha zor oluyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz bunun sonucunda yorgunluk, uyuşukluk ve sinirlilik problemleri gelişebildiğini belirterek, “Yorgunluk nedeniyle fiziksel hareketlerde azalma, enerjiyi arttırmak için de daha fazla gıda tüketimi olabiliyor. Bu durum da kilo artışına yol açabiliyor” diyor.

6-Hormonal Bozukluklar 

Metabolizma her kişide farklı çalışıyor. Bu farklılık çevresel etmenler, genetik yapı ve hormonlara bağlı olarak oluşuyor. Hormonlar büyüme, gelişme, üreme gibi olayları kontrol etmesinin yanı sıra metabolizmayı da etkileyerek kilo almayı veya kilo kaybını kontrol ediyor.

Tiroit ve insülin hormonunun dışında leptin hormonu, büyüme hormonu, aldesteron, progesteron, prolaktin, kortizol, ghrelin gibi hormonlar vücudun denesini sağlıyorlar. Bu hormonlarla ilgili bir bozukluğun ortaya çıkması halinde metabolizma etkileneceği için diyet yapılsa bile kilo vermek zorlaşabiliyor.

Anormal iştah artışları, açlık- tokluk mekanizmasında bozukluklar, adet düzensizlikleri, sağlıksız besin tercihleri, uyku bozuklukları, vücutta şişlikler ve ağrılar görülebiliyor. Bunlar diyet sürecini olumsuz etkileyebiliyor, kilonun kaybını önleyebiliyor.

Kaynak: İndigo Dergisi

Çalışanlar İçin Hızla Hazırlayabilecekleri Şişmanlatmayan 1 Haftalık Kahvaltı Planı

Reklam

Kahve İle Suyu Neden Birlikte İçmeniz Gerektiğini Biliyor musunuz?

0

Sadece Türk kahvesinin yanında değil, Espresso, Americano, Latte, Cappuccino, Mocha, Filtre Kahvenin yanında da kilo almamak için, su için.

Her Kahvenin Yanında Su İsteyin

Kafeinin, normal bir kişi tarafından günlük alınması gereken miktarının 300 miligram olduğu, bunun da yaklaşık 3-4 küçük fincana denk geldiği belirtiliyor. Krema, şeker ve şuruplar ile birlikte hazırlanan ekstra kalorili kafeinin, vücut için tehlikeli olabildiğine dikkat çekiliyor. Peki, beslenme uzmanları kilo almamak için ne tavsiye ediyor?

Kilo Vermek İsteyen Kahve Bağımlıları Dikkat!

Kahvenin idrar söktürücü etkisinden dolayı, vücutta su kaybına sebep olduğuna dikkat çeken Lotus Obezite Cerrahisi Merkezi Diyetisyeni Hatice Gürgen kahvenin sağlıklı beslenmede ki etkilerini şöyle anlattı; “Kafein, kahve bitkisinin tohumlarında, çay yapraklarında ve kakao ağacının tohumlarında bulunur. Merkezi sinir sistemini uyardığı için bizleri daha duyarlı, koordinasyon gücünü daha etkin hale getirir, bitkinlik ve dalgınlığı önler. Aynı zamanda idrar söktürücü etkisi vardır, sık sık idrara gitme sorununuz varsa, kafein bunu artıracaktır. Normal bir kişi tarafından günlük alınması gereken miktarı 300 miligramdır. Bu da yaklaşık olarak günlük 3-4 küçük fincana denk gelir. Vücutta su kaybına sebep olduğu için hangi çeşidi içilirse içilsin, en az o içilen kahve kadar su içilmelidir.”

