Fit Hub Blog Sayfa 127

Bu Karışım Gribe Meydan Okuyor!

0
Bu Karışım Gribe Meydan Okuyor!

Mevsim kış… Virüsler, özellikle de gribe yol açan virüslerle başımız dertte! Kalabalık ortamlarda hatta metrolarda, belediye otobüslerinde bile bu virüsler bizi buluyor. Diyetisyen Emre Uzun, “Yeterli ve dengeli beslenmeyi bir alışkanlık haline getirmekle bağışıklık sisteminizi güçlendirirsiniz ve böylece gribe karşı baştan zafer kazanırsınız” diyor. “Hedefiniz daime bağışıklığınızı güçlendirmek olmalı. Bu amaçla yapılacak hamleler de bellidir” diyor ve bunları tek tek sıralıyor:

Sıvı tüketin, bol su için

“Bizim en büyük hatalarımızdan biri kış aylarında içtiğimiz çaydan, meyve çaylarından aldığımız sıvıyla yetinip su içmeyi ihmal etmek! Oysa su mucizevi özelliklere sahiptir. Kışın daha yağlı beslendiğimiz için her gün düzenli 2-2,5 litre su içmemiz gerekir. Bu, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasını sağlar. Düzenli çalışan fonksiyonlar sayesinde bağışıklık sistemi güçlenir, metabolizmamızın işleyişi dengesini korur. Çay tutkunu bir toplum olduğumuz için kış aylarında siyah çayı biraz azaltmakta da fayda var. Onun yerine, yine bağışıklık sistemini güçlendiren kuşburnu, adaçayı, rezene, yeşil çay, ıhlamur ve böğürtlen gibi bitki çayları içebilirsiniz.”

Proteine önem verin

“Kışın vücudumuzun günlük protein ihtiyacı, sahip olduğumuz her bir kilo başına 0,8 gramdır. Protein deyince aklınıza hemen et gelmemeli. Kırmızı et haricinde yumurta, süt, kümes hayvanları, balık, baklagiller de iyi birer protein kaynağıdır ve içerdikleri B6 ve B12 vitaminleri, selenyum ve çinko ile bağışıklık sistemini güçlendirirler. Çok sık duymadığımız selenyum elementi hakkında ek bilgiler için Selenyum Nedir, Nasıl Kullanılır? yazısını da inceleyebilirsiniz.

Bunların yanısıra Omega 3 yağ asidi de bağışıklık sistemimiz için gereklidir ve “haftada en az iki kez balık yiyin” diye ısrar etmemizin sebebi de budur. Çünkü Omega 3 yağ asidinin iltihap azaltıcı, bağışıklık sistemini güçlendirici dolayısıyla gribe karşı koruyucu etkisi vardır. Kümes hayvanlarından tavukla hazırlanacak çorbalar ise hem virüslerle savaşır hem de vücutta oluşan inflamasyonu azaltır. Türk mutfağında üzerine bol limon sıkılıp karabiber serperek tüketilen şehriyeli tavuk çorbası gibi bir değer varken, sofranızdan eksik etmeyin derim.”

Soğan, sarımsak ve karabiber

“Soğanı neyse ki severek tüketiyoruz. Sarımsaktan ise kokusu nedeniyle biraz uzak duruyoruz. Sarımsağı yemeklere doğrayarak ya da çiğ halde yiyemiyorsanız size bir tavsiye: Tablet iriliğinde kestiğiniz sarımsak parçalarını, ilaç gibi yutun! Çünkü soğanın da sarımsağın da bağışıklığı güçlendirdiği artık biliniyor.

Aynı şekilde karabiber de önemli… Örneğin çorbalarınıza mutlaka karabiber serpin. Pilava, balığa, püreye özetle damak tadınıza ters gelmeyecek her gıdaya… Çünkü karabiberdeki piperin, ağrı kesici ve ateş düşürücüdür ve sizi hem gribe karşı korur hem de bağışıklığınızı güçlendirir.”

Sebzeler, meyveler…

“Her sebze ve meyvenin her mevsimde yetişmediği ortada… Bu, biraz da kozmik düzenin getirisi… Kara kışa, kara, fırtınaya inat yetişen meyve ve sebzeler, düşünün ki insan vücuduna neler kazandırır… Kıy meyve ve sebzelerinin en önemli yararı, hücreleri yenilemesi ve dokuları onarmasıdır. Bu sayede bağışıklık sistemimiz de güçlenir. Havuç, kivi, ıspanak, brokoli, mandalina, portakal ve greyfurt bol miktarda antioksidan, A ve C vitamini içerir. Yapılan son araştırmalar, C vitamininin gribi tedavi etmediğini ortaya koysa da vücut direnci için yeterli miktarda almak gerekir. Yine kış sebzelerinden lahana, ıspanak, karnabahar, pırasa, kereviz, havuç, tere ve turpun da sofranızda bulunması gerekir. Balkabağı ise hem bağırsak hareketlerini düzenlediği için hem de beta karoten içerdiği için bağışıklık sisteminin en önemli koruyucularından biridir.”

Probiyotik ve prebiyotikler

“Grip ve kışa özel hastalıklar sindirim ve boşaltım sistemine de zarar verebilir. Buna engel olmak için yapmanız gereken, bağırsak floranızı güçlendirmektir. Bu sayede mide-bağırsak enfeksiyonlarına karşı direnç de kazanmış olursunuz. Probiyotik ve prebiyotikler tam da bu noktada sahneye çıkar. Probiyotikler yoğurt, kefir, peynir, turşu, boza ve tarhanada yoğun olarak bulunan canlı ancak insan vücuduna dost bakterilerdir. Bu bakteriler bağırsakların ve kadınlarda vajen florasının dengesini korur, zararlı mikroorganizmaların çoğalmasını önler.

Prebiyotikler ise vücut tarafından sindirilemeyen, bağırsakta mayalanan ve kolondaki (kalın bağırsak) bakterilerin hem çoğalmasını hem de etkisini artıran besin ögeleridir. İlginç olan şu ki, probiyotiklerin sağlıklı ve çok sayıda var olabilmesi için prebiyotiklerin varlığı şarttır. Prebiyotik kaynaklarını ise kuru baklagiller, kepekli buğday, yulaf, arpa, soğan, sarımsak, pırasa, kuşkonmaz ve muz olarak sıralayabiliriz.”

