Fit Hub Blog Sayfa 41

Kilo Vermek İsteyenler İçin En İyi 5 Protein Shake Tarifi

0

Cildinizin, saçınızın, kemiklerinizin ve kaslarınızın ihtiyaç duyduğu proteinlere, tarifini vereceğimiz eşsiz lezzetlere sahip protein shakelerle kavuşabilirsiniz. Hem de hiçbir hazırlık ve temizlik aşamasıyla uğraşmak zorunda kalmadan! Spor salonlarınızdan veya sağlıklı shakeler sattığını iddia eden mekanlardan alınan protein shakeler genellikle şeker ve katkı maddesi eklenmiş olarak satılır. Yani dışarıda ne içtiğinizi kesin olarak bilemezsiniz. Ama kendinize ait veya kolaylıkla satın alabileceğiniz protein tozlarıyla basitçe hazırlayabileceğiniz bu tarifler hem diyetinizi renklendirir hem de vücudunuz ihtiyaç duyduğu proteini sizlere kazandırır. Günün sonunda ne kadar şeker tükettiğinizi bilirsiniz. Sizin için en iyi protein tozu hangisi? Karar vermeniz için size birkaç küçük ipucu da bıraktık.

Sana En Uygun Protein Tozu Ürünlerini Keşfet

Kas hacminizi artırmak, kilo vermek veya sadece daha tok hissetmek için bu leziz protein shakelerin tadını çıkarın! Blenderınız hazırsa başlıyoruz..

Fıstık Ezmeli Shake

Kalori: 258 Yağ: 6gr Karbonhidrat: 21gr Lif: 5gr Protein: 30gr

½ fincan şekersiz badem sütü
1 ölçek vanilya veya çikolatalı protein tozu
1 yemek kaşığı şekersiz kakao tozu
½ dondurulmuş muz
½ yemek kaşığı doğal tuzsuz fıstık ezmesi

Green Monster

Kalori: 271 Yağ: 6gr Karbonhidrat: 40gr Lif: 8gr Protein: 15gr

¼ fincan şekersiz elma suyu
¼ bardak su
1 ölçek protein tozu
½ armut, doğranmış
½ fincan bebek ıspanak, gevşek bir şekilde paketlenmiş
¼ olgun avokado
½ dondurulmuş muz

Blueberry Smoothie

Kalori: 232 Yağ: 6gr Karbonhidrat: 16gr Lif: 3gr Protein: 30gr

½ fincan şekersiz badem sütü
1 ölçek protein tozu
½ kase dondurulmuş yaban mersini
½ yemek kaşığı doğal tuzsuz badem yağı

Vanilyalı Chai Shake

Kalori: 219 Yağ: 9gr Karbonhidrat: 20gr Lif: 4gr Protein: 17gr

¼ fincan şekersiz badem sütü
¼ fincan chai çayı (poşet çaydan demlenmiş ve soğutulmuş)
1 kepçe vanilyalı protein tozu
½ dondurulmuş muz
¼ çay kaşığı toz tarçın
½ yemek kaşığı tuzsuz doğal badem yağı

Dark Chocolate Shake

Kalori: 296 Yağ: 6gr Karbonhidrat: 49gr Lif: 11gr Protein: 30gr

1 büyük dondurulmuş muz
2-3 büyük buz küpü
1 su bardağı soya sütü veya badem sütü
1 ölçek çikolatalı whey protein tozu
2 yemek kaşığı kakao tozu
Bir tutam deniz tuzu
isteğe bağlı 1 yemek kaşığı bitter / vegan çikolata parçaları

En kaliteli protein tozu ürünlerini keşfetmek için tıklayın…


Reklam

Yüzümüze Dokunmayı Nasıl Engelleriz?

0

Yüzünüze dokunduğunuzda virüslere de kapıları açmış oluyorsunuz. Ancak alışkanlığı kırmanıza yardımcı olmak için yapabileceğiniz basit şeyler tabii ki de var.

Yüzünüze dokunmak, grip ve diğer hastalıklara sebep olan virüsleri vücudunuza almanıza sebep olacağı gibi, yeni koronavirüs ile tanışma ihtimalinizi de önemli ölçüde artırabilir.

Gözleriniz ve ağzınız, virüslerin vücudunuza kolayca girebileceği alanlardır. Araştırmalar, insanların bir saat içinde yüzlerine 16 defadan fazla dokunduğunu ortaya çıkarmışlardır.
Hepimiz yapıyoruz. Her gün sayısız kez yüzümüze dokunuyoruz. Kaşınan burnumuz, yorgun gözlerimiz.. Hiç düşünmeden elimizi gözümüze ve burnumuza götürüyoruz.

Ağzınız ve gözleriniz virüslerin vücuda en kolay girebileceği bölgelerdir ve tek yapmanız gereken, mikrop taşıyan bir parmağınızla onlara dokunmaktır.

Enfeksiyon Kapmanın İki Basit Yolu

Güvenilir kaynaklara göre, SARS-CoV-2 olarak da adlandırılan yeni koronavirüs, diğer birçok solunum yolu enfeksiyonu gibi kişiden kişiye bulaşmaktadır.

Birinin hapşırması ve üretilen solunum damlacıkları başkalarının akciğerleri tarafından solunması veya virüs bulaşmış bir yüzeye dokunup bu eli gözlerinize veya ağzınıza götürmeniz bu mikropu kapmanız için yeterlidir.

Açıkça hasta olan kişilerden uzak durabilsek de veya maske kullanarak havadaki virüslere karşı önlem alabilsek de, yüzeylerde bulunan virüsten kaçınmak neredeyse imkansızdır.

Fark Etmeden Yüzümüze Defalarca Kez Dokunuyoruz

Bu davranışı araştıran bilim adamları, insanların sürekli olarak yüzlerine dokunduğunu tespit etmişlerdir.

2008 yılında yapılan bir araştırmada, 10 deneğin her biri 3 saat boyunca bir ofis ortamında tek başına gözlenmiş ve araştırmacılar bu kişilerin yüzlerine saatte ortalama 16 kez dokunduklarını gözlemlemişlerdir.

Aktif olarak çalışırken, insanlar genellikle ayaklarını sallar, saçlarıyla oynarlar veya yüzlerine dokunurlar. Bu duruma karşı en savunmasız olduğunuz zamanı bilmek buna karşı önlem almanıza kesinlikle yardımcı olur. Örneğin bu alışkanlığınızı toplantı sırasında, telefon görüşmesi sırasında veya işle meşgulken yapıyorsanız, hangi durumda kendinizi engellemeniz gerektiğini gözlemleyerek bulabilir ve ona bağlı önlemler alabilirsiniz.

El Yıkamak Her Şeyin Anahtarı

Ellerimizi sık sık yıkamak ve bunu yapmak için en az 20 saniyenizi ayırmak gibi önlemler alıyoruz eve ama sizce bu ne kadar yeterli? Bu basit görünen önlem, yalnızca yüzümüze dokunmayı bırakırsak bir işe yarar. Çünkü ne zaman küçük ve ölümcül bir mikrobu gözlerinize veya ağzınıza dokunarak vücudunuza aldığınızı bilemezsiniz.