Obezite Cerrahisi Öncesi ve Sonrası Kahve Tüketimi

Mide küçültme, tüp mide ameliyatı, mide baypası öncesi ve sonrası “ne zaman kahve içebilirim” sorusuyla sık karşılaştıklarını söyleyenObezite ve Metabolik Cerrahi UzmanıOp. Dr. Kaplan Baha Temizgönül şöyle konuştu: “Obezite cerrahisi öncesi gün içindeki kafein tüketiminiz fazla ise, ameliyata hazırlık döneminde tüketiminizi kademe kademe azaltmanızı öneriyoruz. Günden güne azaltmanızın nedeni; birden kesilen kafein tüketiminin kişide baş ağrılarına sebep olabilmesidir. Ameliyat sonrasında kafeinden özellikle en az bir ay süreyle kaçınmamız gerektiği tavsiye ediyoruz. İlk üç aylık dönemde kafein kısıtlaması, hastaların daha rahat bir dönem geçirmesi için oldukça önemlidir. Kahve midedeki asit seviyesini arttırıcı hormonları uyarmaktadır. Bu dönemde su tüketimi oldukça önemlidir ve kahve diüretik (İdrar söktürücü) olduğundan dolayı vücuttan su kaybına sebep olmaktadır. Her 200 ml’lik (Bir su bardağı) kafeinli içecek içtiğinizde, en az bir o kadar daha su içilmesini biz beslenme uzmanları önermekteyiz.”

Kahve Her Zaman Yağ Yakar mı?

Reklam

İsveçli Instagram Modeli 1 Metre Bacak Uzunluğu İle Görenleri Hayrete Düşürüyor

0

Sizi model ve vücut geliştirici bir anne ile tanıştıracağız. Yalnız bu modelin alışılmışın dışında bir yanı var: iç bacak uzunluğu tam 1 metre!

İsveçli vücut geliştirici ve model Ia Ostergren ile tanışın.

Kendisi şimdi sevdiği 1 metrelik bacakları ile eskiden epey dertliymiş…

 

Görenleri hayrete düşüren model,

Şu an sergilemekten çekinmediği bacaklarından çocukluk yıllarında çok çekmiş. Okulda normalden çok uzun olan bacakları yüzünden kendisi ile alay edildiğini ve sırf bu yüzden depresyona girdiğini söylüyor.

 

2 çocuk annesi vücut geliştirici model Ostergren,

Ergenlik yıllarının acı dolu zamanlarını kolay atlatamadığını belirtiyor. Alışılmışın dışındaki bacak uzunluğu kendisini hep “çirkin ördek yavrusu” gibi hissetmesine sebep olmuş.

 

Kendi vücudunu sevmeye başladığı zaman iççin 2013 yılını gösteriyor.

2013’te Ostergren spora başlamış. Spor çalışmalarını instagram takipçileri ile de sıkça paylaşıyor.

 

Vücut geliştirme ile ilgilenen model evli ve 2 kızı var.

Eşi de İsveçli bir vücut geliştirici olan modelin eşi ile boyu aynı uzunlukta -tek farkları Ia’nın bacak uzunluğu eşinin bacaklarından fazla…

 

Instagram’da bacak uzunluğu ile bir anda göze çarpan modelin 150.000 takipçisi var.

Takipçilerine ise şu mesajı veriyor: “size verilmiş tek bir hayat var, siz bunu nasıl geçirmek istiyorsunuz? Pişmanlıkla ve kendinizden özür dileyerek mi? Kendinize inanın ve en iyisi için çabalayın. Hayatınızın keyfini çıkarın!”

Reklam

Yüksek Yoğunluklu Egzersiz Çocuklarda Obeziteyi Azaltabilir mi?

0

Yeni bir araştırma, yüksek yoğunluklu egzersizin, çocuklarda obeziteyi azaltığını ortaya koydu. Çocuklarda insülin direnci problemini ortadan kaldırmak için fiziksel aktivite düzeyinin arttırılması yeterli.

Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, Journal of Sports Medicine’da yayınlanan araştırmanın detayları hakkında şu bilgileri verdi:

Koşu, Yürüyüş, Bisiklet, Kayak

“Yüksek yoğunluklu aralıklı yapılan egzersizler, orta yoğunluklu aralıklı yapılan egzersizlere göre kardiyometabolik değerleri olumlu olarak daha fazla arttırmıştır. Çocuklarda planlanan yüksek yoğunluklu aralıklı egzersizler, rekabetçi egzersizleri ve günlük yaşama uyarlanabilecek yüksek şiddetli spor aktivitelerini içermektedir. Yaşam tarzına uyarlanabilecek aktiviteler koşu, yürüyüş, bisiklet sürme, kayak gibi fiziksel egzersizleri kapsamaktadır.

Kickboks, Basketbol, Futbol

Rekabet içeren egzersizler ise kickboks, basketbol, futbol gibi karşılıklı yapılabilecek yüksek şiddetli egzersizlerden oluşmaktadır. Bu egzersizleri planlarken iyi bir ısınma periyodu da eklenmelidir. Genel olarak bu aktiviteler toplamda 45 dakikayı içermelidir. Egzersizlerin sıklığı beş hafta boyunca haftada iki gündür. Aynı zamanda çocukların sağlıklı gıdaları yeterli ölçüde alacakları bir beslenme programı da oluşturulmalıdır.