E Vitamini

“Bütün vitaminler bir yana, kış aylarında grip salgınlarına karşı bağışıklık sisteminin belki de bir numaralı vitamin muhafızı hiç kuşkusuz E vitaminidir! Soğuk algınlığına, gribe, nezleye vb. dışında kalp hastalıklarına hatta kansere bile sebep olan ve vücudunuzun sağlıklı hücrelerine saldıran serbest radikallerle E vitamini savaşır. Ayçekirdeği, fındık, ceviz, badem dışında ıspanak ve brokoli gibi koyu yeşil yapraklı kış sebzeleri de bol miktarda E vitamini taşır.

İlaç gibi zerdeçal!

Tıp âleminde son yıllarda üzerinde en fazla araştırma yapılan kök baharatlardan biri hiç kuşkusuz zerdeçal! Öyle ki zerdeçal üzerine yazılan ve deneklerle elde edilmiş araştırma sonuçlarına dayanan 10 bini aşkın bilimsel makale, bu kök baharatın şimdiden “bitkisel ilaç” olarak anılmasına sebep oldu. Zerdeçal antioksidan zengini bir baharat. Doğal bir antienflamatuar ve aynı zamanda ağrı dindirici. Düzenli olarak zerdeçal tüketenlerin soğuk algınlığı, öksürük, grip ve solunum sisteminde tıkanıklıklara daha az yakalanması da araştırmaları doğruluyor. Özellikle zerdeçal ve bal karışımı, vücudun savunmasını destekleyen, iltihaplanma karşıtı ve antibakteriyel özelliklere sahip doğal bir reçete!

Bol Bol Yudumlayın!

Diyetisyen Emre Uzun’un tarifiyle, sizi gripten koruyacak içecek:

Malzemeler:

1/2 adet kivi

1/2 adet portakal

1 kaşık nar

Yarım bardak su

1/2 çay kaşığı zerdeçal

Hazırlanışı:

Meyveleri vitamin kaybına uğratmamak için iyice yıkayıp kabuklarını soyun. Doğrayın. Kısa süre blender’dan geçirin. Kıvamı damak tadınıza göre ayarlamak için tercihe göre su ekleyin. Zerdeçal ekleyin ve yudumlayın. Vücudunuzun savunma sistemine armağan edin!

Reklam

Cildimizin Tehlike Altında Olduğunu Gösteren 5 Sinyal

0
Cildimizin Tehlike Altında Olduğunu Gösteren 5 Sinyal

Bu nedenle ciltte meydana gelen değişiklikler aynı zamanda kalp, akciğer, mide, bağırsaklar ile böbrekler gibi yaşamsal önem taşıyan organları ilgilendiren sistemik hastalıkların habercisi de olabiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz, hatta bazı cilt işaretlerinin hastalığın klinik ve laboratuvar bulgularından önce ortaya çıkabildiğine dikkat çekerek, “Dolayısıyla bu sinyaller geliştiğinde zaman kaybetmeden bir hekime başvurulması, bazı durumlarda hayatı tehdit edebilen hastalıkların erken dönemde tedavi edilmesini sağlayabiliyor. Erken tedavi de hiç şüphesiz hastaları daha ciddi problemlerden koruyabiliyor” diyor. Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz sistemik, bir başka deyişle vücudun tümünü etkileyebilen hastalıkların habercisi olabilecek cilt sorunlarını anlattı, önemli bilgiler verdi.

Ciltte kaşıntı

Özellikle ciltte yaygın ve şiddetli kaşıntının asla ihmal edilmemesi gerekiyor, çünkü bu tablo demir eksikliği kansızlığı, kronik böbrek yetmezliği, bazı kan hastalıkları, siroz, enfeksiyonlara bağlı karaciğer iltihaplanması, pankreas tümörü ve kistleri gibi önemli sistemik hastalıkların habercisi olabiliyor. Ayrıca diyabet, tiroit bezlerinin az veya fazla çalışması da kaşıntıyla yakından ilişkili oluyor. Bunların yanı sıra nadiren de olsa akciğer, kalın bağırsak, beyin ve lenf kanserlerinde de kaşıntı sinsi bir şikayet olarak gelişebiliyor. Bu nedenle hastaların dermatolojik muayeneden sonra söz konusu hastalıklar açısından bir tarama testiyle değerlendirilmeleri büyük önem taşıyor.

Koyu kırmızı, bordo lekeler

Kılcal damarlardan dışarıya kırmızı kürelerin sızmasıyla ortaya çıkan koyu kırmızı, bordo renkli, milimetrik veya geniş yüzeyleri kaplayıcı lekeler de ihmal edilmemeli. Bu lekeler kan sulandıcı ilaçların yan etkisi, çeşitli enfeksiyonlar, çeşitli sistemik ve romatizmal hastalıklar için önemli ipuçları sağlayabiliyor. Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz bunların yanı sıra bu lekelerin menenjitte (beyin zarı iltihabı), kırım kongo kanamalı ateşinde ve çeşitli mikropların kana karışması gibi yaşamı tehdit eden enfeksiyonlarda da bazen ilk belirti olarak ortaya çıkabildiği uyarısında bulunarak, “Bu durumda erken tanı hayat kurtarıcı olabiliyor” diyor. Ayrıca, kanamaların deriden kabarık bir özellik göstermesi de damar iltihabının habercisi olabiliyor. Bu durum sadece deriyi değil, bağırsaklar, böbrekler ve karaciğer gibi sistemleri de etkileyebildiği için biyopsi yapılarak hastalığın yaygınlığı saptandıktan sonra hızla tedaviye başlanması gerektiğini hatırlatıyor.

Aftlar

Ağız mukozasında tekrar eden, ağrılı, beyaz, 3-10 mm çaplarında yaralar olan aftlar başlangıçta küçük kırmızı veya saydam kabarcıklar şeklinde ortaya çıkıyor. Sıklıkla, dilde, yanak ve dudak mukozasında gelişen aftlar saatler içinde açılıyor ve ülser oluşuyor. Aftların önemli sistemik hastalıkların sinsi habercisi olabileceğine işaret eden Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz sözlerine şöyle devam ediyor: “Örneğin ülseratif kolit, Crohn ve çölyak hastalığı gibimide – bağırsak sistemi hastalıklarında aftlar çok sık görülüyor. Behçet hastalığında da aftlar öncü bulgu olarak ortaya çıkabiliyor. Demir eksikliği ve vitamin B12 eksikliği de aftlara yol açan ve sık rastlanan sebeplerden. Bunların yanı sıra AIDS geliştiğinde zaman kaybetmeden bir hekime başvurmak çok önemli. Çünkü tedavi nedene yönelik olarak farklılık gösteriyor ve bu nedenleri kan testleriyle açıklığa kavuşturmak mümkün”

Et benleri

Et benleri cilt renginde veya kahverengi, çapları 1 mm ile 5 cm arasında değişen, göz kapakları, boyun, koltuk altı ve kasık bölgesinde kümelenme gösteren, yumuşak, deriden kabarık, bazıları saplı oluşumlardır. Et benleri toplum tarafından genellikle sadece kozmetik problem olarak görülüyor. Ancak dikkat! Ciltte çok sayıda kümeleşme gösteren et benleri, tedavi edilmediğinde diyabete dönüşebilen insülin direnci gibi önemli bir sağlık probleminin belirtisi olabiliyor. Bu nedenle et benlerinin sadece kozmetik bir sorun olarak görülmemesi gerektiği uyarısında bulunan Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz “Vücutta çok sayıda et benleri mevcutsa diyabet şüphesiyle hastalar araştırılmalı diyor.

