Fit Hub Blog Sayfa 192

Eklem Sağlığı: Glukozamin

0

Vücut tarafından doğal olarak glutamin ve şekerden üretilen bu molekül, eklemlerin sağlığı ve sağlamlığı açısından kritik önem taşımaktadır…

eklm2GLUKOZAMİN

Vücut tarafından doğal olarak glutamin ve şekerden üretilen bu molekül, eklemlerin sağlığı ve sağlamlığı açısından kritik önem taşımaktadır. Bu nedenle, araştırmaların da desteklediği gibi, günde üç kez yemeklerle beraber 500-750 mg glukozamin almak, eklemlerle ilgili sorunları gidermeye ve eklem ağrılarını azaltmaya yardımcı olabilir.

Glukozamin kondroitin hakkında daha geniş bilgi için Glukozamin Kondroitin Nedir, Nasıl Kullanılır? makalesini okuyabilirsiniz.

Untitled

Reklam

Sağlıklı ve Huzurlu Yaşam İçin Doktor Önerileri

0

RUHUNUZU STRESTEN ARINDIRIN…

Reem Nöroloji Merkezi’nden Doktor Mehmet Yavuz, ruhunuzu arındırmanın yöntemlerini anlatıyor.
Günlük hayatın kişide oluşturduğu stres hali, kış ayları boyunca alınan kilolar ve benzeri sıkıntılar kimi zaman depresyon sebebi olabiliyor. Belirtiler fark edildiği durumda kişinin kendini sorgulaması gerektiğini belirten Dr. Mehmet Yavuz, bahar aylarının stres, depresyon ve kilolardan arınmak için çok iyi bir fırsat olduğunu vurguluyor. Dr. Yavuz “Yaşantımızda dikkat edeceğimiz ufak detaylar, beslenme alışkanlığımızdaki değişiklikler kışın depresyon sebebi olabilecek kilolardan kurtulmanın ve daha stressiz bir hayat yaşamanın anahtarı” diyor ve tüm bu detayları şöyle sıralıyor:

İlk adım stresten arınmak…

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, yaşam kalitemizi düşüren stresten kurtulmak için yapılması gereken egzersizleri anlatıyor:

Derin Nefes Alın
Sırtınız dik olarak oturun veya ayakta durun. Yavaş ve derin derin nefes alın. Havanın vücudunuza dolması ile birlikte karnınız şişecektir. Nefes alışınızı hissetmek için elinizi karnınıza koyun. İçinizi mümkün olduğunca havayla doldurduktan sonra birkaç saniye süreyle nefesinizi tutun. Şimdi bir mum üflüyormuş gibi nefesi dudaklarınızın arasından verin. Nefesin vücudunuzdan dışarı çıkarken hissettiğiniz duygu üzerinde yoğunlaşın. Bu işlemi dört-beş kez tekrarlayın ve sonra da birkaç dakika sakince oturun.

Hobilerinizi günlük hayatınıza dahil edin
Sevdiğiniz işlerle uğraşmak stresi azaltmanıza yardımcı olacaktır. Nelerden hoşlandığınıza karar verin ve bunları düzenli olarak yapmaya çalışın.

Küçük egzersizleri hayatınıza katın
Daha önce düzenli egzersiz yapmadıysanız yavaş yavaş başlayıp giderek seviyesini arttırabilirsiniz. Egzersize, arabanızı gideceğiniz yerin uzağına park etmekle, asansöre binmek yerine merdivenleri kullanmakla başlayabilirsiniz.

Yaşamınızı daha aktif bir hale getirin
Evde bahçe veya ev işleri ile uğraşın. Kısa bir yürüyüş bile stresle baş etmenizde oldukça yardımcı olacaktır. Daha aktif olmak için neler yapabileceğinizin listesini yapın. Her hafta veya iki haftada bir listenize yeni şeyler ekleyin.

Pozitif düşünün
Olaylara çok yönlü bakabilmek, nedenlere takılmadan çözüme odaklı düşünmek, yılgınlık duygusunu asla yaşamamak, yaşanan her olaydan bir ders çıkarmaya çalışmak size iyi gelecek…

Beslenme alışkanlığınızı değiştirin

  • Sabah kahvaltısı yapın. Öğün atlamayın, ara öğünlerle günlük öğün sayınızı arttırın. Söz gelimi iki tabak yemek yiyecekseniz tabağın birinin yemek değil, salata tabağı olmasına dikkat edin.
  • Açık büfe restoranlarından uzak durun. Siparişlerinizi mümkünse tezgâhtaki yemekleri görmeden verin.
  • Bol bol su için.
  • Mümkünse her gün aynı saatte kalkın.
  • Yemeklerden sonra dişlerinizi fırçalayın. Diş fırçaladıktan sonra muhtemelen canınız bir şey yemek istemeyecektir.

