Fit Hub Blog Sayfa 76

Supradyn Energy Focus Nedir, Faydaları Nelerdir?

0

Supradyn Energy Focus nedir, faydaları nelerdir, yorgunluğa iyi gelir mi, beni işime konsantre eder mi” gibi sorularınız var ise size yardımcı olabilecek bir rehberimiz var!

Piyasada birçok farklı multivitamin ve takviye edici gıda mevcut. Hangisi sizin ihtiyaçlarınızı karşılayabilir, hangisi sizin için yetersiz kalabilir bilmiyorsanız, ürünleri tek tek araştırmanız bir hayli zaman alabilir. Bir de öte yandan bütçe meselesi de var… Çoğu gıda takviyesi fiyat bakımından cepleri zorlayıcı olabiliyor. Bu durumda kişiler hem ihtiyaçlarını karşılayacak hem de bütçelerine uygun gıda takviyesi seçmeye çalışırken zorlanıyor.

Supradyn Energy Focus, özellikle çalışan kesimin büyük bir kısmının sahip olduğu problemlerin giderilmesine yardımcı olabilecek bir gıda takviyesi. Odaklanma problemi ve enerji kaybı yaşayan kişilerin ihtiyaç duyduğu vitamin, mineral ve besinlerden içeren bir ürün. Fiyat performans bakımından da sevilen bir ürün olarak belirtmekte fayda var. Bu sebeple de yoğun çalışma temposuna sahip çoğu kişi Supradyn Energy Focus kullanmaya yöneliyor.

Gelin bu takviyeyi birlikte daha detaylı bir şekilde inceleyelim.

Suprayn Energy Focus Nedir?

Bir çeşit multivitamin olan Supradyn Energy Focus içerisinde 12 vitamin, 9 mineral ve 2 ilave bileşen bulunduruyor. Temel olarak vücudun enerji metabolizmasına katkıda bulunacak ve enerji düşüklüğünü azaltacak içeriğe sahip olan bu ürün özellikle yoğun olduğunuz günlerde daha uzun süre dinç kalmanıza yardımcı olabilir.

Supradyn Energy Focus gıda takviyesi içerisinde aşağıdaki mikro besinleri bulunduruyor:

  • A vitamini, B1 vitamini (tiamin), B12 vitamini, B2 vitamini (riboflavin), B3 vitamini (niasin), B5 vitamini, B6 vitamini, B7 vitamini (biotin), C vitamini, D vitamini, E vitamini, Folik asit (B9 vitamini)
  • Bakır, çinko, demir, iyot, kalsiyum, magnezyum, manganez, molibden, selenyum
  • Ginseng, polifenoller

Günümüzde oldukça yoğun geçen çalışma saatleri, trafiğin yorucu koşuşturması, ev yaşamındaki sıkışıklık derken bazı günler özellikle oldukça yorucu geçebiliyor. Bu yorucu günlerin üst üste gelmesi çalışan kişilerin odaklanmalarında problemlere yol açıyor, kimi zaman bağışıklık sistemini zayıf düşürüyor kimi zaman da uyku hali yaratıyor. Supradyn Energy Focus yukarıda sıraladığımız mikro besinler ile kişilerin yaşadığı bu durumları azaltmaya yardımcı olabiliyor.

Supradyn’in bir diğer multivitamin ürünü olan Supradyn All Day ile ilgili bilgi almak için “Supradyn All Day Nedir, Faydaları Nelerdir?” yazımızı okuyabilirsiniz.

Supradyn Energy Focus Takviyesinin Faydaları Nelerdir?

Her gıda takviyesi her konuda size yardımcı olacak diye bir düşünceniz olmamalı. Takviyeler içerisindeki bileşenlerin faydalarına göre kullanılmalıdırlar.

Supradyn Enegy Focus, adından da belli olduğu gibi öncelikli olarak enerji artırımını ve odaklanmayı güçlendirmeyi hedefleyen bir üründür. 30 tablet olarak satılan ürünün yetişkin bireyler tarafından günde 1 adet kullanılması önerilir.

Supradyn Energy Focus’un içeriğine daha dikkatli baktığımızda kişilere sağlayabileceği faydaları aşağıda sıralıyoruz:

  • İçeriğindeki A vitamini vücudu enfeksiyonlardan koruyan ve bağışıklığı güçlendiren beyaz kan hücrelerini destekleyebilir. (1)
  • B12 vitamini ile ruh halini yükseltebilir, depresyon belirtilerini iyileştirebilir, enerji artışı saplayabilir ve kırmızı kan hücrelerini destekleyebilir. (2)
  • Birçok çalışma B7 vitamini yani biotinin saç büyümesine destek olabildiğini göstermektedir. Ancak bunun için biotinin düzenli kullanılması gerekir.
  • C vitamini çok önemli bir antioksidandır. Vücutta bulunan hücrelerin toksin etkilerden korunmasına katkıda bulunur. Bu da tansiyonun dengelenmesine, bağışıklık sisteminin korunmasına, hafızanın korunmasına ve demir eksikliğinin engellenmesine yardımcı olabilir.
  • D vitamini, depresyon, kemik ve kas sağlığı, son olarak da kilo kontrolünde size yardımcı olabilir.
  • Supradyn Energy Focus içerisinde bulunan mineraller vücuttaki beyin hücrelerinin, kemiklerin ve kasların korunmasına yardımcı olabilir.
  • İçerisinde bulunan Ginseng vücuttaki iltihabı azaltabilir ve beyin fonksiyonlarını destekleyebilir.
  • Polifenoller bitkilerden elde edilen doğal bileşenlerdir. Hücrelerdeki oksidatif etkinin azaltılmasında görev alan antioksidanlar gibi çalışırlar.

Supradyn Energy Focus yukarıda sıraladığımız özellikleri ile vücuttaki farklı sistemlerin ve dokuların etkin bir şekilde çalışmasına yardımcı olabilir. Supradyn Energy Focus kilo aldırmaz. Ayrıca bir tedavi yöntemi ya da ilaç olmadığı unutulmamalıdır. Takviye edici gıda olduğu için kendinizi dinç hissetmediğiniz ya da yoğun olacağınız günlerde beslenmenize ek olarak kullanmanız doğru olacaktır. Daima vitamin ve mineralleri doğal beslenme yolu ile almayı ve takviye edici gıdaları ek ürün olarak görmeniz gerekir.

[yasr_overall_rating]

Reklam

Doğal Yöntemlerle Kabızlık Nasıl Geçer?

0

Kabızlık pek çok kişinin zaman zaman yaşadığı bazen birkaç gün sürebilen, oldukça rahatsız edici, yaşam kalitesini aşağı çeken bir durumdur. Bağırsak hareketlerinin sağlıklı bir şekilde gerçekleşememesi, dışkının kuru olması, vücuttan atılamamasına bağlı olarak kişiyi oldukça rahatsız edebilir. Kronik olması durumunda ve birkaç gün sürdüğü takdirde doktora danışılması gereken kabızlık sorunu doğal yöntemler kullanılarak geçebilir.

Bu sebeple kabızlığa ne iyi gelir sorusunu sizler için yanıtlamak istiyoruz.

Kabızlık Nedir ve Neden Olur?

Kabızlık bağırsak hareketlerinin normal fonksiyonlarının bozulması ile gerçekleşir. Birçok farklı etmen bu bozukluğa neden olabilir. Kabızlık, bağırsakların boşaltılmasının zorlaşması, dışkının sertleşmesi, vücuttaki atıkların normalde olduğundan daha zor ve yavaş bir şekilde bağırsaktan atılmasıdır.

Kabızlık sebebi ile her yıl 2,5 milyon kişinin doktor kontrolüne gittiği, Amerika’da ise nüfusun %20’sinin kabızlık problemi ile karşı karşıya kaldığı düşünülmektedir. Stres, lifli beslenmenin yetersiz olması, yetersiz su tüketimi, yüksek oranda proteinli beslenme, probiyotik ve prebiyotik bakteri dengesinin bozulması, magnezyum eksikliği, kötü tuvalet alışkanlığı (olması gerekenden uzun süre bekleme ya da tuvalete çıkmama gibi), hormonal dengesizlikler, huzursuz bağırsak sendromu, bazı kanser çeşitleri (kolon kanseri gibi) ve seyahat süreci kabızlığın oluşmasına sebep olabilir.

Kişiyi tuvalete çıkmaktan korkar hale getirebilen bu durum zaman zaman oldukça sancılı deneyimlere neden olabilir. Kabızlık problemi ayrıca kişide şişkinliğe ve ağrıya da sebep olabilir. Ancak kabızlık kronikleşmediği ve 1-2 defa oluştuğu takdirde geçici bir durumdur, bu durumda kendi kendinize uygulayabileceğiniz bazı yöntemler, ilaçsız bir şekilde bağırsak floranızı ve bağırsak hareketlerinizi düzeltmeye yardımcı olabilir.