Bacak yaraları

Dizden aşağıya ayak bileğine doğru bacağın 1/3 alt kısmında görülen yaralar çoğunlukla, sinek ısırığı, çarpma veya düşme gibi nedenlere bağlandığı için evde uygulanan yöntemlerle iyileşme bekleniyor. Ancak, bu bölgenin bacak yaraları çoğunlukla toplardamar, daha az olarak atardamar hastalıklarından kaynaklanıyor. Ayrıca her 4-5 olgudan birinde, bu damar problemine diyabet hastalığı da eşlik ediyor. Erken tanı ve tedavi iyileşmeyi hızlandırırken geç kalınması durumunda özellikle büyük yaraların kapanması aylarca devam edebiliyor. Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngözaltta yatan nedenden bağımsız olmak üzere sigara kullanımı ve obezitenin iyileşmeyi geciktirerek inatçı yaralara yol açabileceği konusunda da uyarıyor. Tedavi için nedenin doğru tespit edilmesi gerektiğini vurgularken, başarılı sonuç alınması için muayeneye ek olarak hızla radyolojik ve biyokimyasal analizlerin planlandığını söylüyor.

Reklam

Yatarken Rahatsız Oluyorsanız Sorun Omuz Sıkışması Olabilir

0

Şiddetli omuz ağrıları, omuz üzerine yatamamak, kolu hareket ettirememek… Tüm bu belirtiler, omuz sıkışma sendromuna işaret edebiliyor. Toplumun neredeyse yüzde 30’unu etkileyen omuz sıkışmaları, manuel terapi uygulamaları ile tedavi edilebiliyor. Memorial Wellness Manuel Tıp Uzmanı Dr. Metin Mutlu, omuz sıkışma sendromu hakkında bilgi verdi.

Omuz Sıkışmasına Neler Yol Açabiliyor?

Impingement; yani omuz sıkışma sendromuna genellikle bursitler, donuk omuz, fibromiyalji, kireçlenme, travmatik ve atletik zedelenmeler, sinir yaralanmaları, enfeksiyonlar, tümörler, boyundan yayılan ağrılar, romatoid artrit gibi iltihabi romatizmal hastalıklar, gut, diyabet, çeşitli metabolik ve hormonal hastalıklar, omzu etkileyen torasik çıkış sendromları, miyopati adı verilen kas hastalığı, kalp hastalıkları ve akciğer tepe tümörleri gibi iç organ hastalıkları sebep olabilmektedir. Kolunu kuvvet gerektirecek şekilde uzun süre baş üstünde kullanan kişilerde de bu probleme sık rastlanmaktadır.

Hareket Kabiliyetini Kısıtlıyor

Omuzun sıkışma sendromu, sık görülen omuz rahatsızlıklarından biridir. Omuz sıkışma sendromu, genellikle omuz üzerine yatarken ağrı hissetme hatta ağrıdan omuz üzerine yatamama, kolu baş üstüne kaldıramama ve bu tür hareketlerde kısıtlılık yaratarak belirtiler verir. Bu sendromda ağrı kimi zaman kişiyi uykusundan uyandıracak derecede ağırlaşabilmektedir.

Omzun Hareket Açısı Önemli

Muayene sırasında omzun hareket açıklığına bakılır ve sıkışmayı gösteren bazı testler yapılmaktadır. Bazı durumlarda enjeksiyon uygulaması yapılır. Bu enjeksiyon sonrası ağrının geçmesi ve hareketlerin ve testlerin düzelmesi tanı açısından anlamlıdır. Röntgen çekilerek kireçlenme ve kemiklerdeki değişiklikler görülmelidir. Tendonların ve diğer yumuşak dokuların durumunu görmek için ultrason, MR tetkikleri yapılmalıdır. Tendonun durumu, yırtılıp yırtılmadığı görülerek tedavi planlanmaktadır.

İlk Aşama 25 Yaş Altı Kişilerde Görülüyor

Omuz sıkışma sendromunun ilk aşaması genellikle 25 yaş ve altı kişilerde görülmektedir. Bu aşamada tendonda ödem, şişlik, kanama meydana gelir. İlaç, manuel terapi ve egzersizle tedavi planlanabilir. Bu aşamada kol üzerine yüklenilmemesi gerekir. Tetikleyici hareketlerden de uzak durulursa ağrılar hafiflemektedir. Omuz sıkışma sendromu yaşayan bu gruptaki hastalar için cerrahi uygulanmasına gerek duyulmamaktadır. İkinci aşamada ise sıkışan tendonda tendinit; yani yangı meydana gelir. Bu aşama daha çok 25-40 yaş arası kişilerde görülmektedir. Tedavi için ilaç, egzersiz ve fizik tedavi ve manuel terapi uygulanır. Bu dönemde lokal enjeksiyon, nöralterapi de uygulanabilir.

Erken Dönemde Tedavi Sağlanmazsa Yırtıklar Oluşabilir

Birinci ve ikinci aşamada hastalığı teşhis edilen kişiler uygun tedavi uygulamaları, egzersiz ve korunma yöntemleri sayesinde üçüncü aşamaya geçmeyebilir. Bu aşamada ise hastalar genellikle 40 yaşın üzerindedir ve bu dönemde tendonda yırtıklar meydana gelebilir. Bu aşamada tanısı konulan hastalar 6 ayı aşmamak şartıyla fizik tedavi, egzersiz tedavisi, manuel terapi, lokal enjeksiyonlarla konservatif tedaviye alınmaktadır. Bu konservatif tedaviye rağmen şikayeti devam eden ya da tendonda tam bir yırtık olan hastalarda cerrahi yöntemlerin uygulanması gerekebilir. İyi bir sonuç için ameliyat sonrası fizik tedavi ve egzersiz mutlaka önerilmektedir. Hangi dönem olursa olsun tedavi ile amaç; koruyucu önlemlerle hastalığın ilerlemesini önlemek,  egzersiz ve fizik tedaviyle omuz fonksiyonları geri kazandırmak olmalıdır.