Egzersizi yaşamınızın bir parçası haline getirin

  • Sporu hayatınıza dahil etmek için özen gösterin. Egzersize vakit bulamadığınız ya da kısıtlı zaman ayırabildiğiniz takdirde ise günlük hayatınıza daha enerjik ve aktif hale getirebilecek ufak detaylar katın.
  • Açık hava yürüyüşlerini ve oksijenin yoğun olduğu yerleri tercih edin.
  • Kısa mesafelerde aracınızı kullanmayın, yürümeye özen gösterin.
  • İşyeriniz, eviniz asansörlü ise kullanmayın, merdivenleri kullanın.
  • Özellikle masa başı işiniz var ise arada yerinizden kalkıp ofisi dolaşın, gün içinde vücudunuzu hareketsiz bırakmayın.
  • Her gün mutlaka duş alın. Önce sıcak, sonra soğuk geçişlerde vücudunuza jimnastik yaptırın. Suyun terapi yapıcı etkisini unutmayın.

Dr. Mehmet Yavuz
Nöroloji Uzmanı

Reklam

Bel Fıtığı Korkulu Rüya Olmaktan Çıkıyor

0


İşgücü kaybı ve uzun süreli tedaviler nedeniyle toplumda en korkulan hastalıklardan biri olarak kabul edilen bel fıtığı korkulu rüya olmaktan çıkıyor. Hastalar, “Endoskopik Mikrodiskektomi” yöntemi ile kısa sürede günlük hayata dönüyor…

İstanbul Medipol Hastanesi Nöroşurirji Uzmanı Yard. Doç. Dr. Mehmet Tokmak, bel fıtığında, modern teşhis ve tedavi yöntemleri sayesinde iyileşme oranında başarılı noktalara ulaşıldığını söyledi.

Toplumda çok sık rastlanan bel fıtığının, işgücü kaybı ve uzun süreli tedaviler nedeniyle en korkulan hastalıklardan biri olarak kabul edildiğini aktaran Tokmak, ilerlemiş bel fıtıklarında, ağrının sürekliliği ve nörolojik hasar olması durumunda tedavi yönteminin cerrahi olabileceğini belirtti.

Minimal invaziv cerrahinin günümüzdeki son aşamalarından birinin Endoskopik Mikrodiskektomi olduğunu belirten Tokmak, “Bu yöntemle, hastalar, klasik cerrahiye göre daha kısa sürede günlük hayata dönebilmekte ve bel konforu sağlanabilmektedir” diye konuştu.

Nöroşurirji Uzmanı Yard. Doç. Dr. Mehmet Tokmak, bel fıtığı ve tedavi yöntemleri konusunda sıklıkla merak edilen soruları yanıtladı:

Bel fıtığı nedir?
Bel fıtığı, insan omurgasını oluşturan kemiklerin arasını dolduran ve vücut yükünün dengeli olarak dağılmasını sağlayan, iki farklı kıkırdaktan oluşan diskin dış kısmının yırtılması ile sinir kanalına doğru taşması ve komşuluğunda bulunan sinirleri baskı altında bırakmasıdır.

Bel fıtığının belirtileri nelerdir?
En yaygın belirtisi bel ağrısı ve özellikle bacaklara vuran ağrıdır. Bunun yanı sıra daha uzun vadede özellikle bacaklarda, ayakta uyuşma, güçsüzlük, nadiren de olsa yanma ve iğnelenme şeklinde şikayetler görülebilir.

Her bel fıtığı hastası ameliyat edilmeli midir?
Bel fıtığı hastalarının büyük çoğunluğu tıbbi tedavi ile tedavi edilebilir. Hastalığın tedavisinde fıtığın derecesine göre çeşitli aşamalar vardır. Ameliyat, tüm fıtık hastalarının yüzde 5 ile 10’una gereklidir. Ameliyatın gerekliliği konunun uzman doktoru tarafından belirlenmelidir.

