Genetiğiniz ya da kendinize koyduğunuz hedefleriniz ne
olursa olsun, sıkı çalışmalarınızın karşılığını almak istiyorsanız vücut geliştirme beslenmesinin
kurallarını iyi bilmeniz şart. Tamam da beslenme
dediğiniz oldukça karmaşık bir durum aynı zamanda. Karbonhidratlar, proteinler,
vitaminler, mineraller, yağlar, ha bir de öğün zamanlaması, kreatin ve raf raf egzotik takviye
derken insanın aklı karışabiliyor
Bir durun o zaman. Yiyecek ve takviyelerin mayın tarlasında
sizi sapasağlam götürecek esaslı beslenme tüyoları hazırladık. Burada
hazırladığımız kapsamlı dosya doğruluk ve etkililik testlerinin süzgecinden
geçmiş olan, uygulaması kolay kurallardan oluşuyor. Siz irileşirken aradığınız
cevaplar burada.
Proteini Kısın
Amerika Spor Tıbbı Okuluna göre, aktif bir yaşantı eşliğinde
tüketilmesi gereken doğru protein
miktarı vücut ağırlığının her bir kilosuna mukabil 1,7 gramdır. Bu da 90kg
ağırlığındaki bir adam için 160 gram demektir. İyi haber? Protein masrafınız
biraz düşecek.
Kompleks Karbonhidrat
Seçin
Kompleks karbonhidratlar (uzun şeker zincirlerinden
oluşurlar) kolay hazmedilip yavaş yanan karbonhidratlardır. Basit karbolara
göre daha uzun süre enerji sağladıkları için vücut yağı olarak depolanmaları
daha zordur. Vücut ağırlığınızın her bir kilosu için günde 5g kadar ve
ağırlıkla sebze, makarna, patates, pirinç ve yulaf gibi kaynaklardan karbonhidrat alın.
Yağınızı Bilin
Özellikle tekli doymamış olmak üzere doymamış yağ içeren gıdalar fiziklerine düşkün insanlar için daha
iyidir. Balık ve keten tohumu yağında bulunan Omega 3 yağ asitleri kas dokusu inşası için uygun hormonal bir
ortam oluşumunda çok önemlidir. Zeytin, avokado,
kuruyemiş, çekirdek ve kanolda bulunan diğer doymamış yağlar da birçok kas
dostu artı sağlar. Zayıflamaya çalışmadığınız zamanlarda günlük beslenmenizin
%15-20’si yağ olsun.
Yemek Yaparken Yağ
Oranına Dikkat Edin
Dikkatli yiyecek seçiminin yanı sıra yağ miktarını kontrol
altında tutmanın en iyi yolu dikkatli yemek yapmaktır. Pişirdiğiniz yemeklere
ilave yağ katmamaya çalışın. (Etin üstüne her defasında bir kaşık tereyağı
koymak zorunda mısınız?) Ayrıca pişmiş yemeklerdeki görülen fazla yağları çekip
alın. Kızartmaktansa ızgara her zaman daha sağlıklıdır.
Kalori Sayın
İster irileşmeye ister incelmeye çalışıyor olun hiç fark
etmez: İşin ucunu kaçırmamak için kalorilerinizi sayın. Aldığınız kalori artışı
aşırı olmasın. Devam kalori seviyeniz ne olursa olsun, bu sayıya 350-500 kalori ekleyin. Ayrıca her ay kendinizi
tartıp çok fazla kilo almanıza ya da vermenize göre 100 kalori
(karbonhidrattan) ekleyin ya da eksiltin.
Yediğinizi Tartın
Makrolarınızı kontrol altında tutmak için yemeklerinizi evde
tartın. “Gerçekten mi?” diye sorduğunuzu duyar gibiyiz. Evet, gerçekten.
Mesela, 2 yemek kaşığı (20 gram) fıstık ezmesinde 190 kalori ve 16 gram yağ
vardır. Eğer tartmazsanız bir kaşık daha yer ve fazladan 100 kalori daha
alırsınız. Çok fazla görünmüyor olabilir ama bize güvenin; o küçük eklentiler
zamanla gelişiminizi sarsarak özellikle de istemediğiniz bölgelerde fazla
yağlanmaya yol açabilir.
Su İçin
Düzenli su içmek
besinlerin kan dolaşımında hareket etmesini ve kas hücrelerine taşınmasını
sağlar. Ne kadar içilmesi gerektiğine gelince: Tıp Enstitüsü erkeklerin günde
13 bardak su içmesini öneriyor. Ama bir dikişte değil! Güne yaymanızda fayda
var.
Akıllıca Yumurta Tüketin
Yumurta harika bir protein kaynağıdır, sarısında bol
miktarda besin vardır. Ancak iri boy bir yumurtada 6 gram protein ve yağ
vardır. O yüzden yumurtanın sadece akını yemenizi öneriyoruz. Beş adet bütün
yumurta tüketmek tek öğünde 30 gram yağ demek.
Whey Protein Kullanın
Yeni bir haber sayılmaz. Özellikle de bulking yaparken whey protein sayesinde sisteminize
neredeyse sıfır yağ ile 25-30 gram protein alabiliyorsunuz. Ayrıca çoklu bir analiz
raporuna göre, direnç antrenmanları protein ile desteklendiğinde kas boyutu ve
kuvvetinde artış yaşanır.
Antioksidan Alın
Antioksidanlar, yoğun
antrenmanlar sırasında ve sonrasında meydana gelen serbest radikalleri
kısıtlayarak kas kaybının engellenmesine yardımcı olabiliyorlar. 400-800 IU E
vitamini, 500-1000 mg C vitamini ve 200 mkg selenyum (selenyum mayasından) almaya bakın. Ayrıca günde 5-6
porsiyon sebze-meyve tüketin.
Metabolizmamızın en fazla ihtiyaç duyduğu, yaşam kaynağımız
su, hayatın temel taşı. %60 ila 70’i sudan oluşan bir bedenin içinde, tüm
sistemlerin uygun bir şekilde çalışmasını sağlamak adına vücut su oranını
korumak oldukça önemli.
Sağlıklı bir kişinin günlük içmesi gereken su miktarı 1,5-2 litredir. Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel çözücüsü olan suyun faydaları da saymakla bitmez. Hücre ve dokuların yapılarının korunmasında görev aldığından cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur. Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler ve vücut direnci ile bağışıklığının güçlenmesini sağlar, vücut ısısının düzenlenmesine yardımcı olur. Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesinde de söyleyecek bir çift lafı vardır.
Fazla suyun yararı
yok zararı var
Su içmenin vücuda etkisi her zaman pozitif değildir. Su her şeyi ile sağlık demek olsa da fazla su içmenin hiçbir mantığı olmadığını da belirtmemiz gerek. Yapılan çalışmalar, vücudun ihtiyacından fazla su tüketiminin sağlık açısından herhangi bir faydası olmadığını gösteriyor. Üstelik, gereğinden fazla miktarda su tüketmek, su zehirlenmesine bile yol açabiliyor.
Her şeyde olduğu gibi, su içme meselesinde de doğru oranı
bulmak önemli. Sıcak havalarda günlük içilmesi gereken su miktarını elbette ki
arttırıyor. Ve tabi bir de fiziksel
aktivite, bedeninizin ihtiyaç duyduğu su oranını yükselten sebeplerden
biri. Peki o zaman doğru miktar ne olmalı?
Vücudun
susuz kalmaması için salonda çok su içmek gerekli mi?
Bazı kişiler susamadıkça su içmekten kaçınır ya da gün içinde tüketilen çay kahve, meyve suyu gibi içeceklerin susuzluğu giderdiği yanılgısına kapılarak sıvı ihtiyaçlarını bu şekilde karşıladıklarını düşünürler. Fakat sıvı tüketiminin olması gereken sağlıklı yolu su tüketmek. Gün içinde düzenli olarak ve doğru miktarda su içtiğinizde bedeninizi yapacağınız antrenmana da hazırlamış olursunuz.
Kısacası sıvı alımının (hidrasyon) en iyi vakti antrenman
öncesidir. Hatta gün içerisinde vücudunuza ihtiyacınız olan suyu verdiyseniz,
spor yapmadan önce suya yüklenmenize de gerek kalmaz. Tabii bu antrenman sırasında su içemezsiniz anlamına
gelmez. Buradaki önemli nokta, antrenmana başlamadan önce hücrelerinizde
yeterince su olması gerektiğidir. Antrenman sırasında susarsanız su elbette içebilirsiniz
ancak bu, vücudun hidrasyonu için yeterli olmayacaktır. Gün içerisinde zaten su
içiyorsanız salonda kana kana su içmenize gerek kalmayacaktır. Böylece ½ veya 1
litre kadar suyu antrenman öncesinde içmeniz, gerekli hidrasyonu sağlamanız
için kâfi olacaktır.
Amerika Spor Tıbbı Üniversitesine göre: “Ön hidrasyonun
amacı hücreleri aktiviteye hazırlamak ve normal plazma elektrolit seviyelerini
düzenlemektir. Ön hidrasyonun aktiviteye başlanmadan en az birkaç saat önce
olması gerekir ki vücut sıvıları emebilecek vakit bulsun. Yani susuz kalmadan
antrenmandan tam randıman almak istiyorsanız, salona gitmeden birkaç saat önce
yeterince sıvı almış olmanız gerekir.”