Bileğinize taktığınız bir bilezik, parmağınıza taktığınız bir yüzük, takılar ve hatta bir lastik bant bile, ellerinizin farkındalığını artırabilir ve yüzünüze dokunmamanız gerektiğine dair bir hatırlatma işlevi görebilir.

Bunun Engel Olabileceğiniz Bir Alışkanlık Olduğunu Unutmayın

Koronavirüs salgını sırasında yüzünüze dokunmamak için bazı önlemler alabilir ve hayatınızı tehlikeye atacak virüslerden bir nebze daha fazla korunabilirsiniz.

Örneğin, evinize veya ofisinize post-it gibi hatırlatıcılar yerleştirebilirsiniz. Onları her gördüğünüzde ellerinizi yüzünüzden uzak tutmanız gerektiğini sizlere hatırlatacak küçük notlar..

Ellerini meşgul edebilirsiniz. Evde televizyon izlediğiniz zamanlarda, çamaşırları katlamayı deneyin mesela.. Ya da elinizi oyalayacak bir hobi edinin?

Ellerinizi yüzünüzden uzak tutmanız gerektiğini hatırlatmak için kokulu bir el dezenfektanı veya kokulu bir el sabunu kullanmanızı da tavsiye edebiliriz. Koku dikkatinizi ellerinize çekecektir.

Bir toplantıdaysanız veya bir sınıfta oturuyorsanız, parmaklarınızı birbirine bağlamanızı ve kucağınıza yerleştirebilirsiniz.

Alışılmadık olabilir, ancak evde veya dışarıda eldiven takmak da yüzünüze dokunma alışkanlığınızı kırmanıza yardımcı olabilir.

Reklam

İki Kıtayı Kulaçlayan Kadın: Hilal Zeynep Saraç

0

Hilal Zeyneb Saraç, 32. Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’nda,  kadınlarda 47 dakika 52 saniyelik derecesiyle altın madalyanın sahibi oldu.

Saraç, sporcuların antrenman düzenini büyük ölçüde etkileyen pandemi sürecine rağmen elde ettiği bu başarıya aslında yabancı değil. 2018 ve 2019 yıllarında da boğazdan madalyasını almayı başarmıştı. “Bu noktaya geleceğim aklımın ucundan geçmezdi” diyen Saraç’la konuştukça anlıyoruz ki, aslında kendisi başarıyı seviyor. Zira milli bir yüzü olmanın yanında gelecek vadeden de bir öğrenci.

M&F editörleri olarak biz de Saraç’la başarısı ve gelecek hayalleri üzerine konuştuk.

Yüzmeyi kaç yaşında ve nasıl öğrendin?

Yüzmeye 2003 yılında 5 yaşımdayken başladım. Ankara’da bulunan 19 Mayıs Ziya Ozan Spor Kompleksi’nde yüzme kurslarına katılmıştım. Aklımızdaki spor yüzme değildi. Basketbol kursuna kayıt yaptırmak için gitmiştik. 5 yaşındaki çocuklar için basketbol önerilmediği için yüzmeye kayıt yaptırdık. Bu noktaya geleceğim aklımın ucundan geçmezdi.

İlk madalyanı kazanışını hatırlıyor musun?

İlk yarışım yüzmeye başladığım havuzda olmuştu. Yarışa gireceğimi başlamasına saatler kala öğrenmiştim ve çok gerilmiştim. Yanlış hatırlamıyorsam 6 veya 7 yaşımdaydım. O yarışta Ankara 1.’si olmuştum ve kupa almıştım. Birincilik kupası yanımda çok büyük kalıyordu. Kupanın bana ait olduğuna inanamamıştım. Çok büyük başarı elde etmişim gibi hissetmiştim.

O halde son madalyandan bahsedelim. 32. Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’nda birinci oldun. Nasıl bir duygu?

Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı dünyaca tanınan büyük ve önemli bir organizasyon. 2016 yılında WOWSA (Dünya Açık Su Kuruluşu) tarafından En İyi Açık Su Organizasyonu ödülüne layık görülen bu yarışa her sene 50’den fazla ülke katılıyor. Bu sene pandemiye rağmen 46 ülkenin katılım gösterdi. Böylesi bir yarışta şampiyon olmak gurur ve mutluluk verici.

Bu sene de geçen senelerde olduğu gibi başarımı devam ettirmek istediğim için kendimi yoğun stres altında hissediyordum. 2018’de ilk katılışımda kadınlar genel klasman birincisi oldum, 2019’da erkekler genel klasman birincisinden daha hızlı yüzerek boğaz tarihinde bir ilki gerçekleştirdim. Çalışmalarım sonuç verdiği için mutluyum. Bu noktaya gelebilmek için 17 sene çalıştım.

Yüzücüler genelde havuzda performans sergilerler, sense boğazda yüzdün. Aradaki fark büyük olsa gerek.

View this post on Instagram

?: @mustafaseven

A post shared by Hilal Zeyneb Saraç (@hzshawol) on

Havuzda yapılan yarışmalar ve denizde yapılan yarışmalar birbirinden farklı iki olimpik branşa ait. Havuzda yapılana “yüzme”, denizde yapılana ise “açık su yüzme” deniyor.

Havuzda yapılan yarışların mesafesi açık su yarışlarına göre daha kısa. 50 metreden 1500 metreye kadar mesafe seçenekleri var ve “kelebek, sırtüstü, kurbağalama, serbest” olmak üzere dört stil var. Her sporcu kendine ait kulvarda tek başına yarışır. Yarışma esnasında sporcuların birbirine teması bulunmaz.

Açık su ise adından da anlaşılabileceği gibi havuzda değil; deniz, göl ve okyanus açık sularda gerçekleşir. Açık suda yarışma mesafeleri ise 5 km, 7.5 km, 10 km’dir. Avrupa ve Dünya şampiyonalarında 25 km mesafesini de görebilirsiniz. Olimpiyatlar ise 10 km üzerinden yapılır. Açık su dayanıklılık sporudur, yön bulma kabiliyeti önem taşır ve dalga, akıntı, rüzgar, deniz canlıları, sıcaklık da yarışmanın parçasıdır. Yarış süresince sporcular küme halinde yüzerler bu sebeple sporcular arasında istemli ve istemsiz temas söz konusudur. Açık su yarışlarına katılan bir sporcunun hem mental hem fiziksel olarak güçlü olması beklenir.

Boğazı kulaçlarken insanın aklından neler geçiyor?

Benim gibi derece yapmak amacıyla yarışan sporcular için stres ve gerginlik geçiyor. Sadece bu yarış için değil tüm yarışlarda hedefiniz ne kadar büyükse o kadar çok gerilirsiniz. Eğer yarışın sonucu sizi memnun ederse çektiğiniz sıkıntılar ve stres yerini tatlı bir hazza bırakıyor.

İstanbul Boğazı gerçekten şahane bir yer. Deniz trafiği yarış günü bizler için kapatıldı. Tarihi yapıların aralarını doğal güzellikler süslüyor. Yarışmada sağa baktığınızda Rumeli Hisarı, sola baktığınızda ise Anadolu Hisarı’nın görüş açınıza girdiği bir an var. Böyle bir şansa başka nasıl sahip olunabilir ki?

Karantinada kaç gün yüzmeye hasret kaldın?