Ameliyat dışındaki tedavi yöntemleri nelerdir?
Ameliyat gerektirmeyen hastalarda istirahat, ilaç tedavisi ve fizik tedavisi uygulanabilir, korse önerilebilir. Egzersiz programı ile de hastaya beli ergonomik kullanma öğretilmelidir.

Cerrahi tedavi ne zaman tercih edilir?
İlerlemiş bel fıtıklarında, ağrının hiçbir tıbbi tedaviye cevap vermemesi ve/veya nörolojik hasar olması durumunda tedavi yöntemi cerrahi olabilir.

Bel fıtığı cerrahisinin esası nedir?
Bel fıtığı cerrahisinin esası; omurga kemikleri arasında fıtıklaşıp omurilik ve sinir dokusu üzerine doğru yer değiştirerek sinir dokusunu baskı altında tutan fıtık parçasının çıkartılması, temizlenmesi ve sinir dokusunun rahatlatılmasıdır. Fıtıklaşan bu bölgeye ulaşmak için mutlaka bir cerrahi müdahale gereklidir.

Cerrahi tedavi yöntemleri nelerdir?
Günümüzde uygulanan cerrahi teknikler:
– Klasik diskektomi: Fıtık parçasının klasik cerrahi yöntemle çıkartılmasıdır. Açık cerrahi olarak bilinir.
– Mikrodiskektomi: Mikroskop altında, daha küçük bir cerrahi kesit açılarak yapılır.
– Endoskopik Mikrodiskektomi: Uygun vakalarda video-endoskop yardımıyla skopi altında gerçekleştirilir. Minimal invaziv cerrahinin günümüzdeki son aşamalarından birisidir. Translaminar ve transforaminal olmak üzere iki tiptir.

Bel fıtığı cerrahisinde, hastaya uygun ameliyat tekniğine karar verilmelidir. Her teknik, her hasta için aynı sonucu vermeyebilir. Fıtığa eşlik eden dar kanal, segmental instabilite, listezis gibi omurgaya ait diğer problemlerde ameliyat türü değişecektir.

Hasta, ameliyattan sonra ne kadar sürede iyileşebilir?
Endoskopik Mikrodiskektomi yöntemi diğer yöntemlere göre daha küçük bir cerrahi müdahale olduğu için, hastanın iyileşmesi de rahat olur. Endoskopik Mikrodiskektomi yöntemiyle ameliyat edilen hasta, ertesi gün hastaneden taburcu olabilir. Masabaşı çalışanları 3-4 haftada, bedensel çalışanlar 4-6 haftada işlerine dönebilirler.

Erken teşhis neden önemli?
Erken teşhis, en kısa sürede uygun tedaviye karar verilmesini sağlar. Cerrahi tedavi gerektirmeyen hastalara bel ergonomisi öğretilerek ilerleme engellenebilir. Uygun bir zamanlama ile yapılan cerrahiden de hastanın faydalanma oranı daha yüksek olur. Hastalık belirli bir dönemi geçtikten sonra yapılan tedaviler ağrıyı geçirse de uyuşukluk, kuvvetsizlik ya da hastalığın diğer belirtileri tam olarak düzelmeyebilir. Bu nedenle, erken teşhis ve eğer gerekiyorsa erken cerrahi tedavi bel fıtığında oldukça önemlidir.

Reklam

Sigara Bırakma – Kilo Alma İlişkisi

0

Tutar’lı Diyet’ten Gizem Tutar, sigara-kilo ilişkisini ele aldı:
Sigarayı bırakınca, daha iyi beslendiğin için kilo alıyorsun!