Çalışmanın sonucunda, yüksek şiddetli aralıklı fiziksel egzersiz programı uygulanan çocuklarda vücut kitle indeksi, aktiviteye bağlı fiziksel uygunluk, açlık insülin düzeylerindeki değişiklik, kardiyovasküler problemlerdeki değişiklik, kilo kaybı ve vücuttaki yağ oranı gibi yapılan ölçümler daha olumlu sonuçlar vermiştir.

Böylece, çocuklarımızın obez bireyler olmaması ya da obeziteyle savaşta daha başarılı olmaları için fiziksel aktivite düzeylerinin arttırılması gerektiği yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır.

Çocuklarda obeziteyle mücadelede en başarılı programlar bu değişiklikleri aile veya okul ortamında yaşam tarzlarına dahil etmeyi gerektirir.”

4 Yaşında ve İnanılmaz Ağırlıklar Kaldırıyor!

Reklam

Beyin Sağlığınızı Korumak İstiyorsanız Aklınıza Kazımanız Gereken 8 Bilgi

0

Tüm vücudu kumanda eden beynimizin sağlığının anne karnından itibaren yaşam boyu koruyup geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Tüketilen besinlerden, uyku düzenine; gün içindeki etkinliklerden, spora hatta içten bir gülümsemeye kadar birçok nokta beyin sağlığına etki ediyor. Memorial Şişli / Ataşehir Hastaneleri Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı, beyin dostu uygulamalar hakkında bilgi verdi.

Beyin Sağlığınızı Destekleyecek 8 Önemli Bilgi

1. Beyin gelişimi ve sağlığını destekleyen gıdaları tüketin

Beyin gelişimi anne karnında başladığı için anne adaylarının özellikle folik asit içeriği yüksek olacak şekilde düzenli beslenmesi önem taşımaktadır. Alzheimer ve bunama riskine karşı yetişkinlerde de dikkat edilmesi gereken folik asit desteği için fasulye, bezelye, ıspanak, şalgam, limon ve portakal gibi gıdalar tüketilmelidir.

  • Muz ve kuru baklagiller: B vitamini içeren muz, kuru baklagiller, et, balık, yağsız süt, yoğurt ve yeşil yapraklı sebzelerin tüketilmesi önemlidir. Hafıza ve zeka gelişimi bakımından B vitamini önemli bir yer tutmaktadır. Aynı zamanda B vitamini yeni hücreler üretilmesine ve var olan hücrelerin yapısının korunmasına yardımcı olmaktadır.
  • Balık: Beyin fonksiyonlarının daha düzgün çalışması, hafızayı güçlendirerek daha hızlı düşünebilmek için balık gibi omega-3 açısından zengin besinler belirli aralıklarla mutlaka tüketilmelidir.
  • Kaju ve yer fıstığı: Beyinde yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan gerilemeyi yavaşlatmak için; E vitamini bakımından zengin ceviz, fındık, kaju, yer fıstığı, ay çekirdeği, susam, keten tohumu tüketilmelidir.
  • Üzüm ve çilek: Dopamin salgılanmasını sağlayan üzüm problem çözme yeteneğini artırırken, yüksek oranda antioksidan içeren çilek, yaban mersini gibi meyveler ile domates, havuç gibi sebzeler belleği geliştirerek beyni korumaktadır.

2. Türk kahvesinden vazgeçmeyin

Kültürümüzde önemli bir yeri olan Türk kahvesi, beynin çalışmasını motive eden uyarıcıların en önemlilerindendir. Kahvenin içinde bulunan ve beyinde uyarıcı görev yapan kafeinin yorgunluğu azaltıcı etkisinin yanında konsantrasyon ve uyanıklığı yükselten özelliği de bulunmaktadır. Ara öğün gibi değerlendirilen Türk kahvesi yapılış, sunuş ve tüketimi bakımından fabrikasyon olarak nitelendirilen diğer kahvelerden farklılıklar içermektedir. Bir ritüel eşliğinde tüketilen Türk kahvesi, yarattığı fiziksel etkilerinin yanı sıra gün içinde hoş bir mola verilmesine olanak sağlayarak beynin dinlenmiş vaziyette tekrar motive olması konusunda da etki göstermektedir.

