Fit Hub Blog Sayfa 71

Hindistan Cevizi Yağı Nedir, Nerelerde Kullanılır?

Yazar: Cansu Beril Kızılırmak

Hindistan cevizi yağının geçmişi antik çağlara kadar dayanmaktadır. Kendisine ilk defa rastlanılan kayıtlar ise, M.S. 5. yüzyıl Antik Mısır’ını işaret etmektedir. Ancak Hindistan cevizi yağı tarih boyunca pek çok uygarlığın ve insanın kalori kaynağı olmayı da başarmıştır.

Zeytin ve Hindistan cevizi, yüzyıllardır yağları en faydalı bitkiler olarak bilinirler. Ancak, Türk Gıda Kodeksi Beslenme ve Sağlık Beyanları Yönetmeliği’ne göre Hindistan cevizi yağının bilimsel faydaları literatüre geçmiş değildir. Bu nedenle net söylemlerde bulunmak yanlış olacaktır. Yine de köklü geçmişine rağmen Hindistan cevizi yağı son yıllarda popülaritesini daha da bir artırmıştır.

Hindistan cevizi yağı, diğer adıyla Cocos nucifera, Hindistan cevizi meyvesinden elde edilir. Beslenmede de sıkça kullanılan bir yağ olmasına rağmen Hindistan cevizi yağı özellikle cilt bakımı, kozmetik, gıda ve emülgatör olarak sıkça kullanılmaktadır. Bu yağ suda çözünür bir yapıya sahip değildir. Bulunduğu ortama göre formu değişen Hindistan cevizi yağı, oda sıcaklığında sıvı halde bulunur. Daha sıcak ortamlarda saklandığında ise rengi berraklaşan ve iyice sıvılaşan bu yağ soğuk ortamlarda beyaz ve katı bir kıvam alır. Bu meyvenin yağı, Hindistan cevizi sütü ve kreması genelde aynı şey sanılır ancak birbirlerinden farklıdır. Hindistan cevizi suyu ve kreması, meyvenin rendelenmiş halinden elde edilir. Yağı ise preslenerek çıkarılır.

Hindistan cevizinin beyaz kısmının kurutulması ve soğuk sıkımı ile elde edilen yağın faydaları bilimsel olmasa da gözle görülür farklar yaratmaktadır.

Ağırlık Yöntemi

Hindistan cevizi yağı doymuş yağ içerir. Bu yağ karaciğer tarafından işlenir. Dolayısıyla vücudumuz onu yağ olarak depolamak yerine süratle enerji döngüsüne sokar. İnsana enerji vererek zindeliği artıran Hindistan cevizi yağı tokluk hissini artırıp açlığı yatıştırmada de etkilidir.

Organik Hindistan cevizi yağı lipoliz dediğimiz yağ yakımını da desteklemektedir. Bu nedenle, ölçülü tüketilmesi önemlidir.

Detaylı bilgi için “Hindistan cevizi yağı zayıflatır mı?” yazımıza göz atabilirsiniz.

Kanser Savaşçısı

Hormon dengeleyici özelliğe sahip Hindistan cevizi yağı, bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Karaciğeri koruyan, idrar yolu enfeksiyonu ve böbrek enfeksiyonlarına iyi gelen bu yağ, zengin antioksidan içeriği sayesinde vücuttaki serbest radikallerin saldırısını yavaşlatmaya ve durdurmaya yardımcı olur. Bu özelliği sayesinde kanser tedavilerine bile pozitif etki sağlayabilir.

Mutfağınızda Hindistan Cevizi Yağına Yer Açın

Hindistan cevizi yağı en zengin doymuş yağ kaynaklarından biridir. Ancak, zeytinyağı da dahil olmak üzere birçok yağ ısıtıldığında oksitlenebilirken doğal Hindistan cevizi yağı kimyasal yapısını koruyarak sağlığı tehdit edici toksinlere dönüşmez. Bu nedenle kızartma gibi yiyeceklerde kullanmak için doğru bir tercih olabilir.

Cilt Sorunlarını Giderir

Hindistan cevizi yağından bahsederken, yaşlanmaya bağlı oluşan kırışıklıklar ve lekeler, akneler ve egzamalar için şifa niyetine bir yağdır diyebiliriz. Sağlıklı ciltler için de kullanılan Hindistan cevizi yağının nemlendirici özelliği oldukça fazladır ve cildi canlandırır. Yalnızca kuru ciltlere değil karma ve yağlı cilt tiplerine de uygun olmasıyla Hindistan cevizi yağı diğer yağlardan ve kremlerden ayrılır.

Hindistan cevizi yağı sadece cildi nemlendirmede değil temizlemede de etkilidir. Ayrıca egzama, kepek, dermatit, sedef hastalığı ve ayak mantarı gibi cilt sorunlara da Hindistan cevizi yağı oldukça iyi gelecektir. Hindistan cevizi yağı saç beslemede de oldukça başarılıdır.

Güneşe Çıkanlara Dikkat

Yaz aylarının gelmesiyle tatil planları yapılmaya başlandı. Gün ışığından yararlanırken cildimize olası bir zarar vermemiz durumunda yine Hindistan cevizi yağından medet umabiliriz. Vücudumuzu ve güneş yanıklarımızı temizledikten sonra Hindistan cevizi yağıyla nazikçe yapılan masaj, soyulmayı ve aşırı kurumayı önleyecek, cildinizi nemlendirecektir.

Bebek Sağlığı

Bebeğinizde oluşan pişiklerde ve zorlu geçebilen diş çıkarma sürecinde özellikle Hindistan cevizi yağı aklınıza gelebilir. Hindistan cevizi yağı, pişikleri iyileştirme etkisine sahiptir. Yetişkinlerde de hem sağlıklı hem de hasarlı ciltler için kullanılan Hindistan cevizi yağı, bebeğinizin hassas cildine de iyi gelecektir.

Diş çıkarma sürecinde ise Hindistan cevizi yağını bebeğinizin damağına sürerek hem damağın yumuşamasını hem de bebeğinizin rahatlamasını sağlayabilirsiniz.

İşlenmemiş organik yapısı ile Hindistan cevizi yağının faydaları oldukça fazladır ve tüketebileceğiniz en sağlıklı yağlardandır. Saymakla bitmeyen faydaları ile Hindistan cevizi yağını hayatınıza dahil etmeye başlayabilirsiniz.

Reklam

Zeytinyağının Faydaları Nelerdir?

Yazar: Cansu Beril Kızılırmak

Akdeniz diyeti dünya üzerinde birçok çalışma sonucunda kabul görmüş en sağlıklı beslenme tarzı olarak bilinir. Bu beslenme tarzının baş tacı ise zeytinyağıdır. Zeytin aslında bir meyvedir ve zeytinyağı diğer adıyla olea europaea da bu meyvenin yağıdır.

Sızma zeytinyağının bilinen en büyük özelliği ise kalp-damar hastalıklarından kaynaklı ölüm riskini azaltmasıdır (1).

Günümüzde neredeyse grip salgını kadar çok rastlanan kanser, insanları en sağlıklı beslenme tarzını bulmaya ve bunu uygulamaya yöneltti. Keşke bu hastalıklarla yüzleşmeden önce önlem alınabilseydi…

Dünya üzerinde herkes için geçerli olan ve en iyi denilebilecek genel geçer bir beslenme tarzından net bir şekilde bahsedebilmek mümkün değil. Ancak ortalamaya bakıldığında Akdeniz bölgesinde yaşayan bireylerin kanser ve kardiyovasküler hastalıklarla daha az yüzleştiği açıkça görülüyor. Dolayısıyla yavaş yavaş başlayan doğala dönüş ve onlara benzeme isteği, saf zeytinyağı kullanmayı sağlıklı beslenmenin baş köşesine koyuyor (2).

Zeytinyağının faydaları oldukça fazladır. Hakiki zeytinyağı tekli doymamış yağ içeriği açısında zengindir ve kötü kolesterolü düşürmeye yardımcıdır. Yüksek derecelerde polifenol ve oleik asit içerir. Bundandır ki zeytinyağı, ayçiçek yağına tercih edilir. Unutulmamalıdır ki, su dışında her besinin kalorisi vardır. Yani organik zeytinyağı sağlıklı diye onu sınırsız tüketmek doğru değildir. Biz uzmanların günlük önerisi, bireyin ihtiyacına göre değişmekle birlikte yaklaşık 2 yemek kaşığı kadardır.

Hızlandırır!

Zeytinyağı beyin gelişimini destekleyen inanılmaz bir yağ türüdür. Bu nedenle, yetişkinlerde ve yaşlılarda beyin sağlığının korunması, çocuklarda gelişimin desteklenmesi için zeytinyağı vazgeçilmez olmalıdır.

Zayıflatır

Tekli doymamış yağlar, çoklu ve trans yağlara göre daha masumdur! Dolayısıyla kilo verme diyeti yaparken diyetisyeninizin önerdiği ölçüye uyarak lipolizi yani yağ yakımını naturel zeytinyağı ile destekleyebilirsiniz.

Sindirimi Kolaylaştırır

Sindirim problemi olan birçok bireyde doğru ve yeterli yağ tüketimi olmadığını görürüz. Bu durumun nedeni ise basittir. Örneğin, bir boru düşünün; bu borunun içindeki maddenin akabilmesi için borunun kaygan olması gerekir. Zeytinyağı da tam olarak bu işe yarar. Bağırsaklarımızdaki sindirimin kolaylaşması için sağlıklı yağlardan faydalanmamız gerekir. Sonuçta sindirim ve atım tıkır tıkır işler.

Cilde İyi Gelir

Faydası saymakla bitmeyen zeytinyağının sadece iç güzelliğe değil dış güzelliğe de etkisi vardır. E vitamini içeriğinin çok olması akneli, iltihaplı ve çatlaklı ciltler için birebirdir. İçeriğindeki mineraller ve vitaminler sayesinde antik çağlardan beri bakım yağı olarak da kullanılan zeytinyağı, saçları onarıp beslemeye, dökülmeleri ve kepeği önlemede de oldukça etkilidir.

Yağ Yiyerek Yağ Oranını Düşür

Vücudumuzda kolesterol doğal olarak bulunur. Bunlardan HDL kolesterol iyi olan, LDL kolesterol ise kötü olandır. Kolesterol hastalarında derdimiz; HDL’yi artırmak ve LDL’yi düşürmek olur. LDL kolesterolün vücuda vereceği olası etkileri önlemek için antioksidan içeriği yüksek olan zeytinyağını sıkça öneririz.

zeytinyağı sindirimi kolaylaştırır mı

Aç mısın?