Sigara tiryakilerinin “bırakamıyorum”dan sonraki en iddialı cümlesi, “bırakırsam kilo alırım diye korkuyorum” olsa gerek. Yaşam koçu, Tutarlı Diyet’in kurucu ortağı ve diyetisyen Gizem Tutar, sigara ile kilo arasındaki ilişkiyi bilimsel verilerle mercek altına aldı ve sigarayı bıraktıktan sonra kilo alma nedenlerini özetledi.
Bir diyetisyen olarak kişilerin doğru, sağlıklı ve dengeli beslenmesinden sorumlu olan Gizem Tutar, eşi Serkan Tutar’la birlikte Tutar’lı Diyet kuruluşunun da sahibi. Uzmanlık alanına giren kilo problemleriyle ilgili yetkin bir isim olan Gizem Tutar, sigara içme davranışı ile vücut ağırlığı kontrolünün karmaşık bir ilişkisi olduğunu belirtiyor. Bunun gerekçesini de nikotinin yeme davranışları üzerindeki etkisinin sadece metabolik değil aynı zamanda duyusal olduğu bilgisiyle açıklıyor. Gizem Tutar’a konuyu başlıklar halinde şöyle ele alıyor:
Enerji alımı: Yapılan bilimsel araştırmaların çoğunda, sigara içenlerin içmeyenlere göre daha fazla kalori aldığı gözlenmiştir. Sigarayı bırakanların besinlerle aldığı kalori oranı da yükselmektedir. Çünkü nikotin beyni etkileyen bir maddedir ve beyinde bilgi alma prosedürünü hızlandırır. Dış uyarıcılara karşı duyarlılığı artan kişi, nikotin almayanlara göre daha çok besin tüketir.
Vücut ağırlığı: Sigara içmek, insan fizyolojisini, davranışlarını, duyularını ve bilişsel yeteneğini etkiler. Bütün bunlar da nikotinin vücut ağırlığı üzerinde etkisi olabileceğini düşündürmektedir. Sigara, tat hissi ve duyuları direkt etkilemenin dışında, nikotinin merkezi sinir sistemi üzerindeki doğrudan etkisi de açlık-tokluk duygusunu değiştirebilir. Aynı yaşta olan tiryakilerin vücut ağırlığı, sigara içmeyenlere göre daha düşüktür. Sağlıklı ve orta yaşta 885 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada, sigara içenlerin içmeyenlere göre günde ortalama 350 kalori daha fazla aldıkları fakat kilo ortalamalarının içmeyenlere göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Bu da sigarayı bırakma sürecinde alınan 5-10 kiloyu açıklayan bir bilgidir.
Sigarayı bırakanlar kilo alır, çünkü…
Tat duyusu teorisi: Sigaranın bırakılması ile birlikte, tat duyusunun düzelmesi ve ihtiyaç duyulan oral uyarımın ortaya çıkması ile birlikte kişi, daha çok yemek yemeye başlar. Lezzet alma isteğindeki artışla besin tüketimi de artar.
Psikolojik Teori: Sigarayı bırakanlarda, bağımlılık sigaradan yiyeceklere doğru kayabilir.
Beslenme alışkanlıklarında oluşan değişiklikler: Sigarayı bırakanlarda öğün süresi uzar. Sigara içenler doydukları an sigara yakmak üzere sofradan kalkarken, sigarayı bırakanlar öğün sürelerini uzatır ve genelde yemeği tatlı tüketerek sonlandırırlar. Bazı çalışmalar da göstermiştir ki sigarayı bırakanlar, daha sık tatlı ve tuzlu yiyecekler tüketme eğilimindedir.
Tatlı düşkünlüğünün artması: Sigarayı bırakan kişilerin daha çok tatlı tükettikleri bilinir. Bunun bir nedeni sigara içenlerin tatlı tada duyarlılıklarının fazlalığı ise diğer nedeni de nikotinle bağlantılıdır. Sigara içenler küçük bir porsiyon tatlıyla sofradan kalkabilir ama sigarayı bırakınca tatlı tada karşı duyarlılıkları azalır ve daha büyük porsiyonlarda tatlı tüketmeye başlarlar. Nikotinle ilgili konuya gelince, yapılan bir deney de göstermiştir ki, farelere yüksek doz nikotin verildiğinde şekerli gıdalara daha az yönelmişlerdir. Verilen nikotin kesildiğinde, şeker tüketim oranları da artmıştır. Bu durum, seratonin hormonu ile ilgili olabilir. Nikotin seratonin hormonunu tetikler, sigarayı bırakan kişi ise kendini mutlu hissetmek için, azalan seratonin yerine daha çok tatlı tüketme eğilimine girer.
Tokluk hissi: Sigarayı bırakanlar arasında yapılan bir araştırmada, düşük doz nikotin sakızı çiğneyenlerin, yüksek doz nikotin sakızı çiğneyenlere göre iki kat daha fazla besin tükettikleri gözlenmiştir. Çünkü nikotinin açlık hissini azalttığı düşünülmektedir.
Emilim düzeyi: Sigara içenlerde besinlerin bağırsaktaki emilimi azalır. Sigarayı bırakınca emilim normal düzeye döner ve bu da kilo almaya yol açar.
Bağırsak geçiş hızı: Sigara içenlerin bağırsak geçiş sürelerinin yani boşaltım hızlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. Bağırsakların hızlı çalışması, besinlerle alınan kalorinin bir kısmının atılmasına yol açıyor olabilir.
Metabolizma hızı: Nikotinin, bazal metabolik hızı arttırdığı düşünülmektedir. Çünkü sigara içenlerin oksijen tüketimlerinin içmeyenlere oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir. Oksijen tüketiminin artması metabolizma hızının artması anlamına gelmektedir. Sigarayı bıraktıktan sonraki dönemde metabolik hızın ortalama 100 kalori kadar azaldığı düşünülmektedir.
Sinir sistemi üzerine etkisi: Sinir sisteminde aktiviteyi arttıran sigara, vücutta enerji üreten sistemlerin daha hızlı çalışmasına neden olabilir. Sigara bırakıldığında, sinir sistemi aktivitesi eski hızına döner.
Tutarlı Diyet – Gizem Tutar Hakkında :
2007 yılında Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünden mezun oldu. Beslenme üzerine bir iş yapmak üzere üniversite sınavına giren Tutar, ilk tercihi olan Hacettepe Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nü kazanarak okulu 4.’lükle bitirdi. Üniversitenin son senesinde Avrupa Birliği’nden burs kazanan Gizem Tutar, okulun bir dönemini Oxford Brookes’da okudu. Üniversiteden mezun olduktan sonra Alman Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Koordinatörü olarak iş hayatına başlayan Tutar, 2010 Ağustos ayında Tutarlı Diyet Merkezi’ni hizmete açtı. Alman Hastanesi’nde özellikle gebelikte beslenme, gebelik şekeri ve bulimia üzerinde çalışan Tutar, şu anda kendi merkezinde 120’den fazla hastaya hizmet veriyor. Deneyimlerini ve birikimlerini Tutar’lı Diyet Beslenme Danışmanlık &Yaşam Koçluğu Hizmetleri bünyesinde Tutar, “Beslenme Stratejiniz, Tutarlı olsun” sloganı ile bireysel ve kurumsal alanda çok farklı uygulamalar ile devam ediyor. Kurumsal danışmanlık verdikleri kuruluşlar arasında Ülker, Türkiye Futbol Federasyonu, Mavi- Yeşil, GenX Kongre Hizmetleri, Fresenius Kabi, AÇEV, Splenda, Sütiş Emirgan, Aygaz, Leziz Sofra ve Yemek Kültürü Dergisi ve Yemek Zevki Dergisi de yer alıyor.