Doğal Bir Şekilde Kabızlık Nasıl Geçer?

Kabızlığı anında geçiren doğal bir çözüm şimdilik olmasa da kabızlığı birkaç yöntem uygulayarak kontrol altına alabilirsiniz. Başta beslenme düzeninizde yapmanız gereken önemli değişiklikler sizin kısa vadede rahatlamanıza yardımcı olur. Bazı yiyeceklerden ise ömür boyu kaçınmak uzun vadede size yardımcı olabilecek bir etmendir.

Kabızlık sadece beslenme ile ilişkili değildir. Stres ve hareketsiz yaşam da kabızlık sorununu tetikleyebilir bu sebeple bu tür etmenleri de kontrol altına almanız önemlidir.

Kabızlık nasıl geçer diye soranlar için aşağıda kolayca uygulayabilecekleri doğal yöntemleri sıralıyoruz:

1. Yüksek Miktarda Lifli Yiyecek Tüketmek

Beslenmenizde yapabileceğiniz en önemli değişikliklerden biri lif oranı yüksek yiyeceklerden fazla tüketmektir. Lif, bağırsaklarınızın normal bir şekilde çalışmasına yardımcı olan bir mikro besindir. Özellikle çiğ meyveler, sebzeler, kuru yemişler, tohumlar, tahıllar ve fasulye grubu yiyecekler lif içerirler. Brokoli, karnabahar, ıspanak, çiya tohumu, elma, kırmızı meyveler, armut, kırmızı erik ve yulaf lif oranı en güçlü yiyeceklerdendir. 60-80 yaş arası kişiler üzerinde yapılmış bir çalışmada günlük olarak yulafla yapılmış bisküvi tüketiminin bağırsak hareketlerini arttırdığı ve acıyı azalttığı gözlemlenmiştir. (1)

Sindirim problemlerinizin rahatlamasına yardımcı olacak lif oranı yüksek sağlıklı atıştırmalıkları incelemek ve satın almak için linke tıklayabilirsiniz.

2. Yeşil Yapraklı Sebzeler Tüketmek

Az kalorili, su ve lif oranı yüksek, vitamin ve mineral bakımından zengin yeşil yapraklı sebzeler bağırsak floranız ve bağırsak hareketleriniz açısından önemli yiyeceklerdir.

3. Ilık İçecekler ve Su İçmek

Oda sıcaklığında su ve içecek tüketmek bağırsaklarınız için ve sindirim için önemlidir. Bitki çaylarını, limon parçalı ılık suları beslenmenize ekleyin. Kafein tüketimini ise azaltın. Az miktarda ya da yetersiz miktarda su tüketiminin kabızlık riskini hem gençlerde hem de yaşlılarda arttırdığı bilinmektedir. (2) Bu sebeple her gün en az 2 litre su içmek, kilo ve aktivite oranına göre bu miktarı arttırmak iyi bir seçimdir.

Zayıflamak için yapabileceğiniz en iyi yöntemlerden biri olan sirkeli su içmenin faydalarını öğrenmek için “Düzenli Olarak Sirkeli Su İçmek Zayıflatır mı?” yazımızı okuyabilirsiniz.

4. Kızartma ve İşlenmiş Yiyecekleri Azaltmak

Trans yağ oranı fazla, besin değeri düşük olan yiyecekleri tüketmeyi azaltmak gerekir. Yüksek tuz, şeker ve yağ içeren yiyecekler sindirimin zorlaşmasına neden olabilir.

5. Alkol Kullanımını Azaltmak

Alkol vücudun su oranını hızlıca azaltabileceği için yoğun tüketiminde sindirim ve bağırsak problemleri yaratabilir. (3)

6. Süt ve Süt Ürünlerini Azaltmak ya da Kesmek

Özellikle laktoz intoleransı olan bireylerde süt ürünleri tüketmek ciddi miktarda gaz, ishal ya da kabızlık gibi bağırsak rahatsızlıklarına neden olabilir. Bu durumda laktaz enzimi kullanmak ya da laktozlu ürünleri beslenmeden çıkarmak gerekir.

7. Gluten İçeren Ürünleri Azaltmak

Gluten buğday, arpa ya da rüşeym gibi tahıl ürünlerinde bol miktarda bulunan bir protein çeşididir. Çölyak hastalığına sahip olmamasına rağmen bazı kişilerde gluten kabızlığa neden olabilmektedir. Çölyak hastalığına sahip kişilerde ise durum daha zordur. Bu hastalık gluten tükettiği takdirde kişinin sindirim sistemine saldırır. (4) Bu sebeple glutensiz beslenmek kabızlığın giderilmesine yardımcı olabilir.

8. Stresi Azaltın ve Egzersiz Yapın

Neredeyse her hastalığın ya da sorunun çözümlerinden biri olan maddeye geldik: stresi azaltma ve egzersiz yapma. Fiziksel aktivite sindirim sırasında çalışan kaslarınızın normal hareketlerine devam edebilmesine destek olur. Psikolojik olarak rahat olmak ise genel vücut sağlığınız açısından oldukça faydalıdır. Kabızlık yaşadığınız dönemlerde evde hafif egzersizler yapın ve size keyif veren konulara yönelin.

Reklam

Jinekomasti Nedir, Nasıl Tedavi Edilir?

0

Jinekomasti Nedir?

Erkeklerde artan meme bezi dokusu nedeniyle oluşan meme büyümesine jinekomasti denir. Jinekomasti erken çocuklukta, ergenlik döneminde veya daha ileri yaşlarda meydana gelebilir ve bu normal bir değişiklik olabilir (1). Erkekler ayrıca hormonal değişiklikler veya kullandıkları ilaçların yan etkileri nedeniyle jinekomasti olabilir. Jinekomasti bir memede olabileceği gibi her ikisinde de görülebilir. Bazen de aşırı şişmanlıktan ve fazla yağdan dolayı meme dokusunda büyüme olabilir. Bu durum ise psödojinekomasti olarak adlandırılmaktadır. Çoğu jinekomasti vakası tedavi gerektirmez. Bununla birlikte, kozmetik nedenlerden dolayı bu durum kişinin öz güvenini etkileyebilir ve sosyal faaliyetlerden çekilmesine neden olabilir. Jinekomasti ilaçla, ameliyatla veya belirli ilaçların kullanımı durdurularak tedavi edilebilir.

Jinekomasti Belirtileri Nelerdir?

Erkeklerde meme büyümesi olarak da bilinen jinekomastinin belirtilerinden bazıları şunlardır:

  • şişmiş göğüsler
  • göğüs akıntısı
  • göğüslerde hassasiyet

Sebebe bağlı olarak, başka semptomlar da olabilir. Jinekomasti semptomlarınız varsa, durumunuzun nedenini belirleyebilmeleri için en kısa zamanda bir doktora başvurmanız gerekmektedir.

Jinekomasti Sebepleri Nedir?

jinekomasti

Genellikle testosteron hormonundaki azalma ile östrojen hormonundaki artış çoğu erkekte göğüs büyümesi vakalarına neden olur. Bu hormon dalgalanmaları yaşamın farklı evrelerinde normal olabilir ve bebekleri, ergenliğe giren çocukları ve yaşlı erkekleri etkileyebilir.

Hormon seviyelerinizin düzenlenmesine yardımcı tribulus ürünlerine buradan ulaşabilirsiniz!

Andropoz

Andropoz, erkeklerin hayatının belirli bir döneminde gerçekleşen ve kadınlardaki menopoz dönemine benzer bir aşamadır. Andropoz sırasında erkek cinsiyet hormonları, özellikle testosteron üretimi birkaç yıl içerisinde azalır. Bu, genellikle orta yaşlarda ortaya çıkar. Ortaya çıkan hormon dengesizliği meme büyümesi, saç dökülmesi ve uykusuzluğa neden olabilir.

Ergenlik

Erkeklerin vücutları erkek cinsiyet hormonları olan androjenler üretse de, aynı zamanda kadınlarda bulunan östrojen hormonu da üretirler. Öyle ki ergenlik dönemine girerken, androjenlerden daha fazla östrojen üretebilirler. Bu da jinekomasti ile sonuçlanabilir. Söz konusu durum genellikle geçicidir ve hormon seviyeleri dengelenmeye başladıkça ortadan kaybolabilir.

Anne Sütü

Bebekler annelerinin sütünü içerken jinekomasti geliştirebilirler. Anne sütünde östrojen hormonu vardır, bu nedenle bebeklerin östrojen seviyelerinde hafif bir artış olabilir.

