Herkesin hedefleri ve hayalleri farklıdır. Bu nedenle de herkesin sırtındaki yük, hedefleriyle doğru orantılıdır. Bazı zamanlarda çok ağır yükleri sırtlıyoruz ve zamanla o yüklerin altında kalıyoruz, değil mi? Bütün bu yükleri bir anda omuzlamak yerine, birer birer kaldırmaya çalışsak
aslında işimiz daha kolay olmaz mıydı? Hepimizin gelecek kaygısı ve de korkuları var. Okulunuzla, işinizle, sporunuzla veya başka konular hakkında bitmeyen korku ve kaygılar… Peki neden? Aslında tüm bunlar, kendi hayal dünyamızda gerçekleşmemiş ya da olmamış olayları, sanki olmuş ve de gerçekleşmiş gibi düşündüğümüz için oluyor. Yani kısaca her insan korkusunu kendi yaratıyor; onu var etmek de yok etmek de bizim elimizde…
Etrafınıza baktığınızda mutsuz ve aslında hayatlarında başarısız olmuş insanlar görürsünüz; kimi sevdiği işi yapmak için yeteri kadar emek vermemiştir, kimisi de yeteri kadar ilerleyip başarı yolunda şansını denemekten korkmuştur. Mesela ben 19 yaşında bir milli sporcuyum. Milli takıma girebilmek, Türkiye’de ve uluslararası müsabakalarda dereceler yapmak için çok çalıştım, çalışmaya da devam ediyorum. Hiç düşmedim mi? Emin olun çok düştüm ve düşmeye de devam ediyorum. Ancak asıl
önemli olan, ne kadar düşsem de her defasında kalkabilmek; ve zamanla fark ettim ki, benim için önemli maçları kaybetsem de aslında bir şey kaybediyor değilim.
Kaybetmek, kazanmak mıdır aslında?
Hayatımızda bazen önümüze çıkan fırsatları kaçırır ya da değerlendiremeyiz ama o kötü yenilgi aslında çok kıymetli bir tecrübe kazandırır insana. Tecrübeler olgunlaştırır, kayıplar güçlendirir ve hatalarından ders çıkarıp bir daha o hatayı yapmamayı öğrenir insan. Birçoğumuz aynaya baktığımızda en kıymetli şeyimizi, yani hayal etme
gücümüzü ve hedeflerimizi görmek yerine çizgiler, sivilceler, lekeler ya da fazla kilolar görüyor; ama aslında bunlar bizim yapacaklarımıza engel değil. Sen, sen olduğun için güzelsin ve hayat senin hayatın! İstediğin ve hayal ettiğin hedefler için mücadele vermelisin. Bir kere yere düştün ve canın yandı diye o hayalini bırakamazsın, gerekirse 100 kere ya da 1000 kere yere düşeceksin, ama devam edecek gücü kendi içinde bulmalısın. O gücü kendinde bulduğun zaman işte hedeflerine bir adım daha yakın
olacaksın. Ne demek istediğimiz tek kelimeyle örneklendireyim: Bebekler…
Bebekler önce emeklemeyi, sonra yürümeyi öğrenirler. Emeklemeyi öğrendikten sonra yürümeye çalıştıklarında kaç defa yere düştüklerini düşünsenize. Kimi zaman hafifçe düşüyorlar, kimi zaman da canları çok acıyor. İşte, insan düşmeden büyüyemiyor. Büyüyor ama karşılaştığı durumlar değişmiyor. Hayat mücadele eden ve ne olursa olsun mücadele etmeyi bırakmayan insanların ödülünü er ya da geç verir. Sen vazgeçene kadar hiçbir şey bitmiş sayılmaz. Etrafındaki insanlar sana başarılı olamayacağını, hedeflerine ulaşamayacağını söyleyebilirler. Fakat işin trajikomik kısmı, onlar bir işte başarısız oldular diye senin de hedeflerine ulaşamayacağını düşünmeleridir. Eskiden çevremdeki insanların sözlerine çok önem verirdim. Zamanla bu insanların beni hedeflerimden koparıp, hayallerimi çiğnemelerine izin vermemeyi öğrendim. Ancak, hedeflerimin ve hayallerimin sadece sözlerden ibaret kalmayacağını göstermem gerekiyordu. Ben de çok çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum. O yüzden, bir defa geldiğin bu hayatı başka insanların yönetmesine izin verme!
Hayatındaki gereksiz dış güçleri kaldır, çünkü kimsenin gücü seni yolundan alıkoyamaz. Hayal et, hak et ve BAŞAR!