Reklam

Ofiste Yapılabilecek 3 Esneme Hareketi

1

İşyerinde yapılabilecek bu esnetme hareketleriyle ağrı ve sızılar sizden uzak olsun…

Boyun

Düzgün şekilde oturmamak boyun tutulmasına neden olabilir.

Çözüm: Sağ elinizi arkanıza, sırtınıza getirip sol elinizi başınızın arkasına koyun. Başınızı yarı yola kadar öne doğru itin, sonra sol tarafınıza eğin ve gerginliği hissedene kadar döndürmeye devam edin. 30 saniye o şekilde durun. Diğer taraf için tekrarlayın.

Üst Sırt

Klavyenin başında kambur durmak sırt ağrısına yol açabilir.

Çözüm: Oturur konumda iki elinizi başınızın arkasına koyun ve oluşan ağırlığın başınızı, boynunuzu ve üst sırtınızı kavisli hale gelene dek aşağı çekmesine izin verin. Sırt ve üst omuzlarınızda gerginliği hissedene kadar başınızı eğmeye devam edin. 30 saniye bu şekilde durun.

Alt Sırt

Desteği olmayan sandalyeler sıkıntı kaynağıdır.

Çözüm: Kolları olan bir sandalyede dik oturun. Sağ elinizi arkaya atıp sandalyenin sol kolunun arkasını tutun. Gövdenizi sağ tarafa doğru döndürün. 30 saniye bu şekilde durup derin nefes alın. Diğer taraf için tekrarlayın.

Reklam

Astıma Karşı Elma Suyu

0

Yapılan araştırmalar, elma suyu tüketiminin astım hastalarının tedavi sürecini olumlu etkilediğini gösteriyor. Dünyada en sık karşılaşılan kronik hastalıklardan biri olan astıma karşı uzmanlar, antioksidan içeriği yüksek olan elma suyu tüketimini öneriyor….