Aç kaldığınızda kan şekerinizin düştüğünü düşünebilirsiniz. Eğer diyabetli bir bireyseniz hipoglisemide (kan şekerinin düşmesi) olma ihtimaliniz de vardır ancak diyabetli olmayan ve kan şekerinin düştüğünü düşünen bireyler bu teşhislerinden çok da emin olmamalı. Bu açlığın sebebi ghrelin hormonu olabilir! Kısa zincirli tekli doymamış yağ asitleri yani zeytinyağı gibi faydalı yağlar tüketilmediği zaman, yağ metabolizmasında görev alan bazı hormonlar işlevini yerine getiremez ve ghrelin hormonu dediğimiz açlık hormonu beyne ‘acıktım’ komutunu göndermesini söyler. Dolayısıyla az porsiyonda doymamış yağ tüketimi karbonhidrata yönelmekten daha mantıklı ve faydalı olur.

Besin Değeri

Besin Değeri 100 gramında %Günlük Değer*
Kalori 882 kcal %44.1
Karbonhidrat 0.2 g %0.1
Lif
Protein
Yağ 99.6 g %153.2
Kolesterol
A vitamini 157.0 IU %3.1
C vitamini
Potasyum
Kalsiyum 1 mg %0.1
Demir 0.1 mg %0.6

*Bu günlük değer ortalama olarak günlük ihtiyaç duyulan 2000 kcal’lık bir diyet referans alınarak hesaplanmıştır.

İpucu!

Satın aldığınız zeytinyağını buzdolabına koyun ve 5-6 gün bekletin. Bir süre sonra şişenin altına donmuş bir kısım ve üstünde sıvı kalan kısmı göreceksiniz. Aradığımız kısa zincirli doymamış yağlar sıvı halde kalan zeytinyağıdır. Bu kısmı süzerek ayırın ve gönül rahatlığıyla kullanın.

Reklam

Doğru Mekik Nasıl Çekilir?

0

Yazar: Beste Aksoy

Mekik çekmek karın kaslarının gelişimi için en etkili hareket olmasa da uygulaması nispeten kolay olduğu için sıklıkla tercih ediliyor.  Çoğu kişi çelik gibi karın kaslarının olacağını düşünerek yere yatıp televizyon karşısında mekik çekiyor. Ancak hareketin etkili olabilmesi için mekik çekerken doğru formu korumak esastır. Joseph Pilates’in de belirttiği gibi “İyi planlanmış ve doğru yapılan az tekrarlı egzersiz; çok sayıda, doğru uygulanmayan, zorlayıcı egzersizden daha etkilidir.” Bu makalede Pilates bakış açısıyla bu hareketin nasıl doğru yapılması gerektiğini aktaracağım.

Önce hareketin amacına değinelim.  Halk arasında “mekik” ya da “yarım mekik” olarak bilinen, spor salonlarında “Crunch” olarak geçen,  Pilates sisteminde ise “Chest Lift” ya da “Curl up” şeklinde adlandırılan egzersizin amacı omurganın fleksiyonudur. Yani omurganın öne doğru bükülme hareketidir. Bu hareketi yaptıran ana kas grubu ise karna baklava görünümünü veren Rectus Abdominis kasıdır. Eksternal ve İnternal oblikler de bükülmeye yardımcı olur. Transverse Abdominis kası ise hareket esnasında omurgayı stabilize eder.  Hareketi doğru şekilde uygulayabilmek ve kolaylıkla gerçekleştirebilmek adına mekik aleti ya da mekik sehpası kullanılabilir. Ancak, özellikle evde spor yaparken bu hareketi doğru uygulayabilmek için önce hiza kurallarına uyarak bir kurulum sağlanmalıdır:

  • Klasik bir mekik egzersizinde sırtüstü yatış pozisyonunda, ayak tabanları, kürek kemikleri ve baş yerde olacak şekilde konumlanılır. 
  • Dizler bükülü, ayaklar ve dizler kalça hizasında açıktır. Kalça hizasından kasıt kalça genişliği değil kalçanın ön tarafındaki çıkık kalça kemiklerinin (ASİS) hizasıdır.
  • Eller başın arkasında kenetlenir. Kenetlediğiniz elleri başı koyacağınız bir yastık gibi düşünebilirsiniz. 
  • Dirsekler ne çok açık ne de çok kapalı olmalıdır. Göz ucuyla görülebilecek bir şekilde hizalanır.
  • Omuzlar kulaklardan uzaklaştırılır. Kürek kemikleri yerde birbirine yaklaşır. Göğüs kafesi yumuşatılır. Yani alt kaburga kemikleriniz dışarı doğru fırlıyorsa verdiğiniz nefes ile kaburgaları yere doğru indirmeyi araştırabilirsiniz.

Eğer her şey hazırsa burundan bir nefes alıp ağızdan verdiğiniz nefes ile başı, boynu ve kürek kemiklerini yerden sıyırarak üst gövdeyi kaldırın.  Omurganızı bir pipet gibi düşünün, onu hiçbir yerinden kırmadan bu hareketi yapmanız gerekir. Bir başka deyişle, kalkış esnasında başın tepesinden uzayarak gövdeyi öne doğru bükmeniz gerekir. Yukarı değil, dizlerin üzerinden ileriye doğru bakın. Nefes alırken gövdeyi yine uzatarak yere indirin.

Ne Kadar Kalkacağım?

Üst gövdeyi kürek kemiklerinin alt ucuna kadar yerden sıyırmayı hedefleyin. Karın gücünüze ve belinizdeki gerginliğe göre bu açı değişebilir. Hiç sorun değil. Önemli olan bedeninize gereken zamanı tanıyarak her seferinde minik adımlarla ilerlemek.  

Belimi Yere Bastıracak mıyım?

Mekik esnasında belin yere değmesi hem omurga hem de pelvisin (leğen kemiği) hareketi ile ilişkilidir. Omurga öne fleksiyon yaparken pelvisi natürel bir konumda tutmak mümkündür. Beli yere bastırmak ise pelvisi aşırı derecede posterior tilt yapmaya zorlamaktır (kuyruk sokumunun yerden kalktığını düşünün). Eğer kişinin bel ve karın kasları zayıf ve beli gerginse veya, pilatese yeni başlamışsa hareketi pelvise hafif bir posterior tilt yaptırarak yani beli yere değdirerek gerçekleştirmek karın kaslarının kuvvetlenmesi ve belin rahatlaması için daha etkili olacaktır.

Eğer çok derin bir bel kavisi (artmış lordoz) varsa ve bel yere değmiyorsa belin altına ince katlanmış bir havlu koymak işe yarayacaktır. Zaman geçtikçe ve kişi kuvvetlendikçe, pelvisi posterior tilt yapmadan natürel konumda tutarak hareketi uygulamak daha doğru olacaktır. Bel, pelvisin her iki durumunda da yere değecektir ama beli yere bastırmak hareketin doğallığı açısından çok da tercih edilen bir durum değildir.

En Sık Yapılan Hata

Omurganın öne bükülmesi esnasında en sık yapılan hatalardan biri sadece boyun bölgesini (servikal omurga) kullanmaktır. Karın kasları yeterince kuvvetli olmadığı zaman kişiler gövdeyi yerden kaldırabilmek için kafayı öne çekiştirerek güç almaya çalışırlar. Böylece hareketin amacı olan omurga fleksiyonu tam anlamıyla gerçekleşmez ve karın kasları çalışmaz. Bunun yanı sıra boyun kasları gereksiz yere zorlamış olur. Eğer mekik çektikten sonra boyun ağrısı yaşıyorsanız bu hatayı yapıyor olabilirsiniz.  Bu durumdan kaçınmak için:

  • Kafayı öne çekiştirmeden başın ağırlığını ellere bırakın
  • Kalkış esnasında çeneyi göğse yaklaştırmayın. Çene ile göğüs arsasında bir portakal varmış gibi düşünebilirsiniz. Hatta bunu kontrol edemeyen öğrencilerimde çene ile göğüs arasına tenis topu yerleştirmişliğim vardır.
  • Kafayı ellere doğru hafif iterek kalkışı yapın. Böylece boyun kaslarınızda bir sorun yaşamazsınız. Özellikle boyun fıtığınız varsa kafayı öne çekiştirmemek büyük önem arz eder. Hatta baş yerde karın egzersizleri yapmak en güvenlisi olur.

Dikkat: Eğer bel fıtığı gibi aktif bir disk rahatsızlığınız veya bel sakatlığınız varsa doktorunuzun yönlendirmesi ile hareket etmelisiniz. Omurganın fleksiyon hareketi bel fıtığı olan kişiler için sakıncalı olabilir.

beste-aksoy
Reklam

Diz Ağrısı Nedenleri Nedir, Hangi Egzersizler İyi Gelir?

0

Diz Ağrısı Nedir?

Diz ağrısı, her yaştan insanı etkileyen yaygın bir şikayettir. Diz ağrısı, yırtılmış bir bağ veya kopuk kıkırdak gibi bir sakatlanmanın sonucu olarak meydana gelebilir. Ayrıca artrit, gut hastalığı ve enfeksiyonlar gibi tıbbi durumlar da diz ağrısına neden olabilir.

Birçok küçük diz ağrısı tipi kişisel bakım önlemlerine iyi yanıt verir. Fizik tedavi ve diz destekleri de diz ağrısını hafifletmeye yardımcı olabilir. Bununla birlikte bazı durumlarda, diziniz için cerrahi müdahele gerekebilir.

Her yaştan insanda çeşitli nedenlerden dolayı şiddetli diz ağrısı oluşabilir. Şiddetli diz ağrısının nedenini bilmek kişinin tedavi görmesine, semptomları hafifletmesine ve hareketliliğini yeniden kazanmasına yardımcı olabilir. Diz, üst ve alt bacağın kemikleri arasındaki bir eklemdir. Bacağın bükülmesine izin verir ve vücudun ağırlığını desteklemek için denge sağlamaktadır. Diz; yürüme, koşma, çömelme, atlama ve dönüş gibi hareketleri destekler.

Vücudunuzda; dizin, işini yapması için yardımcı olan bir takım parçalar şu şekildedir:

  • Kemikler
  • Kıkırdak
  • Kaslar
  • Bağ dokular
  • Tendonlar

Bu parçaların her biri, ciddi diz ağrısına yol açabilecek hastalık ve sakatlanmalara karşı duyarlıdır.