2.5 ay boyunca suya giremedim. Bu süre bir yüzücü için çok uzun. 17 yıllık yüzme kariyerimde yalnızca kolumu kırdığımda 1 ay suya girmediğim olmuştu, daha uzun ara vermemiştim. Su antrenmanı yapamadığım 2.5 aylık süre beni çok endişelendirdi. Performans kaybının çok olacağını ve toparlanmamın uzun süreceğini biliyordum. Elimden gelen tek şey evde çalışmalarıma devam etmekti. Her ne kadar bunlar su antrenmanının yerini tutmasa da faydasını gördüm.

Tekrar su antrenmanlarına başladığımdaki performansım benim için umut vericiydi. Beklediğim kadar kötü durumda değildim. Antrenmanlarımı Ankara’da bulunan Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezi’nde Arnavut asıllı İtalyan antrenör Gjon Shyti ile yapıyorum. Gjon çok başarılı bir antrenör olduğu için beni Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’na kısa sürede hazırlayabileceğine güvendim.

Türkiye’de yüzme sporu sence nasıl bir konumda?

Yüzme sporu futbol, voleybol, basketbol kadar halk arasında bilinmiyor ve ilgi çekmiyor. Çok başarılı yüzücülerimiz olduğu halde basında yer bulamıyorlar.

17 yıldır yüzdüğüm için Türkiye’de yüzmenin gelişimini izleme şansım oldu ve diyebilirim ki, Türkiye yüzmede son yıllarda büyük ilerleme gösterdi. Şu an Ankara TOHM’da Gjon Shyti ile çalışan iki kadın sporcumuzun 3 tane olimpiyat A barajı var. Bu da Tokyo Olimpiyatları’na kota aldıkları anlamına geliyor. 3 tane olimpiyat A barajının yanı sıra takımımda olimpiyat B barajı geçen sporcular da var. 2019 yılında Avrupa Gençler Şampiyonası’nda madalyalar kazanıldı ve Dünya Gençler Şampiyonası’nda pek çok derece alındı. Birkaç sene önce böyle başarılar Türkiye için hayaldi. Bu sonuçlarda Gjon’un payı büyük.

Kariyer hedeflerin nedir?

Yüzme için öncelikle isteğim gençlere örnek olmaya devam etmek. Onların sorunlarına yardım etmekten ve sorularını cevaplamaktan keyif alıyorum. Bireysel olarak amacım daha iyi performansa erişmek. Avrupa ve Dünya Şampiyonaları’na katılım sağlamak ve iyi dereceler yapmak.

TED Üniversitesi’nde elektrik elektronik mühendisliği son sınıf öğrencisiyim ve hukuk ek dalı yapıyorum. 2021 yazında mezun olacağım. İkinci Üniversiteyi okumayı ve yüksek lisansa başlamayı da düşünüyorum. Mezuniyetten sonra iş seçeneklerini de değerlendirerek yeni bir başlangıç yapacağım.

Reklam

Temiz Beslenme 101

Temiz Beslenme Nedir?

Baştan söyleyelim, temiz beslenmek yiyeceklerin temiz ya da kirli olmasıyla alakalı değildir. En basit açıklaması; minimum düzeyde işlenmiş ve maksimum düzeyde fayda sağlayan yiyecekleri seçmektir. Bunu yapabilmenin en iyi yolu, yiyecekleri en doğal halde tüketmektir. Sürdürülebilir ve etik çerçevede beslenme düşüncesi de bu işin bir parçasıdır.

Daha Çok Sebze ve Meyve

Sebzeler ve meyveler sağlık için kesinlikle faydalıdır. Bu yiyecekler lif, vitamin ve mineral içerikleriyle inflamasyon ve hücre hasarıyla savaşmamızı sağlar. Birçok geniş kapsamlı çalışma yüksek oranda meyve ve sebze tüketiminin kanser ve kalp hastalığı ile savaşmaya yardım ettiği ve hastalık risklerini azalttığını gösterir.

Temiz beslenme kurallarına göre taze meyve ve sebzeler mükemmel alternatiflerdir, çünkü çoğu çiğ halde tüketilebilir. Bu noktada organik ürünleri tercih etmek pestisit alımını azaltacağından da sağlık için faydalıdır.

Beslenmenizde meyve ve sebzeyi arttırmanın bazı yolları ise şöyledir:

  • Yeşil salatadan vazgeçip renkli salatalar yapın
  • En sevdiğiniz yemeklerin üstüne çilek, portakal ve elma dekorasyonları yapın
  • Sebzeleri porsiyonluk kaplara koyun. Üstüne baharatlar ve zeytinyağı ekleyerek saklayın

İşlenmemiş Gıdalara Yönelin

Temiz beslenme doğala dönüştür. İşlenmiş gıdalar ise doğal halinden çıkarılmış, değiştirilmiştir. Bu nedenle işlenmiş gıdaların temiz beslenmede yeri yoktur.

Temiz beslenme anlayışında işlenmiş gıdalarının olmamasının sebeplerinden en önemlisi de maksimum besin faydasının olmamasıdır. Ürünler işlendikçe içeriğindeki lif ve diğer besin öğeleri kayıplara uğrar. Bunun yerine şeker ve kimyasallar gelir. Bu istenmeyen değişim vücuttaki iltihap ve kalp hastalıkları riskinin artmasına sebep olur.

Rafine Karbonhidrata Elveda

Rafine karbonhidrat dendiğinde akla; yemesi kolay, besin değeri düşük yiyecekler gelmelidir. Bu ürünlerin tüketilmesi genellikle iltihaplanma, karaciğer yağlanması ve insülin direnci ile ilişkilendirilir. Lif içeriği yüksek tam tahıllar bağırsak sağlığını destekler. 2834 kişinin katıldığı bir çalışmada, basit karbonhidrat tüketenlerin, kompleks karbonhidrat tüketenlere göre karın çevresinde daha fazla yağlanmaya rastlanmıştır. Temiz beslenme kurallarına göre, hazır tahıllardan, beyaz ekmekten ve diğer tüm rafine karbonhidratlardan uzak durmak ve tam tahıllı ürünlere yönelmek gerekir.

Etiket Okuyun

Temiz beslenirken genellikle taze yiyeceklere yönelmeye çalışsak bile bazen paketlenmiş sebzeler, etler ve kuruyemişler tüketebiliriz. Bu durumda önemli olan; alacağımız paketli ürünün etiketini okumak ve içerisinde koruyucu, eklenti şeker ve trans yağ bulunmadığından emin olmaktır.

Örneğin kuruyemişleri genellikle paketli halde satın alırız. Eğer aldığımız kuruyemiş çiğ ise bu güvenlidir; ancak kavrulmuş kuru yemişler genelde bitkisel yağlarda kavrulurlar ve ısıl işlemden dolayı besin değeri kaybına uğrayıp vücuda zararlı yağlar olan oluştururlar. Eğer kavrulmuş kuru yemiş tüketmek istiyorsanız bunun en iyi yolu; çiğ kuruyemiş almak ve evde düşük sıcaklıkta kızartmaktır.