3. Hayatınızda özel anları artırın

Türk kahvesinin tüketiminde olduğu gibi kişinin hayatında özel anlara zaman ayırması, vücudun birçok hormon salgılamasına zemin hazırlamaktadır. Dinlenen müzik, sevilen bir arkadaşla zaman geçirilmesi, spor hatta zevkle tüketilen bir yemek bile mutluluk sağlayan birçok hormonun salgılanmasını harekete geçiriyor. Beyin sağlığı için oldukça önemli olan bu hormonlar insanın duygu sistemini kontrol eden ve hafıza için hayati öneme sahip olan limbik sistemi uyararak harekete geçirmektedir.

4. Beyninize 4 mevsimi yaşatın

Gelişen teknoloji ile birlikte özellikle büyük şehirlerde büyük bir elektro manyetik çöplük oluşmaktadır. Algılamayı etkileyen elektromanyetik alan uyaran kirliliğine neden olarak beyinde aşırı yüklenmeye yol açmaktadır. Odaklanma problemi, dikkat dağınıklığı, unutkanlık gibi birçok soruna neden olan elektromanyetik alanlar beynin dinlenmesine ve kendini yenilemesine izin vermemektedir. Beynin kendisini en fazla yenilediği zaman dilimi olan uyku anında elektro manyetik etki yapabilecek cep telefonu, televizyon gibi ürünlerin kişinin yakınında olmaması gerekmektedir. Kaliteli bir uyku ile bir ilkbahar havasında güne başlayan beynin mevsimlere benzetilirse gün içinde 4 mevsimi de yaşaması gerekmektedir.

5. Uyku düzeniniz tarlakuşu gibi olsun

Beynin gün içinde 4 mevsimi yaşamasının yanında gece ve gündüzü de biyoritme uygun saatlerde gerçekleştirmesi önemlidir. Tarlakuşu örneğinde olduğu gibi kişi gibi erken yatıp güne erken başlandığı zaman vücudun salgıladığı steroit, melatonin gibi hormonlardan en üst seviyede faydalanmaktadır. Erken kalkıp uygun besinlerle yapılan kahvaltının ardından salgılanan hormonlar sayesinde beyin, enerjik, algısı yüksek ne ekilirse verim alınacak bir toprak gibi güne başlamaktadır. Doldur boşalt ritmiyle hareket eden beynin en iyi temizlendiği ve kendini yenilediği uyku saatlerini kaliteli hale getirmek hayati önem taşımaktadır.

6. Beyninizin yükünü kahkaha ile hafifletin

Dilimize yerleşen “Bir kahkaha bir kalem pirzola” deyimi aslında gerçeği yansıtmaktadır. İçten bir kahkaha beyne oksijen gitmesini kolaylaştırırken tansiyonu dengede tutulmasına ve hormonların düzenlenmesine zemin hazırlamaktadır. Gülme esnasında, beyindeki alt kranial sinirler koordineline olarak çalışarak, endorfin salgısının yükselmesine ve pozitif uyarıcıların devreye girmesine olanak sağlamaktadır. Omurga sağlığında olduğu gibi 45 dakika çalışıp 15 dakika dinlenme esasına beyin sağlığı için de uyulması gerekmektedir. Gün içinde gülmek, bir arkadaşla sohbet etmek veya kahve gibi ritüellerle beyindeki yükü azaltarak es verdirilmesi gerekmektedir.

7. Tek başınıza bulmaca çözdüğünüz kadar sosyal aktivitelere de ağırlık verin

İlgili resim

Bulmaca çözmenin beyin sağlığı ve hafıza için önemli olduğu bilinmektedir. Ancak gün içinde gerçekleştirilen sosyal aktiviteler hafızaya bulmaca çözmekten çok daha iyi gelmektedir. Kişinin tek başına oturup saatlerce bulmaca çözmesi yerine bir bulmaca çözdükten sonra sokağa çıkarak sosyal ortama girmesi, arkadaşlarıyla zaman geçirmesi veya aile ziyaretlerine gitmesi beyin sağlığı bakımından önemlidir.