Diz ve kıkırdak dokularının desteklenmek ve ağrıların yatışmasına yardımcı olabilmek için Hyalix kapsül ürününü doktorunuza da danışarak kullanabilirsiniz. Assos Hyalix 30 Kapsül’ü incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bu makalede; şiddetli diz ağrısının yaygın nedenlerini travma, enfeksiyon, metabolik, dejeneratif bozukluklar ve bağ dokusu hastalıkları olarak beş kategoriye ayırıp inceleyecek ve bu ağrı haline hangi egzersizlerin iyi geldiğine yer vereceğiz.

Diz Ağrısı Neden Olur?

diz-agrisi-nasil-olur

Travma

Artrit Vakfı; dizi, sakatlanmaya yatkın olan eklemlerden biri olarak listelemektedir. (1)

Dizin genel yapısı ve bileşenleri, ağrıya neden olan ve tam işlevini yerine getirmesini önleyen belirli sakatlanma türleri için riski artırmaktadır.

Yaygın olarak karşılaşılan diz sakatlanmaları, dizin üç ana bağından birindeki yırtılma nedeniyle meydana gelir.

Bu üç ana bağ ise şunlardır:

  • Ön çapraz bağ (ACL)
  • Medial kollateral bağ (MCL)
  • Arka çapraz bağ (PCL)

Bu bağlarda yaşanılan sakatlıklar, sporcularda sık görülmektedir.

Ani bir kıvırma hareketi veya yön değişikliği ACL’yi sakatlayabilir ve bu en yaygın diz sakatlanmalarından biridir. (2)

İnsanlar PCL’yi araba kazası veya futbol oynarken alınan darbe gibi bölgeye doğrudan etki eden durumlar yüzünden sakatlanma eğilimine girebilir. Dize doğrudan yapılan bir hamle ise MCL’nin zarar görmesine neden olabilir.

Bağdoku sakatlanmaları, sıklıkla cerrahi müdahele gerektirmektedir.

Diz travması ayrıca aşırı çalışma veya bir tendonu fazla gerdirme nedeniyle meydana gelebilir. İltihaplanma, tendinit veya yırtıklar, diz ağrısına neden olabilir. Koşmak, zıplamak ve ağır eşyaları kaldırmak gibi tendonları kapsayan faaliyetlerde bulunmak, tendon sakatlanlanmarına neden olabilir.

Patellar tendinit, dizdeki patellar tendonun tahriş ve iltihabını tanımlayan bir terimdir. Ciddi derecede yırtılmış bir tendon genellikle cerrahi onarım gerektirmektedir.

Daha az ciddi vakalar, iyileşme sürecinde dizin sabit pozisyonda kalmasını sağlayan “atel” adı verilen sert bir destekle tedavi edilebilir.

Dejeneratif Doku Bozuklukları

diz-agrisi-nasil-biter

Dejeneratif doku bozuklukları yaygın bir diz şikayetidir.

Osteoartrit, kıkırdakta ve diz çevresindeki dokularda dejenerasyona neden olur. Bu durum diz ağrıları, sertlik ve eklem fonksiyon bozukluğuna neden olabilir (3).

Dejeneratif durum, yaygın olarak yaşlanma sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu problem, Amerika Birleşik Devletleri’nde erkeklerin yüzde 10’unda ve 60 yaş üstü kadınların yüzde 13’ünde görülmektedir. (4)

Bu dejeneratif hastalığın tedavisi yoktur ancak, insanlar hafif egzersiz ve ağrı kesici ilaçlarla semptomları yönetebilirler.

Bununla birlikte ciddi hasar oluşma durumunda, eklem protezi takılarak veya ameliyat biçimleri ile problemi gidermek gündeme gelebilir. Doktor, başlangıçta hasarın derecesini değerlendirmek ve en iyi tedavi yöntemine karar vermek için sizden bir röntgen çektirmenizi isteyecektir.

Bağ Dokusu Hastalıkları

Romatoid artrit (RA), eklemleri etkileyen inflamatuar bir otoimmün hastalıktır. Bağışıklık sistemi, vücuttaki zararlı unsurlar yerine eklem dokularına saldırır. (5)

Dejeneratif doku bozukluklarının aksine RA ve diğer bağ dokusu bozuklukları, eklemlerin astarını etkiler. Bu durum diz eklemlerinde ağrılı bir şişlik ile sonuçlanabilir. Eğer romatoid artrit hastalığı olağan kişiler tedavi görmezse, kemik erozyonu ve hatta eklem deformitesi sorunları ile karşı karşıya kalabilir.

Ağrı sadece diz bölgesinde görünse de romatoid artrit, vücudun diğer bölgelerine de zarar verebilir. Bu gibi durumlarda tedavi seçeneklerini bir doktorla değerlendirmelisiniz.

Romatoid artrit hastalığının çaresi yoktur ancak, ilaç ve tedavi seçenekleri mevcuttur. Steroid olmayan antienflamatuar ilaçlar (NSAID), kortikosteroidler ve biyolojik ajanlar, hastalık modifiye edici anti-romatizmal ilaçların (DMARD) yanı sıra olası tedavi yöntemlerinin birkaçıdır.

Metabolik Problemler

diz-agrisi-nasil-gecer

Diz ağrısının metabolik nedenleri genellikle, gut gibi vücudun birkaç bölümünü etkileyen bir hastalığın yanında ortaya çıkar.

Eklemlerde ürik asit kristallerinin birikmesi, dizde en sık görülen metabolik şikayetlerden biri olan gut hastalığına neden olabilir.

Gut, bir artrit formudur ve aşırı acı verici olabilir. Dizde şişlik ve iltihaplanmaya neden olur ve bölgedeki hareket açıklığını azaltabilir (6).

Doktorlar bu problem için, genellikle anti-enflamatuar ilaçlar veya gut kristallerindeki kimyasalların parçalanmasına yardımcı olan diğer tedavileri önerecektir.

Psödogout benzer bir durumdur. İnsanlar genellikle bunu gut ile karıştırmaktadır. Psödogout, eklem sıvısında kalsiyum içeren kristallerin gelişmesine neden olarak dizde şişmeye sebep olur.

Gut ve psödogout tedavisi genellikle benzerdir.

Enfeksiyon

Selülit, diz ve çevresini etkileyebilen çok ciddi bir bakteriyel cilt enfeksiyonudur (7).

Kişi selülit tedavisi almazsa oluşan enfeksiyon, dizdeki basit bir sıyrıktan sonra da oluşabilir. Belirtiler arasında genellikle; enfekte olmuş bölgedeki kızarıklık ve cildin sıcak ile dokunmaya karşı son derece hassas olması yer almaktadır.

Enfeksiyon lenf bezleri ve kan dolaşımı dahil olmak üzere vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Selülit, tedavide gecikmeler yaşanması durumunda hayatı tehdit edebilir bir problem haline gelebilir.

Diz ve çevrenizde oluşmuş herhangi bir sıyrık veya morluk özellikle iyileşmiyor gibi görünüyorsa dikkat etmelisiniz.

Çoğu vakada birey, antibiyotik alarak selüliti tedavi edebilir. İşaretler ve semptomlar normal şartlarda tedavinin birkaç günü içinde kaybolur.

Ayrıca septik artrit denilen bir enfeksiyonun da, diz eklemlerinde şişme, ağrı ve kızarıklığa neden olması mümkündür. Bu problemi olan kişilerden bazıları ateşten şikayetçi olmaktadır (8).

Septik artrit probleminden muzdarip olan kişi, bu durumun çözümü ile hızlı bir şekilde ilgilenirse tedavisi basit ve etkilidir. Ancak, enfeksiyonun tedavi edilmemesi diz kıkırdağında kalıcı hasara yol açabilir.

Diz Ağrısı Egzersizleri

diz-agrisi-nasil

İşte evde de kolaylıkla uygulayabileceğiniz diz egzersizleri:

1. Clamshells

Clamshells egzersizini yapmak için, boynunuzu bir yastık ya da havlu rulosu kullanıp destekleyerek zemine yan bir şekilde yatın. Dizlerinizi göğsünüze doğru bükün, sırtınızı düz ve ayaklarınızı vücudunuzla aynı hizada tutun. Ayaklarınızı bir arada tutun, üst dizinizi diğer bacağınızdan ayırıp tavana doğru kaldırın.

Kalçalarınızı düz tutun, bacağınızı kaldırırken ileri doğru yuvarlanmanıza izin vermeyin. Kısa bir süre duraklayın, ardından dizinizi yavaşça başlangıç pozisyonuna geri getirin.

Bu egzersizi her bacağınız için 10 kez tekrarlayın ve günde bir defa 3 set şeklinde yapın. Bu hareketi, haftada 2-3 gün yapabilirsiniz.

İsteğe bağlı olarak, vücudunuzu hizalı tutmak ve öne yuvarlanmayı önlemek için sırtınızı duvara yerleştirebilirsiniz.

2. Bridging

Bridging egzersizini yapmak için, boynunuzu bir yastık ya da havlu rulosu kullanıp destekleyerek zemine sırt üstü yatın ve ayaklarınızı düz hale getirmek için dizlerinizi bükün. Dizlerinizi, ayaklarınızı ve kalçalarınızı birbiri ile aynı hizada tutun. Kollarınızı her iki yana yerleştirin ve rahat etmelerini sağlayın.

Kalça kaslarınızı sıkın ve kalçalarınızı tavana doğru kaldırın. Kalçanızı, sırt ağrısına veya çok fazla baskıya neden olmadan mümkün olduğunca yükseğe kaldırın. 1-2 saniye duraklayın ve sonra yavaşça kalçalarınızı başlangıç pozisyonuna geri indirin.

Bu egzersizi, günde bir kez 3 set 10 tekrar olarak uygulayın. Bu hareketi, haftada 2-3 gün yapabilirsiniz.

3. Side Lying Hip Abduction

Side lying hip abduction egzersizini yapmak için, zemine yan bir şekilde yatın ve daha iyi bir denge sağlamak için alt dizinizi bükün. Başınızı bir yastık veya havlu rulosuyla destekleyin. Uyluğunuzun üstündeki kasları sıkarak üst dizinizi düzeltin.

Ayağınızı esnetin (böylece ayak parmaklarınız öne gelecek), bacağınızı tavana doğru kaldırın (vücudunuzun çizgisinden daha yükseğe kaldırmadan). 1-2 saniye duraklayın ve sonra yavaşça bacağınızı başlangıç pozisyonuna geri getirin.