Sağlıklı Yağları Tercih Edin

Bitkisel yağlar ve margarinler temiz beslenmede kullanılmamalıdır. Bu yağlar kimyasal ekstraksiyon yöntemiyle üretildiğinden fazla işleme maruz bırakılırlar. Bazı yağlar yüksek oranda omega-6 linoleik yağ asidi içerirler. Yapılan bazı çalışmalar, bu yağ asidinin iltihabı arttırdığını, kilo artışına sebep olduğunu ve kalp hastalıkları riskini arttırdığını göstermiştir. Temiz beslenmede neredeyse tüm bitkisel yağlar işlenmiş olarak görülüp tüketilmesi istenmese bile makul miktarlarda sağlıklı yağ tüketmek önemlidir. Sağlıklı yağlar arasında çiğ kuruyemişler, avokadı ve yağlı balıklar gösterilebilir. Eğer bitkisel yağ tüketimi konusunda ısrarcıysanız zeytinyağı tüketmek en mantıklısıdır.

Eklenti Şeker Değil, Doğal Şeker Tüketin

Temiz beslenmeye başlamak istiyorsanız, eklenti şekeri hayatınızdan çıkarmalısınız. Bu kolay değildir, çünkü neredeyse tüm soslar, çeşniler ve diğer paketli ürünler bir miktar eklenti şeker içerirler. Rafine şeker de yüksek fruktozlu mısır şurubu da eklenti şeker sınıfında sayılır. Yapılan çalışmalar, eklenti şekerin obezite, diyabet, karaciğer yağlanması ve kanser riskini arttırdığını göstermektedir.

Temiz beslenme sırasında sıfır şeker tüketimi zorunlu değildir. Zorunlu olan eklenti şekeri hayatınızdan çıkarmanızdır. Bal, pekmez veya akçaağaç şurubu tüketilebilir. Her ne kadar doğal olsalar bile, bu kaynaklar bile vücudumuz için güçlü besin kaynakları değillerdir.

Reklam

Kolajen ve D Vitamini Takviyelerinin Etkisini Artıracak En İyi 2 Vitamin

0

Düzenli olarak D vitamini veya kolajen takviyesi alıyor olabilirsiniz ancak bu vücudunuzun ikisini de verimli bir şekilde kullandığı anlamına gelmez! Bahsedeceğimiz bu basit takviyeleri de alarak her ikisinin de etkinliğini artırabilirsiniz.

Takviyelerinizin üzerindeki etikete bakıp, vücudunuza ne kadar miktarda takviye girdiğini bildiğinizi düşünebilirsiniz. Maalesef bu doğru değil! En iyi koşullarda bile, vücudunuz bir takviyenin %100’ünü asla ememez veya kullanamaz. Ancak, aldığınız takviyeleri etkinleştirmenize, emilimini yükseltmenize yardımcı olacak bazı yollar vardır. Bunlardan biri, kullandığınız takviyeleri işlerini yapmalarına yardımcı olacak başka takviyelerle birlikte tüketmektir.

D Vitaminine Magnezyum Eşlik Etsin

d-vitamini-eksikligi

D vitamini, güçlü kemiklerin korunması ve sağlıklı bir bağışıklık sisteminin desteklenmesi gibi şeylerden sorumlu olan vücutta son derece önemli bir besindir. Birçok kişi için, önerilen günlük kullanım miktarı 600 IU veya yaklaşık 15 mikrogramdır ve bu miktarı elde etmek için D vitamini yüksek gıdaları tüketmeniz veya D vitamini takviyesiyle vücudunuzu desteklemeniz gerekir. Bu vitamin güneş ışığı sayesinde kazanıldığından, özellikle kışın az güneş alan ülkelerde yaşayanlar daha fazla D vitamini takviyesi alırlar. Bununla birlikte D vitamini takviyesi magnezyumla beraber tüketildiğinde, daha etkili hale gelmektedir. Magnezyum, sodyum, potasyum, kalsiyum ve klorür gibi vücutta en bol bulunan beş mineralden biridir. Ancak aynı zamanda insanların kronik olarak düşük değerlere sahip olduğu bir mineraldir. Hücre işlevine katkısı büyüktür ve DNA’yı desteklemek için yüzlerce enzimatik reaksiyona yardımcı olur. RNA sentezi, hücre dışı kalsiyum seviyeleri ve en önemlisi vücuttaki D vitamini emilimini düzenler.

D vitamini aldığınızda vücudunuz onu olduğu gibi kullanmaz. Karaciğerde veya böbreklerde aktif formuna hidroksile edilmesi gerekir. Magnezyum, D vitamini bağlayıcı proteinlerde bir ko-faktör olarak kullanılmasının yanı sıra hidroksilasyon sürecinde gerekli olması sayesinde bu aktivasyonda anahtar rol oynar. Magnezyum olmadan D vitamini takviyesi önemli ölçüde yetersiz kalacaktır.

Ayrıca bu takviyeler vücuttaki magnezyumun emilimine yardımcı olur. D vitamini, bağırsaklarda magnezyum emilimini uyarabilir. Bu durumun yanı sıra magnezyum, kemik ve kas işlevini desteklemek gibi sahip olduğu özellikleriyle de destek sağlamış olur.

Ayrılmaz İkili: Kolajen Peptitler ve C Vitamini

vitamin-c-eksikligi

Kolajen takviyesi giderek daha çok popüler hale geliyor. Vücuttaki başka hiçbir protein kolajen kadar bol bulunmaz. Deri, tendonlar, bağlar ve diğer birçok yapıyı bu proteinler oluşturur. Ancak yeterli miktarda kolajene sahip olmak çok da basit değildir.  

Bir protein tükettiğinizde, o protein daha sonra amino asitlerine parçalanır. Vücut çoğu zaman bu amino asitlerin kullanılmasına izin verir. Bu kullanım muhtemelen doku yapımı veya onarımına yöneliktir. Ancak ne yazık ki kolajen sentezi bu kadar basit değildir. Serbest amino asitler ile işleyen kolajen arasında birçok fark vardır. Bu farklardan biri de kolajenin ihtiyaç duyduğu C vitaminidir. C vitamini bağışıklığı destekleyici özelliğinin yanı sıra kolajen sentezinde de önemli rol oynar.

Kolajenin üç boyutlu bir yapı haline gelmesine “prokollajen” denir. Bu durumda kolajenler neredeyse aktiftir. Ancak bu aşamada, kolajenin hidroksilasyondan geçmesi gerekir. Hidroksilasyon, açığa çıkan prolin ve lizin amino asitleri üzerindeki yalnız hidrojenleri hidroksil gruplarıyla değiştirme eylemidir. Hidroksilasyon, kollajene fonksiyonel sarmal yapısını veren glikosilasyon denen sonraki bir aşamaya izin verir. Etrafta C vitamini yoksa hidroksilasyon da yoktur. Hidroksilasyon olmaması glikosilasyon olmadığı anlamına gelir. Glikosilasyon olmaması, etkin kollajen olmadığı anlamına gelir.

C vitamini kollajen sentezi sürecinde tüketildiğinden sürekli olarak yenilenmesi gerekir. Örneğin, denizciler uzun yolculuklarında C vitamini tüketmezlerse, C vitamini eksikliği nedeniyle kollajen kaybı yaşamaya başlarlar.

Bu durumdan kurtulmak için C vitamini kaynaklarından faydalandığınıza emin olmalısınız. Narenciye, domates, biber ve diğer birçok meyve ve sebzeyi tüketerek, kolajen sentezinizin sorunsuz olarak çalışmasını sağlayabilir, kolajen takviyesinin işlevini artırabilirsiniz!