İlaçlar

Steroid ve amfetamin gibi ilaçlar östrojen seviyelerinin hafif yükselmesine neden olabilir. Bu da jinekomastiye yol açabilir.

Diğer Tıbbi Koşullar

Jinekomastinin daha az yaygın nedenleri arasında testis tümörleri, karaciğer yetmezliği (siroz), hipertiroidi ve kronik böbrek yetmezliği bulunmaktadır.

Jinekomasti Nasıl Teşhis Edilir?

Jinekomasti nasıl anlaşılır sorusunun cevabı merak edilmektedir. Göğüslerde şişliğin nedenini belirlemek için doktorunuz tıbbi geçmişiniz ve ailenizin tıbbi geçmişi hakkında sorular soracaktır. Ayrıca göğüslerinizi ve cinsel organlarınızı fiziksel olarak da muayene etmek isteyebilirler. Jinekomastide meme dokusunun çapı 0,5 santimetreden fazladır. Durumunuzun nedeni açık değilse, doktorunuz kan testleri ile meme dokunuzu görüntülemek ve herhangi bir anormal gelişim olup olmadığını kontrol etmek için bir mamogram ya da ultrason isteyebilir. Bazı durumlarda, MRI taramaları, tomografi, röntgen veya biyopsi gibi başka testler de gerekli olabilir.

Jinekomasti Nasıl Tedavi Edilir?

jinekomasti-ameliyati

Erkekte meme büyümesi genellikle tedavi gerektirmez ve kendi kendine geçer. Bununla birlikte, altta yatan bir tıbbi durumdan kaynaklanıyorsa, meme büyümesini gidermek için bu durum tedavi edilmelidir. Ciddi ağrıya veya sosyal olarak çekilmeye neden olan jinekomasti vakalarında, durumu düzeltmek için ilaçlar veya ameliyatlar bir seçenek olabilir (2).

Ameliyat

Jinekomasti ameliyatı, memelerde bulunan fazla yağı ve salgı bezini çıkarmak için kullanılabilir. Şişmiş dokunun neden olduğu durumlarda, doktorunuz mastektomi adı verilen ve fazla dokuyu çıkarmak için uygulanan bir ameliyat önerebilir.

İlaçlar

Jinekomasti tedavisi sürecinde hormon seviyelerini etkileyen bazı ilaçlar kullanılabilir.

Danışmanlık

Jinekomasti, kendinizi mahcup hissetmenize veya içe kapanmanıza neden olabilir. Bu durumun sizi depresyona soktuğunu düşünüyorsanız veya normal faaliyetlerinizi sürdürmek için fazla isteksiz hissediyorsanız, doktorunuzla veya bir danışmanla konuşunuz. Ayrıca bir destek grubu ortamında benzer durumu yaşayan diğer erkeklerle konuşmak da daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir.

Jinekomasti belirtileri erkeklerde her yaşta ortaya çıkabilir. Bir doktora danışmak sorunun altta yatan nedenini keşfetmenize yardımcı olabilir. Sebebe bağlı olarak, tedavi ve durumu yönetmek için birkaç farklı seçeneğiniz bulunmaktadır. Bu durumun canınızı fazla sıkmasına izin vermeyin, eğer zamanla sorununuz düzelmiyorsa profesyonel yardım alarak jinekomastinin üstesinden gelebileceğinizi unutmayın.

Reklam

Victoria’s Secret Meleklerinin Kıskandıran Güzeli Miranda Kerr’in Spor Rutini

0

Victoria’s Secret mankenleri denildiğinde akan sular duruyor değil mi… Vicroia’s Secret’ın mankenleri sadece podyumlarda mükemmel vücut hatları ile karşımıza çıkmıyor. Çoğu, kendi markalarını da yaratmış durumda. Miranda Kerr de bu isimlerden bir tanesi. Ayrıca Miranda Kerr iki çocuk annesi bir kadın. Geçtiğimiz gün Gruner und Jahr Spa Awards törenine katılan model, karnını gösterdiği pozuyla üçüncü çocuğunu beklediğini de sevenlerine duyurmuştu. Peki bunca yoğunluk içerisinde Miranda Kerr nasıl bir spor rutinine sahip hiç merak ettiniz mi?

Miranda Kerr Kimdir?

“Pek magazin takip etmem, Victoria’s Secret şovlarını da yılbaşından yılbaşına izlerim o yüzden mankenleri de çok tanımam” diyorsanız Miranda Kerr’in farkında olmadığınıza inanmadığımızı söylemeliyiz.

Avustralyalı manken Miranda Kerr’i tüm dünya 2007 yılından beri Victoria’s Secret meleklerinden biri olarak tanıyor. 1997 yılında 13 yaşındayken bir dergi için kapak yüzü yarışmasına katıldıktan sonra podyum dünyalarının kapılarını aralayan Kerr şu anda 35 yaşında. Şu anda sadece manken kimliği ile değil, kurucusu olduğu KORA Organics markası ve kişisel gelişim kitabı ile de tanınıyor. 2008 yılında Miranda Kerr, Forbes dergisinin verilerinde en çok kazanan modellerden bir tanesi olarak gösterildi.

Bikini vücudu denildiğinde akla ilk gelen isimlerden olan Miranda Kerr yukarıda da bahsettiğimiz gibi, 2 çocuk annesi ve şimdilerde ise 3. çocuğuna hamile olduğunu medyaya açıkladı… Vücut hatlarından yıllar içerisinde hiçbir şey kaybetmeyen Miranda Kerr 3. çocuğunu beklerken biz onun iş-aile-iş temposunu düşünemeden edemiyoruz… Aslında bütün mankenler bu konuda oldukça şaşırtıcılar. Hamileliklerinin öncesi ve sonrası neredeyse hiçbir farkları olmuyor ve podyumlarda her zamanki görünüşleri ile karşımıza çıkıyorlar. Miranda da muhteşem vücut hatlarını spor ve sağlıklı beslenme ile koruyor ancak birçok modele göre çok daha sakin bir spor rutini uyguluyor.

View this post on Instagram

@harpersbazaarus

A post shared by Miranda (@mirandakerr) on

Düzenli Antrenman Onun Sırrı

Miranda Kerr birçok model gibi yoğun ağırlık çalışmalarına ya da saatler süren fitness salonu çalışmalarına önem vermektense düzenli antrenman yapabilmeyi önemsiyor.

Ona göre kendinizi hangi egzersizi uygularken daha iyi hissediyorsanız o egzersizlere yoğunlaşmalısınız. Miranda Kerr elimden geleni yapmaya çalışıyorum diyerek haftanın 4 ya da 5 günü spor yaptığını söylüyor. Miranda’nın egzersizleri en az 20 ya da 30 dakika kadar sürüyor. Tamamen o anki ruh hali ve iş planının şekline bağlı olarak antrenman programında farklı sporlara yer verdiğine değinen Miranda, Popsugar ile yaptığı bir röportajında en çok dans etmeyi, yüzmeyi, pilatesi ve yoga yapmayı sevdiğini dile getirmiş. Yani aletli spor çeşitleri çok da ona göre değil…

View this post on Instagram

?

A post shared by Miranda (@mirandakerr) on

Miranda Kerr hangi sporu tercih edeceğinizin ya da hangi hareketi çok tekrarladığınızın önemli olmadığını ama fit bir vücuda sahip olmak için düzenli bir şekilde çalışılması gerektiğini söylüyor.

Karın Bölgeniz Daima Sıkı Olsun

Miranda Kerr’in spor rutini karmaşık ağırlık egzersizleri ya da HIIT gibi yüksek yoğunluklu egzersizler yerine daha düşük tempolu çalışmaları içeriyor. Dior, Chanel, Stella McCartney, Lanvin, Viktor&Rolf ve Balenciaga gibi markaların defilelerinde yer almış Victoria’s Secret modeli, her ne olursa olsun karın kaslarını sıkı tutmaya çalışıyor.

Bu konuda yaptığı en önemli egzersiz ise plank. Plank hareketini çok önemseyen Miranda Kerr, her gün 10 dakika kadar plank pozisyonunda durduğunu, kolları yorulursa dirseklerini de yere yerleştirerek harekete devam ettiğini ama asla pes etmediğini söylüyor. Özellikle çekimlere hazırlandığı bir dönemde çekimden hemen önce de karın çalıştığını belirtiyor.

Tüm bu hafif ve düzenli spor programının yanında ise beslenmesine de özen gösteren Miranda’nın elinden eksik etmediği spor içeceği ise ıspanak, salatalık, kara lahana ve avokadolu yeşil smoothie!