Bu egzersizi günde bir kez her iki bacağınız için 3 set 10 tekrar olarak uygulayın. Bu hareketi, haftada 2-3 gün yapabilirsiniz.

4. Straight Leg Raise

Straight leg raise egzersizini yapmak için, boynunuzu bir yastık ya da havlu rulosu kullanıp destekleyerek zemine sırt üstü yatın. Bir dizinizi bükün, böylece ayağınız düz ve sırtınız nötr bir pozisyonda (kavisli değil) olacaktır. Kollarınızı düz bir şekilde ve omzunuzla aynı hizada olacak şekilde her iki yana yerleştirin.

Diğer bacağınızı, uyluğunuzun üstündeki kasları sıkarak düzeltin. Ayak parmaklarınız yukarı doğru bakacak şekilde bacağınızı bükülmüş diz yüksekliğine kadar kaldırın. 1-2 saniye duraklayın ve sonra yavaşça bacağınızı başlangıç pozisyonuna geri indirin.

Bu egzersizi günde bir kez her iki bacağınız için 3 set 10 tekrar olarak uygulayın. Bu hareketi, haftada 2-3 gün yapabilirsiniz.

5. Quadruped Hydrant

Quadruped hydrant egzersizini yapmak için, elleriniz ve dizleriniz zeminde olacak şekilde kendinizi konumlandırın. Karın kaslarınızı çalıştırmak için göbek deliğinizi omurganıza doğru çekin. Dizinizi bükülmüş halde tutarak, bir bacağınızı yana kaldırın.

Omurganızda dönmeyi önlemek için kalçalarınızın aşağı doğru baktığından emin olun. 1-2 saniye duraklayın ve sonra dizinizi, yavaşça başlangıç pozisyonuna geri indirin.

Reklam

Obezite Nedir?

0

Yazar: Ebru Eryener

Obezite günümüzde hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunlarında başı çekiyor. Bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranından fazla olması sonucu ortaya çıkan obezite, herkesi ilgilendirebilecek bir hastalık. Bir başka deyişle obez olmak demek yalnızca göz korkutucu boyutlarda kilolu olmak değildir.

Obezite Nedir?

Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre obezite, besinlerle alınan kalorinin harcanan kaloriden fazla olması ve bu fazla enerjinin vücutta yağ olarak depolanması sonucunda ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, yağ oranınız obez olarak adlandırılabilecek sınırın en altında dahi olsa, kilonuza müdahale etmeniz gerekiyor demektir. Bu sınırın hangi tarafında durduğunuzu öğrenmek için obezite hesaplaması yapabilirsiniz.

Kendinize aynada bir bakın ve kendinizi biraz kalıplı ya da iri olarak tanımlamaktan vazgeçerek mevcut durumu değiştirmek için ilk adımı atın. Atacağınız ilk adım bu yazıyı okumak olabilir.

Öncelikle kilo vermek, aç kalarak başarılacak bir şey değildir. Bilinçsizce aç kaldığınızda kilonuzun büyük bir oranını kas ve kemik dokunuzdan kaybedersiniz. Üstelik kısa sürede de verdiğiniz bu kiloları yağ olarak geri alır ve içinden çıkılmaz bir sarmala girebilirsiniz. Zayıflama ilacı ve kilo verdiren hapları ise, zayıflama yöntemleri olarak asla görmemeniz gerekir.

Şimdi gelin, bu sarmalın içine düşmemek ve obezite problemine savaş açmak için neler yapabileceğinize yakından bakalım:

Beslenme ve Diyetin Önemi

Buradan size hazır bir diyet programı vereceğimizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü diyet kişiye özel bir şeydir.

Beslenme programlarının kişiye özel olmasındaki en temel sebep metabolizma hızıdır. Kişinin bazal metabolizma hızı tespit edilmeden ve yaşam tarzı, çalışma şartları hakkında fikir sahibi olunmadan günlük kalori ihtiyacını belirleyemezsiniz.

Benzer şekilde, vücut analizi yapmadan kişinin vücut yağ oranını, boşluk sıvısının (ödem) oranını, su oranını, kas oranını, kemik mineral oranını tespit edemezsiniz.

Bu bilgilere vakıf olmadan televizyon, gazete, dergi ya da internet köşelerinden ezbere diyetlere güvenerek hızlı kilo vermenin mümkün olacağını düşünmek büyük bir yanılgıdır.

Size bir diyet programı veremeyebiliriz. Ancak sağlıklı beslenme ve kilo vermeye ilişkin birkaç ipucu ile kendiniz için daha sağlıklı bir beslenme programı düzenlemenizi sağlayabiliriz.

Hızlı Yemeyin

Vücudumuz yemek yemeye başladıktan yaklaşık 20-30 dakika sonra doyduğunu anlar. Eğer çok iştahlıysanız ve çok hızlı yiyorsanız öğle ve akşam yemeklerinizde mutlaka başlangıç olarak bir sebze çorbası içerek midenize doyduğunun sinyallerini erkenden vermeyi deneyebilirsiniz.

Baylor Eczacılık Koleji’nden (Houston Texas) Dr. John Foreyt’in yaptığı bir araştırmada iki gruba ayrılan deneklerden birine yemek öncesi çorba verilmiş diğer grup ise direk ana yemekle öğününe başlamış. Deneyin sonunda yemek öncesi çorba içen grubun içmeyene göre daha fazla kilo verdiği gözlenmiş, hatta aynı grup içinde daha fazla çorba içenler diğerlerine oranla fazla kilo vermişler.

Öğün Atlamayın

Üç ana öğün iki ara öğün olmak üzere beslenme programınızda toplam beş öğün olacak şekilde ayarlayın.

Bu beş öğünü şu şekilde planlayabilirsiniz:

08:00 Kahvaltı,

11:00 Ara öğün,

12:30 Öyle yemeği,

15:30 Ara öğün,

19:00 Akşam yemeği

Kalori Takibi Yapın

Unutmayın kilo vermenin yolu aldığınız kaloriden fazlasını harcamaktan yani kalori açığı oluşturmaktan geçer. Bu nedenle, sağlıklı zayıflama için sürekli kalori takibi yapmaya özen gösterin.

Kaç kalorilik bir diyet programına sahip olmanız gerektiğini belirlemek için bir diyetisyenden yardım almanız mantıklı olacaktır. Eğer böyle bir imkanınız yoksa bu işi kabaca da olsa yapan aplikasyonları kullanabilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken şey, kalori alımını fazla kısmamanızdır. Eğer vücuda kalori alımını gereğinden fazla kısarsanız oldukça akıllı olan vücudunuz metabolik hızını düşürerek size karşılık verecektir.  

Kabaca günlük kalori ihtiyacımızın %30’u proteinlerden, %30’u yağlardan ve %40’ı karbonhidratlardan sağlanmalıdır. Bu oranı tutturmaya özen gösterin.

Karbonhidratlara Dikkat Edin 

Glasemdik indeksi ve yükü fazla yiyeceklerden uzak durmaya bakın. Glisemik indeks, aynı miktarda alınan karbonhidrat üzerinden gıdaları bir karşılaştırmaya tabii tutar. Aldığımız karbonhidrat miktarının değişmesi de kandaki glikoz miktarını etkilediği için glisemik yük diye ayrı bir kavrama ihtiyaç duyulmuştur.

Örnek vermek gerekirse, karpuzun glisemik indeks değeri 72’dir. Yani oldukça yüksektir. Ancak bir kilosunda ancak 50 g karbonhidrat vardır. 1kg karpuzun glisemik yükü ise 36’dır. 

Patates de 82 glisekmik indeksle değeri yüksek bir besindir, ancak 250 gramlık bir patateste yaklaşık 40 g karbonhidrat bulunur ve glisemik yükü 32’dir. Dolayısıyla, 1 kg karpuz ile 250 g patates hemen hemen aynı glisemik yüke sahiptir diyebiliriz.

Bu hesabı formüle edecek olursak:

Glisemik Yük = Glisemik İndeks / 100 x Karbonhidrat Miktarı

Orta boy bir elma için bu hesabı yaparak örnek verelim:

Elmanın glisemik yükü = 40 (GI) / 100 x 15g = 6

Bu hesaba göre elma için düşük glisemik indekse sahip bir meyvedir diyebiliriz.

Yiyeceğiniz yiyeceklerin glisemik yükünün 19 ve altında olmasına günlük tüketimin ise 120’nin altında olmasına dikkat edin. Böylelikle Tip2 diyabet riskini azaltacağınız gibi kanınızdaki insülin hormonu sürekli yüksek olmayacağından açlık nöbetlerine girmezsiniz.

Yeterince Protein Alın

Her gün yaktığımız kalorilerin %10′u yemekleri sindirirken harcanır. Vücudumuz protein sindirimi esnasında yağ ve karbonhidratlara göre çok daha fazla enerji harcar. Yumurta, fasulye ve balık gibi yüksek proteinli besinlere diyetimizde yer vermek sindirim sırasında daha fazla kalori yaktırır ve daha uzun süre tokluk hissi verir. Kilo vermeye çalışırken protein almak bu nedenle oldukça önemlidir.

Kalsiyum, Magnezyum ve Selenyum Mucizesi

Harvard Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, günde üç öğün süt ürünleri tüketen deneklerin (1200 mg kalsiyum) %60′ının fazla kilolu olmadığı gözlemlenmiş.

Tenessee Üniversitesi araştırmacıları ise, deney katılımcılarına normal diyetlerine nazaran 500 kalori daha düşük olan bir diyet programı verdiler. Bir haftanın sonunda deneklerin yaklaşık 1 pound (453 gr) kaybettiği gözlemlendi. Araştırmacılar aynı kalori düzeyindeki diyete süt ürünleri eklediğindeyse yağ yakımının haftalık 1 pounddan 2 pounda (1kg) yükseldiği gözlemlendi. Deney sonunda Tenessee Üniversitesi, kalsiyumun vücudumuzun üretebileceği yeni yağ miktarını limitlediği sonucuna vardı.

Aynı laboratuvarda yapılan bir başka çalışmaya göreyse, günlük diyetlerine üç kase yoğurt ekleyen erkek deneklerin 12 hafta sonunda yoğurt yemeyen deneklere göre %61 daha fazla vücut yağı, %81 daha fazla karın bölgesi yağı yaktıkları gözlemlendi.