Reklam

Özge Kırdar ile Başarının Psikolojisi #2 Ramil Guliyev

0

Başarının süslü perdelerini aralayıp zorlu yüzünü göstermeye çalıştığım Başarının Psikolojisi serisinin ikinci ayağındayız. Bu seferki konuğum Ramil Guliyev. Kendisi 2011 yılında Türk vatandaşı olup 2013 yılından itibaren de Türkiye’de yaşamaya başlayan milli bir atlet.

Guliyev 2017 yılında 200 metrede Dünya Şampiyonu olan ilk Türk sprinter; aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübü için ter döküyor.

Branşının fiziksel olarak ne kadar zor olduğu bir yana, o zorlu psikolojik savaşları da kazanmış bir sporcu aslında.  Ülke değişiminden, kendi branşının dünya yıldızları arasından sıyrılma çabasına kadar hayatı mental zorluklarla geçmiş bir savaşçı. Sayısız başarısının arasında onun için en değerlisi 2017 yılında kazandığı Dünya Şampiyonası altın madalyası. Ancak bu madalyayı boynuna asmak hiç de kolay değil…

Özge Kırdar Kinasts : Bize en çok stres ve baskı hissettiğin yarışından bahsedebilir misin?

Ramil Guliyev: 2017 Dünya Şampiyonası finali en çok baskı hissettiğim yarış olabilir. Düşünsenize, 56.000 kişinin beni izliyordu! Ülke tarihinde ilk kez kazanılma ihtimali olan bir altın madalya için koştum. Sanıyorum ki kim koşsa bu yoğun stresi hissederdi.

Ö.K:Peki neden aklına gelen ilk bu yarışma geldi?

R.G: Çünkü bütün hayatımı bu yarışa göre değiştirmiştim. Tek hedefim madalyayı kazanmaktı ve sadece bu hedefe odaklanmıştım. Hem kendi hem aile hayatımı bir kenara koymuştum. Sadece ama sadece antrenmanlarıma konsantreydim. Yaptığım her şey 20 saniyelik bir koşu içindi! Fakat düşününce, 20 saniyede hayatınız değişebilir.

Ö.K: Şimdi düşündüğünde, o anın üzerindeki etkisi ne oldu?

R.G: Yarıştan sonra tüm stres ve baskı kayboluyor. Sonra sadece güzel anıları hatırlıyorsun. Belki o zaman çok etkilendim; fakat, şu anda o mutluluğu yaşamış bir sporcu olarak sadece güzel hatıralar aklımda kalan.

Ö.K: Şimdi başka bir açıdan bakalım. Yarışa çıkacaksın ve içinde ”ya kaybedersem?” tedirginliği var. Böylesi düşüncelere nasıl reaksiyon gösteriyorsun?

R.G: Aslında bunu hiç düşünmemeye çalışırım. Çünkü benim inancıma göre, kaybedersem az çalışmışım demektir. Başarılı olmak istiyorsak her zaman çok çalışmalıyız! Böylesi bir farkındalık size otomatikman özgüven getirir. Sadece az çalışan insanlar kaybedeceklerini düşünür.

Ö.K: Sence bir sporcunun kendine güven duyması ne kadar dış etkenlere bağlı? Sence özgüven sadece kendi içinde oluşturduğun bir şey midir?

R.G: Bence başarının sırrı özgüvende saklı. Özellikle benim branşımda özgüven motivasyon demektir; özgüvenin ne kadar yüksek olursa etrafından da o kadar enerji alırsın. Senin kendine güvendiğini gören herkes sana güvenir ve bunu hissettiğinde kazanma ortamı doğar. Yani sorunun cevabı aslında ekibinle birlikte oluşturduğun bir histe gizli.

Ö.K: Sence en çok baskıyı bir başkasından mı görüyorsun yoksa kendinden mi?

R.G: Tabii ki kendimden. Büyük beklentileri her zaman kendimiz yaratırız ve bunu içimizde her zaman hissederiz. Beklentiler ne kadar büyük olursa baskısı da o kadar büyük olur.

Ö.K: Bazı sporcular ne kadar stresli olurlarsa o kadar iyi performans gösterdiklerini söylerler. Bazıları da ne kadar rahat olurlarsa o kadar iyi performans sergilediklerini. Sen hangi kategoridesin?

R.G: Ben, ne kadar stres ve heyecan olursa o kadar iyi performansın ortaya çıkacağını bilenler kategorisindenim. Yarışa başlamadan o heyecanı hissetmen lazım.  

Ö.K: Ve son soru; ilk soruda aklına gelen o yarıştan bu yana, bir sporcu olarak kendini nasıl geliştirdin?

R.G: Aslında bu spora başladığın andan itibaren gelişiyorsun. Yarıştan yarışa tecrübeleniyorsun, tecrübe ile karakterini de geliştiriyorsun. Zamanla senin için hangisinin en iyisi olduğunu böyle böyle anlayabiliyorsun.

Ramil Guliyev pandemi dönemini ailesiyle ve yeni doğan bebeğiyle geçirmiş. Bu süreçte kendini psikolojik olarak yeni sezona daha iyi hazırlamış bir sporcu. Ülkemizin ve atletizm camiasının ondan beklentileri bir hayli yüksek ama kendisinin de dediği gibi; kendine özgüveni olan bir sporcu olarak o, bütün zorluklara karşı hazır.

Serimizde başka bir sporcu ile tekrar karşılaşmak üzere. Umarım zevk alarak okumuşsunuzdur. 

Sağlık ve sevgi ile kalın.

Reklam

Migrene İyi Gelen En İyi 5 Besin Takviyesi

0
  1. Migren Nedir?
  2. Migreni Yatıştırmak ve Önleyebilmek İçin Supplementler
  3. Uzman Tavsiyeleri

Migren, başta zonklama, ışık ve sese hassasiyet ve hatta mide bulantıları belirtileri ile birlikte günlük yaşamı insanlar için oldukça zorlaştıran bir rahatsızlıktır. Çok kuvvetli bir baş ağrısı türü olan migren özellikle birçok kadında kendini gösterir. Migren için reçete ile satılan ilaçlar bulunsa da yan etkileri nedeniyle çoğu kişi bu ilaçları kullanmaktan kaçınır. Migrene ne iyi gelir sorusunun alternatif cevapları olan vitamin ve mineralleri bugün sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Migren Nedir?