Reklam

Kas Ağrısı Nedenleri Nelerdir, Hangi Egzersizler İyi Gelir?

1

Kas ağrısı, yetişkinlerde ve çocuklarda ortaya çıkabilir. Birçok vakada, ağrıyan ve acıyan kaslar endişelenecek bir şey değildir ve tıbbi tedavi olmadan çözülebilir. Bununla birlikte, kas ağrıları bazen altta yatan bir hastalığın belirtisi olabilir.

Kas ağrısının yaygın nedenleri arasında şunlar vardır:

  • Aşırı efor
  • Vücudun bir bölgesinde travma
  • Viral enfeksiyonlar

Aynı zamanda adele ağrısı olarak da bilinen kas ağrıları, vücudun kas olan herhangi bir bölgesinde hissedilebilir. Sebebe bağlı olarak, rahatsızlık hafif veya çok şiddetli olabilir.

Kas Ağrısı Neden Olur?

Yaygın kas ağrısı nedenleri şunlardır:

1. Stres

Stres vücudun hastalıklarla savaşmasını zorlaştırır. Hasta ve stresli olan insanların kaslarında, vücudun iltihaplanma ya da enfeksiyonla savaşmaya çalışmasından dolayı ağrı yaşanabilir.

Stres belirtileri arasında şunlar yer almaktadır:

  • Kalp çarpıntısı veya kalp atış hızının artması
  • Yüksek tansiyon
  • Baş ağrısı
  • Titreme
  • Göğüs ağrısı
  • Nefes darlığı hissi veya hiperventilasyon

İnsanlar rahatlama tekniklerini öğrenerek ve mümkünse stresli durumlardan uzaklaşarak stresle mücadele etmeye çalışabilirler.

2. Yetersiz Beslenme

Bir kişi, beslenme düzenlerinden uygun besin maddelerini alamazlar ise kas ağrısı ve acısı deneyimleyebilir.

Sağlığımız için gereken D vitamini, özellikle kasların doğru çalışmasını sağlamada önemli bir rol oynamaktadır. D vitamini kalsiyum emilimine yardımcı olur ve bu vitaminin eksikliği hipokalsemiye neden olabilir.

Hipokalsemi; kaslara ek olarak kemikleri ve organları etkileyebilecek kandaki kalsiyum seviyesinin düşük olduğu bir durumdur.

En Kaliteli Vitamin Takviyeleri İçin Tıklayın…

3. Dehidrasyon

Dehidrasyona uğramış bir kişi şiddetli kas ağrısı problemi ile karşılaşabilir.

Vücudun düzgün çalışmasını sağlamak için yeterli su içilmesi hayati bir durumdur. Çünkü vücutta yeterli sıvı olmaması, fonksiyonların işlevsiz hale gelmesine neden olabilir. Dehidrasyon, solunum ve sindirim gibi temel bedensel fonksiyonların zorlaşmasına neden olur.

İnsanlar, günde ne kadar su içtiğinin farkında olmalıdır. Günlük içilmesi gereken su miktarı 6 ila 8 bardak arasındadır. Sıcak havalar veya egzersiz bir insanın normalden daha fazla terlemesine neden olmaktadır. Bu nedenle bu kişilerin, daha fazla su içmesi gerekmektedir.

4. Burkulma ve Zorlanma

Zorlanma, burkulma ve diğer farklı türde sakatlanmalar, kas ağrısı ile rahatsızlığa neden olabilir.

İnsanlar vücudun belirli bir bölgesinde sakatlanma yaşadığı takdirde gergin ve ağrı çeken bir hale ôrtaya çıkabilir. Ayrıca kas çekilmesi de kas ağrısına neden olabilir.

Bazı burkulma ve zorlanma türleri tedaviye ihtiyaç duymaz. Ancak bu tür problemlerle karşılaşan kişiler, dinlenmeli, reçetesiz (OTC) ağrı kesiciler almalı veya belirtileri hafifletmek için ısı paketleri kullanmalıdır.

Bununla birlikte eğer sakatlanma; ciddi bir ağrıya neden oluyor, normal hareketi kısıtlıyor veya zamanla düzelmiyorsa konusunda uzman bir doktora görünmesii gerektiği tavsiye edilmektedir.

5. Yetersiz Uyku

Uykusuzluğun vücut üzerinde ciddi bir etkisi olabilir. Uyku, vücudun dinlenip iyileşmesini sağlar dolayısıyla, yeterli uyku alamayan bir kişi kas ağrıları yaşayabilir.

Kaliteli uyku eksikliği ayrıca, insanların halsiz ve ağır hissetmesine neden olabilir. İnsanların, net düşünme ve günlük görevlerini yerine getirmelerini zorlaştırabilir.

6. Çok Fazla Fiziksel Aktivite

Yapılan çok fazla fiziksel aktivite, kas zorlanmasına ve ağrılara neden olabilir.

Aşağıdaki faktörler bir kişiyi, egzersiz yaparken kas ağrısına ve acılarına karşı daha duyarlı hale getirebilir:

  • Egzersiz yapmaya alışık olmamak
  • Yeni bir egzersiz denemek
  • Normalden daha yoğun veya uzun süre egzersiz yapmak
  • Isınma hatası veya düzgün şekilde esnememek

7. Enfeksiyonlar, Hastalıklar ve Kalıtsal Durumlar

Enfeksiyonlar gibi birçok farklı tıbbi sorun, kas ağrısına neden olabilir. Kasları en çok etkileyen durumlar arasında şunlar vardır:

  • Anemi
  • Eklem iltihabı
  • Kronik yorgunluk sendromu
  • Topallama
  • Dermatomiyozit
  • Grip olarak bilinen influanza
  • Fibromiyalji
  • Deri veremi
  • Lyme hastalığı
  • Multipl skleroz (MS)
  • Zatürre
  • Genellikle mono olarak adlandırılan mononükleoz,

Kas Ağrısı Nasıl Geçer?

Her ne kadar bundan kaçmaya çalışsanız da bazen, vücudunuzu çok fazla çalıştıracak ve antrenmandan sonra kendinizi biraz acı çeker halde bulacaksınız.

Egzersize bağlı kas ağrıları genellikle birkaç gün içinde kaybolur ancak iyileşme sürecini hızlandırmak istiyorsanız, kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olması için aşağıda yer vereceğim ipuçlarını izleyebilirsiniz.

1. Esneme Hareketleri Yapın

Esneme, iyi bir antrenmandan sonra uygulayacağınız ilk savunma hattınızdır. Egzersiz yaparken kaslarınız kasılır ve kas lifleri kısalır. Bir antrenman sonra kasları uzatmak, hareketliliği teşvik eder ve daha kapsamlı bir toparlanmaya öncülük eder.

Fitness uzmanları bu strateji üzerinde hemfikir değil gibi görünse de Avustralya’da yapılan bir çalışma; esnemenin, kas ağrılarını kesinlikle etkilemediğini (özellikle de esnekliğiniz kısıtlıysa) iddia etmektedir. (1)

2. Köpük Silindiri Kullanın

Uluslararası Spor Fizik Tedavi Dergisi’ndeki yeni bir araştırmaya göre; egzersiz yaptıktan sonra ağrıyan kaslarınıza masaj yapmak için köpük rulo kullanmak, gecikmeli başlayan kas ağrısını (DOMS) önemli ölçüde azaltabilir. (2)

Her büyük kas grubuna en az beş rulo kullanın ve baldırlarınızdan başlayıp vücudunuza doğru ilerleyin. Ağrıyan bölgelere, fazladan zaman ayırın.

3. Ağrıyan Bölgelere Masaj Yapın

Köpük silindiri île masaj yapmayı sadece antrenman sonrası ile sınırlandırmayın. Kas ağrılarını hafifletmek ve hareket kabiliyetini artırmak için egzersizler arasında da yapın.

Aslında Oregon Üniversitesi’ndeki bilim adamları; sonrasında önemli ölçüde gelişmeler görmek için kaslarınıza, antrenman yapmadığınız günlerde dahi köpük silindir ile masaj yapmanız gerektiğini bildirmektedir.

4. Hareket Etmeye Devam Edin

Hareket ederken her yerinizde acı ve ağrı hissettiğiniz zamanlarda yapmak istediğiniz son şey, muhtemelen hareket etmektir. Bu tarz durumlar yaşarken, yapmanız gereken şey aslında tam olarak da budur. Nazik bir yoga dersine katılmak veya hafif bir yürüyüşe çıkmak tercih edilebilecek iyi seçeneklerdendir.

