Sporcuların psikolojisi ile ilgili bir röportaj serisi hazırlamak istediğimi söylediğimde M&F ekibi bu fikre bayıldı! Zira başarının ardındaki psikoloji daha önce üzerinde durulan bir konu olmadı; ve maalesef ki insanlar bir sporcunun psikolojini çok da merak etmiyor.
Mesela ben, Özge Kırdar Kinasts, 25 yıl profesyonel olarak voleybol oynadım. Aynı zamanda Olimpik sporcuyum ve dürüstçe söylemem gerekirse, bu sıfatları hiç de kolay kazanmadım. Çünkü her masalsı başarının ardında gizli bir savaş yatıyor; en zoru da fiziksel değil zihinsel savaştan galip gelebilmek.
Bu seride röportaj yapacağım sporculara 8 adet soru soracak ve sorulara en içten cevapları vermelerini isteyeceğim. Bu serinin hayalini kurarken Muscle&Fitness ile birlikte amacımız, her sporcunun ne kadar farklı karakterler olduğunu göstererek hem bu karakterleri etkileyen psikolojilerini hem de siz destekçilerinin onları daha iyi anlamalarını hedeflemek oldu.
İlk konuğum ise Elke Lale van Achterberg. Türkiye Tekerlekli Sandalye Eskrim Milli Takım Sporcusu. 2021 Tokyo Paralimpik Oyunları’nda altın madalya kazanmak onun tek hedefi.
Röportaja başlamadan önce biraz Elke Lale’yi tanımanızı isterim.
17 yaşında olan Elke Lale’nin annesi Türk babası Hollandalı. 7 yıl önce kız kardeşiyle oynarken düşüp ayak parmağının yaralanmasıyla başlayan hikayesi ayağının sinir sancıları çekmesi ve fonksiyonunu yitirmesiyle devam ediyor. Distrofi hastalığına yakalanıyor ve yaklaşık 4,5 yıl tekerlekli sandalye kullanıyor. Ağrıları dayanılmaz bir hale geldiğinde doktorların ampute teklifini kabul ediyor ve yaklaşık 2 senedir tek bacağı ile spor hayatına devam ediyor.
Türkiye’nin en önemli ve gelecek vadeden sporcularından biri o. Halihazırda çok genç yaşta, birçok önemli kararlar vermiş ve büyük acıların üstesinden gelmiş bir şampiyon!
Özge Kırdar Kinasts : Bize en çok stres ve baskı hissettiğin karşılaşmadan bahsedebilir misin?
Elke Lale: Her karşılaşmanın ayrı bir stresi var. Ben de bunun için hep daha kontrollü olmaya çalışıyorum. Fakat geçen sene çok zorlu geçti. 2018’in Kasım ayında başlayan Olimpiyat elemeleri beni epey zorladı; çünkü paralimpik olmak istiyorsam bu elemelerin hepsini geçmeliydim. En zorlu karşılaşmalardan biri Dünya Şampiyonası’ydı. Zordu, çünkü direkt eleme usulü ile karşılaşmalar oynanıyordu. Yenebileceğimi bildiğim bir rakibe karşı yarışacaktım ama aslında bu, benim üzerimde daha çok strese sebep oldu. Üstüme daha çok baskı bindirdim. Sonuçta, zor olsa da rakibimi yenmeyi başardım. Yine de bu kadar stres yapmamış olsam daha iyi bir karşılaşma çıkarabilirdim diye düşünüyorum.
Ö.K: Peki neden aklına ilk bu karşılaşma geldi?
E.L: Çok önemli bir organizasyon olmasından muhtemelen. Her yıl katılamayacaklarınızdan ya da katılmak için gerçekten çok çalışmanız gerekenlerden. Ve içinizden bir ses diyor ki; “bunu kaybedemezsiniz!” Haliyle bu iç ses size ihtiyacınız olduğundan daha çok stres yüklüyor.
Ö.K: Şimdi düşündüğünde, o anın üzerindeki asıl etkisi ne oldu?