Hawaii’de yapılan bir araştırma yüksek düzeyde kalsiyum alan gençlerin daha az kalsiyum alanlara göre daha ince ve yağsız olduklarını ortaya koyuyor.

suyun önemi

Tüm bu araştırmalar ışığında şunu diyebiliriz ki, ara öğünlerinize yağsız yoğurt ekleyerek, sabah kahvaltılarında tam tahıllı gevreklerinizi düşük yağlı süt ya da yoğurtla birlikte tüketerek kilo kontrolü programınıza katkıda bulunabilirsiniz.

Magnezyum ise vücudumuzda 300’den fazla biyokimyasal reaksiyonda görev alan önemli bir mineraldir. Magnezyum enerji metabolizması ve protein sentezinde önemli bir rol üstlenir. Bu nedenle magnezyum azlığı kilo vermenizi zorlaştırabilir.

Bağışıklık sistemi, tiroid, üreme fonksiyonlarında ve protein sentezinde önemli bir fonksiyona sahip olan selenyum bedenimizi ağır metal ve diğer maddelerin toksik etkilerinden korur.

Günde En Az 2,5 Litre Su İçin

Su organik bir gıda olmadığından bedende yağa dönüşmez. Yani su içsem yarıyor sözü tamamen masaldan ibarettir. Su midede yer kaplayarak tokluk hissi yarattığı gibi metabolizmanın da hızlanmasını sağlayarak enerji tüketimini artırmaktadır. İçtiğiniz suyun alkali olmasına yani Ph4 seviyesinde olmasına özen gösterin. 2 litre su içerisine bir çay kaşığı İngiliz karbonatı veya bir bardak suya birkaç damla limon ekleyerek alkali su elde edebilirsiniz.

ebru-eryener-antrenor
Reklam

Vücudunuza İhtiyacı Olan Proteini Veriyor musunuz?

0

İdeal vücut ölçülerine kavuşmak ya da sahip olduğu fit vücudu kaybetmemek isteyen herkesin özellikle dikkat ettiği bir şey var ki, o da günlük protein ihtiyacının karşılanıp karşılanmadığı.

Vücudun gereksinimi olan günlük protein ihtiyacını karşılamak ise her zaman çok kolay olmuyor. Son yıllarda popüler olan protein diyeti programları ile kişiler kas oranlarını artırıp yağ oranlarını olabildiğince düşürmeye çalışıyorlar. Bu sayede de yağ oranı düşen ve ideal kilo hedefine ulaşan kişilerin vücudu hem daha sağlıklı hem de daha fit bir görünüm sergiliyor.

Vücudunuzdaki protein oranını artırmak adına vitamin ve mineral desteği alabileceğiniz birçok besin mevcut. Laktozsuz süt ürünlerinden salatalar, sağlıklı tatlılar, smoothieler ve sağlıklı kahvaltılıklar hazırlayarak hem sağlıklı atıştırmalar yiyebilir hem de bedeninizin ihtiyacı olan protein ihtiyacını karşılayabilirsiniz. İster meyvelerle yoğurdunuza eklemeler yapın, isterseniz sağlıklı tahıllarla karıştırdığınız sütünüzle smoothieler hazırlayın, seçim size kalmış!

Neden Proteine İhtiyacımız Var?

Protein ihtiyacı kişinin kilosuna, boyuna, cinsiyetine ve günlük aktivite seviyesine göre değişim gösterebilmektedir. Fakat yapılan araştırmalar yetişkinlerin günlük ortalama 50 g protein tüketmelerini önermektedir. Hatta kilogram başına yaklaşık 1- 1,5 g protein alım miktarı, Harvard gibi birçok önemli üniversite tarafından onaylanmıştır. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzeninde proteinin de diğer besin öğeleri gibi yemeklerden alınması tavsiye edilir.

tam-yagli-yogurt

Günlük yaşam koşullarında bazen öğün atlamak zorunda kalırız ya da yeterli beslenemediğimiz zamanlar olur. Bu tip durumlarda vücut kısa açlık dönemleri yaşayabilir.

Bu aç kalınan zaman dilimlerinde beyin bu durumu bir tehdit olarak algılar ve vücuda yağ depolama sinyali verir. Çünkü bunu kıtlık göstergesi olarak görür ve enerji kaynağı olarak yağ depolamaya başlar. Beynin yağ depolama davranışına yönelmemesi için küçük sağlıklı atıştırmalıklar tüketerek, aç kalmadan, sık ama proteini bol besinler tüketmek, fit bir vücuda ulaşma yolunda atılabilecek en önemli adımlardandır.

Yoğun bir iş temponuz varsa ve bazen pratik ama sağlıklı besinlere ihtiyaç duyuyorsanız, ara öğün olarak proteince zengin besinlere yönelebilirsiniz.

Laktoz İntoleransı Olan Kişiler Günlük Protein İhtiyacını Karşılarken Zorlanabilir!

Birçok süt ürünü yüksek protein içeriğine sahiptir ve laktoz intoleransı olan kişiler bu ürünleri tükettiklerinde rahatsızlandıklarından ötürü protein ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk yaşayabilirler.

Aslında süt ürünleri sayesinde günlük protein ihtiyacı kolayca karşılanabilirken laktoz intoleransı olan insanlar süt ve süt ürünlerini tükettiklerinde ciddi rahatsızlıklarla baş etmek durumunda kalırlar. Bu yüzden diyet listelerini başka proteinli besinler ile doldurmaları gerekebilir. Fakat son dönemlerde laktozsuz üretilen proteinli süt ve yoğurtlar sayesinde laktoz intoleransı olan kişilerin de diyet listelerinde süt ve süt ürünleri yer alabilmektedir. Modern üretim teknolojileri ile artık herkes süt ve süt ürünlerinin mucizevi etkilerinden yararlanabilmektedir!

Laktoz Tolerans Testi

Vücudunuzda laktoz parçaladığında, kanınızdaki şeker oranı yükselmektedir. Bu test kanda ne kadar şeker olduğunu analiz eder. Doktora gittiğinizde laktoz intoleransınız olup olmadığını anlamak için aç kaldıktan sonra küçük bir kan örneği alınır. Sonra laktoz oranı yüksek bir sıvı içirilir. İki saat sonra başka bir kan örneği verilir. Laktoz, kan şekeri seviyesinin yükselmesine neden olduğundan, bu örnekteki kan şekeri seviyelerinizin daha yüksek olması beklenir. Laktoz intoleransınız varsa, kan şekerinde çok az bir yükseliş yaşarsınız ve bu da laktozu sindiremediğiniz anlamına gelir (1).

Günlük Protein İhtiyacı Nasıl Hesaplanır?

İhtiyacınız olan protein miktarı kilonuza, hedeflerinize ve yaşam tarzınıza bağlıdır. Harvard Üniversitesi tarafından hareketsiz bir kişi için önerilen günlük asgari protein miktarı, kilo başına 0.8 gramdır (2). Bununla birlikte, yoğun egzersizler yapıyorsanız veya fiziksel olarak zorlu bir işiniz varsa, daha fazlasına ihtiyacınız olacaktır. Ortalama sağlıklı bir beslenme programı çoğu insan için yeterli protein sağlarken, kas geliştirme veya yağ kaybetme hedefi olan kişilerin protein alımını artırmaları yararlı olacaktır.

Reklam

Neden Sürekli Hastayım?

0

Herkes bazen kendini hasta hisseder ancak bazı durumlarda kişi, her daim veya zamanının büyük bir bölümünde hastaymış gibi hissedebilir. Bu hissiyat; mide bulantısına, sık sık üşütmeye ya da bitkinliğe neden olabilir.

Uykusuzluk, stres, anksiyete ya da beslenme yetersizliği nedeniyle kişi birkaç gün, hafta ya da aylar boyunca durmadan hasta hissedebilir.

Diğer durumlarda ise, altta yatan tıbbi bir bozukluk olabilir.

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ne (CDC) göre; 2012 yılı itibariyle Amerika’daki yetişkinlerin yaklaşık yüzde 50’sinde en az bir kronik veya uzun süreli böyle durum olduğu görülmektedir (1).

Bir kişi hamileyse veya hamile kalma dönemindeyse, günün herhangi bir saatinde ortaya çıkabilen ve beraberinde kusma da görülebilen tipte rahatsızlıklar hissedebilir.

Bu yazımda; kendini her zaman hasta hisseden bir insan için bu durumun sebepleri, belirtileri ve tedavi yöntemlerine yer vereceğim.

Hasta Hissetmenin Nedenleri, Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Aşağıda bireylerin her zaman kendini hasta hissetmesinin yaygın nedenleri, belirtileri ve her birinin nasıl tedavi edileceği ile ilgili bazı bilgiler bulunmaktadır.

1. Anksiyete

Birçok kişi anksiyeteyi hasta hissetmekle ilişkilendirmeyebilir ancak çoğu zaman bu durum, kişinin midesine vurarak hasta hissettirebilir.

Anksiyetesi olan bir kişi, mide bulantısı hissedebilir veya daha sık hastalandığını fark edebilir. Çünkü anksiyete, bağışıklık tepkilerini zayıflatır.

Diğer anksiyete bozukluğu belirtileri arasında şunlar yer almaktadır:

  • Terleme
  • Nefes darlığı
  • Baş dönmesi
  • Hızlı kalp atışı
  • Titreme

İnsanların, endişe duymaları normaldir. Bir kişi sürekli endişeli hissettiğinde ve bu durum günlük yaşamın önüne geçtiğinde, bir doktor ile anksiyete bozukluğu konusunda konuşmak isteyebilir.

Bir kişi 6 aydan daha fazla bir süre boyunca hemen hemen her gün kendini endişeli hissediyorsa kişiye, yaygınlaşmış anksiyete bozukluğu (YAB) teşhisi koymak mümkün olabilir (2).

Bir kişinin kaygısı sosyal temas veya hijyenik olmayan yerler gibi belirli durumlara özgüyse, spesifik bir anksiyete bozukluğu veya fobisi olabilir.

Anksiyete Bozukluğu Nasıl Geçer?

Anksiyete ve anksiyete bozuklukları, tedavi edilmesi mümkün olan problemlerdir. Olası anksiyete bozukluğu tedavisi seçenekleri şunlardır:

  • Yaşam tarzı faktörleri, ilişkiler veya ilaçlar olası anksiyete nedenini çözmede etkili olabilir.
  • Bilişsel davranışçı terapi (CBT) veya kişilerarası terapiyi (IPT) içerisinde bulunduran psikoterapi veya konuşma terapileri.
  • Bir doktorla konuşmak ve beta bloke ediciler gibi ilaçlar kullanmak (3).