Fitness uzmanları; bu tür aktivitelere, “aktif toparlanma” adını vermektedir ve eğer bunu yaparken soluk soluğa kalıyor ya da konuşma yapmakta zorlanıyorsanız bu durum, kendinizi fazla yorduğunuz anlamına gelmektedir. Kendinizi teknik olarak takip etmek istiyorsanız, kalp atış hızını ölçen bir aparat kullanabilir ve nabız hızınızın 140’ın altında kalmasını sağlayabilirsiniz.

Eklem Sağlığı

Reklam

Sağlıklı Bir İnsanda Nabız Kaç Olmalı?

3

Kalp atışı kimi zaman çok hızlı kimi zaman çok yavaş hissedilebilir. Çoğu kişi böyle durumlarda biraz telaşlanarak ritmin hızlanmasına ya da yavaşlamasına da neden olabilir. Sağlıklı bir insanın nabız sayısının ortalama değerleri doktorlar tarafından belirtilmektedir. Nasıl nabız saymanız gerektiğini ve kalp atışı sayınızın ne kadar olması gerektiğini bugün sizlerle paylaşacağız.

Nabız Nedir ve Nasıl Ölçülür?

Nabız, kalbin 1 dakika içerisinde kaç kere attığını belirten ritmik sayıdır. Herkesin nabzı farklı olabileceği gibi tıp dünyasının normal nabız sayısı ile ilgili yorumu 60-100 arasındadır. Eğer sağlıklı bir bireyseniz, herhangi bir kalp rahatsızlığınız, psikolojik ya da fizyolojik bir sorununuz yok ise normal bir günde ölçtüğünüz nabzınızın 60-100 arasında olması beklenir.

saglikli-bir-insanda-nabiz-kac-olmali

Nabzın uzun yıllar boyunca düzenli spor yapan kişilerde daha düşük olduğu da gözlenir ve doktorlar tarafından beklenir. Sağlıklı bir bireyde, spora dayalı bir geçmiş de var ise nabzın düşük olması kalp kasının güçlülüğü ve bir seferde daha fazla kan pompalayabilmesi ile ilişkilendirilir. Bu noktada düzenli spor yapmanın kalp sağlığını uzun vadede nasıl geliştirebileceğini ve koruyabileceğiniz görmüş oluyoruz.

Son yıllarda bazı doktorlar sağlıklı kişilerde 50-70 arası kalp atışı sayısını normal olarak kabul etse de hâlâ yaygın görüş 60-100 arasındadır.

Yüksek nabız aşağıdaki sebepler ile gelişebilir:

  • Bilinmeyen bir hastalığın varlığı
  • Anksiyete ve stres
  • Yorgunluk ve halsizlik
  • Yüksek kafein tüketimi
  • Yüksek alkol tüketimi
  • Elektrolit dengesizliği
  • Ateş
  • Yoğun ve yorucu fiziksel aktivite ya da egzersiz
  • İlaçların yan etkileri
  • Sigara kullanımı
  • Bağımlılık yapan kimyasal kullanımı
  • Dehidrasyon
  • Tiroid bozuklukları
  • Bazı besin takviyeleri

Düşük nabız aşağıdaki sebepler ile gelişebilir:

  • İlaçların yan etkileri
  • Elektrolit dengesizliği
  • Bilinmeyen bir hastalığın varlığı
  • Obstrüktif uyku apnesi

Nabzınızın düşük ya da yüksek olduğunu kendiniz ölçebilirsiniz. Ancak bir genellemeye varabilmek için birkaç gün boyunca günün farklı saatlerinde nabzınızı ölçmenizi öneririz. Bu sayede ortalama değerinizi yakalayabilir eğer nabız sayılarınızda çok farklılık oluyorsa bunu tespit edebilirsiniz.

Nabız Nasıl Ölçülür?

saglikli-bir-insanda-nabiz-kac-olmali

Nabzınızı ölçmek için bir alete ihtiyacınız yoktur. Evde nabız ölçmek kendi kendinize yapabileceğiniz bir işlemdir. Bir saat alıp 15 saniye içerisinde kaç kere kalp atışı yaşadığınızı sayabilirsiniz. Bu sonucu 4 ile çarparak 1 dakika içerisindeki nabız sayınızı bulabilirsiniz. Ya da baştan 1 dakika tutarak ölçüm yapabilirsiniz.

Kalp atışınızı ölçmek için bir elinizin başparmağınızın hizasında bileğinizin üzerine diğer elinizin 2 ya da 3 parmağınızı bitişik yerleştirin. Burada damarınızın geçtiği noktada bir çarpma hissedeceksiniz. Her vuruş kap atışınızın sayısını size verecek. Nabzınızı 1 dakika boyunca süren atışları sayarak ölçebilirsiniz.

Kalp atışınızı ölçerken atışın ritmik olması yani aynı aralıklar ile aynı tempoda atıyor olması da önemlidir. Eğer ritimde ya da nabız sayısında normalden farklı sonuçlar alırsanız bu durumu bir doktora ile paylaşmanız doğru olacaktır.

Kalp atış sayışınızın düşüklüğü ya da yüksekliğine ek olarak aşağıdaki belirtilere sahipseniz doktor randevusu almanızın vakti gelmiş demektir: (1)

  • Bayılma
  • Nefesin kesilmesi
  • Sersem hissetme
  • Baş dönmesi
  • Göğüste çırpınma ve çarpıntı hissi
  • Göğüs ağrısı ve rahatsızlık hissi

Kalp atışınızın hızlı ya da yavaş olması altta yatan gizli bir hastalığın işaretçisi olabileceği gibi kalp krizi gibi bir durumun da habercisi olabilir. Böyle durumlarda ertelemeden doktora gidilmesi gerekir. Kalp krizinin bir başka belirteci tipik bir göğüs ağrısı ya da nabız farklılığından ziyade tansiyonun oynaması da olabilir. Önceden olmayan yüksek tansiyonun bir anda yükselmesi kalp krizinin bir belirtisi olabilir. Çok çabuk yorulma, normalde harcanan efordan daha az harcanmasına rağmen zorlanmaya başlama da bir belirti olabilir.

Geçici telaş, stres, bir olaya fazlası ile üzülmek ya da bir olaya fazlası ile sevinmek kalp atış hızını anlık olarak değiştirebilir. Bu gibi durumlarda siz sakinledikçe kalp atışı sayınız normal seviyelere inecektir. Bu sebeple nabız sayısı size daima kalp krizini işaret eder diyemeyiz ancak önemsenmesi ve doktor ile paylaşılması gereken bir durumdur.

Reklam

Tek Bacak Kuvveti

0

Aslında günlük hayatımızda , spor performansında, hatta halı sahada top oynamaktan tutunda evinizin merdivenlerini çıkarken veya yürürken bile tek bacak kuvvetinden, dayanıklılığından söz edebiliriz. Biraz dikkatli gözlemlerseniz yaptığımız hareketlerin çoğu tek bacağımız üzerinde gerçekleşir. Adımımızı ileri veya yukarı ( step up hareketinde olduğu gibi ) attığımız her harekette vücudumuz yerde olan destek bacağımızı, kalçamızı ve dizimizi stabilize eder ve bizi doğrultma eğilimi gösterir ( extention ) biz buna “primitive extention reflex” adını veriyoruz ( Primitive reflexes and posturel reactions in neurodevelopementasl examination, Dimitrios I. Zafeiriou, MD, PhD, Pediatr Neurol 2004;31:1-8 ) Sağlıklı bir diz, ayak bileği ve kalça yapısına sahipseniz bile bu durumun yaşla birlikte değiştiğini, basit bir ayak bileği burkulması ile değiştiğini veya kilo alıp verme süreçlerinde değişikliğe uğradığını unutmayınız. Çünkü vücudumuz adaptasyon mekanizmasıyla yaşar. Yani örnek verirsek kilo alırsanız dizinize binen yük en az 2-3 kat artar ve bu sekonder yoldan sistemi bozar ve eklem gereksiz yükten zamanla dejenere olabilir. Tabiki antrenman için görevimiz programımızın içerisine tek bacak kuvveti egzersizlerini mutlaka yerleştirmek ve bu egzersizlerin sizin yük taşıma kapasitenizden çok fazla olmamasına dikkat etmek. Merak etmeyin siz kuvvetlendikçe biraz hareketi zorlaştıracağız.

