Spike TV adlı televizyon kanalında yayınlanmış olan ve UFC’nin BBG evi olarak nitelendirilebilecek “The Ultimate Fighter” adlı programda yarışan 16 muhteşem dövüşçünün, spot ışıklarını üzerlerine çekebilmeleri için tek yolları ağır ve acılı bir antrenmandı!
YAZI: Eric Velazquez | FOTOĞRAFLAR: Ian Spanier
Şu çılgın dövüş sanatları neden bir meslek olarak seçilir ki? Kırık burunlar ve yarık kaşlarla dolu bir hayatı seçmek çok da mantıklı bir karar gibi görünmüyor. Oysa bir dövüşçünün mantığı tamamen başka türlü çalışır. Ona göre her yara izi, vücudundaki her tahribat bir derstir; zayıf yönlerini gösteren somut bir uyarı ve daha sıkı çalışmasını öneren bir teşvik anlamına geliyor.
Spike TV’nin The Ultimate Fighter yarışmasına katılan bu 16 dövüşçü için spor salonunda takdir edilmeden, yorularak geçen her gün, ün kazanıp dünyaca ünlü dövüşçülerin kutsal sayılan arenası Octagon’da tanınma şansı vaat ediyor. Bu yarışma, yeni yetişen ve gelecek vaat eden dövüşçülerin yaşamlarına ve antrenman alışkanlarına dair tüm detayları gözler önüne seriyor. Bu dövüşçülerin her biri altı haneli kontratı -bu süre zarfında imzalayacakları diğer karlı sözleşme potansiyelini de hesaba katarsanız hanelerin sayısı artıyor- kapmak için rekabet içinde… Ancak bu noktaya ulaşabilmek, 6 hafta boyunca kendilerini izleyen milyonlarca dikkatli gözün önünde gönüllü olarak fiziksel ve zihinsel zorlanmaya katlanmak zorundalar…
Yarışmaya en formda halleriyle katılan yarışmacıların ne zaman maça çıkacakları hakkında hiçbir fikirleri yok. Her gün iki antrenman yapıyorlar. Ağırlık çalışmaları, bölgesel egzersizler ve çılgın kondisyon çalışmaları ile yanlarında sürekli bir sağlık ekibi bulunmasını gerektirecek kadar sert idman maçları… Programın dergimize özel kamera arkası çekimlerini sunuyoruz;
Burada yarışmacıların hem atletik hallerini, hem de gaddarlık ve kırılganlıklarını görüyorsunuz. Şimdi Las Vegas’a doğru yol almanın zamanı…
DÖVÜŞ KOLONİSİ
Las Vegas’ın kuzeybatısındaki ücra bir köşede yaklaşık bir dönümlük araziyle çevrilmiş 6,630 metrekarelik bir binadayız. Bu geniş ve modern konut, etraftaki diğer evlerin aksine bir yüzme havuzu ve basketbol sahasına sahip. Ayrıca bu evin sakinleri mahallenin diğer sakinlerine -aslında hiçbir mahallenin sakinlerine- benzemiyorlar.
Burası 6 ay boyunca 16 sert dövüşçünün posta adresi olacak. Yarışmacılar iki takıma ayrılıyor. Bir takımın başında UFC’nin ağır sıklet şampiyonu Antonio Nogueira, diğerinde ise eski ağır sıklet şampiyonu Frank Mir var. Her takım üyesi bu eve ilk gün bir dövüş kazanarak giriyor. Eve giren dövüşçüler, yeni başlayan genç hafif sıkletler (70 kg) ve hafif-ağır sıkletlerden (93 kg) oluşuyor.
Yarışma evinde sabahlar, sıradan bir öğrenci evinden farklı değil: Mutfağa dağılmış kirli bulaşıklar, son dakikada yıkanan çamaşırlar, tezgahta yarısı yenmiş mısır gevreği kaseleri ve etrafta karton kutulardan meyve suyu içen genç adamlar…
Ama tüm bunların yanı sıra yaralarını saran ve protein içeceği hazırlayanlara da rastlıyorsunuz. Duvarda yumruk büyüklüğündeki delik, bir defter kâğıdı ve koli bandıyla kabaca örtülmüş. Hiç şüphesiz ki bu, alkol veya testosterondan kaynaklanan bir öfke nöbetinin eseri. Ne de olsa savaşçıların evinden bahsediyoruz…
Fakat bu dövüş kolonisindeki gizliden gizliye süren düşmanlığa rağmen Nogueira’nın takımı yola çıkarken neşe ve samimiyet dolu…
SÜPER FIRSAT
Minibüslerle kasabayı geçerek The Ultimate Fighter’ın spor salonuna varmak aşağı yukarı 30 dakika sürüyor. Yarışmacıların bir kısmı kulaklıkla müzik dinliyor, diğerleri de takım arkadaşlarıyla dövüş sanatları hakkında sohbet ediyor. 24 yaşındaki Shane Nelson gibi olanlarsa önlerindeki günü ve fırsatları düşünüyor.
