Fit Hub Blog Sayfa 193

Sigara Bırakma – Kilo Alma İlişkisi

0

Tutar’lı Diyet’ten Gizem Tutar, sigara-kilo ilişkisini ele aldı:
Sigarayı bırakınca, daha iyi beslendiğin için kilo alıyorsun!

Sigara tiryakilerinin “bırakamıyorum”dan sonraki en iddialı cümlesi, “bırakırsam kilo alırım diye korkuyorum” olsa gerek. Yaşam koçu, Tutarlı Diyet’in kurucu ortağı ve diyetisyen Gizem Tutar, sigara ile kilo arasındaki ilişkiyi bilimsel verilerle mercek altına aldı ve sigarayı bıraktıktan sonra kilo alma nedenlerini özetledi.
Bir diyetisyen olarak kişilerin doğru, sağlıklı ve dengeli beslenmesinden sorumlu olan Gizem Tutar, eşi Serkan Tutar’la birlikte Tutar’lı Diyet kuruluşunun da sahibi. Uzmanlık alanına giren kilo problemleriyle ilgili yetkin bir isim olan Gizem Tutar, sigara içme davranışı ile vücut ağırlığı kontrolünün karmaşık bir ilişkisi olduğunu belirtiyor. Bunun gerekçesini de nikotinin yeme davranışları üzerindeki etkisinin sadece metabolik değil aynı zamanda duyusal olduğu bilgisiyle açıklıyor. Gizem Tutar’a konuyu başlıklar halinde şöyle ele alıyor:
Enerji alımı: Yapılan bilimsel araştırmaların çoğunda, sigara içenlerin içmeyenlere göre daha fazla kalori aldığı gözlenmiştir. Sigarayı bırakanların besinlerle aldığı kalori oranı da yükselmektedir. Çünkü nikotin beyni etkileyen bir maddedir ve beyinde bilgi alma prosedürünü hızlandırır. Dış uyarıcılara karşı duyarlılığı artan kişi, nikotin almayanlara göre daha çok besin tüketir.
Vücut ağırlığı: Sigara içmek, insan fizyolojisini, davranışlarını, duyularını ve bilişsel yeteneğini etkiler. Bütün bunlar da nikotinin vücut ağırlığı üzerinde etkisi olabileceğini düşündürmektedir. Sigara, tat hissi ve duyuları direkt etkilemenin dışında, nikotinin merkezi sinir sistemi üzerindeki doğrudan etkisi de açlık-tokluk duygusunu değiştirebilir. Aynı yaşta olan tiryakilerin vücut ağırlığı, sigara içmeyenlere göre daha düşüktür. Sağlıklı ve orta yaşta 885 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada, sigara içenlerin içmeyenlere göre günde ortalama 350 kalori daha fazla aldıkları fakat kilo ortalamalarının içmeyenlere göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Bu da sigarayı bırakma sürecinde alınan 5-10 kiloyu açıklayan bir bilgidir.
Sigarayı bırakanlar kilo alır, çünkü…
Tat duyusu teorisi: Sigaranın bırakılması ile birlikte, tat duyusunun düzelmesi ve ihtiyaç duyulan oral uyarımın ortaya çıkması ile birlikte kişi, daha çok yemek yemeye başlar. Lezzet alma isteğindeki artışla besin tüketimi de artar.
Psikolojik Teori: Sigarayı bırakanlarda, bağımlılık sigaradan yiyeceklere doğru kayabilir.
Beslenme alışkanlıklarında oluşan değişiklikler: Sigarayı bırakanlarda öğün süresi uzar. Sigara içenler doydukları an sigara yakmak üzere sofradan kalkarken, sigarayı bırakanlar öğün sürelerini uzatır ve genelde yemeği tatlı tüketerek sonlandırırlar. Bazı çalışmalar da göstermiştir ki sigarayı bırakanlar, daha sık tatlı ve tuzlu yiyecekler tüketme eğilimindedir.