Spor salonlarındaki programların içerisine antrenörler olarak mutlaka deadlift ve squat hareketlerini alt gövde itiş-çekiş hareketleri koyuyoruz. Ama bu hareketlerin Uni lateral yani tek taraflı itiş ve çekiş hareketleri de vardır ve çok etkilidir. Mesela “single leg deadlift” veya “single leg squat” gibi. Hiçbir zaman unutulmamalıdırki progression yani programın kademeli olarak gelişimi çift bacaktan tek bacağa doğru olmalı, hafif kilolardan ağır kaldırışlara doğru, basitten karmaşık hareketlere doğru olalıdır. Ve set tekrar sayısı ve bacağın kuvveti belirli kriterleri karşıladığında o noktada tek bacak kuvveti korunmalıdır. Yani eğer tek bacak çalışamalarında dizlerinizde bir yük ve zorlanma hissediyorsanız önce hareketi çift bacak itişler ( double leg squat ) ve çekişler ( Basic deadlift ) ile kuvvetlendirin. Alt gövde itiş hareketi için sırasıyla uygulanacak örnek bir tek bacak gelişim gelişim sıralaması yazarsak eğer…

  • TRX squat (bodyweight-derin açılarda çalışılabilir)
  • Wall static squat
  • Goblet squat
  • Split squat
  • Reverse lunge
  • Forward lunge/ side lunge
  • Bulgarian squat
  • Single leg Half squat (90 derece derinlik açısı) / uni-lateral calf raises (aksesuar hareket)
  • Pistol squat

Şeklinde olabilir. Bu programlama hareketin gelişimsel amacına göre yapılmış bir sıralamadır. Set sayısı, tekrar sayısı ve şiddeti yani kaldırılan ağırlık gelişime göre artış gösterecektir ve bu artış tamamen bir seviyeden diğerine her geçişte olmayacaktır.

Yani demek istediğim bu hareketin açı ve tek bacak çalışmalara doğru geçmesi zaten zorluk seviyesini arttırmaktır. Her yeni level aşıldığında extra ağırlık koymak mekanik adaptasyonu ve doğruluğu bozar. Onun yerine bırakın bacak yeni verilen açıda ve zorlukta düşük ağırlıkta çalışsın 4-6 antrenman sonra kaldırılan ağırlığıda arttırısınız. Tek bacak kapasitesinde hem mekanik hem de performans seviyesi olarak amaçlanan en son nokta sağlıklı ve antrenman geçmişi olan biri için derin single leg squat veya “pistol squat” hareketidir (Muscle Activity in Single- vs. Double-Leg Squats, Bradley A. DeForest,1,2., Gregory S.Cantrell 1,3 and Brian K. Schilling) Pistol squat hareketinin ilk aşamasındaki mekaniğine bakarsak ayak bileği maksimal dorsifleksiyon, diz ve kalça maksimal fleksiyon açısındadır. İtiş yani tek bacak piston squatı gerçekleştirdiğimiz açılarda ise ayak bileği, diz ve kalça 3 lü ekstansiyon yani doğrulma gerçekleştirir. Tek bacak hareketlerinden sıralamada en zoru olan piston squat kademeli olarak çalışılması gereken ve hızlandırılmaması gereken bir süreçtir. Diğer bacağın ve kalçanın pozisyonu piston squatın verimini ve açılarını değiştirir o nedenle mutla doğru dizilimi yapmak önemlidir ( Not all single leg squat are equal : Biomechanical comparison of three variations , Int J Sports Phys Ther. 2016 Apr; 11(2): 201–211., Anne Khuu, 1 Eric Foch, PhD,2 and Cara L. Lewis, PT, PhD1 ). Bacak kuvvetiniz için farklı derinlik açılarında, yeterli ağırlıklarda ve yeteri kadar uyaran yaratan hızlarda hareketleri yapmamız gerekir. Ayrıca çok iyi, dinamik bir ısınma prosedürü her antrenmandan önce olduğu gibi burada büyük önem arzeder.

Reklam

Büyüme Açısı

0

Kasınızı büyütmek için çoklu açıları deneyin.

Ağırlık kaldırmada daha ileri bir seviyeye yükselirken aynı kas grubunu farklı açılardan hedeflemeye başlamamız gerekiyor. Ağırlık kaldırmaya yeni başlayanlar bench press gibi temel hareketlere öncelik vermek iyi bir fikirdir. Yani başlayan biri olarak göğsünüzü geliştirmek istiyorsanız daha karmaşık açılar kullanmaya başlamadan önce bench press,
chest fly ve şınav gibi hareketler öncelikli olarak eğilmeniz gereken egzersizlerdir. Vücudumu hareketlere ve kullandığımız ağırlıklara adapte olmakta çok ustadır. O yüzden ilerleme kaydettikçe açıları da çeşitlendirmeliyiz. Aşağıda uzun süredir aynı rutinle çalıştıktan sonra göğüs gelişimini arttırmak isteyenler için hazırladığım farklı açı göğüs antrenmanımı veriyorum.

Reklam

20’lik Diş Ağrısı Nasıl Geçer? 20’lik Diş Nasıl Çekilir?

10

20’lik diş ya da 20 yaş dişi tıpkı diş eti iltihapları gibi kişiyi oldukça rahatsız edebilir. Hatta 20’lik diş ağrısı çoğu diş problemine göre daha sancılı geçmektedir. Uzmanların 18 yaş ile birlikte her an nüksedebileceğini belirttikleri 20’lik diş ağrısı, gelip geçici olabilir ve tekrarlaması aylar sonrasını bulabilir.

İnsanlarda bulunan diğer 28 dişten oldukça farklı olan 20 yaş dişleri hakkında size daha çok bilgi verecek bir rehber hazırladık. 20’lik diş ağrısı nasıl geçer ve 20’lik diş nasıl çekilir sorularını sizin için yanıtladık. Çok da keyifli bir durum olmayan 20’lik diş problemleri karşısında neler yapabileceğinizi bugün sizlerle paylaşıyoruz.

20’lik Diş Nedir?

20’lik diş adını yaygın olarak çıktığı 20 yaş döneminden alır. İngilizcede de bu dişin adı “wisdom teeth”tir ve birebir çevrildiğinde bilgelik dişi anlamına gelir. 18 yaş itibari ile çıkmaya başlayan bu dişler alt çene ve üst çenede 2 adet olmak üzere toplam 4 tanedir. Azı dişlerinin en arkasında yer alır. 32 dişin tamamlayıcılarıdır.

20 yaş dişleri en sert, en geniş azı dişleridir ve öğütücü görevleri bulunur. Ancak günümüzde bu dişler ya çok çıkmaktadır ya da bazı kişilerde 20 yaş dişleri hiç çıkmamaktadır. Bilim insanları bu durumu bazı teorilerde yüzyıllar içerisinde değişmiş olan beslenme biçimimiz ile ilişkilendirmektedir.

20’lik diş günümüzde en çok çekilen dişlerden bir tanesidir. Belki de ilk sırada yer alan bu diş çoğunlukla diş eti içerisinde gömülü kalır ve çıkamadığı için diş etinde enfeksiyona, diğer dişlerde baskıya ve bu baskı ile beraber dişlerin çarpıklaşmasına sebep olabilmektedir. Diş çarpıklığı kişilerin ortodonti tedavisine ihtiyaç duymalarına sebep olabilir. 20 yaş dişleri ayrıca çene üzerinde bulundukları konumdan dolayı oldukça zor temizlenir ve bu durum hem 20 yaş dişinde hem de bitişiğindeki azı dişlerinde çürüklere ya da taş birikimine yol açabilir. 20 yaş dişlerinin sorunlu bir biçimde çıkmaya çalışması diş köklerine ve çene kemiğine zarar verebilir, diş etinde iltihaplara ve diş eti dokusunda lezyon oluşumuna sebep olabilir. Tüm bu durumlar da çenede kulağa ve boyuna kadar yayılabilecek ağrılara yol açabilir. Yeme ve içmede zorluk yaşatabilir. Kimi zaman kişi konuşmak bile istemeyebilir.

20’lik Diş Ağrısı Nasıl Geçer ve Nasıl Önlenebilir?

Ne yazık ki 20’lik diş ağrısını önlemeniz mümkün değildir. 20’lik diş kısa bir süre içerisinde kolayca çıkabilen bir diş değildir. Aylar içerisinde birkaç gün süren hafif ağrılar ile yıllara yayılmış bir şekilde çıkabilir. Genellikle 20 yaş civarında çıkan bu diş 30 yaşına geldiğinizde de çıkabilir.

20’lik diş ağrısına ne iyi gelir sorusunun cevabı ise yine sizleri memnun etmeyecektir. Çünkü bu ağrılardan tamamen kurtulmanıza yardımcı olabilecek tek çözüm 20’lik dişinizin problemini çözebilmektir. Ağrı kesiciler, medikal ilaçlar ancak kısa süreli olarak ağrınızı giderebilir. Karanfil yağı, sarımsak, soğuk kompres, tuzlu su ile gargara yapmak ve nane çayı kompresi evde diş ağrısı için deneyebileceğiniz yöntemlerdir. (1) Ancak bu yöntemler uzun süreli bir başarı sağlamayacaktır.