Yeterli hidrasyonun sağlanması için ne kadar su içilmeli sorusunun cevabı, antrenman ve çalışma koşullarına göre değişiklik gösterebilir. Mesela hava %90 nemli iken dışarıda veya 38° sıcaklıkta çalışıyorsanız, doğal olarak daha çok su içmeniz gerekir. Vücudun antrenman sırasında susuz kalmaması için ne kadar su içilmesi gerektiğini belirlemek için, “ter oranınızı” hesaplamanız önerilir. Profesyonel atlet değilseniz %100 kesin bir rakama gerek yoktur. Kabasını bilin yeter. Antrenmandan önce ve sonra tartılıp ağırlığınızı ölçün. İkisi arasındaki farkı toplam vücut ağırlığınızın yüzdesine çevirin. İdeal ağırlık kaybı %2 civarındadır. Kaybedilen her bir kilo, 250 ml tere tekabül eder. Fazlasını attıysanız antrenmana susuz başlamışsınız demektir ve bu farkı antrenman sırasında su içerek kapatmanız gerekir.
Uyku ile daha çabuk toparlanmanızı
ve büyümenizi sağlayacak 11 tavsiye ile karşınızdayız. Adım adım uygulayın.
Kesintisiz Sekiz Saat Uyuyun
Sihirli rakamımız sekiz. Yorucu
bir günden sonra dokuz da iyi sayılır ama dokuz saatten uzun uyumak uykunun
faydalarını ortadan kaldırabiliyor. Sekiz saatten az uyuyan herkeste uykusuzluk problemine benzer sonuçlar görülmeye
başlar. (Bazı insanlar genleri sayesinde altı saatle de idare edebiliyorlar ama
sizde olduğunu varsaymayın, çok enderdir) Kesintisiz sekiz saat uyuyarak her
biri önemli olan uyku aşamalarının hepsini birden tamamlayın. Mesela, REM
aşamasında rüya görürüz, ancak bu
aşama aynı zamanda istemli kaslarımız tamamen gevşeyip toparlanmaya başlarlar.
Eğer REM uykusu aşamasını
tamamlayamazsınız, sağladığı faydalardan yararlanamazsınız.
Uyumadan Önce Hafif Bir Şeyler Yiyip İçin
Orta büyüklükte bir yemek hazımsızlık yaşatarak uyku kalitesini
düşürebilir. Uyku sırasında metabolizma
yavaşladığı için de aldığınız kaloriler daha çok vücut yağı olarak depolanır. Ayrıca
uyumadan önce bir bardaktan fazla su içerseniz, gece tuvalet için kalkmak
zorunda kalabilirsiniz. Uyumadan önce yenebilecek en ideal şeyler kazein içeceği ve birkaç bademdir.
Her gün aynı saatte uyuyup aynı
saatte uyanın. Ayrıca aynı antrenman ve
beslenme planını uygulayın. Böylece vücudunuzun doğal zaman çizelgesi
oluşacaktır. Uyku vaktinizi veya beslenme ve antrenman saatlerinizi büyük
farkla değiştirirseniz, uykuya dalmanız gittikçe zorlaşacaktır.
Öğleden Sonra Şekerleme Yapın
Uyku yetersizliğini ortadan
kaldırmak için öğleden sonra (ikindi vaktinde) yarım saat şekerleme yapın. Bu dilimde vücudun sirkadyan ritmi düşüp enerjisi
azaldığından yapılacak en iyi şey uyumaktır; bu dilimde antrenman yapmak,
sınava veya toplantıya girmek de kötü bir tercih olacaktır. Gerekirse ışığı
kesmek için göz bandı takın.
Uyumadan önce çay kahve ve kola gibi içecekler
tüketmemeniz gerektiğini zaten biliyorsunuzdur. Ancak bilmiyor olabileceğiniz, dünyanın
en çok tüketilen psikoaktif uyaranı olan kafein
5-7 saat boyunca etkin kalabilir. Yani akşam altıda 150 mg kafein alırsanız,
gece yarısı ışıkları söndürdüğünüzde vücudunuzda hâlâ aktif olan 75 mg kafein
olacak demektir. Bu da uykuya dalmanızı güçleştirecek, uykunuzu hafif ve
düzensiz kılacak ve sonuç olarak da sağlıklı uyumanızı engelleyecektir. Öğleden
sonra mümkün mertebe kafein tüketmeyin.
Serin kalın.
Uykuyu getiren en ideal sıcaklık
18 derecedir. O yüzden odanız daha sıcaksa ince şeyler giyin. Ayrıca suyun
sakinleştirici gücüne ek olarak, uykudan önce alınan sıcak duş da duştan çıkar
çıkmaz vücut sıcaklığını düşürerek daha kolay uyumanızı sağlıyor.
Ergenlerin sirkadyan ritimleri,
yetişkinlere nispeten uykuya daha geç dalıp daha geç uyanmalarını sağlayan bir
yapıdadır. Ergenlerin ayrıca daha çok uykuya ihtiyaçları vardır. 16
yaşlarındayken gece yarısından sonra uyuyup sabah dokuzlara kadar uyanmamanızın
sebebi budur. Ergenleri dokuzdan önce uyandırıp derse girmeye zorlayan okul
sistemleri bu yüzden ergenlerde uyku problemlerine yol açar. Sevgili ergenler:
Vücudunuzun sirkadyan ritmini dinleyin ve mümkün mertebe 8-9 saat uyku çekmeye
bakın.
ZMA Alın.
Uyku sırasında hormon seviyelerinizi canlandırmak için
son öğünden sonra ZMA alın.
Kendinizi Kapatın
Işıkları söndürmeden önce bedenen
ve zihnen rahatlamaya çalışın. Stres
yaratan şeylerden uzak durun. Yatakta kitap okumak veya sakinleştirici bir
podcast dinlemek melatonini yükselterek uykuya dalmayı kolaylaştırıyor.
Uykuya dalmanın imkânsız olduğu
özel durumlar dışında uyku hapı
kullanmayın. Bu hapların getirdiği uyku aslında yapay olup doğal uykunun
sağladığı onarıcı güçten yoksundurlar. Doğal uyku hapı diye satılan melatonin tablet da aslında
tesirsizdir. İkiye kadar saydıktan sonra uykuya dalıyorsanız muhtemelen plasebo etkisi yüzündendir. Çünkü
melatonin uyku getirmez, sadece uykunun geldiği vakti düzenler. Melatonin haplarını
uzak uçak yolcuklarına çıktığınızda sirkadyan ritminizi değiştirmek için
kullanabilirsiniz. Uçuş sersemliğini (jetlag) minimize edecektir.
LED Işık Hayatınızdan Çıksın
20. yüzyılla birlikte hayatımıza
giren akkor ışıklar yüzünden daha
geç yatmaya başladık; dünyanın kendi ekseni etrafından dönerek oluşturduğu gece
gündüz döngüsüne aykırı davranmaya başladık. 21. yüzyılda çıkan LED ışık ile birlikte ise bu durum
biraz daha kötüleşti. Akkor ışıklara nispeten, LED ışıklar mavi tayfı
(bilgisayar ekranları, telefonlar ve birçok modern TV tarafından üretilirler)
gün ışığını taklit ederek melatonin salınımını engelliyor ve uykuya dalmamızı
erteliyor. LED ekran uyumadan en az
iki saat önce söndürmek ve uyuduğunuz sürede telefonunuzun mavi ışığını
karartan ya da loşlaştıran bir uygulama kullanmak akıllıca olacaktır.
“Sekiz saat uyumam gerektiğini
biliyorum ama bazen sadece altıyla yetiniyorum. Bazen o kadar meşgul oluyorum
ki! Ama böyle zamanlarda bir saat şekerleme yapıyorum. Şekerleme yapmaya
bayılırım! Harika bir şey.
-Phil Heath
Uçaklar, Trenler ve Otomobiller
“Seyahat insanın uyku düzenini
mahvediyor. Neyse ki ben uçak olsun, tren olsun, otomobil olsun her yerde
uyuyabiliyorum. Spor salonuna asla uykusuz gitmiyorum. Her antrenmanıma
maksimum kuvvet ve enerjide gitmeye çalışıyorum.”
-Flex Lewis
Farklı Düzen
“Diğerlerine göre farklı bir uyku
düzenim var. Ben hep geç saate kadar ayakta kalırım. Gecenin ikisi olmadan
uykum gelmiyor ki bu yüzden sabah 10’a kadar yataktan çıkmıyorum. Benim işime
yarayan uyku düzeni bu ama sekiz saat uykumu kesinlikle alıyorum.”
Beslenmenin sağlıklı bir yaşamın anahtarı olduğu artık birçoğumuz tarafından bilinen bir gerçek. Sporu hayatının bir parçası haline getirenler içinse, sağlıklı olduğu kadar fit bir vücuda giden yolun da temelinde doğru beslenme yatıyor. Ancak tıpkı fitness hakkında doğru bilinen yanlışlar olduğu gibi sağlıklı beslenme konusunda da bazı hatalı görüşler ortada dolaşmakta.