Migren birçok kişi için oldukça yorucu olan bir çeşit baş ağrısıdır. Ancak spesifik bir ağrı çeşididir ve her baş ağrısına migren demek yanlış olur. Zaman zaman migren tedavisi için insanlar tarafından kullanılan ağrı kesiciler yetersiz kalabilmektedir. Migren, beraberinde birçok belirtiyi getirebilmektedir.

migrene-ne-iyi-gelir

Aşağıda migren ile beraber başlayabilecek diğer semptomları sıralıyoruz:

  • Başın tek bir tarafında ağrı
  • Ağrıda zonklama hissi
  • Işık ve sese karşı hassaslaşma
  • Mide bulantısı
  • Kusma
  • Bulanık görme ve görüntüde bozukluk, migren aurası

Nöroloji, anesteziyoloji ve rehabilitasyon tıbbı profesörü Dr. Mark W. Green migren için şunları söylemektedir: “Binlerce tür baş ağrısı olmakla birlikte migren, kişiyi kısıtlayan baş ağrılarının %94’ünü oluşturmaktadır.” (1, 2)

Migrene tam olarak nelerin sebep olduğu hakkında yargıya varılamıyor olsa da genetik faktörlerin bulunduğu düşünülmektedir. Çevre de migren için bir çeşit etmendir. Aşağıdaki sebepler migreni tetikleyebilmektedir:

  • Bazı yiyecekler
  • Gıda katkı maddeleri
  • Hormonal değişiklikleri; regl dönemi öncesi ya da sonrası oluşabilen östrojen seviyelerinde azalma gibi
  • Alkol
  • Stres

Bazı ender durumlarda baş ağrısı beyin tümörü belirtisi olabilmektedir. California’da bir tıp merkezinde nöroloji doktoru olarak çalışan Clifford Segil, yaşam kalitenizi bozan yarı düzensiz bir baş ağrınız var ise bu durumu doktorunuz ile paylaşmanızı önermektedir. (3)

Migreni Yatıştırmak ve Önleyebilmek İçin Supplementler

Migren tedavisi için kullanılan yöntemler her kişide farklı sonuçlar gösterebilmektedir. Hatta bazen kişiyi tedavide kullanılan ilaçlar daha kötü bir şekilde etkileyebilmektedir. Doktor kontrolünde bir migren tedavisi her zaman idealdir ancak bazı supplementlerin bazı kişilerde migren ağrısına iyi gelebildiği gözlemlenmiştir.

Aşağıda sizinle migren ağrısına ne iyi gelir sorusunu cevaplandırabilecek alternatif gıda takviyesi önerilerini paylaşıyoruz:

1. B2 Vitamini

Araştırmalar, b2 vitaminin (riboflavin) nasıl migren önlemeye yardımcı olabileceğini henüz gösterememektedir. Dr. Green, enerji üretimindeki hücreleri b2 vitamini tarafından etkilenebileceğini söylemektedir. Her nasıl oluyorsa olsun, b2 vitamininin migreni engellemeye yardımcı olabileceği düşünülmektedir.

Günlük olarak 400 mg b2 vitamini alımını hedeflemelisiniz. Dr. Segil, günlük 100 mglık iki tabletin aynı anda alınmasını önerir. Araştırma verileri sınırlı olsa bile Segil, b2 vitamininin potansiyel faydaları konusunda optimistik bir düşünceye sahiptir. Özellikle ilaç olarak migren hapı almak istemeyenlere bu takviye yardımcı olabilir.

2. Magnezyum

Association of Migraine Disorders’a göre günlük önerilen miktarda magnezyum alımı migren ağrısı yaşayan kişilerin yarısının ağrılarını %50 oranında düşürebilmektedir. Günlük önerilen miktar 400 mg’dır. (4)

Pain Physician dergisinde magnezyumun migreni önleme konusundaki etkinliğini inceleyen bir araştırma yayınlanmıştır. Makalenin yazarlarına göre bazı kişilerde migren ağrıları, magnezyum eksikliği ile ilişkilendirilmiştir. (5) Araştırmacılar, kişilere intravenöz magnesyum vermenin akut migren ağrılarını azaltmakta yardımcı olabileceğini gözlemlemişlerdir. Aynı zamanda araştırmacılar oral yolla magnezyum alımının migren sıklığını ve yoğunluğunu azalttığını da belirtmektedirler.

3. D Vitamini

Araştırmacılar d vitamininin migren konusunda nasıl etkilerinin olabileceğini araştırmaya başlamışlardır. Journal of Research in Medical Sciences’da yayınlanmış olan en az bir çalışma, d vitamini takviyesinin migren ataklarının sıklığını azaltmaya yardımcı olabileceğini söylemektedir. (6)

4. Koenzim Q10

Koenzim q10’in migreni önlemede etkinliği üzerine çok fazla kanıt olmasa da Association of Migraine Disorders’a göre birkaç küçük araştırma, koenzim q10’in plasebo haplara göre migren ağrılarını azaltmada daha etkilidir. Koenzim q10’in günlük kullanım miktarı 100 mg’lık 3 dozdur. Koenzim q10 başka ilaç ve supplementler ile etkileşime girebileceği için doktora danışılarak kullanılması önerilmektedir. (7)

5. Butterbur

Bir çeşit bitki olan butterbur bazı kişilerde migren önleyici özellik gösterebilmektedir. Bir Neurology dergisinde yayınlanan bir çalışmada butterbur ekstresinin plasebo tedavisinden daha etkili olduğu gözlemlenmiştir. Çalışmaya katılan kişiler günlük 75 mg butterbur almışlardır. Dr. Segil, bu miktarın çoğu kişi için uygun olabileceğini söylemektedir. Ayrıca Dr. Segil, butterbur takviyesinin bazı kişilerde b2 vitamini kadar etkili olmadığını da belirtmektedir. (8)

Uzman Tavsiyeleri

Birçok vitamin ve mineral çoğu kişi tarafından tolare edilebiliyor olsa da sağlığınız için dikkat etmeniz gereken notları belirtmek isteriz.

Yeni bir gıda takviyesi almadan önce daima doktorunuza danışın. Bazı takviyeler ve ilaçlar bir arada kullanıldıklarında etkileşime girebilmektedirler. Sağlığınız için uygun olup olmadığını doktorunuza danışmanızda fayda vardır.

migrene-ne-iyi-gelir

Hamile olan kadınlar özellikle supplement kullanımında dikkatli olmalıdırlar.

Gastrointestinal sağlığınız açısından bir anomaliniz varsa, sindirim problemleriniz varsa ya da bu konuda bir ameliyat geçirdiyseniz gıda takviyesi kullanmadan önce doktorunuza danışmalısınız.

Yeni bir supplement kullanmaya başladıktan hemen sonra sonuçları göremeyebilirsiniz. Supplementin size yardımcı olup olamadığını öğrenene dek düzenli bir şekilde tüketimine devam etmelisiniz. Eğer migren ya da genel sağlık durumunuzu daha kötüye götürüyorsa kullandığınız takviyeyi bırakmalı ve derhal doktorunuza durumu bildirmelisiniz.

Hiçbir zaman her takviyenin aynı kalitede ve güvenilirlikte olduğunu düşünmemelisiniz. Örneğin Dr. Green “çok fazla a vitamini almak baş ağrısını arttırmaya hatta körülüğe bile sebep olabilir” demektedir.

Reklam

Kahve Her Zaman Yağ Yakar mı?

0

Kahve her zaman yağ yakar… mı acaba?

Tüm zamanların en bilinen ve kabul gören efsanesi. Fakat adı üstünde, bu bir efsane!

Kafein bir uyarıcıdır ve sinir sisteminin uyarılmasıyla vücut ‘catecholamine’ denen maddeler salgılar ve bunlar da yağ hücrelerini hedef alır ve vücut yağını yakıt olarak kullanır.

