Başarının süslü perdelerini aralayıp zorlu yüzünü göstermeye çalıştığım Başarının Psikolojisi serisinin ikinci ayağındayız. Bu seferki konuğum Ramil Guliyev. Kendisi 2011 yılında Türk vatandaşı olup 2013 yılından itibaren de Türkiye’de yaşamaya başlayan milli bir atlet.
Guliyev 2017 yılında 200 metrede Dünya Şampiyonu olan ilk Türk sprinter; aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübü için ter döküyor.
Branşının fiziksel olarak ne kadar zor olduğu bir yana, o zorlu psikolojik savaşları da kazanmış bir sporcu aslında. Ülke değişiminden, kendi branşının dünya yıldızları arasından sıyrılma çabasına kadar hayatı mental zorluklarla geçmiş bir savaşçı. Sayısız başarısının arasında onun için en değerlisi 2017 yılında kazandığı Dünya Şampiyonası altın madalyası. Ancak bu madalyayı boynuna asmak hiç de kolay değil…
Özge Kırdar Kinasts : Bize en çok stres ve baskı hissettiğin yarışından bahsedebilir misin?
Ramil Guliyev: 2017 Dünya Şampiyonası finali en çok baskı hissettiğim yarış olabilir. Düşünsenize, 56.000 kişinin beni izliyordu! Ülke tarihinde ilk kez kazanılma ihtimali olan bir altın madalya için koştum. Sanıyorum ki kim koşsa bu yoğun stresi hissederdi.
Ö.K:Peki neden aklına gelen ilk bu yarışma geldi?
R.G: Çünkü bütün hayatımı bu yarışa göre değiştirmiştim. Tek hedefim madalyayı kazanmaktı ve sadece bu hedefe odaklanmıştım. Hem kendi hem aile hayatımı bir kenara koymuştum. Sadece ama sadece antrenmanlarıma konsantreydim. Yaptığım her şey 20 saniyelik bir koşu içindi! Fakat düşününce, 20 saniyede hayatınız değişebilir.
Ö.K: Şimdi düşündüğünde, o anın üzerindeki etkisi ne oldu?
R.G: Yarıştan sonra tüm stres ve baskı kayboluyor. Sonra sadece güzel anıları hatırlıyorsun. Belki o zaman çok etkilendim; fakat, şu anda o mutluluğu yaşamış bir sporcu olarak sadece güzel hatıralar aklımda kalan.
Ö.K: Şimdi başka bir açıdan bakalım. Yarışa çıkacaksın ve içinde ”ya kaybedersem?” tedirginliği var. Böylesi düşüncelere nasıl reaksiyon gösteriyorsun?
R.G: Aslında bunu hiç düşünmemeye çalışırım. Çünkü benim inancıma göre, kaybedersem az çalışmışım demektir. Başarılı olmak istiyorsak her zaman çok çalışmalıyız! Böylesi bir farkındalık size otomatikman özgüven getirir. Sadece az çalışan insanlar kaybedeceklerini düşünür.
Ö.K: Sence bir sporcunun kendine güven duyması ne kadar dış etkenlere bağlı? Sence özgüven sadece kendi içinde oluşturduğun bir şey midir?
R.G: Bence başarının sırrı özgüvende saklı. Özellikle benim branşımda özgüven motivasyon demektir; özgüvenin ne kadar yüksek olursa etrafından da o kadar enerji alırsın. Senin kendine güvendiğini gören herkes sana güvenir ve bunu hissettiğinde kazanma ortamı doğar. Yani sorunun cevabı aslında ekibinle birlikte oluşturduğun bir histe gizli.
Ö.K: Sence en çok baskıyı bir başkasından mı görüyorsun yoksa kendinden mi?
R.G: Tabii ki kendimden. Büyük beklentileri her zaman kendimiz yaratırız ve bunu içimizde her zaman hissederiz. Beklentiler ne kadar büyük olursa baskısı da o kadar büyük olur.
Ö.K: Bazı sporcular ne kadar stresli olurlarsa o kadar iyi performans gösterdiklerini söylerler. Bazıları da ne kadar rahat olurlarsa o kadar iyi performans sergilediklerini. Sen hangi kategoridesin?
R.G: Ben, ne kadar stres ve heyecan olursa o kadar iyi performansın ortaya çıkacağını bilenler kategorisindenim. Yarışa başlamadan o heyecanı hissetmen lazım.
Ö.K: Ve son soru; ilk soruda aklına gelen o yarıştan bu yana, bir sporcu olarak kendini nasıl geliştirdin?
R.G: Aslında bu spora başladığın andan itibaren gelişiyorsun. Yarıştan yarışa tecrübeleniyorsun, tecrübe ile karakterini de geliştiriyorsun. Zamanla senin için hangisinin en iyisi olduğunu böyle böyle anlayabiliyorsun.
Ramil Guliyev pandemi dönemini ailesiyle ve yeni doğan bebeğiyle geçirmiş. Bu süreçte kendini psikolojik olarak yeni sezona daha iyi hazırlamış bir sporcu. Ülkemizin ve atletizm camiasının ondan beklentileri bir hayli yüksek ama kendisinin de dediği gibi; kendine özgüveni olan bir sporcu olarak o, bütün zorluklara karşı hazır.
Serimizde başka bir sporcu ile tekrar karşılaşmak üzere. Umarım zevk alarak okumuşsunuzdur.
Sağlık ve sevgi ile kalın.