Tatlı düşkünlüğünün artması: Sigarayı bırakan kişilerin daha çok tatlı tükettikleri bilinir. Bunun bir nedeni sigara içenlerin tatlı tada duyarlılıklarının fazlalığı ise diğer nedeni de nikotinle bağlantılıdır. Sigara içenler küçük bir porsiyon tatlıyla sofradan kalkabilir ama sigarayı bırakınca tatlı tada karşı duyarlılıkları azalır ve daha büyük porsiyonlarda tatlı tüketmeye başlarlar. Nikotinle ilgili konuya gelince, yapılan bir deney de göstermiştir ki, farelere yüksek doz nikotin verildiğinde şekerli gıdalara daha az yönelmişlerdir. Verilen nikotin kesildiğinde, şeker tüketim oranları da artmıştır. Bu durum, seratonin hormonu ile ilgili olabilir. Nikotin seratonin hormonunu tetikler, sigarayı bırakan kişi ise kendini mutlu hissetmek için, azalan seratonin yerine daha çok tatlı tüketme eğilimine girer.
Tokluk hissi: Sigarayı bırakanlar arasında yapılan bir araştırmada, düşük doz nikotin sakızı çiğneyenlerin, yüksek doz nikotin sakızı çiğneyenlere göre iki kat daha fazla besin tükettikleri gözlenmiştir. Çünkü nikotinin açlık hissini azalttığı düşünülmektedir.
Emilim düzeyi: Sigara içenlerde besinlerin bağırsaktaki emilimi azalır. Sigarayı bırakınca emilim normal düzeye döner ve bu da kilo almaya yol açar.
Bağırsak geçiş hızı: Sigara içenlerin bağırsak geçiş sürelerinin yani boşaltım hızlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. Bağırsakların hızlı çalışması, besinlerle alınan kalorinin bir kısmının atılmasına yol açıyor olabilir.
Metabolizma hızı: Nikotinin, bazal metabolik hızı arttırdığı düşünülmektedir. Çünkü sigara içenlerin oksijen tüketimlerinin içmeyenlere oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir. Oksijen tüketiminin artması metabolizma hızının artması anlamına gelmektedir. Sigarayı bıraktıktan sonraki dönemde metabolik hızın ortalama 100 kalori kadar azaldığı düşünülmektedir.
Sinir sistemi üzerine etkisi: Sinir sisteminde aktiviteyi arttıran sigara, vücutta enerji üreten sistemlerin daha hızlı çalışmasına neden olabilir. Sigara bırakıldığında, sinir sistemi aktivitesi eski hızına döner.
Tutarlı Diyet – Gizem Tutar Hakkında :
2007 yılında Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünden mezun oldu. Beslenme üzerine bir iş yapmak üzere üniversite sınavına giren Tutar, ilk tercihi olan Hacettepe Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nü kazanarak okulu 4.’lükle bitirdi. Üniversitenin son senesinde Avrupa Birliği’nden burs kazanan Gizem Tutar, okulun bir dönemini Oxford Brookes’da okudu. Üniversiteden mezun olduktan sonra Alman Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Koordinatörü olarak iş hayatına başlayan Tutar, 2010 Ağustos ayında Tutarlı Diyet Merkezi’ni hizmete açtı. Alman Hastanesi’nde özellikle gebelikte beslenme, gebelik şekeri ve bulimia üzerinde çalışan Tutar, şu anda kendi merkezinde 120’den fazla hastaya hizmet veriyor. Deneyimlerini ve birikimlerini Tutar’lı Diyet Beslenme Danışmanlık &Yaşam Koçluğu Hizmetleri bünyesinde Tutar, “Beslenme Stratejiniz, Tutarlı olsun” sloganı ile bireysel ve kurumsal alanda çok farklı uygulamalar ile devam ediyor. Kurumsal danışmanlık verdikleri kuruluşlar arasında Ülker, Türkiye Futbol Federasyonu, Mavi- Yeşil, GenX Kongre Hizmetleri, Fresenius Kabi, AÇEV, Splenda, Sütiş Emirgan, Aygaz, Leziz Sofra ve Yemek Kültürü Dergisi ve Yemek Zevki Dergisi de yer alıyor.