Kilo verdiren ve kilo aldıran yiyecekler diye bir şey yoktur!
Hiçbir besin yediğiniz zaman sizin için yağ yakamaz. Hiçbir besin de yer yemez yağ olarak depolanamaz. Kilo almak ve kilo vermek çok basit bir matematiktir.
Vücudumuzun fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için, tıpkı arabanın çalışmak için benzine ihtiyaç duyması gibi, besinlerden alacağı enerjiye ihtiyacı vardır. Bütün gün yataktan çıkmasanız, hareket etmeseniz bile vücudunuzun hayati iç organlarının çalışabilmesi için enerjiye ihtiyacı vardır. Buna Bazal Metabolizma Hızı (Basal Metabolic Rate/BMR) denir. Bu hız yaşa, cinsiyete, boya ve kiloya göre değişir. Bu, gün içerisinde hiç kıpırdamasanız dahi vücudunuzun hayati fonksiyonlarını yerine getirebilmek için harcadığı minimum enerji miktarıdır. Yani başka bir deyişle hayatta kalabilmek için almanız gereken minimum kalorimiktarıdır da diyebiliriz.
Ek olarak gün boyu yaptığımız her
şey için ekstra enerjiye/kaloriye ihtiyaç duyarız. Bu ihtiyacı da eklediğimiz
zaman elde edilen sonuca ise Günlük Harcanan Toplam Enerji/Kalori (Total
Daily Energy Expenditure/TDEE) denir. Bu enerjiyi besinlerden kalori
olarak alırız.
Sonuç olarak bahsettiğim basit matematik
şu şekilde işler:
Gün içerisinde, günlük harcadığınız toplam kalori/enerji (TDEE) kadar kalori alırsanız kilonuzu korursunuz.
Gün içerisinde, besinlerden aldığınız kalori/enerji > günlük harcadığınız toplam kalori/enerjiden (TDEE) fazla ise kilo alırsınız.
Gün içerisinde, besinlerden aldığınız kalori/enerji < Günlük harcadığınız toplam kalori/enerjiden (TDEE) az ise kilo verirsiniz.
Her ikisi de aslında tamamen
bizim hayatta kalabilmemiz adına mucizevi bir işleyiştir. Vücudumuz
fazladan aldığı besinleri, besin bulamadığı zamanlarda kullanabilmek adına yağ
olarak depolar ve biz buna kilo alma deriz. Alınan besinlerin yetmediği
durumlarda ise önceden depo edilen yağları yakarak vücudumuz, kendisi için
gerekli enerjiyi sağlamaya çalışır ve biz kilo verme deriz.
Yani kilonuzu etkileyecek faktör
ne yediğiniz değil ne kadar yediğinizdir!
Beden ve ruh sağlığınız için hiçbir besin grubunu hayatınızdan
çıkarmayın!
Her ne kadar kilo alacağınıza ya da vereceğinize karar veren kalori olsa da nasıl hissedeceğinize ve nasıl görüneceğinize karar verecek olan makro ve mikro besin öğeleridir.
Bu besin öğeleri vücudunuzun fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için hayati önem taşır. Sağlığınız için minimum almanız gereken miktarların altına düşmemeniz gerekir.
İşte ne yediğiniz yalnızca bu değerleri tutturabilmek adına önemlidir. Bu yüzden sadece sağlıklı yiyecekler yeme (Clean Eating) takıntısı yapıp anlamsız yere ruh sağlığınızı bozmayın. Sağlığınız için bu rakamları tutturduğunuz sürece ne yediğiniz nasıl göründüğünüzü asla etkilemez.
Az yiyerek kilo vermek değil oldukça çok yiyerek kilonuzu korumak
marifet!
Metabolizma hızı (Metabolic
Rate), vücudumuzun aldığımız besinleri enerjiye dönüştürme/yakma
kapasitesidir. Metabolizmamız, biz ne kadar çok yer ve bu yediğimizi
enerji olarak kullanırsak o kadar hızlı olur. Ne kadar az yersek de o kadar
yavaş. Bu sistem de aslında yine insanlığın her koşulda hayatta
kalabilmesi adına mucizevi bir işleyiştir.
İnsanlığın besin bulamadığı durumlarda, vücuduna alabildiği besin miktarıyla hayatta kalabilmesi için, vücut metabolizma hızını yavaşlatır ve alınan kalorileri tutumlu bir şekilde kullanmaya ve yetirmeye başlar. Buna metabolik adaptasyon (metabolic adaptation) denir. Yani siz hesapladığınız kilonuzu korumak için günlük almanız gereken kalori miktarından (TDEE) daha az yemeye alıştırdıysanız vücudunuzu, bu sağlıklı bir metabolizmaya sahip olmadığınız ve bu önerilen sağlıklı miktarı yediğiniz takdirde kilo alacağınız anlamına gelir. Neden daha fazla yiyerek kilonuzu koruyabilecekken, daha az yiyerek kilo alasınız?
Kilo vermek için diyete başlamadan
önce mutlaka metabolizma hızınızı olması gerektiği sağlıklı rakamına
getirin ve elbette hiçbir besinin metabolizmanızı hızlandıracağını düşünmeyin. Sadece bazı besinlerin
sindirilmesi esnasında vücut, daha çok enerji/kalori harcar. Fakat inanın bana,
bu kayda değer bir kalori miktarı değildir.
Asla bir başkasının ne yediğiyle ne kadar yediğiyle ilgilenmeyin!
Bu dört maddede bile görmüş olmalısınız ki, tıpkı egzersizde olduğu gibi beslenmede de bütün koşullar ve sonuçlar kişiden kişiye değişir. O yüzden bir başkasının yedikleri kendisine kilo verdirirken, size aldırabilir.
Sağlıklı ve fit olma yolunda hevesle attığınız ilk
adımda fitness mutlaka uğramanız
gereken bir durak. Fakat fitness ile ilgili herkesin bir fikri var. Üstelik
internet ve sosyal medya, bilir kişi
yorumları yapmaktan çekinmeyen pek çok insanlar dolu. Bunca bilgi yığınının
arasında neyin doğru neyin yanlış olduğunu kavrayabilmek ve doğru yolu
izleyebilmek ise haliyle çok zor.
Fitness’a başladıktan ve kendi bedeninizi tanıyarak bir rutin oluşturduktan sonra, doğru egzersizin nasıl olacağını kendiniz de çözmeye başlayacaksınız ve belki de kendi fitness doğrularınızı bulacaksınız. Yine de söz konusu doğru egzersiz yapmak olduğunda değişmeyecek birkaç doğru vardır. Bunları bilerek yola çıkarsanız, başarısız olma ihtimalinizi de azaltırsınız.
Bölgesel zayıflama ya da bölgesel incelme diye bir şey
asla asla asla yoktur!
Bu ilk kabul
etmeniz gereken gerçektir. Göbeğinizin veya basenlerinizin gitmesini,
bacaklarınızın incelmesini istiyorsanız, yapmanız gereken tek şey kilo
vermektir. Tek başına göbek eritme
yöntemleri ile mucizevi bir şekilde göbeğinize elveda diyemezsiniz.
Her insanın
yağ kütlesinin biriktiği yer farklıdır. Kiminin belden aşağısı kilo alır,
kiminin yağı direk karnında toplanır. Kilo
verme sürecinde ise önce ilk aldıkları yerlerden verirler. Dolayısıyla
rahatsız oldukları bölgelerinin zayıflaması diğer yerlerden uzun sürer. Bu
dönemde hep “Her yerimden memnum da şu göbeğim bir türlü gitmiyor.” diye
de hayıflanılır Ve sanılır ki mekik çekerek o göbek eriyecek. Ya da
internette göbek eritme hareketleri
veya basen inceltme hareketleri
aranır, onları yapınca da her şey hallolur sanılır.
Oysa ki durum
bu şekilde işlemez. Asla bölgesel olarak yağ kaybetmeniz, zayıflamanız,
incelmenız mümkün değildir. Herhangi bir incelme isteniyorsa kilo kaybı
şarttır. Amaç ise bu kiloyu yağdan vermektir. Kas vücudunuza şekil verir,
yağ ise bunun üzerini kaplar. Kilo verdiğinizde (yağ verdiğinizde) kalanın kas
olmasını bekleriz. Eğer kilo kaybettiğinizde altta bir kas yok ise ya da çok
hızlı bir şekilde kilo vererek kas da kaybettiyseniz, evet zayıflarsınız, fakat
düz bir popo, sallanan kollar, kası gözükmeyen bir karın, ve oturunca yayılan
bir bacak ile karşı karşıya kalırsınız.
Kısaca
şekilli, çıkık olmasını istediğiniz yerleri kas ile doldurmalı, minimum diyet
ve minimum kardiyo ile de yağdan kurtularak incelip, sıkılamalısınız. Yani kas
ile içi boşalan deriyi doldurmazsanız sarkık bir görünümünüz olur. 45 kilo bile olsanız!
Sıkılaşmak ve dolayısıyla incelmek sadece bu şekilde gerçekleşir.