Bu yüzden kahve yağ yakıcı olarak kabul edilmiştir. Sorun şu ki, kahve karbonhidratla birleştiğinde –yani kahveye şeker attığınızda– yağ depolayan insülin hormonu seviyesindeki artış nedeniyle kahvenin yağ yakıcı potansiyeli iş göremez hale gelir. Catecholamine’ler ancak insülinin yokluğunda daha fazla yağ yakabilirler.

Yani Yağ Yakmak İçin Kahvemi Sade mi İçmeliyim?

Sorunuzu duyar gibiyiz… Cevabı da hem evet hem hayır.

Evet, kahvenizi sade tüketmeyi tercih etmek, kafeinden gelen yağ yakıcı etkiyi arttırmak ve kaybetmemek için bir yöntemdir.

Hayır, çünkü kahvenizi sade içmeyi sevmiyorsanız yapay şeker yerine hem daha lezzetli hem doğal şeker tercihleri yapabilirsiniz. Hindistan cevizi sütü, tarçın gibi seçenekler kahvenizi tatlandırmak için sağlıklı karbonhidrat seçimleri olacaktır. Her zaman alternatifleriniz olduğunu unutmayın. Kahvenizi yeni ve sağlıklı ilavelerle deneyebilirsiniz. Özellikle butik kahve dükkanlarında ya da kahve zincirlerinde bulabileceğiniz şekersiz şuruplar da kahve severlerin tatlı kahve isteği için üretilmiştir. Bu gibi şurupları almadan önce içerik etiketinde istemediğiniz bir ürün olup olmadığını kontrol edebilirsiniz de.

Yağ Yakmak İçin Kafein İçeren Yeşil Çay Yeterli Bir İçecek midir?

Öncelikle kabul etmeniz gereken şey tek başına hiçbir yiyecek, içecek ya da supplementin yağlarınızı yakıp götürmesini sağlamayacağıdır… Yağ yakmak için en önemli şey beslenmenizi düzenlemek daha sonra da bu beslenme programını sıkı bir antrenman programı ile desteklemektir.

Yeşil çay, tıpkı kahve gibi içerisinde kafein bulunduran bir içecektir. Siz, beslenme programınıza yeşil çayı ekleyebilirsiniz. Kafeinin uyarıcı etkisi ile hem daha enerjik hissedersiniz hem antrenmana daha iyi odaklanıp yüksek performans sergileyebilirsiniz.

Yağ yakmak için öncelikle kalori ihtiyacınızı belirleyip bunun biraz daha altında miktar belirleyerek günlük aldığınız kalori miktarını azaltın. Daha sonra yeşil çay ve kahve gibi içecekler ya da kafein içeren supplementler kullanarak antrenman performansınızı tetikleyin.

Reklam

Karın Kaslarınızın Görünmemesinin En Yaygın Nedenleri

0

Egzersizlerden bıktınız mı? Ne yazık ki, kadınların görünür karın kasları elde etmek için çok daha fazla ve daha uzun çalışmaları gerekiyor. Ancak bahsedeceğimiz bu hatalardan kaçınırsanız, o hayalini kurduğunuz six packleri daha hızlı elde edebilirsiniz!

Olması Gerekenden Daha Fazla Vücut Yağınız Olabilir

Bir kadın olarak daha fazla karın kasınız olmasını istiyorsanız, sahip olduğunu ekstra yağları yakmanız gerekir. Karın kaslarına sahip olmak, düşük vücut yağ seviyelerine sahip olmakla bağlantılıdır, bu da kadınlarda %16-19’luk bir oran anlamına gelir. Vücut yağınız ne kadar düşükse, cildiniz o kadar ince görünür ve karın kaslarınız o kadar çok görünür.

Düzgün Beslenmiyor Olabilirsiniz

Karın kaslarına sahip olmanın en iyi yolu sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzenine sahip olmaktır. En iyi karın kası egzersizi bile beslenmeniz düzenli veya sağlıklı değilse bir işe yaramaz. Amacınız karın kaslarınızı ortaya çıkarmaksa, temiz ve sağlıklı bir diyet sürdürmeniz gerekecektir. Metabolizmanızı yüksek tutmak için tam tahıllı ve su açısından zengin yiyecekler yiyin. Fırında pişirilmiş veya ızgara tavuk, balık veya yağsız et gibi az yağlı proteinleri tüketin. Egzersizlerinizi yulaf ve esmer pirinç gibi karmaşık karbonhidratlarla geliştirin. Kan şekerinizi hızla yükselten, vücudunuzun orta kısımda yağ birikimine sebep olan beyaz undan ve şekerden uzak durun.

Günlük besin gereksinimlerinizi karşıladığınızdan emin olmak için, beslenmenize ek olarak bu takviyelerden faydalanabilirsiniz..

Egzersizleriniz Sizi Yeterince Zorlamıyor Olabilir

Kadın olarak karın kası nasıl elde edilir? Karnınızı yakmalısınız! Çoğu insan çok fazla tekrar yapar ve hızlı sonuçlar bekler, ancak karın kaslarınızın patlamasını istiyorsanız, direnç eklemeniz gerekir. Egzersiz rutininize ağırlık ekleyerek, kaslarınızı daha fazla çalışmaya zorlar ve derinlemesine bir six pack oluşumuna izin vermis olursunuz. Dahası, tekrarlarınızı hipertrofi aralığında (12-15 tekrar) tutun ve diğer vücut bölgeleriniz için yaptığınız diğer egzersizlerde yaptığınız gibi direnci artırmaya çalışın.

Kardiyonuz Yetersiz Kalıyor Olabilir

Kardiyo, karın kaslarınızı ortaya çıkarmak için gerçekten çok önemlidir ve her zaman da önemli bir adım olacaktır. Ne yazık ki, insanların yağ kaybını hızlandırmaya çalışırken yaptıklarını gördüğümüz en büyük hatalardan biri, yanlış kardiyo uyguluyor olmalarıdır. Düşük yoğunluklu, uzun süreli kardiyo antrenmanları yağ kaybetmenin en iyi yolu değildir. Kardiyo zaman alıcıdır ve kıymetli kas kütlesini yakarak metabolizmaya zarar verebilir. Metabolizmanızı hızlandırmak ve yağ yakmaya başlamak için aralıklı kardiyo ve yüksek yoğunluklu egzersizi denemelisiniz. Aralı kardiyoların, uzun süreli kardiyo egzersizlerinden daha fazla yağ yaktığına emin olabilirsiniz. HIIT ayrıca egzersiz bittikten sonra bile metabolizmanızı hızlandırmaya devam eder ve bu da zamanla daha fazla kalori yakılmasına neden olur. Örneğin, koşuya çıkın, bir dakika koşun ve hemen ardından bir dakika yürüyün ve bunu düzenli olarak tekrarlayın.

Karın Bölgenizi Her Açıdan Çalıştırmıyor Olabilirsiniz

Karın kasları için karın bölgesinin tüm alanlarını çalıştırmak gerekir. Tıpkı diğer vücut bölgelerinizde yaptığınız gibi, karın bölgenizin de tüm alanlarına odaklanmanız gerekir: üst, alt ve yanlar. Çoğu insan sadece egzersiz yapar veya mekik çeker ve harika sonuçlar bekler. Karın kaslarınızı ortaya çıkarmak için, karın kası egzersizleriniz sırasında karın bölgenizin her alanını hedefleyen en az bir özel egzersiz ekleyerek egzersizlerinizi zenginleştirmeniz gerekir.