Reklam

Ofiste Yapılabilecek 3 Esneme Hareketi

1

İşyerinde yapılabilecek bu esnetme hareketleriyle ağrı ve sızılar sizden uzak olsun…

Boyun

Düzgün şekilde oturmamak boyun tutulmasına neden olabilir.

Çözüm: Sağ elinizi arkanıza, sırtınıza getirip sol elinizi başınızın arkasına koyun. Başınızı yarı yola kadar öne doğru itin, sonra sol tarafınıza eğin ve gerginliği hissedene kadar döndürmeye devam edin. 30 saniye o şekilde durun. Diğer taraf için tekrarlayın.

Üst Sırt

Klavyenin başında kambur durmak sırt ağrısına yol açabilir.

Çözüm: Oturur konumda iki elinizi başınızın arkasına koyun ve oluşan ağırlığın başınızı, boynunuzu ve üst sırtınızı kavisli hale gelene dek aşağı çekmesine izin verin. Sırt ve üst omuzlarınızda gerginliği hissedene kadar başınızı eğmeye devam edin. 30 saniye bu şekilde durun.

Alt Sırt

Desteği olmayan sandalyeler sıkıntı kaynağıdır.

Çözüm: Kolları olan bir sandalyede dik oturun. Sağ elinizi arkaya atıp sandalyenin sol kolunun arkasını tutun. Gövdenizi sağ tarafa doğru döndürün. 30 saniye bu şekilde durup derin nefes alın. Diğer taraf için tekrarlayın.

Reklam

Astıma Karşı Elma Suyu

0

Yapılan araştırmalar, elma suyu tüketiminin astım hastalarının tedavi sürecini olumlu etkilediğini gösteriyor. Dünyada en sık karşılaşılan kronik hastalıklardan biri olan astıma karşı uzmanlar, antioksidan içeriği yüksek olan elma suyu tüketimini öneriyor….

Son yıllarda giderek yaygınlaşan astım hastalığının görülme sıklığında, besinler ve beslenme alışkanlıklarının önemli bir rol oynadığı tespit edildi. Uzmanlar bu hastalığa karşı, oksidatif hasarı ve inflamasyonu azaltması nedeniyle antioksidan ve vitamin yönünden zengin meyve suyu özellikle de elma suyu tüketiminin artırılmasını öneriyor. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, astım ile antioksidan ilişkisinin İngiltere’de 5-10 yaş arasındaki 2 bin 640 ilkokul öğrencisi ile yapılan ve dünyanın astım ile ilgili önemli dergilerinden biri olan European Respiratory Journal’da yayınlanan araştırmada da açıklandığını söyledi.

Elma Suyu Meyvenin Kendisinden Daha Etkili

Meyve suyu tüketen ve tüketmeyen öğrenciler arasında yapılan araştırmanın sonuçları hakkında bilgi veren Prof. Dr. İnanç, her gün konsantre elma suyu tüketen çocuklarda nefes darlığı sıklığının azaldığının belirlendiğinin ve elma suyu içmenin, çocukları astım belirtilerinden koruduğunun ortaya çıktığını ifade etti. Araştırma sürecinde, her gün en az bir bardak elma suyu tüketen çocuklarda, ayda bir bardaktan az tüketenlere göre nefes darlığı ataklarının daha az görüldüğünün tespit edildiğini belirten İnanç, yapılan diğer çalışmalarda da nefes darlığı ve astım semptomlarına karşı elma suyunun meyvenin kendisinden daha etkili olabileceğinin görüldüğünü kaydetti.

Prof. Dr. İnanç, elma suyunun nefes darlığı ve astım semptomları üzerine tüm bu olumlu etkilerinden dolayı elma suyunun astımlı bireylerde yeterli ve dengeli bir beslenme tablosu içerisinde her gün bir bardak tüketilmesini önerdi. Meyve suyunun içeriğindeki vitamin, mineraller ve flavanoidlerle bağışıklık sistemini koruyucu özelik gösterdiğine dikkat çeken İnanç, vücudun su dengesini koruyan, C vitamini, karotenoid ve fenolik bileşik içerikleri ile astım dışında bazı kanser türleri ile kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi olduğunu da vurguladı.