Son yıllarda giderek yaygınlaşan astım hastalığının görülme sıklığında, besinler ve beslenme alışkanlıklarının önemli bir rol oynadığı tespit edildi. Uzmanlar bu hastalığa karşı, oksidatif hasarı ve inflamasyonu azaltması nedeniyle antioksidan ve vitamin yönünden zengin meyve suyu özellikle de elma suyu tüketiminin artırılmasını öneriyor. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, astım ile antioksidan ilişkisinin İngiltere’de 5-10 yaş arasındaki 2 bin 640 ilkokul öğrencisi ile yapılan ve dünyanın astım ile ilgili önemli dergilerinden biri olan European Respiratory Journal’da yayınlanan araştırmada da açıklandığını söyledi.

Elma Suyu Meyvenin Kendisinden Daha Etkili

Meyve suyu tüketen ve tüketmeyen öğrenciler arasında yapılan araştırmanın sonuçları hakkında bilgi veren Prof. Dr. İnanç, her gün konsantre elma suyu tüketen çocuklarda nefes darlığı sıklığının azaldığının belirlendiğinin ve elma suyu içmenin, çocukları astım belirtilerinden koruduğunun ortaya çıktığını ifade etti. Araştırma sürecinde, her gün en az bir bardak elma suyu tüketen çocuklarda, ayda bir bardaktan az tüketenlere göre nefes darlığı ataklarının daha az görüldüğünün tespit edildiğini belirten İnanç, yapılan diğer çalışmalarda da nefes darlığı ve astım semptomlarına karşı elma suyunun meyvenin kendisinden daha etkili olabileceğinin görüldüğünü kaydetti.

Prof. Dr. İnanç, elma suyunun nefes darlığı ve astım semptomları üzerine tüm bu olumlu etkilerinden dolayı elma suyunun astımlı bireylerde yeterli ve dengeli bir beslenme tablosu içerisinde her gün bir bardak tüketilmesini önerdi. Meyve suyunun içeriğindeki vitamin, mineraller ve flavanoidlerle bağışıklık sistemini koruyucu özelik gösterdiğine dikkat çeken İnanç, vücudun su dengesini koruyan, C vitamini, karotenoid ve fenolik bileşik içerikleri ile astım dışında bazı kanser türleri ile kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi olduğunu da vurguladı.

Reklam

Yemekten Hemen Sonra Diş Fırçalayanlar Dikkat

0

Yemeklerden hemen sonra diş fırçalamanın çürüklere neden olduğunu biliyor muydunuz? Dentaluna Diş Kliniği’nden Diş Hekimi Arzu Yalnız Zogun, yemeklerden sonra ve asitli içecekleri içtikten hemen sonra diş fırçalamanın sanıldığı gibi diş sağlığını korumadığını aksine çürüklere neden olabileceğini ifade etti.

Dentaluna Diş Kliniği’nden Arzu Yalnız Zogun, yemeklerden hemen sonra dişleri fırçalamanın çürüklere neden olabileceğini belirtti. Dişlerin yemeklerden en az yarım saat sonra fırçalanması gerektiğini ifade eden Zogun, şöyle konuştu: “Yemek yerken dişlere yapışan yemek artıkları kısa süre içerisinde aside döner. Yemekten hemen sonra dişlerinizi fırçalamanız ise o asidin ağız içerisinde yayılmasına neden olur. Bu asitler ise diş minesinin kalitesini düşürür, dayanıklılığını azaltır. Bu nedenle yemeklerden en az yarım saat sonra dişleri fırçalamak en doğrusudur.” Uyku sırasında ağızda asit oranı arttığı için geceleri çürük riskinin arttığını da ifade eden Zogun, yatmadan önce mutlaka dişlerin fırçalanması gerektiği konusunda uyarıda bulundu.

Dişlerinizi doğru fırçalayın: Çoğu kişinin dişlerini nasıl fırçalayacağı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını ifade eden Diş Hekimi Zogun, doğru diş fırçalama teknikleriyle ilgili de ipuçları verdi: “Öncelikle fırça 45 derecelik bir açıyla dişe yaklaştırılmalı ve dişin eni doğrultusunda ileri-geri hareketlerle fırçalanmalıdır. En son diş etinden aşağıya doğru bir süpürme hareketiyle işlem tamamlanır. Dişlerin iç yüzeyleri, özellikle ön bölgeler dar olduğundan fırça dik olarak tutularak fırçalanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bakteri plağı ve yiyecek artıklarının yoğun olduğu dişlerin arka yüzleri, arka dişler ve dil de temizlenmelidir.”

