İçkilerin olumsuz etkileriyle baş etmek için büyük ihtimalle bütün kocakarı ilaçlarını denediniz ve hatta daha fazla içmeye bile bir şans verdiniz. Ancak Kore’de yapılan yeni bir araştırma, çarenin kuşkonmazda olduğunu söylüyor.
Jeju National Üniversitesi uzmanları, karaciğer hücrelerini kuşkonmaz özüne maruz bıraktığında şu sonucu elde ettiler: Sarhoşluk semptomlarının azalması için önemli bir işlem olan, alkolü bedene metabolize etmekle sorumlu iki enzim iki kat daha fazla çalıştı. Aynı zamanda kuşkonmazın karaciğeri, alkolün toksik saldırılarına karşı koruduğu da ortaya çıktı. Mümkün olduğunca içmemeye çalışın ancak içecek olursanız da de şunu deneyebilirsiniz:
Evde Deneyin: İçkiyle aranızı iyi tuttuğunuz bir gecenin sabahında aç karnına kuşkonmaz (asparagus officinalis) yiyin.
Jet lag harika bir yolculuğun kötü bir yan etkisi olabilir ve bir hafta boyunca uyku düzeninizi alt üst edebilir…
Beth Israel Deaconess Tıp Merkezi’ndeki (Boston) araştırmacılar, 24 saatte jet lag’i atlatabileceğiniz bir yol keşfettiler. Tek gereken, hızlı bir perhiz yapmanız…
Yani bir başka deyişle, bir gün boyunca hiçbir şey yemeyeceksiniz.
Araştırma ekibi, Bilim dergisinin 2008 yılında yayımlanan bir sayısında vücudun ana zamanlayıcısı olarak görev yapan ışığa bağlı saati geçersiz kılacak “yiyecek bağlantılı bir saat” keşfettiklerini anlatıyor. Olay şöyle işliyor:
Beynin suprachiasmatic nucleus (SCN) olarak bilinen hipotalamusundaki bir grup hücre, vücudun ana biyolojik saati olarak görev yapıyor. SCN gözlerden aydınlık-karanlık döngüsü hakkında sinyaller alıyor ve bu bilgiyi dorsomedial nucleus olarak bilinen hipotalamusta uyku, beslenme, faaliyet hatta hormon döngülerini düzenleyen bir grup hücreye aktarıyor.
Araştırmacılar, 24 saatlik perhiz döngüsünden sonra gelen beslenmenin SCN’yi geçersiz kıldığını ve vücudun yemek zamanlarından hareketle belirlenen günlük ritimlerini sıfırladığını keşfetti. Kısacası bir daha uzun yolculuğa çıkacağınız zaman 16-24 saat aç kalın, ardından yeni zaman dilimini esas alarak tekrar yemek yiyin.
Çok hoş bir durum değil belki, ama bir haftalık sersemlikten iyidir.
Hastayken antrenmanlarınız sekteye uğrayabilir. Grip ve soğuk algınlığı geride kalmış bile olsa, mikropların nerelerde pusu kurduklarını bilmekte yarar var…
Yakınlarda yapılan bir çalışma, mikropların en az 24 saat yaşayabildiği evimizden daha uzağa bakmamıza gerek olmadığını söylüyor! University of Virginia (Charlottesville) araştırmacıları, 16 evde, çeşitli yüzeyler üzerinde yaptıkları testler sonunda, tüm soğuk algınlıklarının yarısına sebep olan ‘rhinovirus’ (nezle mikrobu) buldular.
Denekler, evlerinde son 18 saattir dokunmuş oldukları 10 yer gösterdiler ve araştırmacılar virüsü avlamak için DNA testlerini kullandılar. Aşağıdaki grafik, dokunulmuş olarak gösterilen yerlere hangi oranda virüs bulaşmış olduğunu gösteriyor.
36 milyondan fazla Amerikalı migrenden muzdarip. Semptomları rahatlatmada hangi besinin yardımcı olduğunu tahmin edebilir misiniz?