Sağlıklı Bir Vücut ve Güçlü Bir Merkez Bölgesi İçin 5 Yoga Hareketi

Reklam

Günde Kaç Öğün Yemelisiniz Sorusunu Bilimsel Olarak Cevaplıyoruz!

0
günde kaç öğün yemek yemeli

Uzun ve sağlıklı bir yaşam günde kaç öğün yemelisiniz? Muhtemelen pek çok insanın aklını karıştıran bu sorunun cevabını bilim insanları veriyor!

Basında, belli aralıklarla “uzun yaşamın sırrının çözüldüğüne” dair haberler okumaya alışkınız. Genelde çok uzun yaşayan kişilerle röportaj yapılarak bu sır çözülmeye çalışılır. 100 yaşını geçtiği halde hala sağlıklı ve mutlu bir hayat sürdürmekte olan kişiler ister istemez ilgimizi çeker, nedir bu işin sırrı, bu insanlar ne yiyor ne içiyor da bunca uzun yaşıyorlar diye merak ederiz.

Genelde, doğal gıdalar uzun yaşamın sırrı olarak sunuluyor.

Yıllardır uzun yaşamın sırrı üzerine yapılan araştırmalar sadece ihtiyacımız kadar yemenin önemini gösteriyor. Uzun ve sağlıklı bir yaşam için bütün makro besinleri yeterli miktarda ve 3 öğüne bölerek yemek gerekiyor.

Elbette doğal gıdalarla beslenmenin önemi büyük, bunu kimse yadsıyamaz. Uzun yaşayan insanlar da genellikle sanayi toplumlarında ve büyük kentlerde değil, kırsal kesimde ve doğanın içinde yaşayanlar arasından çıkıyor. Bunda da şaşılacak bir şey yok. O yüzden, bu kişilere nasıl beslendikleri sorulduğunda genelde taze sebzeler, bitki çayları, her gün içilen keçi sütü ya da her gün yenen süzme peynir ya da ringa balığı gibi cevaplarla karşılaşıyoruz. Hatta 110 yaşını geçen bu şanslı kişiler arasında her gün vanilyalı kek yediğini, hatta her öğün bol ekmek tükettiğini söyleyenler de var. Kek yüksek karbonhidrat içerdiğine göre bizi uzun yaşatan vanilya mı diye düşünmeden edemiyor insan.

Ne kadar yemek yiyoruz?

Uzun yaşamak için hangi besinleri tükettiğimiz, hangilerinden uzak durduğumuz elbette önemli. Ama ne yediğimiz kadar ne kadar yediğimiz de önemli. İnsanoğlu şunun şurasında on bin yıldır yerleşik hayata geçti, bununla birlikte ağırlıklı olarak karbonhidrat tüketmeye başladı. Oysa avcı-toplayıcı atalarımız kolay kolay karbonhidrat bulamadığı için ağırlıklı olarak proteinle besleniyordu. Ayrıca internetten sipariş verme olanakları olmadığından, ne zaman yiyecek bulurlarsa ya da avlanabilirlerse o zaman yemek yiyorlardı. Şunu biliyoruz ki, aradan geçen süre içinde insanoğlu büyük bir genetik değişim geçirmedi. Yani açlığa dayanıklı olan genetik kodlarımız değişerek kontrolsüz bir şekilde yemeğe uyumlu hale gelmedi.

Uzun yaşam için ölçülü yemek neden önemli?

Kısacası “can boğazdan gelir” deyimi taş çatlasa insanlık tarihinin son yüz yılında kullanılmış. Günümüzde ise bir geçerliliği kalmamış. Aksine, uzun yaşamanın sırrının “ölçülü yemek” olabileceği tezi üzerinde durulmaya, bu konuda genetik araştırmalar yapılmaya başlandı. Örneğin Richard Weindruch’un yaptığı, 2009 yılında yayınlanan bir çalışmada, istedikleri miktarlarda beslenen maymunların yüzde 37’si yaşlılığa bağlı hastalıklara yakalanırken, ölçülü beslenenlerde bu oran yüzde 13 olarak tespit edilmiş.

Fare deneyleri

Amerikalı bir yaşlılık bilimi uzmanı olan Clive McCay daha 1935 yılında sadece ihtiyacı kadar yiyen farelerin ömürlerinin yüzde 40 oranında uzadığını ve yaşa bağlı hastalıkların ortaya çıkmasının önemli ölçüde gerilediğini kanıtlamış. 1986’da Wisconsin – Madison Üniversitesi yaşlılık bilimi uzmanlarından Profesör Richard Weindruch’un yaptığı fare deneylerinde yine aynı sonuçlar elde edilmiş. Ölçülü yiyen fareler ya da maymunlar sadece uzun yaşamıyor, aynı zamanda yaşam kaliteleri de artıyor; çok daha sağlıklı ve fit oluyorlar!

Telomer nedir?

Bu yüzden de bilim insanları bir süredir gözlerini telomerlere dikmiş durumda. Telomer, kromozomların uç kısımlarında yer alan ve hücrelerin yaşam süreleriyle ilişkisi olan yapılara verilen ad. Hücreler yaşlandıkça telomerler kısalıyor, telomerler kısaldıkça hücre bölünmesi zorlaşıyor ve hücreler ölmeye başlıyor. Kısacası, yaşlandıkça telomerler kısalıyor ya da telomerler kısaldıkça yaşlanıyoruz!

Peki fazla ya da az yemekle telomerin ne ilişkisi var?

Henüz kesin kanıtlar ortada yok ama aralarında önemli bir ilişki olduğuna dair bulgular var. Her ne kadar şu anda deneyler fareler üzerinde yapılıyor olsa da, daha şimdiden, ne kadar çok yemek yenirse telomerlerin o kadar hızlı kısaldığına dair önemli kanıtlar elde edilmiş durumda.

Uzun yaşam için nasıl beslenmek gerekiyor?

Bilimsel yayınların yer aldığı, Hindawi / Journal of Nutrition and Metabolism’in desteklediği Metabolic Balance’ın önerisine göre:

  1. Ne gerektiğinden az, ne de gerektiğinden çok yemek gerekiyor.
  2. Üç öğünden fazlası önerilmiyor.
  3. İnsan metabolizması gün boyu, sürekli yemek yeme üzerine kurulu değil.
  4. Aralıksız yemek, kilo kaybına neden olmadığı gibi metabolik hastalıklara davetiye çıkarıyor; yaşam kalitesini bozuyor.
  5. Bu beslenme yöntemi sayesinde vücut ihtiyaç duyduğu besinleri tam olarak alırken, gereğinden fazla yemek yemenin de önüne geçilmiş oluyor. İşte bu da uzun ömür için aralanan kapılardan biri.
Reklam

49 Kilo Vererek Fitnessa Aşık Oldum Diyen Angela Arnold’ı Tanıyor musunuz?

0

En yüksek kilosu: 113 kg

Şimdiki Kilosu: 64 kg

Sağlığından endişe etmeye başlayan Angela Arnold, bu gidişatı değiştirmeye kararlıydı!