Elma ve armutu ısırarak yemek dişi temizler: Diş sağlığı için dişlerin düzenli olarak temizlenmesi gerektiğini söyleyen Diş Hekimi Arzu Yalnız Zogun, bunun için elma ve armut gibi sert meyvelerin bıçakla kesmek yerine direkt olarak ısırarak yenmesini önerdi. Zogun, “Katı meyveleri ısırarak yerseniz dişlerinizin arasındaki yemek artıkları da temizlenir. Bu nedenle hastalarımıza katı meyveleri ısırarak yemelerini öneriyoruz” dedi.

Diş çürüklerine karşı düzenli beslenmenin önemine de değinen Zogun, ara öğünlerde şekerli besinler seçilmesinin çürükleri arttırdığını belirterek şu önerilerde bulundu: “Ara öğünler şekersiz gıdalardan seçilmeli. Kurutulmuş meyvelerin şeker miktarı daha fazladır ve dişe yapışabilir. Ara öğünde meyve yenirse arkasından peynir gibi alkali bir besin yenmelidir. Öğünlerde su ve süt en iyi içeceklerdir. Asitli içecekler yemek sırasında içilebilir ancak yalnız içilmesi çürüklere neden olabilir. Bu nedenle asitli içeceklerin etkisini hemen arkasından su içerek azaltabilirsiniz.”

Reklam

Antioksidan Etkili Kuşburnu İle Bağışıklığınızı Güçlendirin

0

Zengin içeriğiyle kuvvetli antioksidan etkiye sahip olduğu deneysel çalışmalar sonucunda kanıtlanan kuşburnu meyvesi C vitamini gibi birçok vitamini ve minerali bünyesinde barındırıyor…

Kuşburnu meyvelerinin zengin içeriğiyle kuvvetli antioksidan etkiye sahip olduğu deneysel çalışmalar sonucunda kanıtlanmıştır. C vitamini bakımından en zengin kaynaklardan biri olan kuşburnu; birçok vitamin ve minerali bünyesinde bulundurur. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, kuşburnu meyvesinin faydalarını; “C vitamini ve polifenolik içeriği nedeniyle soğuk algınlığının tedavisine koruyucu ve yardımcı olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır” şeklinde açıkladı.
Antioksidan etkili kuşburnu çayı, kış günlerinde C vitamininin yanında yangı (iltihap) giderici etkisi soğuk algınlığı, nezle ve grip gibi enfeksiyonlu hastalıklar için de etkilidir.

Kuşburnu meyvelerinin faydası bunlarla da sınırlı değil. Son yıllarda yapılan araştırmalarla, mucizevi kuşburnu meyvesinin, romatizma ağrıları ve özellikle ileri yaşlarda yaygın olarak karşılaşılan eklem kireçlenmesinde de (osteoartrit) yararlı olduğu kanıtlanmıştır. Kuşburnu meyvesinin özütlerinden elde edilen bileşenlerin, eklemlerde hasar oluşturan iltihap miktarını azaltmakta etkili olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca bu fenolik bileşenlerin, iltihap giderici özelliğiyle basur tedavisinde de son derece etkili ve şikayetleri hafifletmede önemli rol oynadığı görülmüştür. Böbrek üstü bezlerini çok olumlu etkileyerek önemli hormonların üretimine destek sağladığı da bilimsel olarak ortaya konmuş faydaları arasındadır.

Kuşburnu meyvesinin bütün bu bahsedilen faydalarından en iyi şekilde yararlanabilmek için günde 3-4 defa kuşburnu çayı içilmesi ve kuşburnu çayı hazırlarken normal çay hazırlama şeklinden farklı olarak, bir bardak taze kaynatılmış suya poşet ilave edildikten sonra 10-15 dakika kadar ağzı kapalı olarak bekletmek gerekir. Daha etkin bir yarar sağlayabilmek için çayın daha yoğun derişimde hazırlanması (2-3 poşet ile) idealdir.

Antioksidan içeren besinler hakkında detaylı bilgi edinmek için “Antioksidan Deposu 8 Besin” yazımıza göz atabilirsiniz. 