Üç yaşında bir oğlu olan Nelson, UFC’nin hafif sıklet şampiyonu BJ Penn’in öğrencisi… “Buraya gelebilmeyi çok istiyordum. Bu, muhtemelen benim kariyerimi geliştirecek. Hilo’da (Hawaii) bütün gün inşaatta çalışıyordum. Tabi bundan sonrası ne olacak göreceğiz…
Umarım bir daha oraya geri dönmem” diyor.
İşte bu “tek şans” anlayışı, yarışmacılar arasında çok yaygın. Bazılarının geriye dönecekleri bir işi olsa dahi sabah 9 akşam 5 çalışmaya geri dönmek, özellikle de Vegas biletiyle, aranızda potansiyel olarak bir veya iki maç kalmışken, pek de iyi bir seçenekmiş gibi gözükmüyor. 2005 yılında yapılan şovun birinci sezon finalinde Stephan Bonnar’ı yere seren Forrest Griffin, hafif-ağır sıklet şampiyonu olmak için UFC yıldızı Quinton “Rampage” Jackson’ı jürinin oy birliğiyle yeniyor. Şimdi kendisi bu sporun en tanınan ve en çok kazanan isimlerinden biri…
7 Aralık 1992’de UFC’de Frank Mir’le kapışan Nogueira, “Bu onların hayali” diyor ve ekliyor: “UFC’ye katılmak için tam on yıl dövüştüm. Bu zor iş. İnanın, gerçekten yaptıkları şey çok zor. Ben hiçbir zaman bu kadar kısıtlı bir zamanda bu kadar çok dövüşe çıkmak zorunda kalmadım. Böylesi hiç kolay değil.”
2004 yılında The Ultimate Fighter’ın Spike TV sayesinde beyaz ekrana taşınmasına yardımcı olan UFC başkanı Dana White; “Bu onların ruhsal, fiziksel ve duygusal anlamda en zor mücadeleleri” diyor ve ekliyor: “Gerçekten çok sert. İnsanlar ne kadar zor olduğunu fark etmiyorlar bile. Bunu sezon sonunda 5. Sezon şampiyonu Nate Diaz söyledi. O ve 2. Sezonda yarışan kardeşi Nick Diaz, kanepede oturup diğerleriyle dalga geçtiler ve Nick bir daha asla böyle dövüşmeyeceğini söyledi”. Minibüste havada uçuşan şakaların ardından spor salonuna girildiği anda etrafın neden buz kestiği anlaşılıyor.
İKİ KAMPIN HİKAYESİ
Üzerinde UFC logosu bulunan sürgülü garaj kapısı, bu sanayi parkının köşesinde bir spor salonu gizlendiğine dair tek işaret…
Dövüşçüler kapının etrafında dolandıkları sırada dövüş mabedine döndürülmüş bu deponun durgun havası canlanıveriyor.
Çok geçmeden sallanan kum torbalarının, minderin ve birbirine çarpan vücutların sesi, yukarıdaki lambaların sesini bastırıyor.
NOGUEIRA’NIN TAKIMI AĞIRLIK ÇALIŞIYOR; birkaç hafif egzersizin ardından ağırlık çalışmaya başlıyorlar. Büyük kaslarıyla Ryan Bader, üzerinde 61 kiloluk barla yalın ayak jump squat setini deneyen ilk kişi oluyor. Ardından koçunun işaretiyle ayak parmaklarının ucunda birden yüklenerek yukarıya doğru yükseliyor. 6 tekrardan sonra, iki takım arkadaşı barı sırtlarına alıyor ve sıradaki başlıyor. Bader, Arizona’dayken iki sefer All-American ve üç kez de All-Pac-10 güreşçisi olmuş o yüzden artık burasının yabancısı değil. 25 yaşındaki dövüşçü fiziğini ağır deadliftlerle oluşturmuş, ayrıca 116 kiloluk power clean’lere de giriyor.