Yazan: Kristin Mahoney

2011 yılında, Angela Arnold dönüm noktasındaydı. 29 yaşında 113 kilo iken depresyonla mücadele ediyordu ve yataktan kalktığı andan itibaren dizlerinde ağrı hissediyordu. Ayrıca diyabet teşhisi konduğu için iki seçeneği vardı: ya kilo verecekti ya da hayatının sonuna kadar insülin ilaçları kullanacaktı. Arnold bir karar verdi. “Yalnızca henüz 10 ve 13 yaşlarında olan oğullarım Colby ve Camron için değil, gelecekteki torunlarım için de ciddi şekilde hayat tarzımda değişiklikler yapmam gerektiğini biliyordum.”

Küçük adımlarla, Jillian Michael’in spor DVD’lerini günde 15 dakika uygulayarak değişimine başladı. Her gün küçük egzersizler yapıyordu. “Her gün biraz yürüdüm, sonra adım adım yürüdüğüm mesafeyi artırdım ve nihayetinde tempolu yürüyüşten koşuya geçtim.”

Spor yolculuğu her zaman kusursuz değildi (yanlış teknikler sebebiyle ameliyat olması gereken bir fıtık problemi yaşadı), ama Arnold bu yoldan sapmamak için elinden gelenin en iyisini yaptı ve bir sene içerisinde 45 kilo verdi.

Bugün ailesi ve arkadaşlarından aldığı destekle motivasyonunu koruyor. “Vücudunuza baktığınızda kendinizi mutlu ve güzel hissedebilirsiniz. Herkes bir yerlerden başlıyor, sadece yoldan çıkmadan tüm bu süre boyunca her küçük başarınızdan gurur duymayı bilmeniz gerekiyor.”

Angela Arnold’ın Antrenman Planı

Arnold kardiyoyla birlikte haftada beş gün güç antrenmanı yapıyor. Bir gün de yüksek yoğunluklu interval antrenmanı yapıyor.

En Sevdiği Sağlıklı Yiyecek:

Çiğ İstridye

En Sevdiği Egzersiz:

Lat pulldown

“Kasları doğru şekilde sıktığınızdan emin olun ve duruşunuzu koruyun.”

Angela’nın Örnek Antrenman Planı

Bacak günü

(haftada iki kez antrenman yapıyor)

  • Deadlifts
  • Squats
  • Walking lunge
  • Kickback
  • Hip thruster
  • Leg press
  • Leg extension

Fitness İlhamı

“Geçen sene Las Vegas’ta yapılan Musclemania yarışmasına gittim ve 60 yaşın üstünde bir büyük büyükanne olan Ruby Carter’ın Masters yarışmasını kazandığını izledim. O an bahanelerin olmadığını, herşey çok geç olduğunda ‘Ben de yapabilirdim’ diyerek kaybettiğim onca zamanın ardından bakmak istemediğimi farkettim. Arnold geçtiğimiz Haziran ayında ilk fitness yarışmasına katıldı ve ikinci oldu. “Sahneye çıkmak istemiyordum, vücudumla ilgili şüphelerim vardı. Ancak sonra başkalarına bir ilham kaynağı olabileceğimi farkettim.”

Angela’nın Kullandığı Gıda Takviyeleri

Protein tozu, amino asitler, BCAA ve kreatin

En Sevdiği Kaçamak Öğünü

Donut ve tereyağlı kurabiye

Kaynak: M&F HERS 2016, Ocak-Şubat

Kardiyoyu Bırakıp Ağırlık Kaldırmaya Başlayan Rebecca Mükemmel Kıvrımların Sahibi Oldu

Reklam

İsviçre’nin Kahvaltıda Yaptığı Devrim: Müsli

0

İsviçre deyince aklımıza ilk gelen şeylerden biri ‘müsli’dir. Peki müslinin mucidi Dr Bircher-Benner 20. yüzyılın ruhunu yakalayan bu yiyeceği nasıl icat etti?

İsviçre dünyada kahvaltı tarzını değiştiren ülke oldu. İlk kez burada ortaya çıkan müsli bugün de etkisini koruyor ve giderek yaygınlık kazanıyor.

Zürih Üniversitesi’nde Dr Eberhard Wolff’a göre, müslinin ilk ortaya çıkışı kahvaltı amaçlı değildi. İlkin, ana yemek öncesinde yenen bir iştah açıcı olarak tasarlanmış, sonra uzun bir süre akşam yemeği olarak kullanılmıştı; ama kahvaltıda yeneceği hiç düşünülmemişti.

İsviçre’nin tarihi Schatzalp oteli Alp Dağları eteklerindeki sanatoryumlardan biri.

Müslinin hikayesi 1900’de başladı. Zürih Gölü civarında yaşayan Doktor Maximilian Oskar Bircher-Benner, tüberkülozun etkilerinin iyi beslenme ile giderilebileceğine inanıyor, bunun için en iyi besin karışımları üzerinde çalışıyordu.

Sarılık olunca bu karışımları kendi üzerinde denemiş, sağlığına kavuşmuştu. Bu karışımda elma, kuruyemiş (badem, ceviz, fındık, fıstık), yulaf, limon suyu ve konsantre süt kullanmıştı. Buna kısaca ‘Elma Diyeti’ adını vermişti.

O sıralar İsviçre’nin Vevey kasabasında yeni kurulmuş olan Nestle, İsviçre’yi sağlıklı yaşamın merkezi olarak reklam ediyordu.

Müslinin hikayesi 1900’de başladı. Zürih Gölü civarında yaşayan Doktor Maximilian Oskar Bircher-Benner, tüberkülozun etkilerinin iyi beslenme ile giderilebileceğine inanıyor, bunun için en iyi besin karışımları üzerinde çalışıyordu.

Sarılık olunca bu karışımları kendi üzerinde denemiş, sağlığına kavuşmuştu. Bu karışımda elma, kuruyemiş (badem, ceviz, fındık, fıstık), yulaf, limon suyu ve konsantre süt kullanmıştı. Buna kısaca ‘Elma Diyeti’ adını vermişti.

O sıralar İsviçre’nin Vevey kasabasında yeni kurulmuş olan Nestle, İsviçre’yi sağlıklı yaşamın merkezi olarak reklam ediyordu.