Cevap: Çikolata.
Missouri Devlet Üniversitesi’nden (Springfield) bilim adamları, Uluslararası Baş Ağrısı Topluluğu’nun (International Headache Society) Philedelphia’da düzenlediği 14. Uluslararası Baş Ağrısı Kongresi’nde bir rapor sundu. Bilim adamları kakaonun, beyindeki iltihap önleyici bileşenlerin seviyesini yükselttiğini ve iltihaplanma sonrası süreci baskıladığını; bunun özellikle migrenle ilişkili bölgede gözlendiğini açıkladı.
Kakao oranı yüksek (%60 ya da üstü) siyah çikolata bulmaya çalışın. Peynir, tiramin içeriğinden dolayı baş ağrısını arttırabilir.
Pek çok doktor, fazla ağırlık kaldırmanın gözlerde, göz içi basıncını arttırdığı ve glakom hastalığına yol açabileceği yönünde uyarılarda bulunmaktadır…
Oysa kısa süre önce yapılan bir araştırma bunun aksini ortaya koymuştur. Bench press, overhead press, lat pulldown, barbell curl ve leg press egzersizlerini, tek tekrarda kaldırabilecekleri maksimum ağırlıkla yapan deneklerin her iki gözündeki IOP(Göz içi basınç)’lerindeki ortalama azalma yüzde 15 oranındadır.
Tüyo: Eğer göz doktorunuz size ağırlık kaldırmanın IOP nedeniyle gözler için zararlı olduğunu söylerse kendisine yapılan yeni araştırmaya göre hiçbir sorun olmadığını söyleyebilirsiniz.
National Central Üniversitesi (Tayvan) araştırmacıları, 30 erkek sürücüye 90 dakikalık bir yolculuk esnasında 2 kilometrede bir tepki zamanı testi uyguladı…
Fizyoloji ve Davranış dergisinde yayımlanan sonuçlara göre, 80 dakikalık sürüşten sonra, deneklerin tepki zamanında 0,3 saniyelik gecikme görüldü. Bu belki büyük bir değişim gibi görünmüyor; ancak bu süre, saatte 100 kilometre hızla yol alırken fren mesafenize 9 metre ekleyerek kaza riskini arttırıyor.
O nedenle, uzun yolda araba sürerken 80 dakikada bir mola verin veya sürücü değiştirin.
D vitaminine neden ‘güneş vitamini’ denildiğini hiç düşündünüz mü? Siz öyle sanıyor olsanız da bu sorunun cevabı, vitaminin güneş ışınlarında saklı olduğu kadar basit değil. Esas öğrenilmesi gereken nokta, neredeyse bütün besinlerde bulunmasına rağmen D vitamini eksikliğinin nasıl bu kadar yaygın olabildiği…
Bağışıklık sisteminin çalışmasında ve düzenlenmesinde önemli rol oynayan, bu nedenle bahar ve kış ayları boyunca yeterli miktarda tüketilmesi daha da önemli hale gelen D vitamini; havaların soğumaya başladığı bu günlerde gündemimize taşınmaya başladı bile. Biz de bu yazımızda D vitamini takviyesinin önemini vurgulayıp nasıl kullanılması gerektiğine dair kritik bilgiler vermeye çalıştık.
Yalnızca bağışıklık sistemi için değil kemik gelişiminden depresyon
ve bunalım etkilerini azaltmaya, kilo kontrolü sağlamadan yara iyileşmesi ve
saç dökülmesine kadar pek çok işleve sahip olan D vitamini; düzenli olarak
vücuda kazandırılması gereken bir besindir. Bunun için de her vitamin ve
mineral desteği için olduğu gibi bu vitaminde de doğal yollar gözetilmelidir.