Bir vücudun sıkı ve şekilli olması tamamen kas ile
ilgilidir!
Kas yapabilmek içinse belli bir dirence karşı
güç göstermeniz gerekir. Basit şekilde örneklemek gerekirse, tenis
oynarken topun size doğru gelen gücüne karşı raket ile vuruşunuz, voleybolda
topa vuruşunuz, basketbolda topu atışınız, yer çekimine karşı sıçrayışınız,
ağırlık kaldırışınız, pilateste lastiklerin direncine uyguladığınız karşı güç,
reformer da aletin direncine gösterdiğiniz karşı gücün hepsi bu duruma bir
örnektir.
Tıpkı bu örneklerde olduğu gibi herhangi bir dirence karşı güç
uygulayarak kas geliştirebilirsiniz. Kas
geliştirmek deyince kadınların aklına malesef “erkek gibi
olmak” geliyor. Sizi şu konu da
temin etmek isterim ki doğal yollardan sıradan bir kadının erkek gibi aşırı
kaslanması asla mümkün değildir. Victoria’s Secret mankeni gibi zayıf gözükmek isteseniz
de zayıf değil ama
sadece fit gözükmek isteseniz de ya da daha kıvrımlı ve belirgin kaslar
isteseniz de sistem aynı şekilde işler. Karşı bir güçle çalışmak zorundasınızdır! Çünkü sıkı ve
şekilli bir vücudun tek yolu kas oranınızı arttırmaktan geçer. Yani sadece kardiyo aletlerinin (koşu
bandı, eliptik, bisiklet…) üzerine çıkarak asla istediğiniz vücuda
sahip olamazsınız.
Tartıdaki rakamla asla takıntılı olmayın!
Fit olduğunuz sürece tartıdaki rakamın
hiçbir önemi yoktur. Çünkü şöyle ki kas, yağdan daha az yer kaplar. Dolayısıyla kas
oranınız fazla ise, tartı üzerinde daha
ağır olduğunuz birinden, görüntü olarak çok çok daha zayıf ve sıkı
gözükürsünüz! Kasın dinlenme halinde
bile sizin için fazladan kalori yakması da cabası!
Başka birinin vücudunu beğenip onun nasıl bir spor
yaptığıyla asla ilgilenmeyin!
Bir başkasının yaptıklarını yaparak onun vücuduna sahip olacağınızı düşünmek sizin için sadece hayal kırıklığı olur. Çünkü herkesin vücut yapısı farklıdır ve buna göre yapması gereken antrenman şekli de tamamen faklıdır. Buna en güzel örnek: Aynı dönemlerde film için hazırlanan Jessica Simpson ve Jessica Biel olur. Jessica Simpson, düz bir kalçaya sahip olduğu için, Daisy Duke rolüne hazırlanırken, çok ağır ağırlıklarla tamamen kalça odaklı bir antrenman sistemi uyguladı. Sonuç göz alıcıydı. Fakat aynı dönemde Blade: Trinity filmine hazırlanan Jessica Biel‘in antrenmanlarında, bacak ve kalçası için asla ağır ağırlıklar kullanılmadı. Çünkü zaten Jessica Biel’in kalça ve bacakları, kas yoğunluğu nedeniyle yeterince dolgundu. Bu sebeple, sadece plyo tarzı antrenmanlarla filme hazırlandı. Şimdi Jessica Biel, Jessica Simpson’a nasıl böyle gözüktüğünü ve bu görünüme nasıl ulaştıkları sorulsaydı ve karşılığında onun uyguladığı antrenmanı uygulasaydı, sonuç Jessica Simpson‘ın vücudu olur muydu? O yüzden lütfen bu maddeyi de özümseyin ve kendi bedeninizi tanıyarak onun ihtiyaçlarına uygun bir zayıflama egzersiz programı uygulayın.
Uyku, vücut
geliştirme ile sağlığın muhtemelen ihmal ettiğiniz en önemli faktörüdür.
Ömrümüzün üçte birini uyuyarak geçiriyoruz ya da en azından öyle yapmamız lazım… Uyku bağışıklık sistemimizi güçlü kılıyor. Uyku yetersizliği ise kanser, Alzheimer hastalığı ve kalp yetmezliği gibi bir dizi ciddi hastalıklara yol açıyor. Uyku, beynin düzgün işlemesi, öğrenme yeteneğinin perçinlenmesi, ezberleme ve karar verme gibi işlemler için hayati öneme sahip. Tüm bunların yanında, kuvvetten testosterona ve ağrı duyarlılığına kadar vücut geliştirmede de birçok olayı doğrudan etkiliyor. Ancak çoğu kişi maalesef yeteri kadar uyumuyor.
Az Uyumak Sağlıklı Değildir
70’ten fazla bilimsel çalışma uyku ile atletik performans arasında pozitif bir ilişki olduğuna işaret ediyor. Bazı bilinen noktaları anlatalım. Sekiz, hele de altı saatten az uyku uyumak fiziksel enerjinizi %30 düşürüp aerobik gücünüzü azaltıyor. Metabolizma, solunum ve kalp-damar kapasiteniz düşüyor. Terleyerek vücut ısınızı düşürme kabiliyetiniz zayıflıyor. Motor becerileriniz güçsüzleşiyor. Bir araştırma, iki saat az uyuyan insanların kaza geçirme ya da sakatlanma riskinin iki kat fazla olduğunu söylüyor. Sayılanların tümü haliyle antrenmanın veriminden çalıyor. Üstelik daha kuvvet konusuna gelmedik bile. Dahası, araştırmalar sekiz saatlik uykunun son iki saatinin, yani beynin kendini toparladığı, fiziksel ve zihinsel son ayarları yaptığı zaman diliminin atletik performans için hayati öneme sahip olduğunu söylüyor.
Kuvvet
Bazı çalışmalar uykunun pik ve kesintisiz kuvvet üstünde
etkileri olduğunu söylüyor. Bu araştırmaların birinde sekiz erkek (18-24 yaş)
üç gece boyunca her gece üç saat uyudu. Sonrasında deneklerin bench press, leg press ve dealdlift
kuvvetlerinde ciddi derecede düşüş gözlemlendi.
Testosteron
Eğer erkek adamın sekiz saatlik
uykuya ihtiyacı olmaz diyorsanız, bir daha düşünün deriz. Bir hafta boyunca
geceleri sadece beş saat uyuyan 20’li yaşlardaki erkekleri inceleyen bir
çalışmada, deneklerin testosteron seviyeleri o kadar düşük çıktı ki 10-15 yaşlarındaki
ergenlerle aynı seviyede oldular. (Üstelik az uyku uyuyan erkek ve kadınların
hormonal eksiklikler yüzünden fertilite kaybı yaşadıkları da biliniyor.) Testosteron
ve büyüme hormonunun vücut geliştirme için ne kadar önemli olduğunu söylemeye
gerek görmüyoruz. İkisi de sekiz saatlik uykuyla ikmal ediliyor.
Yağ Metabolizması
Uykunun vücudu yağlandırdığını düşünenler var. Ne de olsa uyanıkken daha çok kalori yakılıyor. Ama tam tersi, uyku demek yağsız bir fizik demek. Birçok çalışma uykusuz kalındığında şekerli şeyler (yüksek glisemikli karbonhidratlar) yeme isteğinin arttığını ve vücudun kalorileri metabolize etme hızının düştüğünü söylüyor. Daha korkunç bir sonuç ise, kalori kısıtlamalı diyete alınan iki grubun incelendiği çalışmadan geliyor. A grubundakiler geceleri beş buçuk saat uyudu. B grubu ise sekiz saat uyudu. A grubunun kalori kaybının %70 kadarı kaslardan gelirken B grubunda bu oran %50’lerdeydi. Yani uyku sadece iştah kontrolü ve yağ metabolizması için değil, kas muhafazası için de çok önemli. Dolayısıyla uzun ve düzenli uyku, spordan aldığınız verim için elzemdir.
Birçok araştırma uykusuzluğun
duygusal dengeyi bozduğunu gösteriyor; uykusuzken daha çabuk sinirlenip
işlerinize tam odaklanamıyorsunuz. Bu etmenler, dikkatin ve motivasyonun çok
önemli olduğu antrenmanları da doğrudan etkileyebiliyor.
Ağrı Duyarlılığı
Uykusuzluğun şaşırtıcı
sonuçlarından biri de kişiyi ağrılara daha duyarlı hale getirmesidir. Yani
önceki gece sekiz saatten az uyuduysanız squat
setlerinizi tamamlamadan sonlandırmak zorunda kalabilirsiniz.
Çekici Yüzler
Uykunun ne kadar önemli olduğuna sizi henüz ikna edemediysek, şunu söyleyelim: Bir çalışmada denekler beş saat uyuyan insanların fotoğraflarına baktılar; ardından aynı insanların sekiz saat uyuduktan sonra çekilen fotoğraflarına baktılar. Az uyku uyuduktan sonra fotoğraflanan yüzler daha sağlıksız ve daha çirkin bulunurken sekiz saat uyuyanlar daha çekici bulundu. Yani güzellik uykusu diye bir şey gerçekten var.