İsviçreli yazar Johanna Spyri’nin daha sonra çizgi filme dönüştürülen kahramanı Heidi hastalandığında Alp Dağları’nın havası ve otları iyi gelmiş, tekerlekli sandalye kullanan arkadaşı Clara da Heidi’nin yanına dağlara gidince yeniden yürümeye başlamıştı.

Dr Bircher-Benner 1904’te Zürichberg’de dağ eteğinde, beş yıldızlı bir otel yakınlarında bir sanatoryum açtı. Binlerce insan güneşten ve özel diyetten yararlanmak için buraya akın ediyordu.

Wolff’a göre, Bircher’in başarısı basit kurallara dayanıyordu: pişirilmemiş yiyecekler, erken kalkmak, erken yatmak, temiz dağ havası vs. “Ama aynı zamanda dönemin orta sınıflarında ve zenginlerde bir kendini kontrol etme modası başlamıştı. ‘Büyülü Dağ’ olarak anılan bu mekâna akın etmeleri bundandı.”

Almanya’da ‘hayat reformu’ adıyla anılan ve özgürlük, hippi idealleri ve vejetaryenliğe dayanan bir sosyal hareket de sanatoryumun gelişmesinde etkili oldu.

Ama sanatoryumda dört hafta kaldıktan sonra ‘Büyülü Dağ’ romanını yazan Alman yazar Thomas Mann gibi orayı hijyen hapishanesi olarak görenler de vardı.

Bugün Zürichberg’de orijinal klinikten fazla bir şey kalmamış. Ama beş yıldızlı otel hala yerinde duruyor. Bu bölge artık FIFA merkezi olarak biliniyor.

İsviçre orta sınıfların, sağlığına özen gösteren insanların müsli ülkesi olarak biliniyor. İnsanlar dağ eteklerine kurulu sanatoryumlarda bazen aylarca kalıyor, D vitamini almak için saatlerce güneş altında yatıp bol miktarda müsli yiyordu.

İsviçre’de doktorların felsefesi ulusal anlayışı şekillendiriyor. Sağlıklı yaşam hareketini İsviçreliler icat etti. Dağ havası, bol güneş ve iyi beslenme kültürlerine öyle işlemiş ki bunlar insan hakkı olarak görülüyor.

Bir dahaki sefer Bircher müsli yiyorsanız, kaşığınızda ağzınıza götürdüğünüz şeyin İsviçre’nin 100 yıllık tarihi olduğunu unutmayın.

Kaynak: http://www.bbc.com/turkce

Reklam

Bu Diyeti Beyniniz Çok Sevecek!

0
beyin diyeti

Rush Üniversitesi Tıp Merkezinin yürüttüğü bir çalışmaya göre ne yediğiniz (ve de yemediğiniz) Alzheimer hastalığına yakalanma riskinizi büyük oranda azaltabiliyor.

“ZİHİN Diyetinden” (Akdeniz ve DASH diyetinin bir karması) şaşmadan beslenen katılımcıların Alzheimer riski %53 oranında düştü. Diyetini arada bozanlarda dahi bu oran %35 oldu. Azaltmanız veya kesmeniz gereken yiyecekler şöyle:

YEMENİZ GEREKENLER:

  • Yeşil yapraklı sebzeler

Günde 75g

  • Diğer sebzeler

Günde 40g

  • Kuruyemiş

Atıştırmalık olarak günde 15g

  • Yemiş (ahududu, böğürtlen gibi)

Haftada en az iki porsiyon 50g

  • Bakliyat

Haftada en az 3 – 4 porsiyon 100g

  • Tam tahıllar

Günde üç porsiyon (1 porsiyon = 1 dilim ekmek veya 150g makarna)

  • Balık

Haftada en az 2 porsiyon 85g derisiz balık (kızartmadan)

  • Kanatlı

Haftada en az 2 porsiyon 85g derisiz kanatlı eti (kızartmadan)

  • Zeytinyağı

En çok kullandığınız yağ bu olsun

SAKINMANIZ GEREKENLER:

  • Kırmızı et

85 gramdan haftada en fazla dört porsiyon

  • Tereyağı ve margarin

Günde en fazla 1 yemek kaşığı

  • Peynir

Haftada en fazla 1 porsiyon

  • Tatlı

Haftada 5 porsiyondan az

  • Kızartma ve fast-food

Haftada 1 porsiyondan az.

Yazı: Kristin MAHONEY

Reklam

Salona da Gerek Yok Bahaneye de! Bu Egzersizle Kış Mevsiminde Kilo Almaktan Kurtuluyoruz

0
kışın kilo almamak için egzersizler

Sekiz dinamik egzersizle kış mevsiminde kilo almaktan kurtulun, bacaklarınızı şekillendirin ve kardiyo direncinizi geliştirin. Hem de hiçbir ekipmana gerek duymadan.

 

En zorlu tüm vücut kondisyon antrenmanımızı deneyin! Pliometrik egzersizler ya da sıçrama hareketlerini kullanarak oluşturduğumuz bu yüksek yoğunluklu antrenmanı her yerde yapabilir, kısa sürede kaslarınızda maksimum güç kullanabilir, sürat ve kuvvetinizi bir sonraki seviyeye taşıyabilirsiniz. Spor salonuna ihtiyaç duymadan, vücut ağırlığıyla yapılan bu antrenman, New York Health & Racquet Club’ın “Bay Karın Kası” olarak bilinen grup fitness antrenörü Levi James tarafından hem kilo vermeniz, hem de vücudunuzu ve zihninizi geliştirebilmeniz için tasarlandı.

YAPILIŞI

BAŞLANGIÇ SEVİYESİ:

12-15 tekrar aralığı ile başlayın ve sayıyı 20’ye yükseltirken egzersizler arasında 20 saniye dinlenin. Egzersizleri zorlaştırmak için yerle olan temas sürenizi kısaltın ve en az 2 tur yapın.

ORTA/İLERİ SEVİYE:

20 saniye egzersiz, 10 saniye dinlenme düzeninde yapın. Turlar arasında yalnızca 10 saniye dinlenin. 3 tur ile başlayıp adım adım 4 tura geçiş yapın

1. Bound

Sağ kol ve sol dizinizi havaya kaldırarak yukarı sıçrayın. İleri doğru hareket ederken iyi bir tempo tutturun ve her seferinde aynı güçle sıçrayın.

2. Bunny Hop

Ellerinizi başınızın arkasına koyup parmaklarınızı kenetleyin ve karın bölgenizi sıkın. Squat egzersiziyle alçalın ve ileri sıçrayın. Sıçradıktan sonra tekrar ayağa kalkmadan alçalmış pozisyonunuza iniş yapın. Tüm egzersiz boyunca ayağa kalkmadan bu şekilde ileri sıçramayı sürdürün.