2. Kronik Stres

Hayatın belirli dönemlerinde, stres deneyimlemek tamamen normal bir durumdur ancak bunun sürekli hale gelmesi zihin ve bedeni büyük ölçüde etkileyebilir.

Keder, şok veya travmatik deneyimlerden kaynaklanan aşırı stres de insanları fiziksel olarak etkileyebilir.

Stres; bağışıklık sistemini, sinir sistemini, hormonları ve kalp fonksiyonlarını etkilediği için kronik veya aşırı stresi olan kişiler, birçok farklı belirtiye sahip olabilir.

Kronik stresin diğer belirtileri arasında şunlar yer almaktadır:

  • Enerji eksikliği,
  • İshal, karın krampları, bulantı ve kabızlık gibi sindirim problemleri,
  • Uykusuzluk veya uyumakta zorluk,
  • Anksiyete,
  • Kas ağrısı veya sertliği,
  • Baş ağrısı,
  • Soğuk algınlığı, grip ve idrar yolu enfeksiyonları (İYE) gibi daha sık görülen enfeksiyonlar,
  • Sosyal faaliyetlere veya ortamlara katılma arzusunda azalma başlıca göstergeler arasında yer alır.

Kronik Stres Tedavisi

Kronik stresi tedavi etmenin tek kesin yolu, altta yatan nedeni ele almak ve değiştirmektir. Bununla birlikte birkaç yaşam tarzı alışkanlığı, stresi ve belirtilerini büyük ölçüde azaltabilir.

Stresi yönetmek veya azaltmak için birçok geleneksel ve alternatif tedavi yöntemi mevcuttur.

Kişinin, sahip olduğu stresli hali tedavi etmede kullanabileceği iyi yollar şunlardır:

  • Üzgünlüğe neden olan çatışma kaynaklarını çözmek.
  • Olabildiğince sık düzenli egzersiz yapmak.
  • Açık havada iyi bir zaman geçirmek.
  • Yoga, meditasyon, derin nefes alma ve rehberli vizualizasyon gibi farkındalık ve stres atma egzersizleri yapmak.
  • İşle ilgili sorunları veya bitmemiş işi eve getirmekten ve evle ilgili sorunları ise işe taşımaktan kaçınmak.
  • Özellikle çizim, yazma, resim veya müzik gibi yaratıcılığı destekleyen stres azaltıcı bir hobi edinmek.
  • Aileden ve arkadaşlardan destek ve anlayış istemek.
  • Bir akıl sağlığı uzmanından yardım almak.

3. Uyku Eksikliği

Düzgün, düzenli uyku zihinsel ve fiziksel sağlık için önemlidir. Bir kişi kronik olarak uykudan mahrum kaldığında, kendini hep hasta hissedebilir (4).

Birçok kronik tıbbi durum genellikle her iki durumun semptomlarını şiddetlendirerek uykuya müdahale edebilir.

Kronik uyku yoksunluğu ya da yeterli uyku eksikliğinin yaygın belirtileri arasında şunlar vardır (5):

  • Gündüz uykusuzluğu,
  • Genel yorgunluk,
  • Konsantre olmada veya verilen görevleri tamamlamada zorluk çekmek,
  • Asabilik ve anksiyete,
  • Daha sık enfeksiyonlar ve daha uzun iyileşme süresi,
  • Depresyon şeklinde sıralanabilir.

Uyku Eksikliği Tedavisi

Uyku yoksunluğunu iyileştirmenin yaygın yolları şu şekildedir:

  • Uyku ve uyanma takvimi (hafta sonları bile) ayarlamak ve ona bağlı kalmak.
  • Elektronik eşyalar gibi yatak odasındaki rahatsız edici kaynakları uzaklaştırmak.
  • Uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu, anksiyete ve kronik ağrı gibi uykuyu engelleyen durumlar için tedavi aramak.
  • Enerji içeceklerinden ve çok fazla kafeinden kaçınmak.
  • Yoga, meditasyon, sıcak banyo veya bir kitapla, yatmadan önce rahatlamak uyku kalitenizi artırabilir.

4. Kötü Beslenme ve Dehidrasyon

Dehidrasyon, yetersiz beslenme veya kötü beslenme, her biri vücuda stres uygular. Uygun miktarda besin ve hidrasyonun kronik eksikliği, aşağıdakiler dahil birçok soruna neden olabilir:

  • Kronik yorgunluk ve halsizlik,
  • Baş dönmesi veya denge kaybı,
  • Konsantrasyon zorluğu,
  • Zayıf bağışıklık sağlığı ve uzun iyileşme süresi,
  • Kilo kaybı bu problemlerin başlıcalarıdır.

Kötü Beslenme ve Dehidrasyon Tedavisi

Günlük önerilen su tüketim miktarı; kişinin yaşına, cinsiyetine, hamilelik durumuna ve hastalığına bağlı olarak değişmektedir. Çoğu insanın günde en az 6 ila 8 bardak su içmesi gerektiği sıkça söylenmektedir (6).

Yetersiz beslenmeyi tedavi etmek ve önlemek için insanlar aşağıdakiler de dahil olmak üzere besin bakımından zengin, sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzenine sahip olmalıdır:

  • Kepekli tahıllar,
  • Bütün meyve ve sebzeler,
  • Kuru fasulye, mercimek ve nohut gibi bakliyatlar,
  • Yağlı balıklar, sızma zeytinyağı, çoğu kuruyemiş, bütün yumurtalar, avokado ve bitter çikolata gibi sağlıklı yağ içeren besinler diyet listenizde bulunmalıdır.

5. Zayıf Hijyen

Zayıf hijyen (özellikle de oral), birinin sürekli hasta hissetmesine neden olabilecek çeşitli semptomlara neden olabilir. Zayıf hijyen, bakterilerin çoğalmasını ve gelişmesini kolaylaştırarak enfeksiyona neden olabilir.

Deri; vücudun, bakteri ve virüs gibi enfeksiyonlara neden olabilecek şeylere karşı doğal engelidir.

Vücudun yıkanması ve kıyafetler ile yatakların temiz tutulması, bakterileri uzak tutmaya ve doğal, sağlıklı bakteri topluluklarının kontrol altında tutulmasına yardımcı olabilir.

İnsanların diş etlerinde çok fazla kan damarı vardır. Bu kan temini; kronik, tedavi edilmeyen diş eti enfeksiyonlarının vücuda yayılabileceği anlamına gelir. Şiddetli diş eti hastalığı ayrıca, çeşitli tıbbi durumlarla ilişkilendirilmiştir (7).

Hijyensizlik Nasıl Giderilir?

Vücudun, kıyafetlerin ve yatak takımlarının düzenli olarak yıkanması, zayıf hijyenle ilgili çoğu enfeksiyonun tedavisine ve önlenmesine yardımcı olur. Ağız hijyeni alışkanlıklarını uygulamak tedavinize yardımcı olabilir ve diş eti enfeksiyonları ile hastalıklarına yakalanma olasılığını büyük ölçüde azaltır.

İyi ağız hijyeni alışkanlıkları arasında şunlar yer almaktadır:

  • Florürlü diş macunu ile günde en az iki kez fırçalama ve düzenli olarak diş ipi kullanmak.
  • Düzenli diş muayenesi olmak ve temizlik yaptırmak.
  • Sigarayı veya tütün ürünlerini kullanmayı bırakmak.
  • Şekerli yiyecek ve içeceklerden kaçınmak.

6. Alkol, Kafein, Uyuşturucu Madde veya İlaçlar

Alkol, kafein, eğlence amaçlı uyuşturucu maddeler ve birçok reçeteli ilacın uykuya negatif etki ettiği bilinmektedir. Bu durum, genel olarak hasta olma hissine yol açabilir.

Uyarıcı veya yatıştırıcı olarak işlev gören kimyasalların aşırı kullanımı veya uzun süreli kullanımı, bazı zihinsel ve fiziksel problemlerin oluşumuna neden olabilir.

Peki, Ne Yapmalı?

Kişi, özellikle akşamları veya yatmadan önce içlerinde bu kimyasallar bulunan içeceklerden, yiyeceklerden ve ilaçlardan uzak durmalıdır.

Kafeinin ve şekerin, bir insanın nasıl hissettiği üzerinde güçlü bir etkisi olabileceğini aklınızda bulundurmanız önemlidir.

Eğer kişinin belirtilerine reçeteli ilaç neden olduysa, alternatif bir yol bulmak için sağlık uzmanıyla konuşmalıdır.

7. Bağışıklık Koşulları

Otoimmün koşullar bağışıklık sistemini zayıflatır ve enfeksiyon, soğuk algınlığı ve grip gelişimini kolaylaştırır. Bu durum; kronik bağışıklık rahatsızlığı olan kişilerin, kendilerini daha sık hasta hissetme eğiliminde oldukları ve hastalıklardan kurtulmaları için daha uzun zaman gerekebileceği anlamına gelmektedir.

İnsanların sürekli hasta hissetmelerine neden olabilecek yaygın bağışıklık sistemi rahatsızlıkları şunlardır:

  • Deri veremi,
  • HIV,
  • Çölyak hastalığı,
  • İltihaplı bağırsak hastalığı (IBS),
  • Astım,
  • Artrit,
  • Alerjiler,
  • Tip 1 diyabet,
  • Çoklu skleroz,
  • Graves hastalığı şeklinde sıralanabilir.

Otoimmün durumlar; yorgunluk, döküntü, uykusuzluk ve mide-bağırsak problemleri gibi birçok belirtiye neden olur (8).

Bağışıklık Problemi Tedavisi

Otoimmün bir durumla ilgili semptomları tedavi etmenin tek yolu, tıbbi tedavi aramak ve var olan durumu izlemektir.

Bağışıklığınızı güçlendirecek multivitaminler için tıklayın!

8. Enfeksiyona Maruz Kalma

Diğer insanlarla çok fazla sosyal teması olan kişiler, daha çok virüs ve bakteri gibi enfeksiyonlara neden olan şeylere maruz kalır.

Aşağıdaki durumlarda insanlar daha fazla enfeksiyona maruz kalabilir:

  • Çocuklarla çalışmak.
  • Sağlık sektöründe çalışmak.
  • Yurtlarda olduğu gibi diğer insanlarla yakın mesafede yaşamak.
  • Çok seyahat etmek ya da sıkça toplu taşıma araçlarını kullanmak.