Bader, “Dövüş sporcularının çoğu, birinci sınıf sporculardandır” diyor ve devam ediyor: “Birçok disiplinde usta olmak ve sürekli çalışmaya devam etmek gerek. Bunun için çok çalışıyoruz.”
Ardından Nogueira ve takımı her iki tarafında 12 kiloluk plakalar bulunan olimpik barla barbell curl yapıyor. Sanki yerçekimi yeterli değilmiş gibi koçları, her tekrar bitiminde bara daha fazla baskı uyguluyor.
Ancak sonraki istasyonda Nogueira ve adamları ayrı ayrı çalışmaya başlıyor. Nogueira kalıbında bir adamın 61 kilonun altına uzanması o kadar da ilginç değil ama orada ne yaptığını görünce şaşırıyorsunuz! Bir an, sehpaya oturmuş bir adamın karşısında onu dizlerinden aşağı bastıran birini görmek tuhaf geliyor. Sonra kolay bir tekrarın ardından geriye yatıp köprücük kemiklerine koyduğu 61 kg ağırlıkla mekik çekmeye başlıyor. Bu egzersizden 10 tekrar yapmak, dövüşçülerin ayakta olduğu kadar yerde de kuvvetli olmalarına yardım ediyor.
Nogueira, ağırlık çalışmasına hep sadık kalan biri ve dövüşçülerini de böyle yetiştiriyor, bu durumu şöyle ifade ediyor: “Bu çok önemli. Her zaman hazırlıklı olmalısınız. Ayrıca bu çalışmalar bağ dokuları için de önemli. Çünkü sizi daha güçlü kılıyor ve çabuk sakatlanmıyorsunuz. Ayrıca sıkı çalışan sporcular daha uzun süre ayakta kalıyor” diyor.
NOUGEIRA TAKIMININ GÜÇ OYUNU
Antonio Nogueira’nın takımı GÜÇ ve DAYANIKLILIK kazanmak için haftada 3 kez bu antrenmanı yapıyor:
EGZERSİZLER | SET/TEKRAR |
Pliometrik Squat -1 | 6/6 |
Barbell Curl | 4/8 |
Bench Press | 4/6 |
Bench Press to Sit-Up-3 | 4/10 |
1- Ağırlık yüklü bir barı sırtınıza alıp 2-3 saniyede çömelin ve sonuna geldiğinizde patlayıcı bir güçle yukarı kalkın. Dizleriniz tamamen açık halde, yavaşça ayaklarınızı zemine değdirerek tekrarlara devam edin.
2- Tam bir tekrarı yapın ve sonra hareketin zirvesindeyken partneriniz bara üçte bir oranında baskı uygulasın. Bu baskıya direnin ve barı mümkün olduğu kadar yavaş biçimde yere indirin.
3- Sehpanın her iki ucunda da birer gözlemci olsun. Biri barın arkasında diğeri de önünüzde, dizlerinize bastırsınlar. Barı askısından alın ve yavaşça göğsünüze indirin arkasından da dirsekleriniz barın altında kalacak şekilde bir mekik yapın. Yavaşça arkaya yattığınızda aniden yüklenerek bir bench press yapın. Bu tekrardan sonra aynı şekilde devam edin.
MIR AKLINI KULLANIYOR…
Frank Mir, ağırlık çalışmaları ve kondisyonun faydalarını kabul ediyor, ama asıl işinin bu adamları çok kısa bir süre içinde daha iyi dövüşçüler haline getirmek olduğunun da farkında. İşte bu yüzden onun da kampındakiler, ağır barlardan çok, ‘uykuya’ odaklanmış durumda!
2003 Eylül’ünde M&F’e kapak olan Mir, “insan vücudunda belli bir enerji var ve asıl önemli olan, kazanmanıza yardım eden bu enerjiyi etkin bir şekilde zamana yaymanızdır.” Atletik maharetler geliştirmeniz için ağırlık antrenmanları biçilmiş kaftan ancak salonda belli bir noktaya geldikten sonra sadece temeller üzerine devam edemezsiniz” diyor.