3. Skaters Jump

Sağınıza doğru sıçrayın ve sol ayağınızı sağ bacağınızın arkasına çapraz şekilde götürerek sağ ayağınızın üzerine squat hareketiyle alçalarak basın. Sol ayağınızın yere değmesine izin vermeyin. Ardından hızla sola sıçrayın ve bu sefer sağ ayağınızı sol bacağınızın arkasına çapraz şekilde götürün, aynı anda da kollarınızı hareketin çapraz yönüne doğru sallayın. Sağ ayağınız yine yere değmemeli. (Eğer hareketi süre tutmadan tekrar bazlı yapıyorsanız bir sağa ve bir sola sıçrayış, bir tekrar eder.)

4. 180° Sıçrama

Ayaklarınız omuz genişliğinde açık durun. Yukarı sıçrayın ve havada 180 derece dönerken kollarınızı da tam yukarı kaldırıp squat hareketine iniş yapın. Her defasında yönünüzü değiştirin. Bir defa sola ve sağa 180 derece dönmek bir tekrar eder.

5. El Çırpmalı Şınav

Şınav pozisyonunun alçak konumunda başlayın, baştan ayağa vücudunuzun düz bir çizgi oluşturduğundan ve başınızın düz durduğundan emin olun. Patlayıcı şekilde kendinizi yukarı itin, kollarınızı düzleştirin ve ellerinizi spor sehpasından kaldırın. Vücudunuz havadayken hızla el çırpıp ellerinizi yeniden başlangıç pozisyonuna getirin. Tüm egzersiz boyunca dirseklerinizi vücudunuza yakın tutun.

6. Heel Click

Dizleriniz dışa dönük ve ayaklarınız omuz genişliğinden biraz daha açık şekilde plie squat pozisyonu alarak başlayın. Yukarı sıçrayın, bacaklarınızı düzleştirin ve topuklarınızı hafifçe birbirine değdirin. Başlangıç pozisyonuna geçerek iniş yapın ve hemen bir sonraki sıçrayışa geçin. Sıçrarken kalça kaslarınıza odaklanın ve kontrollü halde iniş yapın.

7. Broad Jump to Burpee

Ayaklarınız kalça genişliğinde açık durarak başlayın ve olabildiğince ileri sıçrayıp yumuşak hareketlerle yere inin. Ardından eğilip ellerinizi yere koyarak bacaklarınızı geriye itin ve plank pozisyonu alın. Bu noktadan sonra ayaklarınızı tekrar vücudunuza çekin ve ayağa kalkıp hemen bir sonraki sıçramaya geçin.

8. Box Jump

Bir kutu ya da spor sehpasının üzerine sıçrayın ve squat pozisyonuna iniş yapın. Diziniz sıçradığınızda olduğu gibi yere bastığınız zaman da ayak parmaklarınızı geçmemiş olmalı, dolayısıyla tüm egzersiz boyunca diz pozisyonunuza dikkat edin. Egzersizi kolaylaştırmak için sıçramak yerine geriye doğru bir adım atabilirsiniz.

YAZAN: CAT PERRY

ANTRENMAN: LEVI JAMES

FOTOĞRAF: IAN SPANIER

MODEL HAKKINDA:

Courtney King

Doğduğu Yer:

Şikago, ABD

“Mücadele etmeden başarılı olamazsın. Asla pes etme!”

ANTRENÖR:

Levi James,

New York Health & Racquet Club’da Sertifikalı Kişisel Antrenör

Reklam

Hayvanların Yıldız Olduğu 15 Sevimli Düğün Fotoğrafı

0

Hayvanseverleri buraya alalım; Wedding Photography Select, dünyanın dört bir yanından en sevimli düğün fotoğraflarını bir arada toplamış!

Bu fotoğraflar, çiftlerin en mutlu günlerinde çekiliyor. Fotoğrafların yıldızları ise gelin ve damat değil: hayvanlar! Eğer bir gün hayvanları da içine katacağınız bir düğün hayal ediyor, kedim ya da köpeğim olmadan düğün yapamam diyorsanız bu fotoğraflar size oldukça keyif verecektir, buna eminiz! Kazayla kadraja giren köpekler, neler olup bittiğini anlamayan inekler, gelin çiçeğinin tadını merak eden geyikler, kimi zaman da en yakın dostlar evcil köpek ve kediler

Doğa ile iç içe çekilen düğün karelerinin yanında, hazırlık anında kediler ve köpeklerin en sevimli düğün hallerinden 15 tanesini sizinle paylaşıyoruz:

#15 Oier Aso

 

#14 Graziano Guerini Grazmel

 

#13 Ken Pak

 

#12 Daniel Ribeiro

 

#11 Isabelle Hattink

 

#10 Davidone

 

#9 Matthew Sowa

 

#8 William Lambelet

 

#7 Liz Lui

 

#6 Arno de Brujin

 

#5 Daniel Ribeiro

 

#4 Fabio Mirulla

 

#3 Fabio Mirulla

 

#2 Fabio Mirulla

 

#1 Luna Photogparhy

Kaynak: Boredpanda

Düğün Fotoğraflarında Sonradan Fark Edilen 13 Sürpriz

Reklam

Vücuttaki Fazla Yağları Yakıp, Küle Çevirmek İsteyenler İçin En İyi 5 L-Carnitine

0
en-iyi-l-carnitine

“En iyi l-carnitine hangisidir?” sorusu hepimizin kafasını kurcalıyor haliyle. Her bünyede farklı etkiler yaratan bir takviye olsa da, piyasadaki en iyi karnitin olma unvanını hak eden ürünler elbette var.

L-Carnitine Nedir?

Daha çok bir yağ yakıcı olarak bilinen karnitin, aslında vücutta üretilen bir amino asittir. Görevi ise mitokondrinin korunması, mitokondrinin veriminin arttırılması ve mitokondrinin enerji üretimine daha fazla katkıda bulunabilmesinin sağlanmasıdır.

En İyi 5 L-Carnitine

Eğer düzenli bir şekilde egzersiz yapıyorsanız, beslenme konusunda bilinçliyseniz, yağ yakımı sürecinizin de verimini arttırmak istiyorsanız l-karnitin çok doğru bir tercihtir.

Etrafta birçok farklı ürün, farklı kombinasyonlar gördüğünüze eminiz. L-karnitin alma kararını aldıktan sonra, hangi ürünü alacağınız konusunda kararsız kalmanız çok muhtemel. Bu kararsızlıkta kalmamanız adına sizlere, piyasadaki en iyi l-karnitin alternatiflerini listeledik.