Reklam

Yemekten Hemen Sonra Diş Fırçalayanlar Dikkat

0

Yemeklerden hemen sonra diş fırçalamanın çürüklere neden olduğunu biliyor muydunuz? Dentaluna Diş Kliniği’nden Diş Hekimi Arzu Yalnız Zogun, yemeklerden sonra ve asitli içecekleri içtikten hemen sonra diş fırçalamanın sanıldığı gibi diş sağlığını korumadığını aksine çürüklere neden olabileceğini ifade etti.

Dentaluna Diş Kliniği’nden Arzu Yalnız Zogun, yemeklerden hemen sonra dişleri fırçalamanın çürüklere neden olabileceğini belirtti. Dişlerin yemeklerden en az yarım saat sonra fırçalanması gerektiğini ifade eden Zogun, şöyle konuştu: “Yemek yerken dişlere yapışan yemek artıkları kısa süre içerisinde aside döner. Yemekten hemen sonra dişlerinizi fırçalamanız ise o asidin ağız içerisinde yayılmasına neden olur. Bu asitler ise diş minesinin kalitesini düşürür, dayanıklılığını azaltır. Bu nedenle yemeklerden en az yarım saat sonra dişleri fırçalamak en doğrusudur.” Uyku sırasında ağızda asit oranı arttığı için geceleri çürük riskinin arttığını da ifade eden Zogun, yatmadan önce mutlaka dişlerin fırçalanması gerektiği konusunda uyarıda bulundu.

Dişlerinizi doğru fırçalayın: Çoğu kişinin dişlerini nasıl fırçalayacağı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını ifade eden Diş Hekimi Zogun, doğru diş fırçalama teknikleriyle ilgili de ipuçları verdi: “Öncelikle fırça 45 derecelik bir açıyla dişe yaklaştırılmalı ve dişin eni doğrultusunda ileri-geri hareketlerle fırçalanmalıdır. En son diş etinden aşağıya doğru bir süpürme hareketiyle işlem tamamlanır. Dişlerin iç yüzeyleri, özellikle ön bölgeler dar olduğundan fırça dik olarak tutularak fırçalanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bakteri plağı ve yiyecek artıklarının yoğun olduğu dişlerin arka yüzleri, arka dişler ve dil de temizlenmelidir.”

Elma ve armutu ısırarak yemek dişi temizler: Diş sağlığı için dişlerin düzenli olarak temizlenmesi gerektiğini söyleyen Diş Hekimi Arzu Yalnız Zogun, bunun için elma ve armut gibi sert meyvelerin bıçakla kesmek yerine direkt olarak ısırarak yenmesini önerdi. Zogun, “Katı meyveleri ısırarak yerseniz dişlerinizin arasındaki yemek artıkları da temizlenir. Bu nedenle hastalarımıza katı meyveleri ısırarak yemelerini öneriyoruz” dedi.

Diş çürüklerine karşı düzenli beslenmenin önemine de değinen Zogun, ara öğünlerde şekerli besinler seçilmesinin çürükleri arttırdığını belirterek şu önerilerde bulundu: “Ara öğünler şekersiz gıdalardan seçilmeli. Kurutulmuş meyvelerin şeker miktarı daha fazladır ve dişe yapışabilir. Ara öğünde meyve yenirse arkasından peynir gibi alkali bir besin yenmelidir. Öğünlerde su ve süt en iyi içeceklerdir. Asitli içecekler yemek sırasında içilebilir ancak yalnız içilmesi çürüklere neden olabilir. Bu nedenle asitli içeceklerin etkisini hemen arkasından su içerek azaltabilirsiniz.”