Dövüşçüler, şova devam edebilmek için, Las Vegas’ta yapılan ilk günkü müsabakayı kazanmak gerektiğini biliyorlardı. Bu yüzden önceki sezonlara nazaran daha iyi bir kondisyonla oradaydılar. Tüm bunların farkında olan Mir, ağırlık çalışmalarına biraz sınır koymayı yeğliyor ve böylelikle takımı sakatlıklardan korunup daha iyi dövüşmeye odaklanabiliyor.
Mir, “bir mücadeleye hazırlanmak bıçağı bilemek gibidir” diyor ve devam ediyor: “Çok fazla bilersen bıçak körelir. Ağırlık çalışmaları ayarında yapılmazsa sinir sistemini zorlar ve bu sizi çökertir. İşte bu fikirden yola çıkıyoruz. Sürekli kendini zorlar ve gerekenden fazla kondisyon, idman maçı, ağırlık, tepki antrenmanları ve teknik çalışmaları yaparsan vücut kendini tabii ki yenileyemez. Bedenin güçsüzleşir ve çökersin.”
Mir’in kuvveti önemsemediği yanılgısına kapılmayın. Aslında bu konudaki tutumu oldukça net: “Bir sonraki doğru hamleyi bilmeniz için teknik gerekir. Ancak yine de daha büyük, hızlı ve güçlü olan kazanır. İşin doğrusu bu.”
Sonuçta tüm bu dövüşçüler ringde (veya Octagon’da) bir dövüşe hazırlanmanın ne demek olduğunu ve neler gerektirdiğini biliyorlar. 22 yaşında olan The Ultimate Fighter’ın en genç dövüşçüsü, şu ana dek hiç mağlup olmayan Efrain Escudo (10-0) antrenmanın çizelgesinin dövüş performansını etkilemeyeceğinden emin: “Koçlarımız antrenmanlarımızın çok ağır geçmemesi ve yara almamamız konusunda çok dikkatli. Kendi bedenimi ne kadar zorlayabileceğimi yani limitlerimi biliyorum, bu yüzden ağrı hissetmeye başladığım anda kendimi durduruyorum” diyor.
BU İŞİN BEDELİ
The Ultimate Fighter, güncel reality şovlarla karşılaştırıldığında aslında hiç alışıldık bir TV programı değil. Yarışmacılar her gün dikişli yaralar ve yanan ciğerlerin üstesinden gelmeye çalışıyorlar. Onlar istediklerini elde edebilmek uğruna çalışmak için buradalar.
Aslında Dana White ile bu şovun yaratıcısı ve yapımcısı olan Craig Piligian, bütünüyle kendini bu şova vermeyip dalga geçen dövüşçülerden pek hoşlanmıyorlar.
White, “Bu adamlar henüz UFC dövüşçüleri değiller ama UFC dövüşçüsü olmak istiyorlar. Bu program bir akvaryum gibi… Onları izliyor ve UFC için uygun olup olmadıklarına bakıyoruz. Sadece iyi dövüşenleri programa alıyoruz ve sonunda tamamen farklı biri olarak programı bitiriyorlar. Her biri daha iyi birer dövüşçü haline gelirken zihinsel olarak da güçleniyorlar.”
Ancak bunu yapabilenler, kalabalıkların kükremeleriyle dolu bir müsabakaya çıkma fırsatı buluyorlar. Yarışmanın adına yakışır bir son değil mi?
Kempoda kahverengi kuşağı olan bir dövüş hayranı olarak M&F Bilim editörü Jim Stoppani, “zemin dövüşleri veya kilitler, yavaş, basit ve keyifsiz görünebilir ama inanılmaz derecede zordur” diyor ve devam ediyor:
“Bütün kas sisteminiz kasılıyor. Ya bir pozisyon kurmak ya da rakibin pozisyon kurmasını engellemek için mücadele ediyorsunuz. Bunu dinlenmeden dakikalarca yapmak kaslarınızı hızla yoruyor. Vücudunuzun enerjisi çabucak tükeniyor ve kaslara kramp giriyor. Bu yüzden yerdeki bir karşılaşmanın süresi ne olursa olsun, ayağa kalktığınızda tüm direncinizi kullanmış olursunuz.”
Bir örneğe mi ihtiyacınız var? Jim Stoppani’yi dinleyin: “Biceps pozuna geçin ve kaslarınızı hiç durmadan 2 dakika boyunca mümkün olduğunca çok kasın”. İşte bu tam olarak bir dövüşçünün rakibini pes ettirinceye kadar hissettiği şey! M&F