8. Beyninizi sporla güçlendirin

Kalp damar, diyabet, tansiyon gibi hastalıkların kontrol altında tutulmasında önemli rol oynayan düzenli egzersiz ve spor, beyinde de olumlu etkiler yapmaktadır. Mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin hormonunun salgılanmasını artıran spor, insani ilişkilerde daha yapıcı hareket etmeyi sağlarken mutluluk eşiğinin yükselmesine zemin hazırlamaktadır. Demans, Alzheimer, Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklardan kaçınmak için düzenli egzersizin hayatın bir parçası haline getirilmelidir. Uygun şekilde tamamlanan bir sportif aktivitenin zemininde becerikli şekilde tamamlanmış bir zihinsel aktivitenin bulunduğu unutulmamalıdır.

Reklam

Vücut Yaşınızı Öğrenmek ve Daha Genç Kaslara Sahip Olmak İçin Gereken Egzersiz

0

Sağlığımız bir defa edindiğimiz hayatta en çok özen göstermemiz gereken unsur. Sağlıklı bir vücut ile daha mutlu bir hayat sürebilirsiniz. Peki kendinize yeterince dikkat ettiğinize inanıyor musunuz?

Özellikle şehir hayatının getirdiği, sınırlı spor -hatta yapılmayan spor ve düzensiz beslenme vücudumuzu en çok yıpratan iki sebep. Vücudunuz gün içerisinde hareketsizlikten ya da uzun zaman aynı pozisyonda kalmaktan dolayı bölgesel olarak kuvvet kaybeder. Bazı kaslar tembelleşirken, birçok kas probleminin oluşmasına sebep olabilir. Aniden yaptığınız hareketlerin tutulmalara ve kas spazmlarına neden olmasına yol açabilir…

Vücut Yaşınızı Ölçmek İçin Tek Bir Hareketi Uygulayın

Şu an yapabileceğiniz tek bir egzersiz ile vücut yaşınızı ölçelim. Hazırsanız görseldeki parmak uçlarınıza esneme hareketini yapabilirsiniz. Bacaklarınız mümkün olduğunca gergin sırtınız da dik olmalıdır.

Test Sonuçları

20-25 Yaş

Eğer hareketi sorunsuz ve rahatlıkla tamamladıysanız kaslarınızın esnekliği çok iyi durumda ve vücut yaşınız da gayet genç!

25-38

Eğer parmak uçlarınız ile yere değebiliyor ve bacaklarınız hafif zorlanıyor ise orta seviyedesiniz demektir.

38-50

Parmaklarınız ayaklarınızın üzerine uzanabiliyor bacak kaslarınız ise çok zorlanıyor ve bir an önce ayağa kalkmak istiyorsanız yaşınız biraz daha ilerlemiş demektir.

50 ve Üzeri

Ayaklarınıza dokunamıyor, dizleriniz kırılıyor ve kendinizi oldukça rahatsız hissediyorsanız vücut yaşınız çok ileride demektir.

Esnekliğinizi Nasıl Geliştirebilirsiniz?

Eğer sonucunuzdan memnun değilseniz paniklemenize gerek yok ? Her gün bu egzersizi 30 defa tekrarlayın. 1 ay içerisinde sonucunu göreceksiniz!

Vücut esnekliğiniz ve daha hareketli bir yaşam organlarınızın, mental sağlığınızın ve kaslarınızın kısacası tüm vücudunuzun yararınadır.

Bağ dokularınızı ve kaslarınızı güçlendirmek için günde 30 kere bu egzersizi tekrarlayabilirsiniz. Kendinizi ilk seferde çok fazla zorlamayın. Gidebildiğiniz yere kadar yavaş yavaş hareketi tekrar edin ve hazır hissettiğinizde daha fazla esnemeye çalışın. Bacaklarınız birbirine kenetli ve dik ayaklarınız yere tam basmalı. En güzel haberi de sona saklıyoruz: yaşınız kaç olursa olsun esnekliğinizi geliştirebilirsiniz.

BONUS: Kas Kramplarını Statik Egzersizler İle Rahatlatabilirsiniz

Statik jimnastik egzersizleri kas kramplarını rahatlatmaya yardımcı olur. Bu basit egzersiz ile vücudunuzun oksijene ulaşımını arttırır ve kaslarınızdaki gerginliğin azalmasına yardımcı olursunuz. Ayrıca bu egzersiz birçok kasınızın bir arada çalışmasını da sağlar. Bu egzersizin vücudunuzun iç kısmına masaj yaptığını düşünebilirsiniz. Ayrıca sindirim sistemiz için de iyidir. Herhangi bir alete ihtiyaç duymadığınız egzersiz için aşağıdaki talimatları izleyebilirsiniz:

-Nefesinizi tutun.