Reklam

Antioksidan Etkili Kuşburnu İle Bağışıklığınızı Güçlendirin

0

Zengin içeriğiyle kuvvetli antioksidan etkiye sahip olduğu deneysel çalışmalar sonucunda kanıtlanan kuşburnu meyvesi C vitamini gibi birçok vitamini ve minerali bünyesinde barındırıyor…

Kuşburnu meyvelerinin zengin içeriğiyle kuvvetli antioksidan etkiye sahip olduğu deneysel çalışmalar sonucunda kanıtlanmıştır. C vitamini bakımından en zengin kaynaklardan biri olan kuşburnu; birçok vitamin ve minerali bünyesinde bulundurur. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, kuşburnu meyvesinin faydalarını; “C vitamini ve polifenolik içeriği nedeniyle soğuk algınlığının tedavisine koruyucu ve yardımcı olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır” şeklinde açıkladı.
Antioksidan etkili kuşburnu çayı, kış günlerinde C vitamininin yanında yangı (iltihap) giderici etkisi soğuk algınlığı, nezle ve grip gibi enfeksiyonlu hastalıklar için de etkilidir.

Kuşburnu meyvelerinin faydası bunlarla da sınırlı değil. Son yıllarda yapılan araştırmalarla, mucizevi kuşburnu meyvesinin, romatizma ağrıları ve özellikle ileri yaşlarda yaygın olarak karşılaşılan eklem kireçlenmesinde de (osteoartrit) yararlı olduğu kanıtlanmıştır. Kuşburnu meyvesinin özütlerinden elde edilen bileşenlerin, eklemlerde hasar oluşturan iltihap miktarını azaltmakta etkili olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca bu fenolik bileşenlerin, iltihap giderici özelliğiyle basur tedavisinde de son derece etkili ve şikayetleri hafifletmede önemli rol oynadığı görülmüştür. Böbrek üstü bezlerini çok olumlu etkileyerek önemli hormonların üretimine destek sağladığı da bilimsel olarak ortaya konmuş faydaları arasındadır.

Kuşburnu meyvesinin bütün bu bahsedilen faydalarından en iyi şekilde yararlanabilmek için günde 3-4 defa kuşburnu çayı içilmesi ve kuşburnu çayı hazırlarken normal çay hazırlama şeklinden farklı olarak, bir bardak taze kaynatılmış suya poşet ilave edildikten sonra 10-15 dakika kadar ağzı kapalı olarak bekletmek gerekir. Daha etkin bir yarar sağlayabilmek için çayın daha yoğun derişimde hazırlanması (2-3 poşet ile) idealdir.

Antioksidan içeren besinler hakkında detaylı bilgi edinmek için “Antioksidan Deposu 8 Besin” yazımıza göz atabilirsiniz. 

Reklam

Her Türlü Kansere Karşı Çay

0

Çayın enerji tüketimini artırarak vücut ağırlığını azalttığını anlatan Rize Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz, içerdiği antioksidan nedeniyle damar sertliği ve koroner kalp hastalıkları ile yüksek tansiyonu engelleyici etkisi olduğuna dikkat çekiyor.

Çayın, barındırdığı antioksidanlardan dolayı kalp krizi, damar sertliği, koroner kalp hastalıkları riskini azalttığı, yüksek tansiyonu engellediği, kansere karşı vücut direncini artırdığı bildirildi. Rize Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz yaptığı açıklamada, çayın, sudan sonra en fazla tüketilen, insan vücuduna en uygun, sağlıkla en uyumlu, zararlı maddelerden arınmış içeceklerden biri olduğunu belirterek, dünya nüfusunun 3’te 2’sinin çay tükettiğini vurguladı.

Antioksidan içeriyor; Günde 350 mililitre çay içenlerin kalp krizi geçirme riskinin, çay tüketmeyenlere göre 3’te 2 oranında daha az olduğunu gösteren çalışmalar olduğunu ifade eden Yılmaz, “Çay enerji tüketimini artırarak vücut ağırlığını azaltıyor. Ayrıca damar sertliği ve koroner kalp hastalıklarına, yüksek tansiyona karşı barındırdığı antioksidan maddelerden dolayı engelleyici etkisi var.

Her türlü kansere karşı vücut direncini artırıyor. Yeşil çayda flavonoid grubundan polifenoller oldukça fazla. Yapılan çalışmalar, çayda bulunan polifenollerin kronik hastalıklara karşı koruyucu etkisinin göz ardı edilmeyecek kadar önemli olduğunu göstermiştir” diye konuştu.