D vitamini; ringa balığı, somon, istiridye, karides ve benzeri deniz canlıları ile yumurta sarısı, mantar gibi gıdalarda diğer besin maddelerine oranla daha fazla bulunsa da vücudun ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde değildir. Aynı zamanda özellikle deniz canlıları bir yandan da yağ oranı yüksek besin maddeleri oldukları için kilo kontrolü ve sağlıklı öğünler yaratmak adına sık tüketilmesi tavsiye edilmeyen yiyeceklerdir. Bu nedenle ultraviyole güneş ışınları, cilde nüfus ettiğinde D vitamini sentezini tetikleyerek vücutta yüksek oranda vitamin D üretimini sağlayan en etkili kaynaklardan biri haline gelir. Ancak güneş, mevsim koşulları sebebiyle yeterli miktarda göremediğimiz gibi çok fazla maruz kaldığımızda çeşitli cilt sorunlarına da sebep olabilen kısa ömürlü bir kaynaktır. Tüm bu nedenlerden dolayı vücudun gereksinimini doğal yollardan karşılayabilmek için D vitamini takviyesi yapılmalıdır.
Hangi Mevsimde Alınmalı?
Vücuda doğal yollarla yapılabilecek en sağlıklı ve etkili D vitamini takviyesinin güneş ışınları yardımıyla gerçekleştiği göz önünde alındığında, mevsimin önemli bir faktör olduğu çok açık. Çoğu zaman yılın yarısında bile göremediğimiz güneş, sonbahar ve kış aylarında bizimle kalsa bile soğuk havalardan dolayı vücudumuzun büyük bir bölümü kapalı olacağı için ultraviyole ışınlardan faydalanmak pek mümkün değil. Bu nedenle vücudumuzdaki D vitamini seviyesini ideal ölçüde tutabilmek için takviye almak neredeyse şart. Bu nedenle vitamin takviyesi için Ocak, Şubat, Mart ayları ile büyük oranda güneşsiz geçen sonbahar aylarını; yani Eylül, Ekim, Kasım aylarını tercih edebilirsiniz. Eğer yaz ve ilkbahar aylarında da güneş ışınlarına fazla maruz kalamadığınız bir coğrafyada yaşıyorsanız, tüm yıl boyunca düzenli olarak vücudunuza takviye sağlamalısınız.
Yemeklerden Önce Mi Sonra Mı Tüketilmeli?
D vitamininin vücudumuzda depolanmasında görevli olan organlar yağ dokuları ve karaciğerdir. Yağda çözünen vitamin, bağırsak duvarlarından geçerek kan dolaşımına karışan yağ küreciklerinde emilir ve vücuda kazandırılır. Buna göre oluşturulan teori, vitamin D’nin yağ içeren yemeklerle birlikte alındığında daha kolay ve hızlı bir şekilde vücut tarafından emildiğidir. Bu nedenle D vitamini takviyesinin yemeklerden önce, sonra veya yemek sırasında alınıp alınmadığından çok, yağ oranı en yüksek öğünde tüketilip tüketilmediği önem kazanır. Günün hangi öğününde daha fazla yağ tüketiyorsanız o öğünde D vitamini takviyesi alarak, diğer öğünlere kıyasla emilim oranını yaklaşık olarak %32 artırabilirsiniz (1).
Sabah Mı Akşam Saatlerinde Mi?
Uyku bozukluklarıyla ilişkisi olduğu düşünülen vitamin D’nin, kobaylar üzerinde yapılan araştırmalar sonucu beynin uykuyu düzenleyen bölümlerine etki ettiği tespit edildi. Daha sonra insanlar üzerinde yapılan klinik çalışmalar ise vücutta oluşan D vitamini eksikliğinin uyku kalitesini düşürdüğü, vitamin seviyesi artırıldığında ise hem uyku hem de nörolojik semptomlarda iyileşmeler görüldüğü not edildi (2). Durum böyle olunca D vitamini takviyesinin günün hangi saatinde alınması gerektiği de tartışma konusu oldu. Çalışmalar 60 yaş üstü denekler üzerinde yapılmış olsa da uyku düzenini tehdit etmemesi, sağlıklı ve kaliteli bir uyku deneyimi sağlayabilmek için takviyenin akşam saatlerinde ya da yatma saatine yakın bir saatte alınmamasında fayda vardır.