Fitness yolculuğuna yeni başlayan ve sporu hayatının bir
parçası yapmak isteyen herkes birçok görüşe, öneriye ve bilgiye maruz kalıyor. Sporcu beslenmesi nasıl olmalıdır, ne
zaman spor yapmak gerekir, egzersiz programı nasıl olmalıdır… Sporla
halihazırda haşır neşir olan ve bu gibi soruların cevaplarını kendi deneyimleri
ile almış olanlar ise, mevcut bilgilerinin güvenilirliğine tutunarak eski
düzenlerini bozmadan devam ediyorlar. Fakat, beslenme ve spor camiyası yerinde
durmuyor. Sürekli yapılan araştırmalarla yeni şeyler öğrenmenin peşinde koşan
bilim insanları doğru bildiğimiz yanlışları yüzümüze vuruyor ya da ufkumuzu
açarak yaşam stilimizde değişiklikler yapmamıza neden olacak yeni şeyler
keşfetmeye devam ediyorlar.
Sağlıklı yaşam stilinize yeni düzenlemeler getirmenizi sağlayacak en son çalışmalardan bahsettiğimiz bu yazımızı okuyarak rutininizde küçük düzenlemelere gidebilirsiniz.
Stres Çarkı
Journal of Strength & Conditioning Research dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, her gün yaşadığınız stres, spor salonunda algılanan kuvvetinizi sınırlayıp antrenmandan sonraki toparlanmanızı yavaşlatabiliyor. Çalışmada öğrencilere zihinsel streslerini ölçen birtakım psikolojik test soruları soruldu. Ardından öğrenciler 10 tekrar maksimumlarının %80-100’lerinde leg press machine makinesinde onar tekrarlı setten oluşan ağır bir direnç antrenmanı yaptılar. Sonuç: stres oranı yüksek olan öğrencilerde kas işlevlerinin toparlanması daha uzun sürdü!
Neuropsychologia
dergisinde çıkan bir çalışmaya göre ise, karar verme sürecinizi hızlandırmanız
ve odak gücünüzü arttırmanız için yapmanız gereken orta-yüksek seviye aerobik
egzersiz süresi 10 dakika.
Bitkisel Protein ile
Daha Temiz Arterler
Araştırmalar bitki proteiniyle de kas inşa edebileceğini
gösteriyor; ancak Journal of American
Heart Association dergisinde çıkan bir araştırma, bitkisel proteinin
arterleri tıkayan kötü kolesterol seviyesini
düşürdüğünü, dolayısıyla kalp krizi, felç ve arter hastalıklarının riskini
azaltabileceğini de söylüyor. Çoğunlukla bitki proteiniyle beslenen kişileri üç
hafta gözlemleyen araştırmacılar, bu kişilerdeki temel markerlerinden üçünde
%50 düşüş meydana geldiğini buldular.
Lif Kuralları
Cell Host &
Microbe dergisinde çıkan iki çalışma, sağlıklı
beslenme ve sağlıklı kalmanın anahtarının lif tüketimi olabileceğini
söylüyor. İki incelemede de, araştırmacılar fareleri neredeyse sıfır lif içeren
bir diyete soktuktan sonra farelerin bağırsaklarında ne gibi değişiklikler
meydana geldiğini bulmak için düzenli olarak kilolarını ve kan şekerlerini
ölçtüler. Az lif yiyen fareler kilo aldı, üstelik kan şekerleri yükseldi ve insülin direnci geliştirdiler.
Kolonları daha gözenekli bir hale geldiğinden daha çok bakterinin akınına
uğradılar ve daha çok iltihaplandılar.
Yumurta Sarısı Yabana
Atılmamalı
Americnan Journal of
Clinical Nutrition dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, yumurtanın sarısı da en az akı kadar
kas inşasında faydalıymış gibi duruyor. Araştırmacılar 18 erkeğe, ağırlık
kaldırdıktan sonra 18 gram yumurta sarısı ya da yumurta akı verdiler. Ardından
kas sentezlerini ölçebilmek için kan örnekleri ve kas biyopsilerini aldırlar.
Araştırmanın sonunda, yumurta sarısı alanların, yumurta akı yiyenlere nispeten %40 daha çok yeni kasa sahip
oldukları görüldü.
Amonyak Aroması
Central Florida Üniversitesi’nin yürüttüğü bir çalışmaya
göre, büyük ağırlıklar kaldırmadan önce ufak bir şişeden kokulu tuz koklarsanız
hareketi daha büyük bir güçle yapabiliyorsunuz. Amonyak salan enfiyeler aslında hem powerlifter’lar hem de NFL
oyuncuları tarafından yıllardır kullanıyor ve bu araştırma da kokulu tuzların,
patlayıcı gücü arttırabildiğini ve genel güç üretiminde artış sağlayabileceğini
gösteriyor.
Otomatik Gelişim
Journal of Strength
and Conditioning Research dergisinde çıkan bir çalışma, kendinden ayarlı
egzersiz seçimli bir rutinin, yağsız kas kütlesini ve bench’teki tek tekrar
maksimumunu arttırabileceğini söylüyor. Otoregülatörlü periyotlama olarak da
bilinen teknik, kaldırılan ağırlığı günden güne veya haftadan haftaya değişen
kabiliyetinize göre uyarlayarak işliyor. Bir hafta zayıfsanız, mesela, bir
sonraki haftanın başlangıç ağırlığı kasların toparlanmasına imkân tanınması
için düşük oluyor. Bir hafta güçlüyseniz de, kaldırdığınız ağırlıklar bir
sonraki hafta yüksek oluyor.
Vücudumuzu şekillendirecek olan şey kastır ve
kas çalıştırıldıkça gelişir, şekillenir. Bu da yalnızca bir dirence karşı güç
uygulamanız ile mümkündür. Dolayısıyla herhangi bir kas grubunu
çalıştırmanızın o bölgenizi zayıflatmayacağını veya inceltmeyeceğini, yalnızca
şekillendireceğini bilmelisiniz.
Zayıflama ya da incelme ancak ve ancak yağ kaybederek/kilo vererek mümkündür. Dolayısıyla pişman olmamak için, karın çalışarak karın bölgenizden zayıflayacağınızı, kol çalışarak kollarınızın zayıflayacağını, bacak çalışarak bacaklarınızın inceleceğini düşünmeyin.
Göğüs (Chest / Pecs: Upper, Middle, Lower)
Erkeklerin öncelik verdiği, kadınların antrenmanlarında pek yer vermediği bu kas grubu aslında doğru egzersizler seçildiğinde, aynı anda birçok kası aktive ederek vücudunuza maksimum verim sağlar. Özellikle kadınların en güçsüz, problemli bölgeleri arasında sıraladıkları arka kol kaslarını (triceps) güçlendirir. Üstelik göğüs kaslarınız sırt kaslarınızın karşılığı olduğu için dengeli bir vücut için de bu kaslarınızı güçlendirmeniz şarttır.
Tüm kas grupları gibi göğüsler de çalıştırıldığı takdirde küçülmez, şekillenir. Antrenman yapan bayanların göğüslerinin küçülmesi tamamen düşen yağ oranları ile ilgilidir. Dengeli bir vücut ve şekilli göğüsler için bu kas grubuna da gerekli özeni göstermenizi tavsiye ederim.
Göğüs kasını üst, orta ve alt bölge olarak
ayırabiliriz. Kadınlar, hatları belli göğüsler için üst göğüse
odaklanabilirler. Bu bölge kadınlarda göğüsün orta ve alt bölgelerinden daha
görünürdür.
Sırt (Back: Traps, Lats, Middle-back, Lower-back)
Sırt kasları da göğüs kasları gibi vücudumuzun büyük kas gruplarındandır. Sırt kasları önden de gözüken trapez kası ile başlar, kanat ve orta sırt ile devam eder, beliniz ile de son bulur. Trapez üzerine çok düşülmesi gereken bir bölge değildir. Genel olarak omuz ve sırt hareketleri ile birlikte yeteri kadar çalışmaktadır.
Kanat ise doğru ölçüde geliştirildiğinde
vücudunuza kum saati görünümü vererek belinizi olduğundan ince
gösterecektir. Yukarıdan çektiğiniz, ya da kendinizi yukarı çektiğiniz
hareketler kanatlarınızı çalıştırmak için idealdir.
Orta sırt kaslarınız ise sırtınıza derinlik
verir. Row diye geçen kürek çekme benzeri hareketler bu bölge içindir.
Beliniz ise kalçanızın hemen üzerinde yer alan,
karın kaslarınızın karşılığı olan, tüm sırtınız gibi bütün omurganızı
destekleyen en önemli bölgedir. Eğilip kalktığınız tüm hareketlerde bu bölgeyi
kullanırsınız. Dolayısıyla doğru bir duruş için sırt kaslarınızı güçlendirmeniz
çok önemlidir.
Omuz (Shoulders / Delts: Front, Middle, Rear)
Omuz kasları, kadınlar için karın ve kalçaları kadar önemlidir. Kimse düşük omuzlardan hoşlanmaz. Dik, yuvarlak hatlı bir omuz, kıyafetlerin bile üzerinizdeki duruşunu değiştirecektir.