Sıvı ihtiyacını karşılıyor; Yılmaz, ayrıca çayla birlikte bol miktarda sıvı alındığını, bunun da vücut için çok önemli olduğunu vurguladı. Günde 5-6 fincana kadar çay içilmesinin normal olduğunu belirten Yılmaz, “Böylece yetişkin bir insan için gerekli olan günde 2.5 litre sıvı ihtiyacının önemli bir kısmı karşılanmış olur.

Çok alınırsa belki ihtiva ettiği kafeinden dolayı zararlı etkileri görülebilir ama bu etkinin görülmesi için orta demli olarak 1 litreden fazla çay içilmesi lazım” dedi.

Reklam

Yüksek Tansiyona Karşı Süt

0

Yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen, kalp ve damar sağlığını tehdit eden yüksek tansiyon riskine karşı uzmanlar süt içilmesini öneriyor. Yapılan araştırmalar, çocukluktan itibaren düzenli süt içen bireylerde yüksek tansiyon görülme olasılığının daha düşük olduğunu gösteriyor…

Hipertansiyon hastaları az yağlı ya da yağsız süt tüketerek kan basıncını kontrol altına alabiliyor. Yapılan bilimsel çalışmalar; kalsiyum, magnezyum ve fosforun az tüketiminin bireysel veya toplumsal olarak hipertansiyon sıklığı ile ilişkili olduğunu gösteriyor.

Sütün yüksek kalsiyum ve potasyum içeriği ile kan basıncı ve hipertansiyonun dengelenmesinde önemli bir besin kaynağı olduğu bildiriliyor.

Azalan kalsiyum alımının arteriyel kan basıncını arttırdığına dikkat çeken Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, şunları söyledi:

“Kalsiyum, magnezyum ve fosfor minerallerinin alımı arttırılarak kan basıcında azalma sağlanabilmektedir.

Kalsiyum denince aklımıza gelen ilk besin öğesi süttür. Optimal kan basıncının sağlanmasında ve sağlığın devam ettirilmesinde günde 3-4 porsiyon süt ve ürünlerinin tüketimini öneriyoruz.”

Prof. Dr. İnanç ayrıca, sekiz hafta süren ve belirli bir beslenmenin uygulandığı “Hipertansiyonu Durdurmak Üzere Besinsel Yaklaşımlar” (DASH) çalışmasında, yağsız ve az yağlı süt ürünleri içeren, meyve ve sebzeden zengin, yağdan ve kolesterolden yoksun proteini hafif arttırılmış bir diyetle, erişkinlerde kan basıncının 5.5/3.0 mmHg düşürüldüğünün görüldüğünü kaydediyor.

Reklam

Uyku Apnesi (OSAS) Hakkında Her Şey

0

İstanbul Medipol Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Erdoğan Kunter, uyku apne sendromu hastalığının; unutkanlık, dikkat eksikliği, yüksek tansiyon, kalp krizi, kalp ritim bozukluğu ve beyin damarında tıkanıklık sonucu felce yol açabileceğini belirtti.

İstanbul Medipol Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof.Dr. Erdoğan Kunter, konsantrasyon güçlüğü çekenlerin tıkayıcı uyku apne sendromu (OSAS) hastası olabileceğini söyledi.

kafa

apn2İstanbul Medipol Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof.Dr. Erdoğan Kunter, konsantrasyon güçlüğü çekenlerin tıkayıcı uyku apne sendromu (OSAS) hastası olabileceğini söyledi.

Uyku apne sendromunun uykuda aşırı horlama, yeterli ve rahat soluyamama, hatta zaman zaman nefes durması sonucu ortaya çıkan bir hastalık olduğunu belirten Kunter, “Yaklaşık her 100 kişiden 5-9’unda uykuda nefes durması görülür” dedi.