Her Gün Mü Alınmalı Belli Zamanlarda Mı?
Yetişkin bir birey için günlük D vitamini ihtiyacı yaklaşık olarak 500 ile 2000 UI aralığındadır. Çoğu zaman bu oranın çok azını vücudumuza alırız. Sadece 15 – 20 dk güneşe maruz kaldığımız süreçte bile vücudumuzun hemen kızarıp tepki vermesinde de anlayabileceğimiz gibi D vitamini depolamak o kadar kolay değildir. Ancak suda çözünen bir besin olarak vücuda alındığında kolay kolay kabolmayan, uzun sür depolanabilen bir yapıya sahiptir. Bu nedenle D vitamini takviyesinin her gün alınması şart değildir. Her gün almak yerine haftalık ve aylık periyotlara bölerek tüketmek vitamin verimliliğini artıracaktır.
Tufts Ünivesitesi’ndeki (Boston) Jean Mayer USDA Human Nutrition Research Center on Aging’de yapılan bir araştırmaya göre, B-6 vitamini ya da pyridoxine, kalp sağlığı konusunda önemli bir rol oynamaktadır. B-6’nın ana görevlerinden biri DNA’nın onarılmasını desteklemektir. American Journal of Clinical Nutrition’ın 2010 tarihli baskısında bilim insanları, kanındaki pyridoxal-5-phospate seviyesi, aktif B-6 vitamini formu en yüksek olan deneklerin, C-reactive protein ve kalp hastalığıyla ilişkili enflamatuvar faktörlerinde yüzde elli azalma gözlendiğini ifade etmişlerdir. B-6 yönünden zengin olan besinler; biftek, havuç, tahıllar, süt ürünleri, yumurta, balık, baklagiller, bezelye, patates ve ıspanaktır. Tüm ihtiyacınızı karşılamak için bir adet B-kompleks takviyesi alabilirsiniz, size B6’nın da dahil olduğu pek çok B vitaminini sağlayacaktır.
Ayrıca İsveç’te yapılan bir araştırmaya göre, sahip olduğunuz diş sayısı doğrudan kalp sağlığınızla ilgilidir. Araştırmacılar 7600’den fazla periodontal rahatsızlığı olan kadın ve erkeği 12 yıl boyunca incelemişlerdir. Bu araştırma sürecinde ölen 600’ünün ölüm nedenine baktıkları zaman 10 ya da daha az dişi olanların, 25’den daha fazla dişi olanlara kıyasla koroner kalp hastalıklarına yakalanma risklerinin yedi kat daha fazla olduğunu görmüşlerdir. Özellikle yaşınız ilerledikçe ağız sağlığına daha fazla özen gösterin ve kalp hastalıkları riskinizi azaltın.
Spor salonunda bulunma nedenlerinize ilişkin listenize, şimdi korkusuzluğu da ekleyebilirsiniz…
Bilim insanları College of Wooster (Ohio)’da 50 deneğin yaklaşan sesleri dinlemelerini ve bu seslerin tam önlerine geldiğini düşündüklerinde bir düğmeye basmalarını istediler.
Araştırmacılar formda ve güçlü olmak ölçeğinde en düşük sıralarda yer alan deneklerin güçlü deneklere oranla, gelen sesi daha tutarlı ve çok daha kısa süre içerisinde değerlendirdiklerini ortaya çıkardılar.
Ancak daha zayıf olan grup, kendilerinden uzaklaşan sesler konusunda hata yapmadı. Bilim insanları bu durumun, biz av durumunda olduğumuzda avcılardan kaçmaya yardım etmek için gelişmiş bir güdü olduğuna inanıyorlar; bu güdü bugün bile daha zayıf olan bireylerin tehlikelerden kaçmasına yardımcı olabiliyor.
Yani farklı bir açıdan bakarsak, bazen savaşmanız gerekiyor. Bazı şeyler asla değişmiyor!
Kaynak:Acoustical Society of America Meeting, Portland, Oregon, 2009