Enfeksiyonu Önleme Yolları

Bir kişi her zaman sosyal temastan kaçınamaz ancak, enfeksiyon riskini azaltmak için aşağıdaki teknikleri kullanabilir:

  • Sık sık el yıkamak.
  • Bulaşıcı hastalığı olan birine yakın olduğunda yüzünü korumak.
  • El dezenfektanları kullanmak.

9. Kansızlık (Anemi)

Kansızlığı olan kişiler, kanlarında oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerinin bir parçası olan hemoglobine yeterli miktarda sahip değillerdir. Bu kişilerin dokuları ve hücreleri yeterince oksijen almadığı için düzgün çalışamazlar.

Aneminin sık görülen belirtileri arasında şunlar bulunmaktadır:

  • Bitkin hissetme ve kolayca yorulma,
  • Konsantrasyon zorluğu,
  • Nefes darlığı,
  • Soluk ten semptomlar arasında yer alır.

Kansızlık Tedavisi

Kansızlığı tedavi etmenin en kolay yolu, beslenme düzeninizde birtakım değişiklikler yapmak veya demir takviyeleri kullanmaktır.

Demir minerali açısından zengin yiyecekler şunlardır:

  • Koyu, yeşil yapraklı sebzeler,
  • Fasulye, mercimek ve baklagiller,
  • Tavuk, balık ve sığır eti,
  • Kuruyemiş ve tohumlar,
  • Yumurta,
  • Kahverengi veya yabani pirinç,
  • Güçlendirilmiş tahıllar ve ekmek ürünleri demir alımınızı artırabilir.

Oluşabilecek Komplikasyonlar

Kendini her zaman hasta hisseden insanların iş veya okulu aksatma ya da günlük aktiviteleri daha az yapma ihtimalleri daha yüksektir. Bu, özellikle kişinin kronik bir durumu olduğunda geçerlidir.

Kronik durumlar ayrıca, anksiyete duygularına neden olabilir ve düzenli uyku, egzersiz ve sosyalleşme gibi sağlık için önemli olan faaliyetlere etki edebilir.

Spesifik komplikasyonlar, bir nedene bağlı olmasına rağmen kendini sürekli hasta hisseden ve semptomları düzelmeyen kişilerde depresyon, anksiyete veya yorgunluk problemleri gelişebilir.

Ne Zaman Doktora Görünmeli?

Bir veya iki haftadan fazla süre boyunca kendisini hasta hisseden herkes, tıbbi bir yardım almalıdır.  Doktor, hastalığın nedenini anlayabilir ve tedavi sağlayabilir. Ayrıca, belirtileri azaltabilecek yaşam tarzı değişiklikleri veya tedaviler önerebilir.

Buna ek olarak, uzun süren hastalıklar hakkında bir doktorla konuşmanız önemlidir. Çünkü bu sayede doktor, problemin altında yatan tıbbi koşulları ekarte edebilir veya tedavi edebilir.

Bağışıklık sisteminizi hızlıca güçlendirmenizi sağlayacak 10 takviye için tıklayın!

Reklam

Rüya Çift: Jason Statham ve Rosie Huntington

0

Önümüzdeki Temmuz ayında oğulları 2 yaşına basacak olan Jason Statham ve Rosie Huntington-Whiteley çifti, kırmızı halının rüya çiftlerinden biri!

Aksiyon ve macera filmlerinin oturmuş yüzü Jason ile Victoria’s Secret’ın göz kamaştıran modellerinden Rosie, birlikteliklerinin 10. yılında, katıldıkları her galada bakışları üzerlerine çekmeye devam ediyor. Hem stilleri hem vücut ölçüleri hem birbirlerine bakışları herkesi büyülüyor.

Bu ikonik çifte bir göz atmak bu ünlü isimleri daha iyi tanımak istedik…

Sadeliğin Şıklığı: Rosie

1987 doğumlu olan 32 yaşındaki Rosie, FHM’nin “Dünya’nın En Seksi Kadınları” listesinde 2011 yılında 1. sırayı almış bir isim. Asıl olarak model olan ancak son yıllarda filmlerde de boy göstermeye başlayan Huntington 2010’da Transformers: Dark of The Moon ile oyunculuk konusunda da çalışmalar yapmaya başladı. Onu en son 2015’de Mad Max: Fury Road’da izledik. Rosie Huntington Instgram’da oldukça aktif isimlerden biri ve 9,5 milyonu aşkın takipçiye sahip.

Her ne kadar Victoria’s Secret’ın defilelerinde birbirinden renkli, oyunlu, şahşahalı kostümler ve çamaşırlar ile boy gösteriyor olsa da, o da çoğu VS modeli gibi günlük hayatında sadelikten yana. İngiltere’nin Plymouth şehrinde doğup büyümüş olması, ailesinin baron kökenli olması kendi stiline de yansımış.

View this post on Instagram

@versace x @britishgq =

A post shared by Rosie HW (@rosiehw) on

Huntington’ı galalarda ve kırmızı halıda genellikle çılgın mini elbiselerle değil, uzun, dar, sade kumaşlar içerisinde görüyoruz. Kıyafetlerindeki detaylar genellikle pelerinler, kol ve sırt detayları oluyor. Boyu ve modelliği, kıyafetleri çok iyi bir şekilde taşımasına yardımcı oluyor.

Rosie Huntington Mayıs ayında gerçekleşen Met Gala 2019’da giydiği kollarından geriye doğru pelerin gibi uzanan aksesuarı ile özellikle vegan kesimin oldukça tepkisini çekti. Oscar de la Rante tasarımı olan elbisesinin 3 milyon adet deve kuşu tüyü ile kaplı olduğunu instagramda takipçileri ile paylaşan Rosie büyük bir linç girişimi içerisinde kaldı. Sevenleri de dahil olmak üzere hayvanseverler ünlü modelin bu bilgiyi övünürcesine paylaşmasından ciddi bir şekilde rahatsız oldu.

Aksiyon Filmi Denildiğinde Akla İlk Gelen İsim

Statham da bir İngiliz ve Shirebrook’da doğdu. Kariyeri onu oyunculuğa sürüklese de başlangıçta fit vücudu sayesinde spor model olarak medya dünyasının önüne çıktı.

Şu an da son filmi The Meg ile gündemde olan Jason, Fast and Furios (namıdiğer Hızlı ve Öfkeli) serisi ile aksiyon filmlerinin demirbaşı haline geldi. Jason Statham filmleri 7’den 70’e oldukça geniş bir izleyici kitlesine sahip.

Karizmatik yapısı ile birçok kadını kendine hayran bırakan Statham’ın asıl çıkışını yaptığı ve ona Hollywood’un kapılarını açan filmler ise Guy Ritchie’nin yönetmenliğini yaptığı Lock, Stock and Two Smoking Barrels ve Snatch. Özellikle Snatch’de canlandırdığı “Turkish” karakteri ile kariyerini ivmelendiren Statham, bizim gözümüzden kaçmadıysa, içerisinde kovalamacalar, patlamalar ve silahlar olmayan bir filmde oynamadı. Ama kabul etmeliyiz ki 1967 doğumlu ünlü aktörün oyunculuğu bu filmlere çok yakışıyor.

View this post on Instagram

Mechanic Resurrection

A post shared by Jason Statham (@jasonstatham) on

51 yaşındaki Statham kariyeri boyunca Benicio del Toro, Sylvester Stallone, Dolph Lundgren, Brad Pitt gibi aktörlerle aynı filmlerde çalıştı, Guy Ritchie’nin en çok tercih ettiği oyunculardan biri oldu Léon filminin yönetmeni Luc Besson’un The Transporter filminde yer aldı.

Genellikle Jason da günlük giyiminde sadelikten yana. Kot pantolonu üzerine düz bir kazak ile yılının 4’te 1’ini tamamlıyor dersek yalan olmaz. Galalarda ise Rosie’nin yanında sönük kalıyor dersek ayıp olur. Jilet gibi takım elbisesi ile basının karşısına çıkıyor!

View this post on Instagram

Dads movie premiere. So proud of you j. ❤️

A post shared by Rosie HW (@rosiehw) on

İkonik Çift

Rosie Huntington ve Jason Statham’ın yaş farkı (az buz değil 19 yaş) özellikle başlarda çok fazla tepki çekse de ikili 10 yıldır birlikte ve 2 sene öncesinde bir oğulları oldu. 2016 yılında nişanlanan çift artık kırmızı halının en sevilen çiftlerinden biri. Muhtemelen de en karizmatik ve şık çifti. İkili Los Angeles, Beverly Hills’de birlikte yaşıyor.

Reklam

Kas Kaybı (Atrofi) Neden Olur?

0

Kas Kaybı Nedir?

Kas atrofisi, kasların yavaş yavaş azaldığı ve yıprandığı durumu ifade eder. Kas kaybının temel nedeni fiziksel aktivite eksikliğidir. Kas kaybı bir hastalık veya sakatlığın kol veya bacağınızı hareket ettirmenizi zorlaştırdığı veya imkansız hale getirdiği zaman gerçekleşebilir (1).

Atrofik kasların bir diğer belirtisi ise bir kolun diğer koldan daha küçük görünmesi olabilir. Kas atrofisi yaşadığınızı düşünüyorsanız, en kısa zamanda doktorunuza başvurmanız gerekir. Doktorunuz hangi tedaviye ihtiyacınız olduğunu belirleyecektir. Bazı durumlarda kas kaybı, uygun bir diyet, egzersiz veya fizik tedavi ile tersine çevrilebilir.

Kas Atrofisi Belirtileri Nelerdir?

Aşağıdaki durumlar, kas atrofiniz olabileceğine işaret eder:

  • Kollarınızdan veya bacaklarından birinin diğerinden belirgin şekilde daha küçük olması
  • Bir uzuvda belirgin bir zayıflık yaşamak
  • Çok uzun zamandır fiziksel olarak etkin olmamak

Kas atrofisine sahip olabileceğinizi veya normal şekilde hareket edemediğinizi düşünüyorsanız, tam bir tıbbi muayene olmalısınız. Çünkü tedavi gerektiren tanı konmamış bir durumunuz olabilir. Doktorunuz size uygun diyet ve egzersiz seçenekleri sunacaktır.

Kas Atrofisinin Nedenleri Nelerdir?

kas-atrofisi

Eğer gün içerisinde hareketli değilseniz, kullanılmayan kaslar kaybedilebilir. Bu problem sonra bile, sıklıkla egzersiz ve beslenmeyle ters çevrilebilir. Atrofi, yatağa bağlıysanız veya tıbbi bir durumdan dolayı bazı vücut kısımlarını hareket ettiremiyorsanız da olabilir.