Uyku apne sendromunun ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Kunter, hastalığın yaratacağı sonuçları şöyle açıkladı:

“Unutkanlık, dikkat eksikliği, yüksek tansiyon, kalp krizi, kalp ritim bozukluğu, beyin damarında tıkanıklık sonucu felç, şeker hastalığı kontrolünün zorlaşması, cinsel performansta azalma, araba kullanırken veya dikkat gerektiren iş yaparken uyuklama sonucunda trafik ve iş kazaları.”

Prof. Dr. Erdoğan Kunter, hastalığın erkeklerde (menopoz sonrası eşitlenir), ileri yaşlarda (40-60), kilo fazlalığı olanlarda, boyun çevresi kalın olanlarda, sigara içenlerde, alkol kullananlarda, sakinleştirici, antidepresan, uyku ilacı vb. kullananlarda, burun veya boğazında nefes almayı zorlaştırıcı bir durum bulunanlarda (burun kemiği eğriliği, iri bademcik ve adenoid vb.) daha çok görüldüğünü ifade etti.

Nasıl tedavi edilir?

Prof. Kunter, hastalığın tedavisi ile ilgili yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:

  • Kilo vermek yarar sağlayabilir.
  • Uyku ilacı kullanılıyorsa uykuda solunumu etkilemeyenler kullanılmalıdır.
  • Cerrahi olarak düzeltilebilecek bozukluklar tedavi edilir.
  • Uyurken horlamayı azaltıcı pozisyon alınır.
  • Ağız içi cihazlar denenebilir.
  • Uykuda havayolunu açık tutan hava basıncı uygulaması (CPAP) yapılabilir.
Reklam

Sağlığınızı Test Edin

0

Sağlıklı olup olmadığınızı anlamak için kolaylıkla uygulayabileceğiniz hızlı ve pratik üç sağlık testini sizler için özetledik…

-Vücut Kitle Endeksi (BMI)

Neden bilmem gerek: Vücut kitle endeksi (BMI), bir bireyin kilosunun sağlıklı olup olmadığını anlamanın en yaygın yoludur.

Testi yapın: Kilonuzu boyunuzun karesine bölün. Eğer boyunuz 1.74 m ve kilonuz da 75 kg ise BMI’nız 24.77 olacaktır.

Ne anlama gelir?: BMI’nız 18.5-25 arasında ise bu doğru kiloda olduğunuzu gösterir. 25-30 arası aşırı kilolu demektir. 30’dan yukarısı ise obez olarak tanımlanmaktadır.

-Kalp Oranı

Neden bilmem gerek: Dinlenirken dakikada 60-80 olan bir kalp atış oranı sağlıklı olduğunuzun göstergesidir.

Testi yapın: İki parmağınızı boynunuza ya da bileğinizin iç tarafına koyup 15 saniyedeki nabız atışını sayın. Bunu dörtle çarparak dakikadaki kalp oranınızı bulun.

Ne anlama gelir?:Düşük kalp atış oranı yükseğe oranla daha iyi bir göstergedir, çünkü kalbiniz nabız başına daha çok kan pompalıyor demektir. Yüksek kalp oranı ise sonuçta kalp hastalığı ve felce neden olabilir, eğer 100’ün üzerindeyse bir doktora görünün.

-Bel-Kalça Oranı

Neden bilmem gerek: Bu bir genel sağlık ve uzun vadeli tıbbi risk göstergesidir.

Testi yapın: Belinizin çevresini tam göbek hizasından ölçün ve bu sayıyı kalçanızın en geniş bölümünün çevresine bölün.

Ne anlama gelir?: Erkekler için 0.9 oranı sağlığın iyi olduğunun göstergesi kabul edilir. Oranın yükselmesi beliniz çevresinde daha fazla yağ biriktiğini gösterir. Bu da uzun vadede diyabet ve kalp hastalıklarına neden olabilir.

Reklam

Yaşlandıkça Beynimizin Boyutu Değişir mi?

0

Amsterdam’da yapılan bir araştırma, sağlıklı yaşlanma ile beraber beyninizin boyut olarak küçüldüğü yönündeki yaygın görüşün tersini ispatlıyor. Aslında, yaşlanmayla ilişkili herhangi bir bilinçsel zayıflama yoksa, beyin dokusunun hacmi değişmiyor.

Reklam