Reklam

Her Türlü Kansere Karşı Çay

0

Çayın enerji tüketimini artırarak vücut ağırlığını azalttığını anlatan Rize Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz, içerdiği antioksidan nedeniyle damar sertliği ve koroner kalp hastalıkları ile yüksek tansiyonu engelleyici etkisi olduğuna dikkat çekiyor.

Çayın, barındırdığı antioksidanlardan dolayı kalp krizi, damar sertliği, koroner kalp hastalıkları riskini azalttığı, yüksek tansiyonu engellediği, kansere karşı vücut direncini artırdığı bildirildi. Rize Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz yaptığı açıklamada, çayın, sudan sonra en fazla tüketilen, insan vücuduna en uygun, sağlıkla en uyumlu, zararlı maddelerden arınmış içeceklerden biri olduğunu belirterek, dünya nüfusunun 3’te 2’sinin çay tükettiğini vurguladı.

Antioksidan içeriyor; Günde 350 mililitre çay içenlerin kalp krizi geçirme riskinin, çay tüketmeyenlere göre 3’te 2 oranında daha az olduğunu gösteren çalışmalar olduğunu ifade eden Yılmaz, “Çay enerji tüketimini artırarak vücut ağırlığını azaltıyor. Ayrıca damar sertliği ve koroner kalp hastalıklarına, yüksek tansiyona karşı barındırdığı antioksidan maddelerden dolayı engelleyici etkisi var.

Her türlü kansere karşı vücut direncini artırıyor. Yeşil çayda flavonoid grubundan polifenoller oldukça fazla. Yapılan çalışmalar, çayda bulunan polifenollerin kronik hastalıklara karşı koruyucu etkisinin göz ardı edilmeyecek kadar önemli olduğunu göstermiştir” diye konuştu.

Sıvı ihtiyacını karşılıyor; Yılmaz, ayrıca çayla birlikte bol miktarda sıvı alındığını, bunun da vücut için çok önemli olduğunu vurguladı. Günde 5-6 fincana kadar çay içilmesinin normal olduğunu belirten Yılmaz, “Böylece yetişkin bir insan için gerekli olan günde 2.5 litre sıvı ihtiyacının önemli bir kısmı karşılanmış olur.

Çok alınırsa belki ihtiva ettiği kafeinden dolayı zararlı etkileri görülebilir ama bu etkinin görülmesi için orta demli olarak 1 litreden fazla çay içilmesi lazım” dedi.

Reklam

Yüksek Tansiyona Karşı Süt

0

Yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen, kalp ve damar sağlığını tehdit eden yüksek tansiyon riskine karşı uzmanlar süt içilmesini öneriyor. Yapılan araştırmalar, çocukluktan itibaren düzenli süt içen bireylerde yüksek tansiyon görülme olasılığının daha düşük olduğunu gösteriyor…

Hipertansiyon hastaları az yağlı ya da yağsız süt tüketerek kan basıncını kontrol altına alabiliyor. Yapılan bilimsel çalışmalar; kalsiyum, magnezyum ve fosforun az tüketiminin bireysel veya toplumsal olarak hipertansiyon sıklığı ile ilişkili olduğunu gösteriyor.

Sütün yüksek kalsiyum ve potasyum içeriği ile kan basıncı ve hipertansiyonun dengelenmesinde önemli bir besin kaynağı olduğu bildiriliyor.

Azalan kalsiyum alımının arteriyel kan basıncını arttırdığına dikkat çeken Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, şunları söyledi:

“Kalsiyum, magnezyum ve fosfor minerallerinin alımı arttırılarak kan basıcında azalma sağlanabilmektedir.

Kalsiyum denince aklımıza gelen ilk besin öğesi süttür. Optimal kan basıncının sağlanmasında ve sağlığın devam ettirilmesinde günde 3-4 porsiyon süt ve ürünlerinin tüketimini öneriyoruz.”

Prof. Dr. İnanç ayrıca, sekiz hafta süren ve belirli bir beslenmenin uygulandığı “Hipertansiyonu Durdurmak Üzere Besinsel Yaklaşımlar” (DASH) çalışmasında, yağsız ve az yağlı süt ürünleri içeren, meyve ve sebzeden zengin, yağdan ve kolesterolden yoksun proteini hafif arttırılmış bir diyetle, erişkinlerde kan basıncının 5.5/3.0 mmHg düşürüldüğünün görüldüğünü kaydediyor.

Reklam