20’lik diş ağrısını geçirmenin yegâne yolu bir diş hekimi ile durumu görüşmek ve uygun tedaviye başlamaktır. 20 yaş dişinizin çıkma şekline bağlı olarak doktorunuz dişi çekip çekmemeye karar verecektir. Eğer diş;

  • Etrafındaki diğer dişlerin köklerine zarar veriyorsa,
  • Diş etinizde lezyon ya da kist oluşumu başlattıysa,
  • Ortodonti problemleri oluşturduysa,
  • Çürüme ve oyuklara neden olduysa,
  • Diş etiniz içerisinde yan bir şekilde gömülü kalmışsa

Hekiminiz 20 yaş dişinizi çekmek isteyebilir ve burada bilmeniz gereken ağrılarınızın tedavi sonrası tamamen dineceğidir. Birçok kişi diş hekimine gitmekten çekiniyor olsa bile diş tedavilerinin evde yapılan uygulamalar ile kalıcı olarak çözülmesi mümkün değildir…

20’lik Diş Nasıl Çekilir?

Öncelikle eğer diş etinizde iltihaplı bir bölge varsa diş hekiminiz bu bölgede iltihabın kurutulması için tedavi uygulayacaktır. Bu gibi durumlarda hekiminiz size antibiyotik verebilir. Daha sonra ana tedaviye geçilecektir.

20’lik dişinizin konumuna, büyüklüğüne ve şekline göre çekimi kolay da olabilir zor da. Sadece birkaç dakika sürecek bir diş çekimi olabileceği gibi özellikle gömülü ve yan kalmış 20’lik dişlerde diş hekiminiz bir operasyon ile dişinizi almak isteyebilir.

Diş çevrenizin etrafında herhangi bir acı hissetmemeniz için cerrahi işlem öncesi bölge anestezi edilir, cerrahi müdahale ile diş alınır bölgede kanama durdurulur. Cerrahi işlemlerden sonra birkaç gün sıvı ile beslenmek gerekebilir ancak eğer 20’lik dişiniz kolayca bir operasyon gerektirmeden alındıysa böyle bir ihtiyacınız olmayabilir.

Doktorunuz dişinizin durumu ile ilgili sizi muayene edecektir ve bir röntgen ile uygulayacağı tedaviye karar verecektir.

20 yaş dişi çekiminden korkulmaması gerekir. Tedavi sonrası doktorunuzun önerdiği süre boyunca diş fırçalamaktan çekinilmeli, bu dişinizin olduğu taraf ile yemek yenilmemelidir. Sigara ya da alkol kullanılmamalıdır. Bazı cerrahi müdahalelerden sonra diş hekiminiz sizden ilaç kullanmanızı da isteyebilir.

“Diş Eti Ağrısına Ne İyi Gelir?” yazımızdan faydalanmak için tıklayın!

Reklam

Probiyotik Zengini Kefir Nasıl Yapılır, Faydaları Nelerdir?

0

Günümüzde kefir, artık çoğu yerde yaygın olarak erişilebilir durumdadır. Hemen hemen her markette, süt veya yoğurt reyonunun yakınında yer almaktadır. Kefir genellikle, sindirimi iyileştirmek için kullanılmaktadır.

Kefir Nedir?

Kefir, ayran gibi yoğun bir tadı olan kültürlü, fermente bir içecektir. Kefir nasıl yapılır? “Maya” tanecikleri kullanılarak yapılmaktadır, tıpkı hamur mayası ekmeğinin bir “mayası” olduğu gibi. Bu maya; süt proteinleri, maya ve bakterilerin bir kombinasyonudur. Kefir mayhoş, kremsi bir tada sahiptir ve yüksek miktarda probiyotik içererek sağlığa olumlu etki yapmasıyla ön plandadır.

Kefir yapımı için kullanılan en yaygın gıda; günlük inek sütüdür ancak, başka süt türleri ve süt ürünü olmayan aşağıdaki gibi alternatiflerle de yapılabilir:

  • Hindistan cevizi sütü
  • Keçi sütü
  • Pirinç sütü
  • Hindistan cevizi suyu

Kefir fermente bir gıda olduğundan, laktoz intoleransı olan kişilerin kefir içebilmesi mümkündür.

Kefir mi, Yoğurt mu?

Kefir ve yoğurt kimi zaman, neredeyse aynı ürün olarak lanse edilmektedir ancak bu, kesinlikle doğru değildir.

Evet, kefir ve yoğurdun ortak bir yanı bulunmaktadır. Her ikisi de benzer kremsi ama mayhoş bir tada sahiptir ve geleneksel olarak süt ürünlerinden (ancak alternatiflerle yapılabilir) yapılmaktadır. Ayrıca her ikisi de bol miktarda protein, kalsiyum, B vitaminleri, potasyum ve probiyotikler içermektedir.

Bununla birlikte bu iki gıdanın, önemli ölçüde farkları da bulunmaktadır. Kefir tipik olarak yoğurttan daha fazla yağa sahiptir fakat aynı zamanda, daha fazla protein ve daha fazla probiyotik içermektedir. Kefirin ayrıca, yoğurda kıyasla yoğunlu daha azdır ve bir içecek olarak en iyisidir.

Kefir ve yoğurt, farklı biçimde yapılmaktadır. Kefir oda sıcaklığında mayalanırken, birçok yoğurt türü ısı altında kültürlenmeye başlamaktadır. Kefir daha fazla sayıda farklı tipte sağlıklı bakteri içermektedir ve bu nedenle kefir sindirim sistemi için daha iyi bir seçenektir. Kefir’in aktif mayasının, yoğurttan daha fazla besinsel faydası bulunmaktadır.

Kefirin Faydaları

1. Kefir Birçok Besinin Olağanüstü Kaynağıdır

Kefir, geleneksel olarak inek sütü veya keçi sütü kullanılarak yapılan fermente bir içecektir.

Süte, kefir mayası taneleri eklenerek yapılmaktadır. Bunlar tahıl taneleri değil, görünüşte karnabahara benzeyen maya ve laktik asit bakterilerinin tahıl benzeri kolonileridir.

Yaklaşık 24 saatte, kefir tanelerindeki mikroorganizmalar çoğalmakta ve sütteki şekeri mayalayarak kefir haline getirmektedir. Ardından bu taneler, sıvıdan çıkarılır ve tekrar kullanılabilir. Başka bir deyişle kefir bir içecektir ancak kefir taneleri, içeceği üretmek için kullandığınız maya kültürleridir.

Kefir, Doğu Avrupa ve Güneybatı Asya’nın bazı bölgelerinde ortaya çıkmış bir içecektir. İçeceğin bu ismi, yemekten sonra “iyi hissetmek” anlamına gelen ve Türkçe “keyif” kelimesinden türetilmiştir.

Laktik asit bakteri taneleri, sütün laktozunu laktik aside dönüştürmektedir. Bu yüzden kefir, yoğurt gibi mayhoş bir tat alır ancak, yoğurda göre daha ince bir kıvamdadır.

175 ml’lik az yağlı bir kefir porsiyonu şunları içermektedir:

Ayrıca kefir, kullanılan süt türüne bağlı olarak yaklaşık 100 kalori, 7-8 gram karbonhidrat ve 3-6 gram arası yağ içermektedir.

Kefir ayrıca, sağlığa katkıda bulunan organik asitler ve peptitler dahil olmak üzere çok çeşitli biyo-aktif bileşikler de içermektedir. (1)

Kefirin süt içermeyen versiyonları Hindistan cevizi suyu, Hindistan cevizi sütü veya diğer tatlı sıvılarla yapılabilir. Ancak bunlar, süt bazlı kefir ile aynı besin profiline sahip olmayacaktır.

2. Kefir Yoğurttan Daha Güçlü Bir Probiyotiktir

Bazı mikroorganizmaların, yenildiğinde sağlık üzerinde olumlu etkileri olabilir. Probiyotikler olarak bilinen bu mikroorganizmalar; sindirime, kilo yönetimine ve zihinsel sağlığa yardımcı olarak sağlığı çeşitli şekillerde etkileyebilir. (2)

Yoğurt, Batı diyetindeki en iyi bilinen probiyotik besindir, ancak kefir aslında çok daha güçlü bir kaynaktır.

Kefir taneleri, onları çok zengin ve çeşitli bir probiyotik kaynağı yapan 61 çeşit bakteri ve maya türü içermektedir. Bu çeşitlilik, kaynaktan kaynağa değişkenlik gösterebilir. (3)

Diğer fermente süt ürünleri daha az sayıda suştan yapılmakta ve maya içermemektedir.