Örneğin astronotlar, birkaç gün ağırlıksızlığın ardından bir miktar kas atrofisi yaşayabilirler. Kas atrofisinin diğer nedenleri arasında şunlar bulunmaktadır:

  • Uzun süre fiziksel aktivite eksikliği,
  • Yaşlanma,
  • Alkolle ilişkili miyopati, uzun süre aşırı alkol kullanma nedeniyle kaslarda ağrı ve halsizlik,
  • Yanıklar,
  • Yırtık bir rotator kılıf veya kemik kırılması gibi yaralanmalar,
  • Yetersiz beslenme,
  • Omurilik veya periferik sinir yaralanmaları,
  • İnme (felç),
  • Uzun süreli kortikosteroid tedavisi sebepler olarak listelenebilir.

Bazı hastalıklar da kasların yıpranmasına neden olabilir veya hareketi zorlaştırarak kas atrofisine neden olabilir. Bunlardan bazıları ise aşağıda sıralanmıştır:

  • Lou Gehrig hastalığı olarak da bilinen amyotrofik lateral skleroz (ALS), istemli kas hareketini kontrol eden sinir hücrelerini etkiler.
  • Dermatomiyozit, kas zayıflığına ve ciltte kızarıklığa neden olur
  • Guillain-Barré sendromu, sinir iltihabına ve kas güçsüzlüğüne yol açan otoimmün bir hastalıktır.
  • Multipl skleroz, vücudun, sinirlerin koruyucu kaplamalarını tahrip ettiği otoimmün bir hastalıktır.
  • Musküler distrofi, kas zayıflığına neden olan kalıtsal bir hastalıktır.
  • Nöropati, bir sinir veya sinir grubuna zarar vererek duyu veya işlev kaybına neden olur.
  • Osteoartrit, eklemlerde hareket azalmasına neden olur.
  • Polimiyozit, enflamatuar bir hastalıktır.
  • Romatoid artrit, eklemleri etkileyen kronik inflamatuar bir hastalıktır.
  • Spinal musküler atrofi, kol ve bacak kaslarının yıpranmasına neden olan kalıtsal bir hastalıktır.

Kas Atrofisi Nasıl Teşhis Edilir?

Doktorunuz komple tıbbi geçmişinizi soracaktır. Onlara eski veya yakın zamandaki yaralanmaları ve önceden teşhis edilmiş tıbbi durumları anlatmanız gerekir. Kullandığınız ilaçları bir liste haline getirin ve belirtilerinizin ayrıntılı bir tanımını yapınız. Doktorunuz ayrıca teşhise yardımcı olmak ve bazı hastalıkları ekarte etmek için sizden aşağıdaki testleri isteyebilir ve bu testlerin sonuçlarına bağlı olarak sizi bir uzmana sevk edebilir:

  • Kan testleri,
  • Röntgen filmi
  • Manyetik rezonans görüntüleme (MRI),
  • Bilgisayarlı tomografi (BT) taraması,
  • Sinir iletim çalışmaları,
  • Kas veya sinir biyopsisi,
  • Elektromiyografi (EMG) incelemeleri yapılabilir.

Kas Atrofisi Nasıl Tedavi Edilir?

atrofi-tedavi

Bir kas hastalığı olan atrofinin tedavisi, tanı ve kas kaybınızın ciddiyetine bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu süreçte altta yatan temel tıbbi durumun ele alınması gerekir. Kas atrofisi için yaygın olarak uygulanan tedaviler şunlardır:

  • Egzersiz,
  • Fizik tedavi,
  • Ultrason tedavisi,
  • Cerrahi müdahale,
  • Beslenme değişiklikleri iyi sonuçlar yaratabilmektedir.

Önerilen egzersizler, hareketleri kolaylaştırmak için şu egzersizleri içerebilir. Fizyoterapistler size egzersiz yapmanın doğru yollarını öğretebilir. Hareket etmekte sorun yaşıyorsanız, fizyoterapist sizin için kollarınızı ve bacaklarınızı hareket ettirebilir.

Ultrason tedavisi, iyileşmeye yardımcı olmak için ses dalgalarını kullanan noninvaziv bir işlemdir. Ayrıca tendonlarınız, bağlarınız, cildiniz veya kaslarınız çok gerginse ve hareket etmenizi önlüyorsa cerrahi müdahale gerekebilir. Bu duruma kontraktür bozukluğu denir.

Kas atrofiniz kötü beslenmeden kaynaklanıyorsa cerrahi işlem kontraktür deformitesini düzeltebilir. Yırtık bir tendon kas atrofisine neden olabilir, ancak ameliyatla bu sorun da düzeltilebilir (2). Bu süreçte doktorunuz size doğru bir şekilde beslenmenizi önerecek ve gerekirse uygun besin takviyelerini tavsiye edecektir.

Reklam

Zumba Egzersizleri ile Göbek Yağı Eritme Rehberi

1

Göbek eritmek için zumba yapmayı denediniz mi? Zumba gibi dans, aerobik ve kardiyo bileşiminden oluşan antrenmanları özellikle spor yapmaktan çok fazla hoşlanmayan kişiler tercih edebilir. Zira zumba, düzenli bir şekilde kalori yakmanıza ve karın bölgenizdeki yağları eritmenize yardımcı olabilecek en eğlenceli aktivitelerden biri!

Eğer fitness ve ağırlık kaldırma gibi sporlarla uğraşıyorsanız da zumba yapabilirsiniz. Koşu bandı üzerinde dakikalarınızı harcamak yerine grup dersi yapmayı tercih edenler için zumba iyi bir kardiyo seçeneğidir.

Zumba göbek eritir mi?

Peki zumba ile yağ yakmak ne kadar mümkün? Bu sorunun birçok bilimsel cevabı var. Biz bu cevapları bugün sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Zumba Nedir?

Zumba, zayıflamak için uygulayabileceğiniz eğlenceli bir kardiyo egzersizidir.

İçerisinde klasik aerobik hareketlerini, oryantal tınılarını, hip-hop çalışmaları, latin dans ve reggeaton hareketlerini bol bol içerir. Temposu takip edilebilen, genelde kolayca ritmi yakalanabilen şarkılar ve step tahtası eşliğinde gerçekleştirilir. Özellikle kadınların ilgisini çeken zumba, gününün 1 saati spor yapmak isteyen ama bunu bir türlü eğlenceli hale getiremeyen kişiler için idealdir.

Ülkemizde de zumba dersleri oldukça yayılmış durumdadır. Artık gideceğiniz spor salonlarının çoğunda zumba grup dersleri mevcut!

Size en yakın zumba dersini nerede alabileceğinizi görmek için tıklayın.

Zumba Göbek Eritir mi?

Elbette! Ancak burada kalori yakımını daha iyi anlamak gerekir çünkü kalori yakmak zayıflamanızı sağlayacak olan etmendir. Her gün zumbaya 1 saat ayırıyor olmanız kesinlikle kilo vereceğiniz anlamına gelmez. Ne yazık ki zumba yaparken kalori açığı oluşturmanız ve beslenmenizi de kontrol altında tutmanız gerekir. Eğer her gün beslenme ile aldığınız kaloriler zumba ile yaktığınız kalorilerden az kalırsa otomatik olarak kilo vermeye ve göbek eritmeye başlarsınız. Bu durum tüm sporlar için geçerlidir.

Zumba göbek eritir mi?

Bilimsel kaynakların bazıları zumbanın göbek eritme konusunda oldukça başarılı olduğunu göstermiştir ki düşünürseniz dansçıların neredeyse tamamı oldukça fit vüctlara sahiptir ve zumba da bir dans çeşidi gibi görülebilir.

American Council on Exercise tarafından yayımlanmış olan bir araştırmada sağlıklı 19 kadının zumba yaparken dakikada 9,5 kalori yakabildiği gözlemlenmiştir (1).

Bu da sağlıklı bireylerin zumba ile 1 saatte yaklaşık 570 kalori yakabileceğine dair bir fikir vermektedir.

Başka bir araştırma orta ve ileri seviye zumbanın 1 saat içerisinde 300 ile 900 kalori yakmamıza yardım edebileceğini göstermektedir (2).

Journal of Obesity’de 2011’de yayımlanan bir araştırmada zumbanın yağ yakımı konusunda yavaş antrenmanlara göre çok daha etkili olduğu söylenmektedir (3).

Göbek eritmek için zumba yapıyorsanız bacak bölgenizdeki selüliti azaltmak için de harekete geçmelisiniz! Selülit probleminin önüne geçebilmek için “Evde Yapabileceğiniz En İyi 6 Selülit Önleyici Egzersiz” yazımızı okuyabilirsiniz.

Ne Sıklıkta Zumba Yapmalısınız?

Haftada 3 gün 300-400 kalori yakabileceğiniz zumba egzersizleri uygulamak sağlıklı ve düzenli bir şekilde yağ yakmanıza yardımcı olabilir. Bu miktar, American Counsil on Exercise tarafından da önerilmektedir (4). Hem vücudunuzu yıpratmamış hem de eğlenceli bir aktivitede yer almış olursunuz.

Zumba göbek eritir mi?

Ancak haftada 2-3 gün zumba ve ağırlık egzersizini birlikte uygulamak bölgesel zayıflama konusunda size ciddi şekilde fayda sağlayabilir. Ağırlık derslerini buraya not düşmemizin sebebi ise yağ yakarken kaslarınızı şekillendirmeye yardımcı olabilecek olmasıdır. Yoksa eğer kas görünümünü istemiyorsanız sadece zumba ile ilerleyebilirsiniz.

Zumbada ne kadar kalori yakacağınız aşağıdaki etmenlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir:

  • Yaş
  • Kilo
  • Fitness seviyesi (spora yeni başlayan biri misiniz yoksa zaten spor ile iç içe misiniz?)
  • Genetik
  • Egzersizin seviyesi (basitten ileri seviyeye sizi ne kadar zorladığı)

Evde Zumba Yapmak Çok Basit!

Zumba evde yapılabilecek kilo verdirici kardiyo egzersizlerinden biridir.

İnternette birçok zumba videoları bulunuyor. Videoları evinizde kendiniz de uygulayabilirsiniz. Göbek eritmek gerçekten zor değil. İnternette göbek eritme aleti aramak yerine sadece dans ederek bile kalori yakabilirsiniz.

Reklam