Omuz kaslarını da ön, orta ve arka olarak
ayırabiliriz ve önden arkaya yuvarlak bir omuz için bu üç bölgeye de gerekli
özeni göstermeniz gerekir.
Kollar (Arms: Biceps, Triceps)
Kol kasları, ön ve arka koldan oluşur. Biceps, yani ön kol ya da“kaslarını göster bakayım” dendiğinde sıkılan bölge; Triceps ise yemeğinize tuzluktan tuz dökerken sallanmasından şikayet ettiğiniz bölgedir.
Kol kasları ile ilgili kadınlar üzerinde
çalışırken gördüğümüz iki önemli nokta var. Birincisi; ön kolun (biceps) çalışmalara
daha çabuk karşılık verdiği, arka kolların ise (triceps) genelde kadınlarda
daha güçsüz olduğu için aktive edilmekte zorlanıldığıdır. İkinci
nokta ise, kadınların genel olarak kol kaslarının genişlemesinden
hoşlanmadıklarıdır. Genelde fazla gelişmiş kol kasları ile kıyafetlerinin
üstlerindeki duruşundan hoşlanmazlar. Üstelik bu kas yoğunluğunun üzerine biraz
da yağ aldıklarında kollarının kalın görüntüsü onları olduklarından kilolu
göstererek mutsuz eder. Dolayısıyla kollar, büyük kas grupları ile birlikte de
çalıştığı için, belli bir güç ve kas seviyesine eriştikten sonra, izole kol
hareketleri ile bu kas grubunun üzerinde durulması önerilmez.
Karın (ABS:
Upper Abs, Lower Abs, Obliques)
Karın kaslarınızın görünür olması tamamen
vücudunuzdaki yağ oranına bağlıdır. Bu noktada kadınların hormonları ve
doğurganlıkları için erkeklerden daha fazla yağ taşımak zorunda olduklarını
unutmamak gerekir. Yarışmalara katılırken kadınların düştükleri %14 ‘ün altı
yağ oranı, kadınlar için sağlıklı yüzdeler değildir ve kalıcı hedef olarak
görülmemelidir.
Bella Falconi direk olarak çok fazla oblique çalıştığını ve pişman olduğunu defalarca dile getirdi.
Karın kaslarını da üst, alt ve yan (upper, lower, obliques) olarak üç bölgeye ayırabiliriz. Kadınların karın çalışırken yaptıkları en büyük hata çalıştıkları bölgenin inceleceğini düşünerek yan karın kaslarının üzerinde durmaları, oblique egzersizlerine çok yer vermeleridir. Özellikle yana bükülerek yaptıkları hareket ile karınlarının yanlarında yer alan yağlardan kurtularak ince bir bele sahip olacaklarını düşünürler. Fakat gerçek bunun tam tersidir. Gelişen oblique kasları istediklerinin tam aksine beli daha kalın göstererek bel oyukluğunu yok eder. Erkeklerin bile çalışırken dikkat ettikleri bu kası, kadınların doğrudan çalıştırmasını, öncelik haline getirmelerini gerekli görmüyorum.
Ashley Kaltwasser de her fırsatta belinin oyukluğunu kaybetmemek için direk oblique hareketlerinden kaçındığını dile getirenlerden.
Kalça (Glutes)
İşte kadınların korkusuzca çalışabilecekleri,
asla çok büyüdü deyip pişmanlık yaşamayacakları kas grubu. Her kadın kasları
belirgin bir kol, omuz, bacak hatta karın istemeyebilir ama her kadın yuvarlak,
dik ve çıkık bir kalça ister. Üstelik bu kas grubu hoşlanmayacağınız kadar
büyüyebilecek bir kas grubu olmadığından gönül rahatlığıyla haftada üç gün
programınıza ekleyebilirsiniz.
Bu kas grubunun tek kötü ve zor yanı çok zor
aktive olmasıdır. Eğer genetik olarak şanslı değilseniz kalçalarınızı hayatınız
boyunca hiç aktive etmemiş olabilirsiniz ve bu yüzden yaptığınız her harekette
daha güçlü olan bacak kaslarınız hareketi devralır ve siz kalça hareketleri
yapıyor olsanız dahi, yalnızca bacaklarınızı çalıştırmış olarak günü
sonlandırırsınız.
Bu kas grubu için beyin-kas bağlantısını kurmanız (muscle-mind connection) hayati önem taşır. Özellikle squat, deadlift, lunge gibi bacak hareketlerinde kalçanızı aktive etmeyi öğrenemezseniz bacaklarınız gelişirken, ona yetişemeyen kalçanız olduğundan da küçük gözükerek sizi mutsuz edecektir.
Kalça kaslarına kadınların programlarında öncelik vermemizin bir diğer ve en önemli sebebi, kadınların istedikleri kiloyu verdiklerinde kollarının, bacaklarının, hatta karınlarının görüntüsünün onları memnun etmesi fakat kalçalarının görünümünden nefret etmeleridir. Hiç aktive olmamış ve hiçbir kas kütlesi taşımayan bir kalça, yağ kaybettiğinizde dümdüz kalacaktır ve bu noktada karın kaslarınızın görünür olmasının da hiçbir önemi kalmayacaktır.
Bacaklar (Quads, Hams)
Bacak kasları vücudumuzun en büyük kas grubudur.
En çok kaloriyi bu kas grubu antrenmanlarınızda yakarsınız. Fakat bacak kasları
da kolay çalışan ve gelişen kas gruplarından olduğu için hareketleri kalçanıza
odaklanarak yapmanızı, izole hareketleri ise istediğiniz kas kütlesine sahip
olduktan sonra programınızdan çıkartmanızı öneririm. Özellikle
ön bacak (quads) çoğunlukla kadınların fazla
büyümesinden hoşlanmayacağı bir kas bölgesidir. Arka bacak (hams) ise
kadınların gözünü korkutan bir kas bölgesi değildir.
Baldır (Calves)
Baldırlar seksi kalça ve bacakları tamamlayan önemli bir kas grubudur. Geliştirmekte zorlanıyorsanız haftada iki gün programınıza dahil etmenizde fayda vardır. Bu kasınızda da aşırıya gitmeniz çok kolay değildir. Gönül rahatlığıyla çalışabilirsiniz.
Önemli Not:
İzlediğiniz hareketi yapmak demek,
çalıştırmak istediğiniz kası çalıştırabildiğiniz anlamına gelmez. Sonuç
alabilmek için beyin-kas bağlantısına (muscle-mind connection) dikkat
etmeniz gerekmektedir. Bir hareketi yaparken, çalıştırmak istediğiniz
kasınıza odaklanın ve yaptığınız hareketi o kasınızla yaptığınıza emin olun. Antrenmanlarınızı
bir ego savaşı haline getirmeyin. Ağırlıkları düşürün ve çalıştırmak
istediğiniz kasınızla hareketi kusursuz yaptığınıza emin
olun. (Form>Ego) Kasınız güçlendikçe daha iyisini yapabileceksiniz
zaten. Diğer kasların hareketi devralmasına izin vermeyin.
Vücudunuzun her şeye adapte olabildiğini ve aynı antrenmanları daha az efor ile yapmaya başlayacağını unutmayın. Bu yüzden sürekli aynı tempoda, aynı sırada, aynı set ve tekrarla, aynı hareketlerle antrenman yapmayın.
Çay sadece
bizim ülkemizde değil, dünya genelinde de en çok tüketilen içeceklerin başında
gelmektedir. Çay içmenin hücreleri hasardan koruma, kalp krizi riskini azaltma
gibi birçok faydası vardır. Yapılan bazı çalışmalar çayın kilo kaybı ve bel
çevresindeki yağları azaltmada etkili olduğunu göstermektedir. Özellikle bazı
tip bitki çaylarında bu etkiler oldukça yüksek orandadır. Şimdi sizinle
zayıflamaya yardımcı olan beş adet bitkisel
zayıflama çayı tarifi paylaşacağım. Malzemelerinizi
hazırlayın, bu çaylarla diyetinizden en iyi sonucu alacaksınız!
Yeşil Çay ile Metabolizmanızı Harekete
Geçirin
Yeşil çay, birçok faydası olan çok kıymetli
bir çay türüdür. Çinliler ve Japonlar her yemekten sonra içtikleri yeşil çay
sayesinde yüzyıllardır kendileri için sağlıklı bir hayat tarzını desteklerler.
Yeşil çay kateşinler dediğimiz güçlü içerikleri sayesinde metabolizmayı
hızlandırır, enerji seviyesini yükseltir ve yağ depolarını azaltır.
The Journal
of Research in Medical Sciences dergisinde yayımlanan bir makalede, yeşil çayın
metabolizma hızını arttığı ve kilo kaybını sağladığına dair bulgular yayımlandı.