Yeterince Su İçmiyor Olabilirsiniz

dis-sagligi-ve-su-icmek

Karın kası için harcadığınız bu çabanın sonuç vermesini istiyorsanız düzenli ve yeteri kadar su tüketmek çok önemlidir. Ne kadar susuz kalırsanız, vücudunuz suyu o kadar çok tutacak ve cildinizin altında depolayacaktır. Depolanan bu su vücudunuzda ekstra yağ gibi görünecektir. Bu nedenle metabolizmanızı yüksek tutmak ve kas dolgunluğunu korumak için bol su içirin. Ayrıca su, tok hissetmenize ve şeker isteğinizi gidermenize yardımcı olacaktır. Gün boyunca ve egzersiz sırasında düzenli olarak su içtiğinizden emin olun. Günde en az 8 bardak su içmeniz gerektiğini unutmayın.

Reklam

Yankı Erel: Türk Tenisinin Parlayan Geleceği

0

Yer, İngiltere’nin başkenti Londra. Sezonun üçüncü grand slim turnuvasının son günü. Genç çiftler kategorisinde Yankı Erel korta çıkıyor ve bir saat 26 dakika süren bir mücadelenin ardından partneriyle birlikte rakiplerini setlerde 2-0 yenerek zafere ulaşıyor.

Dünyanın en prestijli tenis turnuvalarından biri Wimbledon’dan bahsediyoruz. Bu korta adım atmak hiç kolay değil; bu kortu zafer yumruğun havada terk etmek ise çok daha zor. Ancak Yankı Erel, 2018 yılında zoru başardı ve gençler kategorisinde grand slam şampiyonluğu yaşayan ilk Türk erkek tenisçi olarak adını tarihe yazdı.

“Her sporcu yaptığı sporda öncü olmayı ister” diyor Erkel. zaferi ile bu yolda ilerlediği aşikar.

Önce hikayeni dinleyelim. Tenise nasıl başladın?

View this post on Instagram

First round ✅??#youtholympicgames2018

A post shared by Yankı Erel (@yankierel) on

Doğduğum şehir, ilk kulübüm, ilk antrenörüm, rakete ve oyuna aşık bir çocuk olmam gibi birçok şey sayacağım ama her şeyden önce şunu söyleyebilirim; annemin ve babamın sporsever insanlar olmaları ve spor yapmaları sayesinde tenise başladım. 6 yaşımdayken bana ilk raketimi almaları, Tekirdağ Spor Kulübü’ne beni götürmeleri, İsmail Ata hocamın dikkatini çekmem ve onun benimle ilgili güzel bir geleceğin hayalini kurması ile birlikte tenis maceram başladı ve hız kazandı.

İlk galibiyetini hatırlıyor musun? Neler hissetmiştin?

İlk galibiyetimi 8 yaşındayken aldığımı hatırlıyorum ama itiraf etmek gerekirse tam olarak neler hissettiğimi hatırlamıyorum. Büyük ihtimalle dünyanın en mutlu çocuğuydum maçı kazandıktan sonra. Şöyle de bir anım var, ilk turnuvamda ikinci olmuştum. İlk galibiyetimden daha çok, finalde kaybedişimi hatırlıyorum. Maç bitti, fileleri sökmeye çalıştım, annem babam korta girdi, ceza almıştım (gülüyor).

Wimbledon galibiyetine gelelim. Orada şampiyon olmak nasıl bir duyguydu?

Her sporcu yaptığı sporda öncü olmayı ister. Tüm çabamız bunun için. Ülkemizin tarihinde ilk kez burada şampiyon olmalıyım, ilk kez sıralamada görülmemiş yerlere gelmeliyim… Bizi motive eden dürtü biraz da bu galiba, kimsenin yapamadığını yapma isteği. Wimbledon, tam da içimde kaşınan bu dürtüyü dindiren, beni dahası için yüreklendiren bir başarı oldu. Teniste ülke tarihine geçtim ve daha bu genç yaşımda bir iz bıraktım. O gün şok, sevinç, telaş, heyecan, mutluluk ne derseniz yaşadım. Onlarca duygu bir araya gelip kalbinize, beyninize hücum ediyor. Harika bir şey.

Wimbledon’dan sonra hayatında neler değişti?

17 yaşındaki Yankı nasıl hırsla ve azimle çalışıyorsa aynı şekilde çalışmaya devam ediyor. O konuda hiçbir değişiklik yok. Mental bir bariyeri aştığım için hem benim hem de ülke tenisinin önünde yeni yollar açıldı bence. Daha fazlasını istiyoruz, çünkü yapılabilir olduğunu gördük. Hedef büyütmedim, hedefim çocukken de zirveydi şimdi de öyle. Wimbledon inancımı artırmama yardım etti. Sosyal medyanın da büyük etkisiyle ülke çapında bir tanınırlık oluştu. İnsanlar çok sevip sahiplendiler sağ olsunlar. Biz ülkenin evlatlarıyız, bayrağı taşıyoruz. Böyle ilgi görünce de çok mutlu oluyoruz.

Karantina süreci antrenmanlarını nasıl etkiledi?

İlk ayları her sporcu gibi fiziksel ve psikolojik olarak zor geçirdim. Vücudumuz makina gibi, işlemeye alışmış, ter dökmeye alışmış. Kaslar isyan ediyor tabi, zorlanmak istiyorlar (gülüyor). Evde form korumaya yönelik çalışmalar yaptım. Psikolojik olarak ayakta kalmak daha önemliydi. Bunun için de sürekli profesyoneller ile birlikte irtibat halinde kalarak zamanımı değerlendirdim.

Kortta karşılaşma hayali kurduğun bir tenisçi var mı?

Rakibiniz ne kadar büyük olursa, ne kadar zorlu olursa siz de o kadar gelişirsiniz. Belki şansınız yaver gider ve yenersiniz, belki fark yersiniz hatta belki rezil olursunuz ama biraz uzaklaşıp resme bakınca bunun kazancınız olduğunu anlarsınız. O tecrübeyi yaşamak zorundasınız. Büyüklerle çarpışmak zorundasınız. Bir gün onların yerinde olabilmek için. Nadal, Federer, Djokovic… Hepsi ile oynamak isterim, sayı alıp zaferle yumruğumu sallamak isterim, file üzerinden el sıkışmak poz vermek isterim, set aralarında yan tarafta otururlarken nasıl davranıyorlar gözlemlemek isterim. Tecrübe açlığımı giderecek her tenisçi ile kortta karşılaşmak isterim.

Nasıl hatırlanmak istersin?

Benden önceki yıldız sporcularımızın çıktığı seviyeye gelmek ve geçmek istiyorum. Bir gün mutlaka beni de geçecekler. O yüzden rakam, sıralama vs. gibi şeyler söylemektense daha farklı yaklaşıyorum olaya; “Oynadığı dönemde çok büyük izler bıraktı, gelecek kuşakları çok derinden etkiledi ve ilham kaynağı oldu, ilkleri başarmak deyince onun adı akla geldi, öyle çok çalıştı ki her yerde gururla ‘Hak ettim!’ diyebildi” desinler benim için. Bunu çok isterim.

Reklam