2019 Artistik Cimnastik Dünya Şampiyonası’nda gümüş madalya kazanan milli sporcu Ahmet Önder, paralel barda bir ilki gerçekleştirmiş ve Tokyo Olimpiyat Oyunları’na biletini kazanmıştı. Pandemi nedeniyle olimpiyatlar gelecek yıla ertelendi; ancak Önder daha yeni başlıyor!
Genç yetenek henüz 24 yaşında ve Dünya Şampiyonası tarihinde, bu branşta madalya kazanan ilk Türk cimnastikçi unvanını alarak tarihe imzasını attı bile ve daha atacağı çok imza var. Önümüzdeki yıllarda çokça duyacağınız bu isme aşina olun istedik. Karşınızda Ahmet Önder…
Hikayenin başına dönelim. Sporla hep ilgili bir çocuk muydun?
Çocuklar tüm gün koştururlar, durmak bilmeden, yorulmadan bir şeylerin peşinde koşarlar. Bazı çocuklar özellikle top ile oynanan oyunlara bağlanırlar ve dünyaları o olur. Benim çocukluğumda böyle olmadı, ben yerinde duramayan, atlayan zıplayan ama bunun da ötesinde taklalar atan, yüksek yerlerde barfiks gibi tutunmayı seven, devamlı hareket halinde bir çocuktum. Enerji fazlası vardı yani üstümde.
Cimnastik ışığı sende varmış demek ki! Peki, bu dalda profesyonelleşmeye nasıl karar verdin?
İşte bu enerjimi doğru bir yere kanalize etmek isteyen ailem beni bu cimnastiğe yönlendirdi. Fiziğimin, esnekliğimin, çocuk yaşta da olsa gücümün burada parlayacağını düşünmüş olmalılar. Ben de antrenmanlara gide gele sporu çok sevdim. Kendi kendime evde, bahçede yaptığım hareketleri bu kez profesyonel aletlerde yapıyordum ve karşılığında ödüller veriyorlardı. Harika bir şey bu bir çocuk için. Devamlı olunca da profesyonellik peşinden geldi.
Senin de dahil olduğun yeni, başarılı bir jenerasyon var jimnastikte. Sizin başarılarınız bu spora olan ilgiyi körükledi mi sence?
Bazı branşları, özellikle bireysel branşları sporcular taşır ve yükseltir. Bizden önce bu sporun tanınmasında ve duyulmasında etkisi olan nice büyüklerimiz oldu, ki biri şu anda federasyonumuzun da başkanı. Şimdi benim ve takım arkadaşlarımın olduğu yeni bir jenerasyonumuz var. Arkamızda gerçekten büyük bir destek ve emek var. Dünyadaki rakiplerimiz ile aynı şartlarda çalışabilmemiz için gereken tüm imkanlar sağlanmaya çalışılıyor. Sonucunda da başarı geliyor tabi ki. Günümüzde sosyal medyanın da çok büyük bir ağırlığı var. Başarıyı getirdiğinizde büyük kitleleri etkiliyorsunuz. Daha çok kişinin ilgisini branşa çekebiliyorsunuz.
Türkiye, Dünya Artistik Jimnastik Şampiyonası tarihinde ilk kez çifte madalya elde etti. Bu madalyalardan biri sana ait. Dünya Şampiyonası’nda yarışmak ve kazanmak nasıl bir duyguydu?
Sporun zirvesi olimpiyatlar. Ama o zirveye çıkabilmek için de bazı basamakları tırmanmanız lazım. Avrupa şampiyonluğu, Akdeniz Oyunları, Dünya Şampiyonluğu gibi zor basamaklar bunlar. Hepsine ya da birkaçına ‘tamamdır’ işareti koyup ilerlediğinizde özgüveniniz daha yerinde oluyor. Büyük organizasyonlar bunlar; o yüzden oralarda bulunmak, diğer sporcularla etkileşim kurmak tarifsiz tecrübeler. 2019 Stuttgart da gerçekten harikaydı. Tüm sesleri kapatıp, o turnuvadaki görüntülerimizde yüz ifadelerimize odaklanıp izleseniz neler hissettiğimizi biraz anlayabilirsiniz. Bayrak, kürsü, zafer, sevinç, takımdaşlık, gurur…
Gümüş madalyayı aldıktan sonra hayatında neler değişti?
Söylediğim gibi, sosyal medyanın da büyük etkisiyle beraber ülke çapında tanınan isimler ve simalar olmaya başladık. Dijital medyada daha çok takip edilmeye, geleneksel medyada daha çok görünmeye, insanlarla daha çok etkileşime girmeye başladık. Sporcu olarak rutinlerimde değişiklik olmadı. Ben yine sıkı diyetlerime, sıkı antrenmanlarıma hedefe kilitlenmiş şekilde çalışmaya devam ediyorum. Kamuoyunun bize teveccühü arttı diyebilirim ki bu da inanılmaz motive edici ve destekleyici bir şey. Biz şampiyona dönüşü uçaktan indiğimizde ülkemizde Galatasaray’a, Fenerbahçe’ye, Beşiktaş’a yeni transfer olmuş yabancı golcü gibi karşılandık. O kalabalık, meşaleler, çiçekler, tezahüratlar. Harika bir duyguydu.
2020 Tokyo Olimpiyatları’nda Türkiye’yi temsil edecektin. Hatta Türkiye tarihinde ilk kez, 4 jimnastikçiyle olimpiyatlarda olacaktı. Pandemi süreci motivasyonunuzu nasıl etkiledi sence?
O dönemin birkaç aşaması var. Birincisi söylentiler. Erteleme haberini ha bugün ha yarın bekleyip, o psikolojiyle idmanlara devam ettiğimiz dönem. İkincisi haberi aldığımızda yaşadığımız moral bozukluğu. Çünkü yılların emeği ve ortaya konan bir plan program var. Her şeyinizi yeniden düzenlemek zorunda kalıyorsunuz, hayallerinizi erteliyorsunuz. Üçüncüsü evde geçirilen, başlarda garipsediğimiz sonrasında silkinip toparlandığımız, formumuzu minimum düzeyde korumaya çalıştığımız dönem. Ve son olarak salonların açılıp eskisinden daha iştahlı ve tabir caizse canavar gibi geri döndüğümüz dönem. Dalgalı ama böyle olması çok normal bir süreçti bu. Umarım daha iyiye gideceğiz. Şu an A.R.O.G’da topu elinden alınan Carlos gibiyiz hepimiz (gülüyor).
Bir jimnastikçi için evde antrenman yapmak zor olsa gerek. Karantinada antrenman yapabildin mi?
Bireysel olarak yaptığım antrenmanların yanında takım olarak her gün canlı bağlantılarla birlikte de çalıştık. Salonun yerini tutması imkansız ama amaç da bu değildi zaten. Formumuzu olabildiğince yukarıda tutalım bilinciyle ne yapabiliyorsak yaptık. Fiziksel çalışmanın yanında mental egzersizlerimi artırdım. Eğitimlere katıldım, kitaplar okudum. Verimli geçirmeye çalıştım yani.
Jimnastik olmasaydı hangi spor dalı olurdu?
Başka bir spor dalı olur muydu tam emin değilim. Yine yoğun fiziksel güç gerektiren bir dal düşünebiliriz ama buna şöyle cevap vermek isterim. Ben sporun yanında eğitim hayatımı da hep önemsedim ve aksatmadan sürdürdüm. O alana yoğunlaşıp, farklı bir spor dalı değil de belki farklı bir meslek seçimine gidebilirdi hayatım jimnastik olmasaydı.