Çalışmada bir grup yeşil çay içmezken, diğer bir gruba günde iki fincan yeşil
çay; üçünü guruba ise günde dört fincan yeşil çay içirilmiş. Sekiz haftalık çalışma
sonucunda günde dört fincan yeşil çay içen grubun kilosu, bel çevresi ve vücut
kitle indeksi önemli oranlarda azalmalar gözlenmiş. Yeşil çayın gerçek bir
metabolizma hızlandırıcısı olduğunu kanıtlayan birçok çalışma mevcut. Bunu kanıtlayan
çalışmalardan birinde, yeşil çayın yağ hücrelerini uyardığı ve karaciğerde
enerjiye dönüşmesini hızlandırdığı ortaya çıkarılmış. Söz konusu çalışmaya
katılan bireyler, günde dört beş fincan yeşil çay içip günlük rutinlerine 25
dakikalık egzersizler eklemişler. Araştırma sonucunda ise, düzenli egzersizle
beraber yeşil çay içen grubun içmeyenlere göre 0,5 kg daha fazla yağ kaybettiği
gözlemlenmiş. Özetle, yeşil çay
zayıflatır mı sorusuna, “evet” şeklinde cevap verilebilir.
Yeşil çay harikalar yaratıyor olsa da etkili yağ yakımı için içeceğiniz yeşil çayın cinsi ve kalitesi de oldukça önemli bir nokta! Japon çaylarından maça çayı veya sencha fuji yeşil çay hem bitkisel hem de tatlı aromalı oluşuyla tercihiniz olabilir. Çin yeşil çaylarından ise formosa gunpowder yeşil çay daha güçlü aroma sevenlerin tercih edebileceği etkili ve sağlıklı bir çaydır.
Ayrıca
unutmayın, çayınızı ne kadar demlerseniz o kadar faydası artar!
Buzlu Ferahlatıcı Yeşil Çay Tarifi
1
poşet yeşil çay
1
kupa kaynamış su
Limon
dilimleri
1
tutam toz zencefil
Yapılışı
Yeşil
çayınızı, limon dilimlerini ve toz zencefili büyük bir kupaya alın. Kaynamış su
ile 3-4 dakika boyunca demleyin. Daha
sonra bir süzgeç yardımı ile süzün. Oda sıcaklığına geldikten sonra bol buz ve
limon dilimleriyle servis edin.
Açlık Krizlerinizi Nane Çayı ile önleyin
Kilo
vermenin en önemli kısmı sağlıklı bir diyet rutinini sürdürebilmektir. Kimi
zaman sağlıklı alternatifler üretemeyebiliyoruz veya bulamayabiliyoruz. Kimi
zamanda sağlığa uygun olmayan ve kötü alışkanlıklara döndürme ihtimali çok
yüksek olan şekerli, tuzlu ve yağlı gıdaları aşerebiliyoruz. Nane çayı içmek bu
tarz atakların önüne geçiyor ve hızlıkilo verme hedefinize daha sağlam
sarılmanıza yardımcı oluyor. Nane çayının bu yardımcı etkisinin bilimsel yönü
ise şöyle; The Journal of Neurological and Orthopedic Medicine dergisinde
yayımlanan bir çalışmaya göre, saatte bir nane
yağı koklayan grubun aylık ortalama 2,5 kg kadar daha fazla verdiği görülüyor.
Aromaterapistler bu etkiyi şöyle açıklıyorlar; nane kokusu beyinde açlık
duygusunu azaltan bir kimyasal reaksiyonu tetikliyor ve bu sayede kişi yemekle
olan ilişkisini daha sağlıklı yönetebiliyor. Nane çayı ayrıca yemek sonrası
şişliği de aldığı için kişiler diyet süresini daha konforlu geçirebiliyor.
Açlığı Bastıran Nane Çayı
Tarifi
10-15
yaprak taze nane
1
kupa kaynamış su
Tatlandırmak
için; 1 çay kaşığı bal (opsiyonel)
Yapılışı
Büyük bir kupaya kaynamış suyu ve nane yapraklarını koyun. Üzerini kapatarak demlenmesi için 5-10 dakika kadar bekleyin. Nane yapraklarını süzerek servis edin. İsterseniz tatlandırmak için 1 çay kaşığı organik bal ilavesi yapın.
Enerjinizi Oolong Çayı ile Yükseltin!
Kilo
verirken en zor şeylerden biri de disiplinli bir diyeti ve düzenli bir egzersiz
planını yan yana götürebilmek. Oolong veya siyah ejder çayı, ikisini bir arada
götürmenize yardımcı olur. Oolong çayı da yeşil çay gibi kateşin bakımından
oldukça zengindir. Kateşinler yağ yakımı
sürecini hızlandıran, enerji metabolizmasını arttıran ve yağın metabolize
olmasını kolaylaştıran mucize bir bileşiktir. Mükemmel aroması sayesinde içmesi
de oldukça keyifli olan bu çayı mutlaka deneyin. The Chinese Journal of
Integrative Medicine dergisinde yayımlanan bir makalede Oolong çayının yağ
yakımına etkileri incelenmiş. 102 obez kişiyle yapılan bu çalışmada kişilere altı
hafta boyunca Oolong çayı verilmiş. Çalışmanın sonucunda katılımcıların %70’i bir
kilo kaybederken Oolong içen %22’s, üç kilo kaybetmiş.
Araştırmacılar Oolong’taki uygun kafein miktarının enerji seviyesinde
ve yağ yakımında etkili olduğunu söylemekteler. Oolong çayının tadı yeşil
çaydan biraz daha güçlü olabilir. Markasına ve tipine göre farklı aromalar da içerebilir.
Hem lezzetli bir ara öğün olması için hem de yağ yakımını hızlandırması için
sütlü Oolong çayı tarifimi mutlaka deneyin.
Sütlü Oolong Çayı
1
bardak süt
1
poşet olong çayı
Çubuk
tarçın
Karanfil
Yapılışı
Süt ve poşet çayı bir cezveye alıp kaynama sıcaklığına gelene
kadar ısıtın. Daha sonra çubuk tarçın ve karanfil ekleyip demlemesi için kenara
alın. 3-4 dakika demlendikten sonra servis yapın.
Yağlanmayı Beyaz Çay
ile Durdurun!
Beyaz çay en doğal ve en sağlıklı çaylardan biridir. Bu çay
diğer çaylar gibi işlenmez. Toplanır, güneşte kurutulur ve size en yakın
markette raftaki yerini alır. Diğer işlenmiş çaylarla kıyaslandığında daha
fazla kateşin ve polifenol içerir. Bu içerikler yeni yağ hücrelerinin oluşumunu
engellerler. The Journal of Nutrition and Metabolism dergisinde
yayımlanan bir çalışmada beyaz çayın yağ hücreleri üzerindeki etkileri
incelenmiştir. Araştırmacılar beyaz çayın içinde bulunan EGCG isimli
antioksidanın yağ hücrelerinin formunu korumaya yardımcı olduğu ve yağlanmayı
azaltmada etkili olduğunu bulunmuştur. Ayrıca bu antioksidanın yağ hücrelerinin
yıkımını hızlandırdığı da görülmüştür.
Yazlık Şeftalili Beyaz Çay
Tarifi
1
kupa kaynamış su
1
poşet beyaz çay
Şeftali
dilimleri
Yapılışı
Kaynamış suyu beyaz çayın içine ekleyerek 6-8 dakika
demlenmesini bekleyin. Daha sonra şeftali dilimleri ile servis edin.
Osteoporoz ya da daha bilinen
diğer adıyla kemik erimesi düşük
kemik kütlesi ve kemik mikromimarisinin bozulması ile karakterize, kırık
riskinde artış ile sonuçlanan, artmış kemik kırılganlığına yol açan sistemik
bir iskelet hastalığıdır.
Hastalığın yeni tanımlamalarında, kemik yoğunluğu ve kemik kalitesinin
birleşmesini yansıtan kemik gücünün azalmasının kırık riskini artırdığı
belirtilmektedir. Kemik yoğunluğu hacim başına mineral miktarını ifade eder.
Kemik kalitesinde ise, kemiğin mimari özellikleri ve kemik döngüsü, hasar
birikimi ve kemik mineralizasyonu rol oynar.
Çeşitli nedenleri ve klinik
formları olan osteoporozda, menopoz ve yaşlanma en sık iki neden olmakla
birlikte postmenapozal kadınların tümünde neden osteoporoz gelişmediği de anlaşılamamıştır.
Kemik Erimesi Belirtileri
Osteoporozun (kemik erimesi) en önemli
klinik sonucu kırıktır. Kemik kırık riskini belirleyen faktörlerden kemiğe ait
nedenler; kemik kütlesinde azalma, mikroyapısal değişiklikler ve geometrik özelliklerdir.
Düşme sıklığının artması, koruyucu reflekslerin azalması ve yetersiz yumuşak
doku kemik dışı nedenlerdir. Bu faktörlerden en önemlisi ise kemik kütlesidir.
Kemik kütlesini belirleyen faktörlerde
doruk, kemik kütlesi ve kemik kayıp hızı ve miktarıdır. Bu sebeple osteoporotik
kemik kırığı olanlarda kemik kütlesinin düşük olması, doruk kemik kütlesinin
düşük veya kemik kaybının fazla olmasına bağlıdır.