-Alabildiğiniz kadar derin bir nefesi karnınızda yuvarlayavarak doldurun.

-Nefesinizi tekrar tutun.

-Son olarak karnınızı olabildiğince içeri çekerken tüm nefesinizi bırakın.

Kaynak: Brightside

99 Yaşındaki Dünya’nın En Yaşlı Yogisi ile Tanışın!

Reklam

Saçlarınızın Daha Hızlı Uzamasını İstiyorsanız Yıpranmayı Önleyecek 6 Yol

0

Son zamanlarda kısa saç daha moda olsa da hala Rapunzel saçlarına sahip olmak isteyenler de yok değil. Biz de uzun saçlara sahip olmak isteyenler için işe yarar bilgiler topladık.

At Kuyruğu Modelinden Uzak Durun

Özellikle sıcak yaz günlerinde kadınların vazgeçemediği modellerin başında sımsıkı bir at kuyruğu modeli gelir. Ama bundan vazgeçmenizi öneririz çünkü bu masum gibi görünen davranış sizin için kötü sonuçlanabilir. At kuyruğu yaparken gerilen saç, saç köklerine zarar verir. Bu nedenle saçınıza zarar vermemek için bu modeli yaparken gevşek şekilde toplayın ve yumuşak tokalar tercih edin.

Saç Düzleştirici ve Maşadan Uzak Durun

Bakımlı kadınların vazgeçemediği şeylerin başında gelen maşa ve saç düzleştirici hepimizin bildiği gibi saçların yıpranmasında başrolde. Ama bunu bilmemize rağmen onlardan vazgeçemiyoruz. Son zamanlarda buna da bir çözüm üretildi. Saç düzleştirici ve maşadan vazgeçemem diyorsanız yıpranmalara karşı üretilen saç spreylerini kullanın. Bu ürünler yıpranma payını en aza indirgiyor.

Saç Diplerinize İyi Bakın

Saç diplerinin ve saç derisinin kendi doğal yağıyla beslenmesi çok önemli. Bu nedenle evde kaldığınız zamanlar sık sık duş almayın, saçınızın yağlanmasını bekleyin bu sayede çok fazla çabalamadan doğal şekilde saçınıza bakım yapmış olursunuz. Bunun yanında saç diplerinin de temizlenmesi için banyodan çıkmadan önce bir miktar suya çok az sirke koyarak bu karışımı saçınıza dökün, durulamadan çıkın.

Duştan Çıkar Çıkmaz Saçınızı Taramayın

Duştan çıkar çıkmaz saçınızı tarama alışkanlığınız varsa bu alışkanlığı bir an önce bırakın. Islak saçı taramak saçınızın daha kolay kırılmasına neden olur. Karışan, düğümlenen saçlarınız varsa elinizle açmayı deneyin veya kalın dişli tarakları tercih edin.

Vücudunuz Sağlıklıysa Saçınız da Sağlıklı Görünür

Sağlıklı bireyin sağlıklı saçları olur. Çok klasik olan bu cümleyi hepimiz duymuşuzdur. Peki buna dikkat eden kaç kişi var? Eğer sizde sağlıklı saçlara sahip olmak istiyorsanız beslenmenize dikkat etmeniz gerekiyor. Bunun için de zeytinyağı, omega-3 gibi faydaları yağlar içeren besinleri bol bol tüketin. Bunların yanında protein, C vitamini içeren ürünleri de tüketmeyi unutmayın.

Saçınızı Kısa Zaman Aralıklarıyla Kestirmeyin

Kuaförlerin dediğinin aksine sık sık saç kestirmek saç uzatmak için doğru bir yöntem değil. Saçlarınız kırılmaya başlayınca hemen kuaföre koşanlardansanız biraz daha düşünmenizi tavsiye ederiz. Çünkü sık sık saç kestirerek saçlarınıza uzaması için fırsat tanımamış olacaksınız ve saçlarınız kısa kalmaya devam edecektir. Bunun için kırılmaları önlemek adına doğal yağlar (Hindistan cevizi) ve serumlar kullanın.

İdeal Kadın Ölçülerinin Devirden Devire Değiştiğinin Biliyor muydunuz?

Reklam