E.L: Kaybetmek bir seçenek değildi. Kazanabileceğimi biliyordum ama belki de tam da bu yüzden tek düşündüğüm maçın bitmesiydi. Kazandığım ya da kazanamadığım puanlar değil. Önemli olan sonucunda kendimi kazanan olarak görmekti, maçın akışı değildi. Şimdi buradan bakınca anlıyorum ki, beni madalyaya götüren aslında o yolun kendisiydi. Anda kalmış olmayı ve beni zafere götüren her bir puanın tadına varmış olmayı dilerdim.
Ö.K: Şimdi başka bir açıdan bakalım. Karşılaşmaya çıkacaksın ve içinde ”ya kaybedersem?” tedirginliği var. Böylesi düşüncelere nasıl reaksiyon gösteriyorsun?
E.L: Kaybetme düşüncesi her aklıma geldiğinde onu uçurumdan aşağıya atmaya çalışıyorum. Dediğim gibi kazanmak veya kaybetmek değil olay; her kazanacağım puanın beni sonuca yaklaştırdığını kendime hatırlatmaya çalışıyorum. Büyük zaferler küçük adımlardan oluşur. O büyük hedefe değil küçük adımlara odaklanmak gerek.
Ö.K: Sence bir sporcunun kendine güven duyması ne kadar dış etkenlere bağlı? Sence özgüven sadece kendi içinde oluşturduğun bir şey midir?
E.L: Her sporcunun doğası farklı. Bazıları sadece antrenörlerini suçlar, bazıları hakemleri, karşısındaki rakibi ve bazıları da tüm yükü kendi üstlerine alırlar. Ben; her şeyi kendi üstüme alanlardanım. Kendi hislerime güvenmenin çok önemli olduğunu biliyorum. Çoğu sporcu kendine güvenmenin ne kadar önemli olduğunu unutuyor. Ben de unutmamak için mental destek alıyorum.
Ö.K: Sence en çok baskıyı bir başkasından mı görüyorsun yoksa kendinden mi?
E.L: Tabii ki en çok kendimden.
Ö.K: Bazı sporcular ne kadar stresli olurlarsa o kadar iyi performans gösterdiklerini söylerler. Bazıları da ne kadar rahat olurlarsa o kadar iyi olduklarını. Sen hangi kategoridesin?
E.L: Rahat olmalıyım ama çok da rahat değil, ikisinden de biraz olmalı aslında. Kendime göre rahatlama tekniklerim de var. Örneğin, karşılaşmalardan önce her zaman sevdiğim müzikleri dinlemeye başlar, şarkıya eşlik eder ve dans ederim. Bu benim konsantre olmamı ve rahatlamamı sağlıyor. Belki dışarıdan komik görünüyorum çünkü aslında, karşılaşma alanında şarkı söyleyip dans etmemelisiniz. Ancak biliyorum ki bu beni motive ediyor ve karşılaşmaya hazırlıyor; gerginliğimi atmama yardımcı oluyor.
Ö.K: Ve son soru; ilk soruda aklına gelen o karşılaşmadan bu yana, bir sporcu olarak kendini nasıl geliştirdin?
E.L: Bende en çok işe yarayan şey aldığım mental destek diyebilirim. Stres ve beni nasıl etkilediği üzerine mental koçum sayesinde çok şey öğrendim. Artık zayıf noktalarımı biliyorum ve artık bunlar üstünde çalışabilirim.
Elke Lale bu ülkenin sahip olduğu ender sporculardan. Bence verdiği cevaplarla aslında kendini ne kadar geliştirdiğini ve zayıf noktalarına karşı farkındalığı açıkça görülüyor. Biz sporcular yaşımız kaç olursa olsun bazen gördüğümüz veya göreceğimizi düşündüğümüz baskının altından kalkamayız. Ama Elke Lale genç yaşında zaten başkalarının hayal edemeyeceği acıları yaşayıp atlatmış biri.
Düşünün bir de alacağı her destek, göreceği ilgi ve alaka ile bu genç kız bayrağımızı nasıl da uzun yıllar dalgalandıracaktır.
Serimizde başka bir sporcu ile tekrar karşılaşmak üzere. Umarım zevk alarak okumuşsunuzdur.
Sağlık ve sevgi ile kalın.
Serinin ikinci konuğu, milli atlet Ramil Guliyev! Röportajı okumak için tıklayın!