Osteoporotik kemiğin özellikleri
incelendiğinde; sıklık olarak yük altında kalan kemikte, yorgunluk adı verilen
süreçle bir süre sonra yetersizlik geliştiği, bu süreçte mikro çatlaklar
biriktiği görülmektedir. Mikro hasar kemik mineral yoğunluğunu etkilemezken,
kemiğin sertliğinde ve gücünde azalmaya neden olmaktadır. Osteoporozda oluşan
kemik kaybı, mikro çatlakların oluşturduğu kronik yorgunluk hasarını tamir
etmek için kemik döngüsündeki değişiklikler ve trabeküler kemiği oluşturan
trabeküler elemanlar arasındaki bağlantıların kaybolması ile ilişkilidir.
Kemik Erimesi Nedenleri
Kemik döngü hızının yüksek olması
durumunda kemik kütlesinden bağımsız olarak kırık riski artmaktadır. Yüksek döngü
hızı aynı zamanda kemik mineral yoğunluğunun azalmasına neden olmaktadır.
Yaşlanan toplumlarda önemli bir
halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkan osteoporozda düşük kemik kitlesi,
kırıklara yol açarak çeşitli ülkelerde morbidite ve mortalite üzerinde büyük
etki yaratmaktadır. Osteoporozda özellikle kalça, omurga ve ön kol kırık
riskinde artış görülür. Kalça kırıklarının maliyeti yüksek olup, morbidite ve
mortaliteyi büyük ölçüde artırır.
Morbidite; özel bir grup içinde ve
belirlenmiş bir zaman diliminde belli bir hastalığa yakalanan ve tanı konulan
hastaların sayısına (veya oranı) denir.
Mortalite ise genel populasyon içinde
belli bir hastalığa bağlı ölüm sayısıdır (oranıdır). (Özellikle bu oran sadece
olgular içindeki ölüm oranı değildir)
Omur ve önkol kırıkları yüksek
maliyetli olmamakla birlikte morbidite üzerinde anlamlı artış yapmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde yaşam boyu osteoporotik kırık riski %30-40 olup, sadece kalça
kırıkları için bu risk %13-19’dur. Ayrıca toplum yaşlanmasına bağlı olarak
osteoporotik kırık insidansı kesin olarak artış göstermektedir. Osteoporoz
asemptomatik seyredebildiği gibi, kırık veya kemik ağrısı ile karşımıza çıkabilir.
Osteoporozda akut ve kronik olmak
üzere iki tip sırt ağrısı görülür. Kronik sırt ağrısı ve kifotik postür
vertebralarda ki mikro kırıklardan kaynaklanmaktadır. Omurgadaki ligamentöz
yapıların sürekli gerilmesi ağrıya yol açmaktadır.
Kemik Erimesi Tedavisi
Osteoporozda fizik tedavi ve rehabilitasyonun amaçları,
Kırık riskine karşı korunma önlemlerini almak,
Kemik kütle kaybını azaltmak, mevcut kemik kütlesini arttırmak,
Akut ve kronik ağrıyı kontrol etmek ve
Düzgün postürü korumaktır.
Osteoporoz tedavisinde fizik
tedavi modaliteleri ve egzersiz gerek kemik kütlesinin korunması, gerekse
semptomlara yönelik tedavinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Özellikle ağrı,
postür bozukluğu, kas zayıflığı ve fraktürlerin neden olduğu sakatlıklar söz
konusu olduğunda ilk akla gelen tedaviler bunlardır. Bu doğrultuda
rehabilitasyon stratejileri üç şekilde sıralanabilir:
Fiziksel Restorasyon
Uygun diyet, kalsiyum, kemik
kütlesine etkili farmakolojik ajanlardır.
Sakatlığın Önlenmesi
Amaç hastanın bağımsızlığıdır. Bu
amaçla hasta ve yakınları hastalık hakkında bilgilendirilmeli, uygun beslenme, çevre
güvenliği ve düşmelerin önlenmesi konularında eğitilmelidir. Omurganın yükünü
azaltan baston ve yürüteçler kullanılabilir.
Ağrının İyileştirilmesi
Soğuk ve sıcak fizik tedavi
ajanlarının, TENS’in kullanılmasını, spinal destekler, cihazlar ve medikal
tedaviyi içerir. Osteoporoz kırık ortaya çıkana kadar semptomsuz seyreden bir
hastalıktır.
Osteoporoz ve Pilates
Doğru yapılırsa pilates, kemiklerin güçlendirilmesi ve
kırıkların önlenmesi için mükemmel bir platform sunar. Pilates;
Egzersizleri vücudun osteoporoz tarafından zayıflamış kemiklerin yoğunluğunu kas kültesi ve gücünü arttırır.
Düşmeleri önlemeye yardımcı olabilecek koordinasyon ve dengeyi geliştirir.
Esnekliği ve doğru duruşu geliştirir.
Osteoporoz sonucu postürel değişikliklerin bazılarını tersine çevirmeye yardımcı olur.
Pilates kas kuvvetini sağlamada, kas
kuvvetini arttırmada ve dengede fayda sağlarken, ağrı oluşumunu azaltır ve
postürün düzelmesine de yardımcı olur. Ancak bazı egzersizler, eğer
limitlerinizi zorlamaya çalışırsanız omurganızın aşırı esnemesine sebep
olacaktır. Bu özellikle tekrarlayan, kontrolsüz, ani hareketler için geçerlidir
ve omurga eğriyken üzerine fazla miktarda yük bindirip gerginliği arttırdığınız
da olur.
Genellikle pilates çok güvenlidir
ve omurga kırıklarına neden olmaz. Yine de güvenli tarafta olmak için, sırtınızı
dik tutmanızı sağlayacak alternatif hareketler yapmak, kontrollü ve rahat bir
şekilde omurganızın bükülmesine izin vermek sırt bölgenizdeki sakatlık riskini
azaltacaktır.
Osteporoz rahatsızlığı geçirmiş ya
da geçmişte artmış bir fraktürünüz söz konusuysa, pilates egzersizlerinin
güvenli olduğunu ve spinal kırılmaya sebep olmayacağını bilmelisiniz. Şu an
osteoporoz rahatsızlığına sahipseniz, bu sebeple kaçınmanız gereken bazı egzersizleri
modifiye ederek yapabilmeniz mümkünüdür.
Kemikler yaşlandıkça kuvvetini
kaybeder, bu yüzden bir kırık geçmişiniz olsun ya da olmasın, bu bilgiler 50
yaşın üzerindeki herkes için gelecekteki yaralanma ve ağrı olasılığınızı
azaltmaya yardımcı olacaktır.
Kemik Erimesi için Egzersizler
Pilates için egzersizlerinizde, omurganızın fazla bükülmesini önlemek amacıyla talimatları takip edip tekniğinizi düzeltmeye çalışın. Hareketler sırasında ve arasında, düzgün, kontrollü ve konfor aralığınızda hareket edin. Kemik erimesine sahip bireylerin rahatlıkla uygulayabileceği başlıca egzersizler ise aşağıdaki gibidir.
1) Roll Down
Ayakta dik bir şekilde durun ve kontrollü bir şekilde, omurganızı hissederek aşağı doğru eğilin. Yukarı kalkarken, en son boynunuz dikleşecek şekilde omurganızı uzatarak kalkın.
2) Rolling Like a Ball
Kalçanızın üzerine oturun ve omurganızı yuvarlayarak kendinizi yatar pozisyona getirin. Bu şekilde omurganızın üzerinde öne geri yuvarlanın.
3) Roll Up
Yere sırt üstü uzanın. Belinizi rahat ettirmek için sırtınızın altına bir yastık da koyabilirsiniz. Omurganızın düzlüğünü bozmamaya çalışarak bedeninizi yukarı doğru kaldırın.
4) Hip Roll
Sırt üstü yere uzanın, bacaklarınızı kendinize doğru çekin. Ardından üst bedeninizi sabit tutarak ve sadece kalçalarınızı kullanarak bacaklarınızı sağa ve sola doğru döndürün.
5) Roll Over
Sırt üstü yere uzanın ve bacaklarınızı kaldırabildiğiniz kadar yukarı kaldırın. Eğer bu hareketi yapmakta zorlanıyorsanız, bacaklarınızı kendinize doğru çekin ve kalçanızı yerden yukarı kaldırıp aşağı indirerek belinizi çalıştırın.
6) Spine Stretch Forward
Bacaklarınızın arasını kalça genişliğinde açtıktan sonra, omurganızı düz tutarak öne doğru eğilin. Eğer zorlanıyorsanız, dizlerinizi rahat edeceğiniz şekilde bükerek de hareketi yapabilirsiniz.
7) The Cat
Ellerinizin ve dizlerinizin üzerinde yükseldikten sonra, belinizi önce aşağı doğru bükün. Ardından belinizi yükselterek omurganıza hafifçe kavis verin.
8) Curl Up
Bu hareketi belinizi rahatlatmak için ayaklarınız havadayken de ayaklarınız yere basılıyken de yapabilirsiniz. Belinizin rahat ettiği pozisyonu bulduktan sonra üst bedeninizi hafifçe yukarı kaldırıp indirin. Kollarınızdan yardım almayı ihmal etmeyin.
Daha ayrıntılı bilgi için benimle iletişime geçebilirsiniz.