5. Weider L-Carnitine Tablets

en-iyi-l-carnitine

Weider, Türkiye’de en sevilen markalardan biri. Ananas aromali l-karnitin tableti de sevilen ürünleri arasında.

3 tabletlik servislerinde, 900 mg l-karnitin bulunuyor. Ham maddesi ise piyasanın en kaliteli karnitin ham maddelerinden olan Carnipure.

Kolay tüketilebilen, tadı güzel olan, rahat taşınan l-karnitin tableti arayanların yağ yakımı sürecinde kesinlikle tercih etmesi gereken takviye; Weider L-Carnitine Tablets.

4. Power System L-Carnitine

en-iyi-l-carnitinePower System, özellikle karnitin takviyeleri arasında en sevilen markalardan. Diğer ürünleriyle çok fazla öne çıkmamasına rağmen, l-karnitin alternatifleri birçok sporcu tarafından tercih ediliyor.

Sebebi ise tabii ki Carnipure gibi kaliteli bir ham maddeden elde edilmesi ve tek servisinde yoğun miktarda (3600 mg) l-karnitin içermesi. Yarım servisle dahi çok iyi etki alabileceğiniz bu ürüne yağ yakma sürecinin verimini arttırmak istiyorsanız kesinlikle şans vermelisiniz.

3. Weider L-Carnitine Liquid

en-iyi-l-carnitine

Weider’in çok sevildiğini söylemiştik… Tablet formdaki l-karnitin alternatifinin yanı sıra, ampul formdaki l-karnitin seçeneği de sıkça tercih ediliyor ve müthiş övgüler alıyor.

İlave C vitamini sayesinde bağışıklığınızı güçlendiren, Carnipure ham maddesi içeren bu takviye tek servisinde 2500 mg l-karnitin bulunduruyor. Antrenman sırasında vücudunuzun besinleri çok daha rahat bir şekilde enerjiye dönüştürmesini sağlıyor. Özellikle yağ tüketiminiz sonrasında, yağların da enerji kaynağı olarak kullanılabilmesine yardımcı oluyor.

İşlevsel, güçlü bir içerik arayanlar, kesinlikle Weider L-Carnitine Liquid’e yönelmeli!

2. Scitec L-Carnitine

en-iyi-l-carnitineSon zamanların yükselişte olan markası Scitec, tüm besin takviyelerinde olduğu gibi l-karnitin seçeneğinde de oldukça başarılı bir ürün ortaya çıkarmış.

Kolin ilavesi içermesi sayesinde yağ metbolizmasına katılıp enerji seviyenizi çok daha yukarıya taşıyan Scitec L-Carnitine, yarım ampülünde 3000 mg l-karnitin içermektedir.

Bu takviyeyi antrenman öncesinde alıp kendinizi iyi hissetmemeniz gerçekten çok zor.

Hızlı bir şekilde etki eden, tat konusunda sayısız olumlu geri bildirim alan, saf l-karnitin içeren Scitec L-Carnitine kesinlikle piyasanın en iyilerinden.

1. Hardline Thermo L-Karnitin

en-iyi-l-carnitine

Türk bir marka olması, kısmen uygun fiyatlara sahip olması ve kaliteli içerikleri olan ürünler üretmesi sebebiyle Hardline da piyasanın en çok tercih edilen markalarından biri.

Hardline Thermo L-Karnitin ürünü ise kolay tüketilebilen, tek bir şişe içerisinde farklı tüketim alternatifi sunan, lezzetli karpuz aromasına sahip olan bir alternatif olarak özellikle l-karnitini ilk kez deneyenlerin sıkça tercih ettiği bir ürün.

Sıvı formu hızlı bir emilime sahip, her servisinde ise 2000 mg l-karnitin bulunuyor.

Hardline Thermo L-Karnitin, aynı zamanda her servisinde 100 mg kafein içeriyor. Bu sayede antrenmandaki enerji seviyesini ciddi oranda arttırabiliyor, antrenman performansına da sağlıklı kafein dozu ile katkıda bulunuyor.

Kafein içeren, performansa da katkıda bulunan, spor çantanıza atıp yanınızda taşıyarak rahatlıkla tüketebileceğiniz bir l-karnitin alternatifi arıyorsanız; cevap Hardline Thermo L-Karnitin.

Karnitin kullanmayı düşünüyorsanız “En İyi Yağ Yakıcı Karnitin Seçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler” içeriğimizi okuyarak daha doğru bir seçim yapabilirsiniz.

Peki L-Carnitine Yağ Yakar mı?

L-Carnitine yağ yakmaz, yalnızca yağ yakım sürecine destekte bulunur. Yağ yakımını belirleyen faktör, daima enerji dengesidir. Kişi doğru enerji dengesinde değilse, kalori açığı oluşturmamışsa; yani yağ yakımına yönelik bir beslenme programı ve düzenli bir egzersiz rutini uygulamıyorsa l-karnitin yağ yakımına katkıda bulunamaz. L-karnitin, yalnızca şartlar yağ yakımına uygun hale getirildiğinde, mitokondrinin daha iyi şekilde çalışmasını sağlayarak yağ yakım sürecine katkıda bulunur.

Bu katkıyı, yağın yapı taşı olan yağ asitlerini mitokondrinin zarından geçirerek, mitokondrideki enerji üretimini arttırarak sağlar. Bu yüzden yalnızca yağ yakımı değil, beynin efektif çalışmasında ve kavrama yeteneğinin artmasında da etkilidir. Kronik yorgunluğu da önleyebilir. Yağ yakımını bu şekilde, verim arttırıcı olarak gerçekleştirir; direkt olarak yağ yakıcı değildir.

L-Carnitine Vücutta Nerede Üretilir?

L-karnitin böbrek ve karaciğerlerde üretilen bir amino asittir, ek olarak sperm hücrelerinde de bulunur.

L-Carnitine Nasıl Kullanılır? Yan Etkileri Nelerdir?

L-karnitin’in önerilen standart dozu 500-2000 miligram arası dozlardır. Ekstrem dozlar yalnızca israfa sebep olur, herhangi bir yan etkiye sebep olmaz. Belli bir dozun üzerinde alacağınız etkinin artmaması sebebiyle, 2000 miligram dozunun üstünü kullanmamanız tavsiye edilir.

Çarpıntı, kusma, kaşıntı, halsizlik, ishal gibi yan etkiler gözlemlenmiş olsa da; bu yan etkiler çok nadiren gözlemlenen yan etkilerdir.

 [yasr_overall_rating]

Reklam