3. Kefirin Anti-bakteriyel Özellikleri Vardır

Kefirdeki belirli probiyotiklerin, enfeksiyonlara karşı koruma sağladığına inanılmaktadır. Bu probiyotik, kefire özgü olan probiyotik Lactobacillus kefiri bakterisidir.

Çalışmalar; bu probiyotiğin Salmonella, Helicobacter pylori ve E. coli dahil olmak üzere çeşitli zararlı bakterilerin büyümesini engellediğini göstermektedir. (4)

Kefir’de bulunan bir çeşit karbonhidrat olan Kefiran da anti-bakteriyel özelliklere sahiptir. (5)

4. Kefir Kemik Sağlığını İyileştirebilir ve Osteoporoz Riskini Düşürebilir

Osteoporoz, kemik dokusunun bozulması ile karakterize bir hastalıktır ve günümüzde Batı ülkelerinde karşılaşılan büyük bir sorundur. Özellikle yaşlı kadınlar arasında yaygındır ve kırıl riskinizi önemli ölçüde yükseltmektedir.

Yeterli miktar kalsiyum alımını sağlamak, kemik sağlığını iyileştirmenin en etkili yollarından biridir ve osteoporozun ilerlemesini yavaşlatacaktır. (6)

Tam yağlı kefir sadece büyük bir kalsiyum değil aynı zamanda kalsiyum metabolizmasında merkezi bir rol oynayan K2 vitamini kaynağıdır. K2 vitamini takviyesi kullanmanın, vücutta kırık oluşma riskini %81’e kadar azalttığı gösterilmiştir. (7)

Hayvanlar üzerinde yapılan son çalışmalar; kefiri, kemik hücrelerinde artan kalsiyum emilimi ile ilişkilendirmiştir. Bu, kırıkların önlenmesinde yardımcı olması gereken kemik yoğunluğunun artmasına öncülük etmektedir. (8)

5. Kefir Kansere Karşı Koruyucu Olabilir

Kanser, dünyanın önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Vücudunuzdaki anormal hücreler, bir tümörde olduğu gibi kontrol edilemez bir şekilde büyüdüğünde meydana gelmektedir.

Fermente süt ürünlerinde bulunan probiyotiklerin, bağışıklık sisteminizi uyararak tümör büyümesini azalttığına inanılmaktadır. Dolayısıyla kefirin kansere karşı savaşması mümkündür. (9)

Bu koruyucu rol birkaç deney tüpü çalışmasında da gösterilmiştir. Bir çalışma; kefir ekstresinin, insandaki meme kanseri hücrelerinin sayısını %56, yoğurt ekstresinin ise yalnız %14 oranında azalttığını tespit etmiştir. (10)

Kesin sonuçlara varılmadan önce insanlar üzerinde yapılan çokça çalışmaya ihtiyaç olduğunu unutmamalısınız.

6. Kefirdeki Probiyotikler Çeşitli Sindirim Sorunlarına Yardımcı Olabilir

Kefir gibi probiyotikler, bağırsaklarınızdaki dost bakterilerin dengesini düzeltmeye yardımcı olabilir. Bu yüzden, birçok ishal formunu tedavi etmede oldukça etkilidirler. (11)

Dahası, yeterli kanıtlar; probiyotiklerin ve probiyotik yiyeceklerin, birçok sindirim sorununu hafifletebildiğini göstermektedir. (12)

Bu sorunlar arasında; irritabl barsak sendromu (IBS), H. pylori enfeksiyonu ve diğer birçok hastalığın neden olduğu ülserler yer almaktadır. Bu sebeple, sindirim ile ilgili sorunlarınız varsa kefir sizin için faydalı bir içecek olabilir.

7. Kefir Laktoz Bakımından Düşüktür

Standart süt ürünleri, içerisinde laktoz adı verilen doğal bir şeker bulundurmaktadır. Pek çok insan (özellikle yetişkinler), laktozu düzgün bir şekilde parçalayamaz ve sindirememektedir. Bu duruma ise “laktoz intoleransı” denir. (13)

Kefir ve yoğurt gibi fermente süt ürünlerinde yer alan laktik asit bakterileri, laktozu laktik aside dönüştürmektedir. Bu yüzden bu gıdalar, süte göre çok daha az laktoz içermektedir. Ayrıca laktozu daha fazla parçalamaya yardımcı olabilecek enzimler de bulundurmaktadır. Bu nedenle kefir, genellikle en azından normal süte kıyasla laktoz intoleransı olan kişilerce iyi şekilde tolere edilebilir. (14)

Hindistan cevizi suyu, meyve suyu veya başka bir süt ürünü olmayan içecek kullanarak, %100 laktoz içermeyen kefir yapmanın mümkün olduğunu da unutmamalısınız.

8. Kefir Alerji ve Astım Belirtilerini İyileştirebilir

Alerjik reaksiyonlar, bazı gıdalara veya maddelere karşı enflamatuar tepkilerden kaynaklanmaktadır. Aşırı duyarlı bir bağışıklık sistemine sahip kişiler, astım gibi durumları tetikleyebilecek alerjilere daha yatkındır.

Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda; kefirin, alerjilere ve astıma bağlı enflamatuar tepkileri baskıladığı gösterilmiştir. (15)

Kefirin bu etkilerini, daha iyi araştırmak için insanlar üzerinde de çalışmalar yapılması gereklidir.

9. Kefirin Evde Yapılması Kolaydır

Mağazadan satın alınan kefirin kalitesinden emin değilseniz bu içeceği, evde kolayca yapabilirsiniz. Taze meyvelerle birleştirildiğinde kefir, bizlere sağlıklı ve lezzetli bir tatlı sunmaktadır.

Kefir taneleri, bazı sağlık marketlerinde ve süpermarketlerin yanı sıra internet ortamında da bulunabilmektedir. Ayrıca internet üzerinde, kefir üretimini öğreten birçok blog yazısı ve videosu bulabilirsiniz. Evde kefir yapımı çok basit bir süreçtir:

  • Küçük bir kavanozun içine 1-2 çorba kaşığı (14–28 gram) kefir tanesi koyun. Ne kadar çok tane kullanırsanız, o kadar hızlı kültürlenecektir.
  • Yaklaşık 2 su bardağı (500 ml) süt ekleyin, tercihen organik veya çiğ süt olabilir. Otla beslenen ineklerin sütü en sağlıklı olanıdır. Kavonuzun üst kısmında 2,5 cm’lik bir boşluk bırakın.
  • Daha yoğun kıvamlı bir kefir istiyorsanız, tam yağlı krema ekleyebilirsiniz.
  • Kapağı yerleştirin ve oda sıcaklığında 12–36 saat boyunca mayalanmaya bırakın.

Kabarık bir hal aldığında kefiriniz hazırdır. Sıvıyı yavaşça süzdükten sonra, orijinal kefir taneleri geride kalacaktır. Dilerseniz bu taneleri, biraz sütle yeni bir kavanoza koyabilirsiniz ve kefir yapma işlemini tekrardan başlatabilirsiniz.

Kefirin Yan Etkileri

Kefir faydaları oldukça fazla olmasına rağmen, bazı yan etkileri de bulunmaktadır. Bunlar arasında kabızlık ve karın krampları yer almaktadır. Bu yan etkiler, kefir tüketiminin ilk zamanlarda yaygın olarak görülmektedir.

Kefir’in, 1 ila 5 yaş arasındaki çocuklar için güvenli olduğu düşünülmektedir ancak, eğer endişeleriniz varsa çocuğunuza kullandırmadan önce doktoruna danışmalısınız. 1 yaşın altındaki çocuklar inek sütü ürünlerini tüketmemelidir, halihazırda tükettikleri anne sütü, zaten doğal probiyotikler bakımından zengindir.

Eğer AIDS veya bağışıklık sistemini zayıflatan başka durumlar varsa, kefir içmeden önce doktorunuza danışmalısınız. Oto-immün hastalıkları olan kişiler de kefir kullanmadan önce doktorlarıyla konuşmalıdır. Kefirdeki bakteriler, güçlü bağışıklık sistemi olan insanlar için faydalı olsa da bağışıklık sistemleri dengede olmayan kişilerde enfeksiyon oluşumuna veya durumların şiddetlenmesine neden olabilir.

Kefir, bazı kişilerin beslenme planlarından çıkardığı kazeinlerle yapılmaktadır. Dolayısıyla eğer kazeinleri beslenme düzeninizden çıkardıysanız, kefir tüketmemek ve bunun yerine başka bir probiyotik kaynağını denemek daha iyi bir seçenek olacaktır.

Sindirim Sistemi Rahatsızlıkları İçin Kullanılabilecek En İyi 5 Probiyotik

Reklam